bugün

Hedef 2023.
Distopik memleket.
Korku yüklü hikayelerdir.
tanım: bir takım paranormal olaylardır.

Bu akşam evimize eniştem misafir oldu.

Ulan çay iç muhabbet et derken konu birden cine periye geldi. Eniştem bir başladı anlatmaya, söylediklerinin yarısından çoğu

sallamasyon. Yok efendim çanakkale' de " dur yolcu" yazısının yazıldığı arazinin hemen yanına arabada yatarlarken sallanmışlar da

yok efendim, annesini gece görmüşte falan filan.

Gözüm babama gitti..

Şöyle içtiği çayı sehpaya bırakıp, doğruldu ve:

- Bundan yıllar evvelsi henüz 18 yaşımdayken evimize Bursa' nın gürsu ilçesinden bir tane adam
misafir olmuştu. Adam seyismiş. işi gücü atlarla ilgilenmek. Babamında çok güzel rahvan cinsinden kahverengi bir atı vardı.
Ona binmeyi öğretmişti bana. O günler böyle değiliz tabii. zıpkın gibi delikanlıyız. altımda at oldu muydu ne yollar ne bayırlar..
Hiç bir şey dayanmazdı.. Rüzgar bile..

Haydaa baba dedim içimden. Sende mi?

- meğer bu bize misafirliği gelen adama babam bizim kahverengi atı satmış. Adam demiş ki;
" tahsin şu atı senin oğlana versekte köye götürüverse. harçlığın neyin her şeyini ben veririm."

- Babamda beni yanına çağırdı.
" aykut oğlum şu atı gürsu' nun orada karahırka köyü var. Gürsuyu geçiyorsun. Tarlaların etrafından doğru dolaş. Olmadı sorarsın..

- Eski insanlar çok mert korkusuz insanlarmış ama.. Kafaları da çalışmazmış. O saatten sonra 18 yaşındaki çocuk hiç bilmediği köye nasıl at götürecek. Ama hiç itiraz etmedim. hey gidi gençlik! Heves var o zamanlar, heyecan var. Yalan olmasın saat 4 buçuk gibi akşamüstüne doğru yola koyuldum.. Bir gidiyor at.. Su gibi.. O zamanlar araba nerede! Şimdi gürsu dedin miydi, 20 dakkada ordasın. Saat tam gece 12 buçuk 1 civarı, babamın bahsettiği tarlaların oraya varmıştım. Bir tane çeşme gördüm. Çeşmenin 100 metre ilerisinde mezarlık. Mezarlığın ortasından tarlalara doğru giden karanlık uzunca bir yol vardı. Galiba oradan geçmem gerekiyordu. Çeşmenin başında durdum. atı şöyle bir soluklandırdım. Allah içimi biliyor ya yine korku yoktu içimde.

Dikkatle babamı dinliyordum. Gözleri dolmaya başlamıştı. Hem anlatıyor hem de ara ara, benim nabzımı yoklarcasına yüzüme bakıyordu. Devam etti;

- Atladım atın üstüne. Son bir güçle asıldım yularına.. At koşturdu koşturdu koşturdu, tam mezarlığın başına geldi. Durdu. Yine asıldım atı yerinden kımıldatamadım. Hak etmişti köteği. Vurdum yuları yanağına, en sonunda bir baktım at şaha kalkmaya başladı. Olağanca gücümle asılıyordum hayvan sanki bir şey hissetmiş gibi yola girmek istemiyordu. Allah biliyor ya hayvan bir iki kere şaha kalkınca tereddüt etmeye başladım.. Sonra " Allahım, ne yapmalıyım yarabbim" Dedim.. Sonra aklıma atı geri döndürmek geldi. Eğer kımıldamıyorsa geride gitmez. Geri döndürdüm yularına asıldım bir de ne görsem.. At çıldırmış gibi gerisin geriye koşuyordu.. Geri döndürüyordum ileri gitmiyordu. Ey Allahım ! Bir ara fıttıracak gibi oldum. Sonra döndüm çeşmenin başına elimi yüzümü yıkadım. Ter içinde kalmıştım. Hayvana baktım. Hayvanda ha keza öyle. Sonra karşı yoldan gelen bir ışık fark ettim. Eski cins anadolu marka arabanın içinde iki kişi geliyordu. Hemen atladım arabanın önüne durdurdum. Başıma gelenleri anlattım.

