bugün

emin çölaşan'ın hazırlık aşamasındaki yeni kitabı.
kitabın 2007'nin ekim-kasım ayı gibi bilgi yayınevi tarafından piyasaya çıkartılacağı söyleniyor.

kitabın adı ise oldukça enteresan:
kovulduk ey halkım unutma bizi-bir medya belgeseli:

emin çölaşan'ın bu yeni kitabının ismi uğur mumcu'nun cumhuriyetteki köşesinde yazdığı sesleniş* adlı yazısıyla benzeştiği için bambaşka yerlere çekilip farklı bir gündem yaratcağı da net.
(bu arada uğur mumcu ile emin çölaşan'ın çok iyi birer ahbap olduklarını ve emin çölaşan'ın da kitabına bu ismi verirken bir art niyet gözetmediğini belirtmekte yarar var.)

kitap, emin çölaşan'ın hürriyet'te yaşadıklarını, 30 yıllık gazetecilik mesleğinden nasıl kovulduğunu, kovulmasıyla ilgili kulisleri ve daha birçok şeyi;
medya üzerindeki iktidar baskısından tutun da bu sebeple köşesinde makaslanan ya da yayınlanmayan bir çok yazısını da belgeleriyle içerecek.

kitabın yayınlanacağı tarihi iple çekenlerdenim, evet.
basın aleminde çölaşanla uzaktan yakından ilişkisi olan herkesin merakla ve de tedirginlikle beklediği garanti olan kitap. zira yazarı, fikirleri beğenilsin ya da beğenilmesin alnına hiç leke sürdürmeyen, güvenirliliğiyle saygıyı hak eden, önce insan sonra gazeteci olmayı başarabilmiş bir şahsiyet.
kara kedi'nin hediyesi kitaptır. o kara kedi, emin çölaşan ve ertuğrul özkök'ün -ve tabiatıyla aydın doğan'ın- arasına girmese bazı "gerçek"lerden kamuoyu olarak mahrum kalacakmışız demek ki. iyi ki varsın kara kedi.
şimdi buyurun çölaşan'dan ifşaatlere:

BEKiR'i iPLEMiYORLAR: Ertuğrul Özkök hep arkadan vuruyordu. Bana dokunduran köşe yazıları yazıyordu. Hükümet aleyhinde yazmamamı istiyor "Beni çarmıha germe" diyordu. Beni kimin şikayet ettiğini sorup "Tayyip mi" dedim. "Yorum yok" cevabını verdi. Peki Bekir Coşkun'u da şikayet ediyor muydu hükümet. Özkök "O mizah uslubu ile yazdığı için kimse iplemiyor" dedi. TRT'yi dolandırdığı Yargıtay kararı ile sabit olan Mehmet Ali Birant aleyhinde de yazmamam isteniyordu.

BEN CAMBAZIM: Ertuğrul bir gün bana "Ben gazeteci değilim, cambazım ve jonglörüm" dedi. Hürriyet'i yönetmek için cambazlık yaptığını, beş topu havaya atıp tutarak jonglörlük yaptığını anlatıp şunları söyledi: "Ben rüzgarın karşısında kavak ağacı gibiyim. Rüzgar nereden eserse o yöne eğilirim. Patronla uğraşıyorum, kızıyla damadıyla uğraşıyorum. Yediğim fırçaların haddi hesabı yok. Hangisine dert anlatacağımı şaşırıyorum. Hükümeti az yaz. Hiç merak etme biz bu iktidarla er veya geç papaz olacağız. Zamanı gelecek. Biz onlara dünyaya dar edeceğiz. Kimse merak etmesin."

FETHULLAH VE PERiNÇEK: Bir gün de Aydınlık Dergisinden alıntı yapıp yazımda kullanmıştım. Önce Özkök arayıp uyardı. Sonra Aydın Doğan (O topal'ın dergisinden yazmışsın) dedi.

Topal kim? diye sordum. Doğu Perinçek dedi.

