bugün

normal insanlara göre az gelişmiş, hormonları yetersiz kalmış, kısa boylu adam tipidir.

(bkz: little man)
Acizsin
bebek
dünya değişir
gecenin karanlığı
gel bana
Ölüm melegi
Küçük adam
sen de iste
Yaz yaz
yusuf yusuf şarkılarını içeren 1996 çıkışlı acil servis albümü.aynı zamanda albüme adını veren parçadır.

Aklım çok karışık,
her şey boş şu anda
Ne güzeldi çocukluğumuz,
kirlenmemişken ruhumuz
Karamsarlık diz boyu,
uykusuz gecelerim
Sokaklar hep karanlık
hep ayrılık , ayrılık.

Oysa şimdi bak, her şeyden vazgeçerek
Sonsuza dek yalnız kalmak
yada yaşamak sonsuzluğu.

Hiçbir şeye değmeyeceğini
anladım bu dünyanın
Bırak sevgiler yaşasın
sevgiler saf kalsın
Oysa şimdi bak, her şeyden vazgeçerek
Sonsuza dek yalnız kalmak

yada yaşamak sonsuzluğu.
fizik olarak daha az gelişmiş bu insanlar 'junior'olarak adlandırılır
charlie chaplin'in filmlerinde canlandırdığı serseri (ing. tramp ya da little tramp) karakterine verdiği bir diğer isim olan little fellow tabirinin yaklaşık olarak çevirisidir.

little "küçük" demek iken, fellow kelimesinin "adam" veya "arkadaş" olarak çevirilmesi bu bağlamda yanlış olmayacaktır.
(bkz: cedric)
"Sen bir kartal olmak istemiyorsun, Küçük Adam, bu yüzden de akbabalara yem oluyorsun. Kartallardan korkuyorsun, bu yüzden sürüler halinde yaşıyor, senden kalabalık olan sürüler tarafından da yutuluyorsun



Size

özgüven değil, devlete saygı, kişisel büyüklük değil, ulusal büyüklük vaat ediyorlar. Sana göre, «kişisel özgürlük»

ve «kişisel büyüklük», soyut birer kavramdan başka bir şey değildir; -ulusal özgürlük» ve «devletin çıkarları»

söz-cükluriyse, seni zevkten dört köşe etmekte; bu yüzden hemen bu sözcüklere sarılıyorsun. Bu Küçük

Adamlardan hiçbiri gerçek özgürlüğün fiyatını ödemez. Onlar seni sevmiyor, sen kendini horgördüğün için,

horgörüyorlar seni, Küçük Adam. Bir Rockefeller ya da Torilerin tanıdığından çok daha iyi tanıyorlar seni. Senin en

kötü yanlarını, en büyük zayıflıklarını, senin bilmen gerektiği gibi, ama senden çok daha iyi biliyorlar. Küçük büyük

adamlar, seni bir simgeye feda ettiler, sense onları seni yönetecek yerlere getirip koydun. Efendileri, sen

kendin getirdin bulundukları yere’; bütün maskelerini-indirmiş olmalarına karşın — ya da daha- doğrusu

maskelerini indirmeleri nedeniyle onları besleyen sensin. Yalan mı, sana kaç kez söylediler: «Hiçbir sorumluluğu

olmayan önemsiz, aşağılık bir varlıksın sen ve böyle kalacaksın,» demediler mi? Sense onlara «Kurtarıcılar»

diyorsun, «Yeni Kurtarıcılar» ve bağırıyorsun: *Heil! Heil!» «Viva! Viva!»

işte bu yüzden senden korkuyorum, Küçük Adam, çok korkuyorum. Çünkü insanlığın geleceği senin elinde. Senden

korkuyorum, çünkü kendinden kaçtığın gibi dünyada hiçbir şeyden kaçmıyorsun. Evet, sen, kendinden kaçıyorsun

Küçük Adam. Hastasın sen, çok hastasın Küçük Adam.

Kendine değgin şakaları duyuyor ve başkalarıyla birlikte bunlara kahkahalarla gülüyorsun.

Kendinle alay ettiğinden gülüyor değilsin. Küçük Adama gülüyorsun sen; ama kendine güldüğünü, gülünecek halde

olduğunu bilmiyorsun. Milyonlarca Küçük Adam, insanların kendilerine güldüğünü, gülünecek halde olduklarını

bilmiyorlar. insanlar sana neden böyle açık açık, yürekten ve böylesine büyük, kurnaz ve iğrenç bir zevkle gülüyor

yüzyıllardır, ha, Küçük Adam? «insanların», filmlerde ne denli gülünç ve saçma tipler olarak gösterildiği dikkatini

çekti mi hiç? insanların sana neden güldüğünü söyleyeceğim şimdi Küçük Adam, çünkü seni çok ama çok ciddiye

alıyorum ben.-

Dalgacı bir keskin nişancı nasıl hep on ikinin az dışından vurursa senin düşüncelerin de her seferinde hakikati kıl

payı kaçırıyor. inanmadın mı bu söylediğime? Bak, göstereyim sözlerimin doğru olduğunu. Düşünme biçimin,

hakikatin doğrultusunda olsaydı, çoktan kendi kendinin efendisi olurdun. Ama sen, şu biçimde düşünüyorsun:

«Bütün suç Yahudilerde, diyorsun.