- Ağabey neden geçemiyorum buradan?

- şimdi sen orasını karıştırma kardeşim. o kadar vaktimiz yok. Sen gel biz sana bir yol daha tarif edecez. Oradan dolaş.

- Adam beni mezarlığın en başından dolandırıp mısır tarlalarının başlangıcına çıkardı. 3-5 beş tane köy dolaşıp yolu uzattım.
En nihayetinde sabah ezanı okunurken köye vardım amma.. Baştan aşağı kan ter içinde kalmıştım.
Hemen köylülere atı teslim ettim, bana ev açtılar. Ertesi gün uyandım dudaklarım uçuklamış korkudan. mezarlığın içinde kötü bir şey varmış. at geçmeme ondan müsaade etmemiş. Ertesi gün köyden ayrıldım. babama olanları anlattım. seyis beni harçlığa boğdu. Yani dediğim gibi. Eskiler akılsızmış. Ben şimdi oğlumu, gecenin bi vakti başka bir köye göndercem.. Allah yazdıysa bozsun..

Babamın bunca şeyi kurgulayacak hayal gücü olamaz..
saat gecenin 2siydi eve gittim sesler gelmeye başlaadı çok tırsıyordum arkadan bişeyler nefes alıp veriyordu bi baktım arkama seni gördüm.
2000 yılında Kimberly Rivers adında genç bir kadın gördüğü bir rüya yüzünden psikolojik tedavi gördü. Söylediğine göre; rüyasında sisli bir tapınaktan sinsi ve korkutucu bir gülümseme olan insansı bir yaratık ağzından kan damlaya damlaya bastığı yerleri kanla lekeleyerek ona yaklaşıyor ve "Geliyorum." diyordu. Bu rüyayı her uykuya dalışında gördüğünü söylüyordu ve her gün yaratık biraz daha yaklaşıyor diyordu. Bu durumdan kurtulması için yaklaşık 10 ay tedavi gördü. En sonunda iyileşti ve 16 Kasım sabahı taburcu edildi.
Taburcu edildikten 1 hafta sonra evinde ölü bulundu. Eve yatak odasının kapısının karşısındaki pencereden girilmişti. Yerde kanlı ayak izleri bulan polisler kızı
kafasının kesici bir alet olmaksızın kopartılmış olduğunu ve yatağın yanındaki duvarda kanla yazılmış olan şu sözlerin olduğunu belirttiler: "Neden ona inanmadınız?"
@4
@9
@23
@28
@29(en ürkütücüsü)

Yukarıdaki hikayeler dışındakiler okumaya deymez.