12 Kasım 2004 günü Fethullah Gülen'le ilgili bir yazı yazmıştım. Ertuğrul aradı "Gözünü seveyim Fethullah Gülen'le, Zaman Gazetesi ile ilgili bir şey yazma" dedi.

Biz Zaman'ın dağıtımını yapıyormuşuz. Her gün 500 bin gazetenin parasını alıyormuşuz. Özkök, "Herifleri ürkütüp kaçırırsak Sabah'ın dağıtım şirketiyle anlaşırlar. Çok para kaybederiz" dedi. Sonra zaten Zaman gazetesini ziyaret edip övgüler düzdü. Kendisine orada yakası kapalı özel Fethullah hoca gömleği armağan ettiler. Pek mutlu olmuştu.

YOLSUZLUK DOSYASI : TMSF Demirel ailesine ait Göltaş'a el koymuştu. TMSF'nin bazı çalışanları Göltaş'ın paralarını özel harcamalarında kullanıyordu. Bu belgeli haberi ekonomi muhabirimiz Çiğdem Toker yazacak, ben de bu konuda yazı yazacaktım. Haberi yazıp geçtik. Ertuğrul Özkök, Ankara'ya geldi. Belgelerin düzmece olabileceğini söyledi. "Ben bu dosyayı istanbul'da bizim muhasebe servisine bir göstereyim de onlar incelesin" demesin mi? Dosyayı vermek istemedim ama geri göndereceğini söyleyince verdim. Fakat, o dosya bir daha geri gelmedi. Haber de çıkmadı.

EMiNE HANIM: 13 Ekim 2005 günü hastayım, evde yatıyorum. Ertuğrul aradı. Ertesi günkü yazımı hatırlatıp, "Tayyip Bey'in Alman Başbakanına verdiği iftarla alay etmişsin. Oysa ne güzel bir şey yaptı. sen artık Erbakan çizgisine geldin" dedi.

Herhalde şaka yapıyordu. Sonra devam etti. Ayrıca "Emine Erdoğan'a bulaşmışsın. Patronla da kavga ediyorsun. O seni Ankara'da uyarmıştı. Hükümet'i eleştirmeni istemiyor. Haftada bir eleştir kardeşim. Araya başka şeyler koy. Kuş gribini yaz mesela. Belediyelerdeki ufak tefek yolsuzlukları yaz. iş kopma noktasına geliyor haberin olsun."

Bu sözler üzerine Özkök'e "Ne demek yani? Kimi tehdit ediyorsun! Kovarsanız kovun" dedim.

VOTKA, ŞARAP MUHABBETi : Bir gün öğlen saat 12.00'de Ertuğrul'un Shareton Oteli'nde kaldığı kral dairesine gittim. Hayatımda ilk kez kral dairesi görüyordum. "Seninle ne yapacağız" diye söze başladı. Ve şunları söyledi: "Arkadaş ben Aydın Bey dönemine kadar parasız biriydim. iyi bir şarap alacak param bile yoktu. Aydın Bey bizi ihya etmedi mi, refaha kavuşturmadı mı? Bizi bu AKP döneminde çok sıkıyorlar. Lütfen biraz yardımcı ol." Sonra Ankara'da Tirilye Restoran'da Özkök'le yemek yedik. Restoran sahibi masaya 15 çeşit şarap getirdi. Ertuğrul bunların hiçbirini beğenmeyip şoförünü çağırdı. Arabasının arkasından başka bir marka şarap getirtip onu içti. Bu yemekte de yumuşak yazmamı istedi ve "Rahat edelim keyfimize bakalım. Sana istanbul'dan çok güzel şaraplar göndereyim. Sen votka seversin. Çok güzel votkalar göndereyim" dedi.