— Yahudi nedir? diye soruyorum.

— Damarında Yahudi kanı bulunan kimse, diye yanıtlıyorsun sorumu.

— Yahudi kanıyla başka kan arasında ne ayrım var peki?»

Bu soru karşısında afallıyorsun; kafan karışıyor, sakınımlı bir tavırla şu yanıtı veriyorsun.

Kendine değgin şakaları duyuyor ve başkalarıyla birlikte bunlara kahkahalarla gülüyorsun

Yani Yahudi ♦ ırkı demek istemiştim.

— Peki, ırk nedir?

— Irk mı? Bunu bilmeyecek ne var, nasıl ki Alman ırkı varsa, bir de Yahudi ırkı vardır.

— Yahudi ırkının özellikleri nelerdir?

— Canım işte, Yahudi’nin saçları siyahtır, uzun, kıvrık bir burnu ve keskin gözleri vardır.

Yahudiler çok hırslı ve anamalcıdırlar.

— Sen hiçbir Fransız ya da italyan’ı bir Yahudi’yle bir arada gördün mü? Üçünü bir

birinden ayırabilir misin?

— Yani… Pekayıramam…

— Peki öyleyse Yahudi nedir? Kanın görü nümünde bir ayrılık yok; Fransız ya da italyan’ dan

değişik bir görünümü yok… Sen hiç Alman Yahudilerini gördün mü?

— Elbette. Almanlara benziyorlar.

— Peki ya Alman nedir?

— Alman, Nordik Ari ırkındandır.

— Amerikan Yerlileri de Ari ırkından mı?

— Elbette.

— Onlar da Nordik mi?

— Hayır.

— Sarışın mı?

— Hayır.

— Bak gördün mü, Alman nedir, Yahudi nedir bilmiyorsun.

— Yahudi diye bir şey var ama.

— Elbette Yahudi var, nasıl ki, Hıristiyan ve Müslüman varsa, Yahudi de var.

— Tamam, Yahudilerin dini demek istemiş tim.

— Roosevelt Hollandalı* mıydı peki?

— Hayır.

— Roosevelt’e Hollandalı demiyorsun da Davut’un soyundan gelenlere neden Yahudi di yorsun?

— Yahudiler başka.

— Başka olan nedir?

— Bilmiyorum.»

işte sen böyle saçmalıyorsun, Küçük Adam. Saçmalarından silâhlı kuruluşlar oluşturuyor ve bir Yahudi’nin ne

olduğunu bile söyleyemeyen sen, on milyon insanı, on milyon «Yahudi »yi doğruyorsun. insan bu yüzden sana

gülüyor, bu yüzden ciddi bir işi olduğunda sana bulaşmamaya çabalıyor ve bu yüzden sen, batağa saplanıyorsun

Küçük Adam? Başlangıçta kartal, yumurtalardan kartal yavruları

çıkacağını, bunları büyütüp büyük kartallar yetiştireceğini sanır. Bir de bakar ki, yumurtalardan civciv

çıkıyor. Çaresizlik içinde bulunan kartal, civcivlerin büyüyüp kartal olacağını umar gene de. Bir kez

daha kuluçkaya yatar, sonuç aynı. Kartal bu durumda, gıdaklayan tavuklarla civcivleri yeme itkisini

bastırmak için çok uğraşmıştır. Onu yemekten alıkoyan tek şey küçük bir umuttur. Yani bu civcivlerden

birinin, bir gün küçük bir kartal olabileceği, büyüyüp kendisi gibi yetenekli, kendisi gibi çook çok

yükseklerdeki yuvasından bakıp uzaklıkları görebilecek, böylece yeni dünyalar, yeni düşünceler ve yeni

yaşama biçimleri bulunduğunu anlayıp bunları arayabilecek büyük bir kartal olabileceği umudu.