Edit: korkarım diye okumayanlar; merak etmeyin pokemon izleyince geçiyo.
Bir sabah bir uyandım fb veya bjk şampiyon olmuş,hakikaten korkunç..
Ben bizzat kendi başımdan geçen bir olayı sizlere aktarmak istiyorum . Bursa'da ikamet eden yazarların bileceği üzere setbaşının altında tarihi bir köprü vardır ki ismi ırgandı köprüsüdür. Geçmiş gün hatırlamıyorum annem beni o gece bir nedenden dolayı ırgandı köprüsünün hemen altında ikamet eden halamlara bırakmıştı. Yaşım 10-11 civarlarında olması lazım. Daha ilkokul çağında bıyığı terlememiş bembeyaz bir çocuktum. Etrafımda uçuşan simsiyah siluetler ve bulanık görüntülerden başka hiç bir şey hatırlamıyorum. Gecenin bir vakti aniden kalkıp dereye inmişim. Kendimi gecenin saat üçünde üzerimde bembeyaz bir örtü gerilmiş halde kurşun döktürürken buldum. Ulan bunlar ne yapıyorlar acaba derdim, aradan bir kaç sene geçti her şeyi anladım . Hala neden bana o gün söylemediniz dedim, korkudan altına sıçardın dedi, sustum bende, konuşmadım.
--spoiler--
Bataklıkta uyuyan
genç (p.1 / 1) 1985-1986 yıllarıydı. Pazarcılık yapan
bir arkadaşımın başından enteresan bir
olay geçmiş. Arkadaşım, bir akşam üstü
evinde otururken kapı çalınıyor. Bir
arkadaşı ağabeyinin askerden gelmek
üzere olduğunu ve birlikte karşılamaya gitmek istediğini söylüyor. Arkadaşım
da hazırlanarak iniyor ve birlikte yola
çıkıyorlar. O zaman yan tarafı bataklık
olan bir yol vardı. Yolda ağabeyinden
bahsediyorlar. Adam, "Burası daha
kestirme..." diye onu bir başka yola çekiyor. Tam o sırada akşam ezanı
okunmaya başlayınca adam kayboluyor.
Arkadaşım uyanıyor, kendini dizlerine
kadar bataklığın içinde buluyor, çok
korkuyor. Doktorlara, cinci hocalara
gitti. Üç-dört ay kadar tedavi gördü.
--spoiler--
- Çöl cini (p.1 / 2) (Alıntıdır)
Arkadaşlar, bu anlatacağım hikaye bir
kitaptan alıntıdır. Sizi temin ederim ki
gerçektir.... Bir tüccar gurubu, mallarını
satmak için develerle çölü
geçmekteydiler. Vakit akşam olunca çölün aşağı yamaçlarında bir yerde
konaklamaya karar verdiler ve
çadırlarını kurdular. Çölü iyi
bildiklerinden nerde konaklayacaklarını
ve nerede su olduğunuda iyi biliyorlardı.
içlerinden biri, arkadaşlarına dönerek, "Şu tepenin arkasında su var. Ben, biraz
su alıp geliyorum." diyerek aralarından
ayrıldı. Aradan belli bir süre geçti ki ne
gelen var ne giden. içlerinden bir diğeri,
"Ben ona bakmaya gidiyorum. Başına
bir iş gelmiş olmasın." diyerek tepeyi aştı ve gözden kayboldu. Bir süre sonra
o da geri dönmeyince, diğerleri de
gittiler; fakat giden geri dönmüyordu.
En sonunda kervanda bulunan genç ve
güçlü bir tanesi, yanına kılıcını ve bir
arkadaşını alarak tepeyi aştı. Arkadaşı, ''Aman Ya Rabbi!'' dedi. ''Bir kadın var
çırılçıplak ve çok güzel. Bizim arkadaşlar
da orada eğleniyorlar. Ben de yanlarına
gidiyorum.'' dedi ve hızla güzel kadının
yanına koştu. Genç ve güçlü olan onun
peşinden ağır adımlarla gidiyor ve onu engellemeye çalışıyordu. Adam, kızın
yanına vardığında herkesin parçalanmış
ve organlarının etrafa saçılmış olduğunu
gördü. O güzel, çıplak bayan da baş
uçlarında oturuyor ve cesetlerini
kemiriyordu. Adam, öyle korkmuştu ki bir anda dizlerinin üzerine düştü. Bunu
farkeden kız, arkasını döndü. Ağzının
kenarları kanlı, gözleri ateş kızılıydı.
Tırnakları ise bir deveninki gibiydi..
Uzun saçları adamı ensesinden kavradı
ve bir hamlede eliyle ciğerini söküp yanına bıraktı.. Kuvvetli olan, bu vahşet
sahnesi karşısında sanki kılıcını
kaldıramaz duruma gelmişti.. Sonra kız,
gözlerini ona dikti. Ayakları yere
basmıyor ve inanılmaz hızlı hareket
ediyordu. Yaşadığı şoktan eli ayağı tutmaz duruma gelen genç, son söz
olarak kendisine yaklaşan cine karşı
Allah'a dua etti. Elinde birdenbire bir
dua belirdi.. Genç, hızla duayı okudu.
Duayı okumasıyla birlikte gökten bir
yıldırım indi. Kıza öyle bir çarptı ki; kız, avret yeriden alnının çatısına kadar
yarıldı.. Genç, şok içerisinde kervana
döndü ve elindeki kağıtta yazan duayı
kervancıbaşına gösterdi. Olan biten
herşeyi de anlattı. Kervancıbaşı, pek dini
