bugün

sanallıktan,yapmacıklıktan öte herşeyin samimi olduğu,ilişkilerin el değmediği insanların birbirini tanıdığı,arkadan vurma güdüsünün olmadığı en süper yaşam.sıkıntı yoktur,çile yoktur,küçük bir eviniz vardır yanında hayvanlarınızın yaşadığı kulübe,ha bir de bahçeniz vardır üzerinde sebzelerin yetiştiği meyve ağaçlarının yazın sizin için gölgesini sunduğu.komşularınız vardır,cahillerdir okumamışlardır belki,ama hayatda dair,insan ilişkilerine dair her konu hakkında hepsi birer uzmandır birer profesördür belki de.paylaşmak nedir bilen insanlardır komşularınız,yarım ekmeği bölen insanlardır her biri,darda kaldığınız vakit belki kollarındaki bilezikleri bozduracak kadar,kenardaki kefen parasını feda edecek kadar cömert insanları vardır köy hayatının.tamamen huzurdur,rahatlıktır.hayatın bence olması gerektiği gibidir köy hayatı.içinde hiç bulunmadığım fakat her daim hayalini kurduğum yaşam oldu kimi zaman,bazen bir çoban olup koyunlara,ineklere kaval çalmayı istedim,bazen yaşlı bir dede olup köy kahvesinde çay yudumlamayı istedim.ya da küçü bir çocuk olup kırlarda şuursuzca koşmayı istedim.isteklerim kolay gibi görünse de hepsi zor aslında,burdan kopup oraya ayak uydurabilmek,bağımlısı olduğumuz internet denilen zehirden kurtulmak,yapmayı çok isterdim,fakat yarım saat bile internetsiz olamadığım,tembellikten yürümek bile istemediğim aklıma gelirse bu da sadece pek çok şey gibi hayallerle sınırlı kalıyor.hayal bitiyor,ben gene bilgisayar başına geçiyorum bu monoton yaşamıma devam ediyorum..
her zaman yaşanmak istenen bir hayat, belki birgün horoz sesiyle uyanmak istemek güzel olabilir.
mis gibi ot kokusu eşliğinde uyanılan sabahlar, uyandıkca doyulmayan sabahlardır. yaşanılasıdır.
şehirde yaşayan herkesin ''ay çok güzel ay çok doğal yumurtalar fln'' dediği, denemeye kalktıklarında ise ''ay pis inek sıçtı, ay bu tavuklar kokuyo .s.s'' diyeceği hayattır. rezil bir hayattır. köy hayatının üstesinden gelebilen insanlar saygıyı hak eden insanlardır.
zordur. köyde bir de çalışıyorsanız daha zordur. güneşle sevişirsiniz. gün içinden analdan normal yoldan oraldan ve çeşitli fantazilerle güneş sizi düzer. kavurulursunuz. yorulursunuz. anlatacak birçok şeyiniz vardır klavyeye basacak derman kalmamıştır. gidip yatarsınız. *
bu sıralar iznimi dağ başında yaylada geçirmek ile deniz kıyısında geçirmek arasında kararsız kaldığım hayat biçimidir. Yeterince iş hayatında insanlarla uğraştığın yetmiyormuş gibi birde deniz kıyısında insanlarla uğraşmaya izine gidiyorsun. Oysaki insanlardan uzak dağ veya yayla havasında 5 gün geçirmek insanı daha dinç yapıyor. Sizce yazar deniz kıyısınımı yoksa köy havasınımı tercih edecek? Ters köşe yapıyorum. Denizi tercih edecektir. Çünkü ailede çoğunluğun sözü geçiyor.
Türkiyede özenilmemesi gerekendir.
Başka ülkede yaşanması gerekir.
en iyisidir. sessiz sakin, manzaralı, dogal.
gidip yaşamadan çok romantik görünür.
Uzaktan güzel bir hayal. Orda geniş aile olmak lazım çünkü iş bitmez. Doğayı sevmek lazım.
hayatta kalmayı, doğayı anlamayı, üretkenliği, samimiyeti, insanlığı öğretir.
Üniversiteyi bitirdiğim gibi geçmek için dua ettiğim hayat.
20 yaşımda stresten göz altlarım mor kaldı istanbul yüzünden.
Ne kadar işsiz varsa doluşmuş şehre...
Çocukluğumun geçtiği doğayla ve hayvanlarla iç içe olduğum hayat.

Havasıyla suyuyla insanı dinç tutar.