BENi DE KOVACAKTI: Özkök bu yemekte yazılarımda gazeteden de bahsetmemi isteyip şöyle dedi: "Patronu öv. Duygusal adamdır. Hoşuna gider. Ben patronla aranızda kalmaktan sıkıldım. Sinir sistemim bozuldu. Dün gece senin yüzünden yine şarap içmeye başladım. Patron bana da sık sık küser ama ben aldırış etmem. Bir seferinde bana iki ay küstü. Bazen kovmaya kalkıştı. Hatta benim yerime Seçkin Türesay'ı, Güneri Civaoğlu'nu getirmeye kalktı. Ama ben hep esnek davrandım, gönlünü almayı bildim ve işi bitirdim. Ne olur hükümetle iktidarla ilgili bir şey yazma. Bu POAŞ olayında anamızı ( ... )"

iNTiHAR EDECEĞiM: 8 Şubat 2007 günü Akşam Gazetesi benimle ilgili manşet atmış Hükümet aleyhine yazı yazmamam konusunda uyarıldığım belirtiliyor. Ertuğrul saat 11.00'de gazeteden aradı. "Vallahi billahi senin yüzünden intihar edeceğim. Silahla mı edeyim, kendimi gazetenin 11'inci katından mı atayım bilemiyorum". Ben de kendisine "ikisi de olmaz. ille de intihar edeceksen eşin senin elini ayağını güzelce bağlasın. Hava gazı borusunu burnuna dayasın. En kolay öyle oluyormuş" cevabını verdim.

http://www.haber7.com/haber.php?haber_id=273094
ugur mumcu'nun -vurulduk ey halkim unutma bizi-dizelerinden esinlenilmistir zannimca.
kitabı okuyunca gizlenen gerçekler açığa çıkacak ve muhtemelen türkiyenin iktidarından ve para sahiplerinden iyice iğreneceğiz.
kitap sayesinde anladık ki emin bey arap atı gibi sonradan açılırmış meğer. aydın doğan ve ertuğrul özkök de iyi kırbaçlamış kendisini. maşallah; hiç durmasın, hazır açılmışken neler biliyor ne inciler ihtiva ediyor, bir bir serrişte etsin isteriz. biz alesta bekliyoruz. emin bey'in inci mercan dolu kitabından:

http://www.aksam.com.tr/haberpop.asp?a=94305,11
ertuğrul özkök'ten "yerken iyiydi, değil mi güzelim?" adlı kontrasının beklenmesi doğal olacak eser.
halkım diye kime seslendiği merak konusu olsa da basındaki kirli ilişkileri daha net okuyacak olmamız iyi bir gelişmedir.
bütün hayatını yazarak, hem de sadece doğruları yazarak kazanan bir adamın başından geçen olaylı ve önemli bir kovulma olayını da yazarak anlatmayı tercih etmesidir. normaldir yani. ama ismini pek beğenmedim. sanki bu sesleniş sadece uğur mumcu'ya yakışıyor gibi geldi bana.
kitap hakkındaki en güzel yorumlardan birine bir haber sitesinde rastladım:

"cumhuriyet'i hasan cemal'den, hürriyet'i emin çölaşan'dan öğrendik. darısı milliyet'e(kime denk gelir bilmem)"

ben can dündar'dan bekliyorum şahsen. o istidadı onda görüyorum. iyi belgeselci çocuktur.
d&r'da satılan kitaptır.

hatta internet üstünden alırsanız, 2,7 lira karlı çıkmaktasınız.