bütün bir insandı.. Çöl cinlerini de duymuş olacaktı; ama inancı ve bilgisi
zayıf gencin ona sorduğu soru farklıydı..
"Ey kervancıbaşı, bu dua nedir neyin
nesidir?" Kervancıbaşı, duayı görünce
gözleri faltaşı gibi açılıverdi.. "Ey genç
insan, işte kasların ve gençliğinin yetmediği bu hususta sana yardımcı
olan dua, bir Kur'an ayetidir. Bu, Bakara
Suresi 255'nci ayettir. Yani Ayet El
Kürsi...!"
--spoiler--
(Internetten alıntıdır)
yıl 1957. anadolu'nun küçük bir köyü.
olayları annemin ağzından dinliyoruz; "...o zaman çok küçüktüm. zar zor
hatırlıyorum. bizim köyde bi kadın öldü.
çok illet bi kadındı hiç kimseyle
geçinmez, herkesle kavgalı bi kadındı.
ne zaman birine sinirlense "ölünce
inşallah cancoloz olurum da seni çağırırım" derdi. pek seveni yoktu. bu kadın öldükten bi kaç ay sonra köyde
ilginç ölümler başladı. ölen kişi ilk önce
bu kadını rüyasında gördüğünü ve
kendisini çağırdığını söyleyip bir kaç gün
sonra basit bi nedenden dolayı
ölüyordu. köyün ileri gelenleri konuyu ilçe
müftüsüne danıştılar. müftü o kadının
mezarının açılması gerektiğini ve başı
vücudundan ayrıldıktan sonra başını
ayaklarının arasına alıp tekrar
gömülmesi gerektiğini bir yazıyla jandarma'ya bildirmiş. jandarma da
gerekli güvenlik önemlerini aldıktan
sonra mezarın açılmasına resmi olarak
izin vermiş. (bakın bu olaylar resmi
olarak türkiye'de oluyor. ne kadar ilginç
değil mi?) mezarın açılacağı gün gelip çatınca köy
ahalisi köy meydanında toplantı.
kadının yakınları mezarın açılmasına
karşı çıktı. kadının kızının dedikleri hala
aklımda "inşallah sizi de çağırır!",
"pişirin de etini yiyin!" vs vs.... müftü, jandarma ve köylüler eşliğinde
mezar açıldı. ortaya çıkan görüntü
karşısında nöbet bekleyen jandarmalar
bile kaçtılar. annem de beni
uzaklaştırdı. mezarın başında sadece
3-4 köylü kaldı. bunlardan biri de dedem. bundan sonrasını anlatanlardan
biliyorum.
--spoiler--
bundan yıllar önce bizim köy mezarlığına alkol almak için gitmiştik. genelde mezarlıkta kimse olmadığı için gençler burayı seçerler ailelerinden uzak ve rahat oluyor diye. her şey yolunda mezarlığın duvarında üç arkadaş oturuyoruz ve sohbet ediyoruz. derken güzel sohbet kafalar çıtır bir şey fark ettim. yanımızda olan diğer arkadaşımız hiç sohbete katılmıyordu ve mezarlığa doğru bir yere odaklanmış gözlerini kırpmadan bakıyordu. kendisine "kanka ne yapıyorsun ya sen" dediğimde bir iki saniye durup gözlerini bize çevirmeden "orada" dedi. bir anda kan beynime çıkmıştı ve gözlerim yaşarıp tüylerim diken diken olmuştu. kendisini sertçe dürtüp "lan saçmalama bak ne diyorsun sen?! ne orada!?" diye bağırdım zaman birden ayağa kalkıp "aaaa!!" diye bağırdı ve mezarlığın içine doğru depar atarak koşmaya başladı. biz ne olduğunu anlamadan karanlıkta kaybolmuştu bile. faruk ve ben mezarlığa peşinden gitmek için cesareti kendimizde bulamayıp köye doğru koşmaya başladık ve gördüğümüz ilk kişiye yaşadıklarımızı anlatacaktık. köy kahvesine ulastığımızda bir şok daha yaşadık ve karşımızda gözlerini bize doğru dikip bakan az önce mezarlıkta bıraktığımız arkadasımızı görmüştük. bu nasıl olabilirdi ki o'nun bizden daha önce oraya varması imkânsızdı. yanına doğru korkarak yaklaştık ve "sen bizimle oyun mu oynuyorsun o mezarlıktaki hareketlerin de ne demekti?" diye sordum. Suratımıza şaşkınlıkla ve ne olduğunu anlayamamış bir tavırla "neden bahsediyorsun kanka sen, hiç bir şey anlamadım" dedi. "Lan az önce mezarlıkta içiyorduk birden bire bağırarak mezarlığa doğru koşmaya başladın dalga mı geçiyorsun bizimle sen" dediğimde kahve sahibi yaşlı amca kulak misafiri olduğu bu olaya aradan atlayarak bir şok daha yaşamamıza neden olacak cümleyi kurdu "bu çocuk tam iki saattir burada yeğenim" yıkılmıştık. Tam üç saattir beraber takıldığımız adam aslında hiç bizimle olmamıştı. Peki o yanımızdaki arkadaşımız sandığımız bizimle beraber alkol alan kim, bunları düşünmek cıldırmama neden olabilirdi. Sakin olup durumu anlatmaya çalıştım ve herkes şok olmuş bir biçimde bizi dinliyordu. Bu yaşananlar herkesi derinden etkilemişti fakat bize inanamıyorlardı.