Edit: köy hayatıyla ilişki kesmeyen biri olarak gerçeken çok zordur.
Öyle dizilerde filmlerde görülen gibi değildir maalesef.
işin biri biter biri başlar döngü halinde. Bi bakmışsınız ömrünüz geçmiş.
uzaktan hos gelen davul sesinden farkli degildir. ozellikle de sehir hayatinin gundelik hayatiniza yansimis ve artik ozumsediginiz icin farkinda bile olmadiginiz kolayliklarindan bir anda mahrum kaldiginizda, mesela gazete almak icin yarim saat yurudugunuzde, ekmek yapmak icin saatleriniz verdiginizde, tavuklarin yumurtlamasi icin uygun isiyi ayarlamak zorunda oldugunuzda, sogukta yumurtlamadiklarinda, hayvanlarinizdan birine gelecek olan herhangi bir salgin hastaligin hayvanlarinizin tumunu telef edebilecegine ve bunun sonucunda buyuk maddi ve manevi kaybiniza, tarlada topragi capalarken ellerinizde olusacak nasirlara, gunes yaniklariniza, bir anda karsiniza cikan yilanlara, uzumler sergi alanindayken bir anda yagan yagmurla yerle bir olan butun bir yillik emeginize, zeytin agacini silkelerken kanayan ellerinize, gok gurlediginde kesilen elektrige, kisin donan ve patlayan su borularina, kapanan yollara bakinca davulun tokmagi beyninizde halay ceker.. koy hayati oyle pek cogunuzun televizyonda gordugu dizilerden cok farklidir. gunes dogmadan uyanmak zorundasindir. cunku hayati kolaylastiran seylerin pek cogundan uzak yasarsin, hayvanlara bakarsin, atlari kosarsin, tarlaya bakarsin, yaparsin da yaparsin.. aksam eve dondugunde yorgunluktan bayilmak uzere olursun. ama sonra kendi yaptigin saraptan bi bardak icer, o tadin yorgunluga degdigini bi kez daha fark edersin. fakat srhir yasantisina aliskinsan ve hatta sehirde dogmussa bunlara katlanamaz bi sure sonra kirilan tirnaklarina, catlayan parmaklarina, nasirli ellerine bakar ve sehre geri donersin. ya da tum levelleri basariyla gecip hayatin keyfini cikarirsin.
bok gibi bir şeydir. köyün ağası ırgat gibi çalıştırıp paranı vermez. lanet kapitalistler her yerdeler.
köy hayatı demek ırgat gibi çalışmak demek o yüzden sevmiyorum. şehir hayatı da gerçi öyle o yüzden onu da pek sevdiğim söylenemez.
Sessiz sakin huzur bulunan bir hayattır şahsen şehir hayatındansa köy hayatını tercih ederim.
doğayla iç içe olan yaşam biçimidir.

saf yaşamdır bir nevi. ben seviyorum.
Mis gibidir missssss...
Mustafa kutlu'nun beyhude ömrüm hikayesi tavsiye edilir meraklısına. Birakın bu köy güzellemelerini, medeniyet kenttedir.
Yaz tatillerinde sıkça yaşadığımın mutlu edici bir durum.
yaklaşık 3 yıldır, annem ve babamın yaptığı eylemdir. babam şehirde büyümüş, bugüne kadar hiç köyde yaşamamış birisi olarak bu işi ciddiye aldı ve kendisine bahçe yaptı. ilk başlarda domates, biber yetiştiririz yeter derken, şimdilerde fasulye, barbunya, kabak, bezelye, soğan, sarımsak, patlıcan yetiştirerek işi büyüttü. baktığınızda iyi bir efor gerekiyor burası kesin. bahçeye bakım yapmadan ürün almak neredeyse imkansız.

çıkan ürünlerden domates suları, dondurulmuş ürünler çıkartarak, mümkün oldukça kışın tüketmeye gayret gösteren bir zincir oluşturuyorlar.

işin komik kısmı; köyün yerlileri bu ürünleri hazır alıyor ve üretime dahil olmuyorlar. genel olarak gözlemim, tarlalarını ekip mahsul almak, sonrasında da ya kahveye gitmek yada farklı işler yaparak geçimlerini sağlamak şeklinde oluyor. aslında bir çoğunun bahçesi bu işler için uygun, ama sorduğunuzda kim uğraşacak bunlarla diyorlar. çiftçilerimizin biraz daha bilinçlendirilmeye ihtiyaçları var gibi duruyor. kendilerine ait, altın değerinde topraklara sahipler, mümkün olduğunda iyileştirilmiş tarım yapıp biraz daha doğal beslenebilirler. ancak onlarda kolaya kaçmayı tercih ediyorlar.

bu biraz "Entelköy Efeköy'e Karşı" filmini anımsatıyor. öz varlıklarımızı koruyup güçlendirmek elimizde, umarım farkındalığımızı yeni nesil ile birlikte daha da fazla arttırırız.

Unutmayınız ki. “Köylü milletin efendisidir!” Mustafa Kemal Atatürk

peşin edit: yazımda çiftçileri kötülemek gibi bir niyetim asla yoktur. lütfen bu gözle değerlendirmeyiniz. çocukluğumun uzun bir dönemi, yaz tatillerinde köyde geçmiştir.
şehirdeki hemen hemen herkesin dönmek istediği hayat.
3 ay dayanabildim ben ve üstelik köyü seven biriyim.
Balkonda otururken, domates neyim çapalarken güneş gözlüğü takıyorum diye benimle dalga geçmeye başladıklarında kırılıp döndüm.
bir süre sonra sıkıcı gelmeye başlayan hayat.
yaşamam gereken hayat. buralarda yapamıyorum ben ya yok mu şöyle güzel bir köy gideyim ben.