bugün

etnik kökene, dine, dile, ırka, ulusa göre tasnif edilen insan kümesi ve hatta kimilerine göre insan yığını!

bunlar kutuplaşmanın ayraçları(!) bu açmaz içsel bünyede olduğu gibi, ülkeler arası da olmakta. yani tarih bize pragmatik çıkarımlar namına ders olması gerekirken, bizler tekerrürlere inatla gitmeye devam etmekte, her farklı kutbun bir ütopik ve insan olmaz ucunda yer almayı yeğ tutmaktayız. aslında çoğunluğumuz buna ittiriliyoruz; kimimiz farkındalığın farkında olsa dahi buna ittiriliyoruz, kimimiz de azınlık dehlizlerinde ya kayıplara karıştırılıyoruz ya da sesimizi kısıyorlar.

***

taraf olmayanların barınması hayli güç bir dünyada yaşıyoruz. taraf olmak zati kendi başına bir sorun. yani iki arada bir derede sıkışma sendromu ile alt üst ediyoruz, ediliyoruz kavramlarca. inandığınız değerleri zaten özgürce söyleyemiyor, dillendiremiyorsunuz; dolayısı ile ya varsınız bir tarafa müdahil olarak ya da yoksunuz, zaten bir tarafta durmayarak!

***

varoluşumuzu bilip de, ona aykırı olacak bir kutuplaşmanın hizipliği ile saf belirleme, bir tarafta yer alma sendromu içindeyiz ezelinden beri. ve bu, zaman ilerledikçe daha da aşılmaz kronik sorun haline gelmekte. tanrıya inananlar/inanmayanlar, abd gücüne inanlar/inanmayanlar, 'izm' felsefesine ve ideolojisine kapılanlar, milliyetçiler, barışçılar, feministler, eşcinseller, senden benden olanlar, ondan bundan olanlar; liste uzar gider. illa bir taraftayız, olmalıyız, oldurulmalıyız...

bir içsel aydınlanma söz konusu olabilir mi?
peki ya insan olmanın ayracının olmadığını bileniniz kaç kişi?