Gece eve gitme saatim geldiğinde beraber olaya tanık olduğum arkadaşımın da benimle beraber kalmasını istedim, çok korkuyordum. Ne yapacağımı bilemiyorum. Beraber eve girdiğimizde tüm ışıkları açtık tv'yi de eglenceli bir kanala zaplayıp olayın etkisinden az da olsa kurtulmaya çalışıyorduk. Bu gece kesinkikle uyuyamazdık.

Aradan bir iki saat geçmişti, biz sakince oturup TV izliyor olayı hatırladıkça gözlerimiz doluyor tüylerimiz dikiliyor sadece sabah olsun istiyorduk. saat gece 3 sıraları falan esrarengiz bir şekilde çalan kapının sesiyle birden ayağa kalkıp birbirimize baktık. faruğun suratındaki çaresizliği görmem kendi çaresizliğimin aynasıydı. Kim di gelen? Bu saatte kim gelebilirdi? Pencereden perdeyi aralayıp baktım ve hayatımda bu kadar hiç korktuğumu hatırlamıyorum. "o" kapının önündeydi. Mezarlıkta bıraktığımız aslında hiç yanımızda bile olmamış arkadaşımız kapının hemen önünde bekliyordu. 10 dakika geçmişti ve kapı sesi her defasında biraz daha şiddetli bir şekilde çalınıyordu. Açmamaya kararlıydık, açamazdık, başımız beladaydı. "O" bizimle uğraşıyordu.