http://www.dr.com.tr/FO/P...spx?work_no=0000000235601
208 sayfalık ufak ama içi kocaman, bir oturuşta vay be diye diye okuyacağınız kitap. malum medyanın ak partinin sözcüsü gibi nasıl davrandığını, ertuğrul özkök, aydın doğan kimdir, nedir bugüne kadar kavramadıysanız kavramanıza yardımcı olacak, kitabı bitirdiğinizde paradan, güçten hayatını bu 2 kavrama esir olarak yaşayan insanlardan nefret edeceksiniz. onurun, şerefin sadece insanlara verilen bir isim olarak kaldığını görecek, üzülecek bazınızda hiç aldırmayacaksınız.
ertuğrul özkök'ün, emin çölaşan'dan o zaman 500 bin satılan zaman gazetesi'nin, dağıtımını yapan doğan grubundan ayrılmasın diye fethullah gülen hakkında yazmasını istemediğini açık açık söylediğini okuyacak ağlanacak halimize güleceksiniz.
atatürkçü, vatansever bir yazarın ve hitap ettiği kitlelerin atatürk cumhuriyeti'nde nasıl azınlığa düştüğünü anlatan ve siyaset-para-kişisel çıkarlar gibi kavramlara lanet ettiren kitap. türkiye'nin 5 senedir yaşadığı ve daha uzun bir süre yaşamaya devam edeceği kapkaranlık günlerin ibret verici bir özeti.
emin çölaşan'ın hindi gibi kabarmasına vesile olan kitap. kendini sol olarak tanımlayan burjuvazi ile sağ burjuvazinin kapışmasını anlatacak herhalde. ama kitabın ismi yanlış, "ey burjuva unutma beni" olmalı.

hala ey halkım unutma bizi! diyorsa, unutmuyoruz, zamanı gelince hatırlatırız.
içerdiği yazılarla önümüzdeki haftanın gündemini ayakta tutmaya aday olan kitap.
emin çölaşan'ı sevmesem de bana çok enteresan gelen kitap. akşam gazetesinde belli kısımları tefrika ediliyor; okudukça yuh,çüş,oha, ebenin ... diye geometrik olarak ağırlaşan küfür silsilesi çıkıyor ağzımdan. çıkınca okuyacağım.siz de okuyun,siz de şok olun.

(tamam, aydın doğan'ın satılık olduğunu biliyoruz zaten de olayları böyle birinci ağızdan dinlemek insanın tüylerini daha bir ürpertiyor.)
kitap çıktı.
piyasa fiyatı; 10 ytl.
gidin alın; bizim minik kuş emin de bol bol para kazansın.
kovulmasa bunları nasıl öğrenecektik dedirten kitap.
ertuğrul özkök bir nedir sorusunun cevabını veren bir kitap.
22. baskısına ulaşmış olan emin çölaşan kitabı. biraz aceleye getirilmesi kitabın tek olumsuz yönü. d&r'larda şakır şakır satılmasına rağmen en çok satanlar listesinde olmaması da doğan holding'in bizlere ufak bir şakası sanırım.
aydın doğan plazalarında muhalif tavırlar sergilerken çok hoştu aydın doğan da kovulunca mı kaka oldu?

bana kimse şunu demesin "köşe yazarıyla gazetenin yayın politikası karıştırılmasın. adam yazdığının,
karşılığını alıyor sadece" ben bu lafa kahkaha patlatırım. o zaman eşkıyaların emeğine de saygı duyalım.
"adam furiyler, yol kesiyler, ırza geçiyler, bileklerinin hakkıynan gazaniyler"

fatih altaylı yıllardır medya tekelleşti, bağımsız gazete yok diye ağlanıyor. alsın emin çölaşanı ve diğer
dışlanmış, bağımsız, dürüst yazarları bir gazete kursun vallahi hergün alırım. ama öylesi zor alışmışlar
plazalara bir kere, kolay değil. kovulunca da küsmüş çocuklar gibi eski patronlarına küfrediyorlar.
20 yıldır bu gazetede yazıyordun bir kere bunları köşene taşıdın mı?

şu konular hakkında yazma dendiğinde bu ne kadar sürecek diye sormaktan başka daha onurlu bir cevap veremedin mi?

aksam gazetesinde ki satırları okuduğumda aklıma gelen ilk sorulardır.
michael moore un kitapları tarzında bir kitap olmuş kesinlikle. hangi iktidar karşıtı olursa olsun, bu tip eleştiri kitaplarına ihtiyacı var bu ülkenin *
bazı gerçekleri günyüzüne çıkarması bakımından iyi olsada, "kovulana kadar aklın nerdeydi birader" dedirten gereksiz kitap.