Üzgün ve yalnız kartalı yumurtalardan çıkan tavuk ve civcivleri yemekten alıkoyan şey yalnızca bu

küçücük umuttur. Tavuklara ve yavrulara gelince, onlar bir kartalın kuluçkaya yatması sonucu dünyaya

geldiklerinden habersizdirler. Nemli, karanlık vadilerde çook çok yükseklerde sarp kayaların

üzerinde yaşadıklarından habersizdirler. Tek başına kalmış kartal gibi uzaklara bakmazlar. Kartalın

kendilerine getirdiği yiyecekleri tıkınıp durmaktadırlar boyuna, durmadan gagalamakta ve karınlarını

doyurmaktadırlar. Yağmur yağdığında ya da fırtına koptuğunda onun güçlü kanatlan altında ısınmakta,

korunmaktadırlar. Kartalsa kendi gövdesini fırtınaya siper etmekte, herhangi bir korumadan yoksun

bulunmaktadır.

Daha da kötüsü, bu tavuklar ona tuzaklar kurmakta, siperler ardına gizlenerek ona ucu sivri kaya parçalan, taşlar

atmaktadırlar. Onların kendisine kötülük yaptığını anlayan kartal ilkin bu tavukları parçalama isteği duyar. Ama

düşünür, onlara acımaya başlar. Belki, diye umar, gün gelir, bu yalnız önünü gören ve gıdaklamaktan, yalayıp

yutmaktan başka bir şey bilmeyen civcivler arasından kartal gibi olma yetisine sahip bir yaratık çıkar.

Yalnız kartal, bugün bile umudunu yitirmiş değildir. Bu yüzden kuluçkaya yatmayı, civcivler çıkarmayı

sürdürmektedir,

Sen bir kartal olmak istemiyorsun, Küçük Adam, bu yüzden de akbabalara yem oluyorsun. Kartallardan

korkuyorsun, bu yüzden sürüler halinde yaşıyor, senden kalabalık olan sürüler tarafından da yutuluyorsun. Çünkü

senin tavuklarından bazıları da akbaba yumurtaları üzerine kuluçkaya yattı. Ve akbabalar, kartallara, seni daha

ileriye, daha iyi geleceklere götürmek isteyen kartallara karşı olan Führ«rler haline geldi. Akbabalar sana leş

yemeyi ve birkaç buğday tanesiyle yetinmeyi öğretti. Sana bir de «Heil, Heil, Büyük Akbaba!» diye haykırmayı

öğrettiler. Şimdi büyük kitleler halinde açlıktan kıvranıyor ve ölüyorsun, ama gene de senin yumurtalarına

kuluçkaya yatan kartallardan korkuyorsun.

Yaptığın her şey eğreti, Küçük Adam: Evini bir kum tepeciğinin üzerine kurmuşsun, yaşamın, kültürün ve uygarlığın,

bilimin ve tekniğin, sevgin ve çocuklarına verdiğin eğitim, hep eğret. Bunu bilmiyorsun, bilmek de istemiyorsun; sana bunu söyleyen büyük adamı da öldürüyorsun. Büyük bir

bunalım içinde, gelip gelip aynı sorulan soruyorsun-.

«Çocuğum çok inatçı, her şeyi kınp döküyor, geceleri karabasanlarla uyanıyor, akimi derslerine veremiyor, kabızlık

çekiyor, benzi soluk, yüreği katı. Ne yapmalıyım? Bana yardım et!»

Ya da: «Kanm bana karşı cinsel istek duymuyor, beni hiç sevmiyor. Bana işkence ediyor, sinir nöbetlerine

tutuluyor, bir yığın erkekle geziyor. Ne yapmalıyım? Söyle!»

Ya da: «Yeni ve çok daha öldürgen, korkunç bir savaş patladı; oysa biz tüm savaşlan önlemek için yapmıştık son

savaşı. Şimdi ne yapacağız?»

Ya da: «Varlığıyla övündüğüm uygarlık, enflasyon nedeniyle çöküyor. Milyonlarca insan yiyecekten yoksun, ölüm

açlığı içindeler, birbirlerini öldürüyor, çalıp çırpıyor, insanlıktan çıkıyorlar. Umutlannı yitirdiler. Ne yapmalıyız?»

«Ne yapmalıyım?» «Ne yapabilirim?» Sonsuz geçmişten beri, yüzyıllardır aynı soruyu soruyorsun"
cem adrian ve aylin aslım - herkes gider mi şarkısındaki küçük adam.

söyle bana küçük adam, herkes gider mi ?...
Başka bir biçimde yaşayabileceğini düşünmeye cesaret
edemiyorsun: Koyun gibi güdülmek yerine özgür yaşamak, taktikler uygulamak yerine açık davranmak, bir hırsız gibi gecenin karanlığında sevmek yerine açık açık sevebilmek düşüncelerine yer vermiyorsun
kafanda. Kendini küçümsüyorsun, Küçük Adam.