Biz artık korkunun tamamen üzerinde bir şey yaşıyorduk. Biz açmadıkça o çalmaya devam ediyordu. Bir zaman sonra kapı sesi kesilmişti. faruk ve ben evde hiç birbirimizin yanından ayrılmıyor ve kâbusun bitmesini, adeta rüyadan uyanmayı diliyorduk. Ortalık sessizleşmişti kapı artık çalmıyordu.televizyonun sesini kısıp etrafı dinliyor sanki dilimizi yutmuşçasına konuşamıyorduk bile.

Gecenin ikinci şoku elektriklerin kesilmesiyle başladı. iki saniyelik bir kesinti sonrası etraf tekrar aydınlanmıştı. biz birbirimize sarılıp dua etmeye başladık. başka elimizden bir şey gelmiyordu. Elektrikler tekrar kesildi ve tekrar geldi. bir saniyelik aralarla ışıklar sönüp tekrar yanıyordu. artık sadece ölmek ve bu olaydan kurtulmayı diliyordum. Işıklar daha sık aralıklarla yanıp sönüyordu. Dış kapıdan gelen tıklama sesi tekrar başlamıştı ve ses dış kapıdan oda kapısına geçmişti. " o içerideydi" oda kapısını çalıyor ışıklar yakıp söndürüyordu. Birden ışıklar söndü ve kapı kendi kendine yavaş yavaş açıldı. Faruk ve ben birbirimize sarılıp kapının olduğu yere bakmamakta gayret ediyorduk. Kapı sonuna kadar açıldı ve içeri bembeyaz yüzlü, parıl parıl parlayan kırmızı gözleriyle kulakları büyük ve sivri, dudakları olmayan ve dişleri sivri sivri bir mahlûk üzerimize geliyordu. Sivri ve uzun tırnaklarıyla elinde tuttuğu eğri eğri sopasını bize doğru uzatarak "siz" dedi. Korkudan bağırıyor fakat Sesimiz çıkmıyordu. ağlıyor ve sadece çaresizce yüzüne bir kez baktığımız mahlûkun kalın ve çatallı sesini duyuyorduk. Devam etti " siz, bu gece cehennem için çağırıldınız, orada artık sizin için bir oda ayrıldı ve ben de sizi oraya götürmek için görevlendirildim, şimdi benimle gelecek ve işlediğimiz günahların cezasını çekeceksiniz" diyerek iyice yanımıza yaklaşmıştı. Etrafımızda madde, mekan ve zaman birden yok olmuştu sadece o yüzüne bile bakamadığımız mahlûkla aranızda bir metre bile yoktu. Birden ikimiz de bayılmıştık ki ter içinde kalmış vücudumla sabaha bağırarak uyanmıştım. Her şeyin bir rüya olduğunu anladığımda tamamen rahatlamıştım ve büyük bir ohh çekerek güneşin verdiği huzur ile güne başladım.

Hikaye: king akabe.
kafayı mı yiyiyorum bilmiyorum ama iki gündür evden tıkırtılar gelip duruyor. ama evin içinden yani odalardan.
dün akşam parfümüm kaybolmuştu her yeri arıyorum yok. şifonyerin üstünden başka yere koymam imkansız. sonra döndüm arkamı, tekrar döndüm şifonyere üstündeydi. tırstım biraz tabi ama geçti gitti. aradan yarım saat geçmedi, oturuyorum internetteyim. birden sigortalar attı, gitti elektrikler. içerden gelen sesler de fazlalaştı... neyse arkadaşla hallettik sigortayı falan da insan tırsıyor tabii. iki gündür tuvalet aynasına bakamıyorum. zaten bu eve geldiğimden beri halüsinasyon görmeye de başladım. yok mu doktor buralarda?
Psikolog adayı, stajyer arkadaşımdan ;

--spoiler--

Staj döneminde ki bir Psikolog adayıyım.

Böyle şeyler anlatılmaz ama yardıma ihtiyacım var.
Bir hasta var, 10 yıl önce evlenmiş ve gerdek gecesinden sonra ona bir cin aşık olmuş onunla ilişki yaşamaya başlamış. Ama öyle bir şey ki dinde ki herşey uyuyor.

1.8 Yıldır evini hiç temizlememiş.
2. Tuvalette buluşuyorlarmış hep.
3. Ona çok yakışıklı gorunuyormuş.
4. Zamanla cinlerin dilini ögrendigini söylüyor.
5. Sabahlara kadar onunla oturuyormuş.
6. Tam 8 yıldır cenabet geziyormuş, abdest almasina izin vermiyormuş.

Şimdi sorunum şu, ben olaya dini açıdan da bakıyorum ve böyle bir durum olduğunu biliyorum. Cinlerle ilişki yaşamak mümkün.
Ama hocam Ateist ve Şizofreni tanısı koydu. Zaten cinlerle alakadar olanlar da Şizofreni belirtileri oluyor onda sorunum yok. Ama bu yeterli degil ki şu anda. Yaşadıkları gerçek.

--spoiler--
auwwww ! tüylerim diken diken oldu ! dostlar evde yanlızım ! evde öküz gibi bir ev kocaman ve ürkütücü...şuanda ciddi ciddi içeriden acayip tıkırtılar duyuyorum...ve koridorda anlamzsız gölgeler görüyorum...sanki fısıldama sesleri geliyor...noluyoruz olum lan !
Bu dunyadaki en korkunc hikayeyi "ölmek isteyen bi cocugun"gozlerinde okursunuz.Zira hangi cocuk olmek ister ki ??cocuk bu dersiniz.Hic "bir"cocuk olmek ister mi ???istemez gibi gelir size.
bi adam gidiyomuş sonra ağaç çıkmış. adam ağaca çıkmış. ağaç durmuş. ağaçlar dururlar. sonra yel esmiş, gök gürlemiş. sonra adam birini grmüş. yaklaşan korkunçlu hayaletmiş.
keloğlanla dev anası.
evvel zaman içinde kalbur saman içinde, pireler yellenir, deliler osurmadan sıçarken.. ben anamın beşiğinde tıngır mıngır sallanırken, anadolu nun köylük yerlerinden birinde bir keloğlan yaşarmış. bu keloğlan bir gün ormanda yalnız başına aval aval dolaşırken peşine kurtlar düşmüş. keloğlan kaçmış kaçmış ve ormanın kuytu yerinde bir kulübeye rastlamış. inşallah bu eve biri beni alırda canımı kurtarırım diye ümit etmiş. evin kapısını çalmış. kapıyı 2 ye 4 bir karı açmış. boyu 1.85 neredeyse 100 kilo çeken bu kadının, kolları meşe palamutu gibi kalın ve kuvvetliymiş. keloğlan şaşkınlıktan olduğu yere sıçmış. ilk defa bir dev anası ile karşılaşıyormuş. yine de kurt yiyeceğine bu aptal dev anasına sokulayım da belki bir kurtuluş yolu bulurum diye düşünmüş. dev anası keloğlanı buyur etmiş. ağzını burnunu yamarak gülümsemiş. ormanda yalnız başına ne aradığını sormuş. keloğlan sadece dolaşmaya çıktığını ancak kurtların peşine düştüğünü söylemiş. bir süre sonra anam beni merak eder deyip müsaade istemiş. ancak uzun zamandır insan etine hasret olan dev anası fırsatı kaçırmak istememiş. hava karadı. geceyi burda geçir. sabah gidersin demiş. dev anası keloğlana ilk başlarda saldırmamış. hele bir uykuya dalsın o zaman mideye indiririm diye düşünmüş. sonra keloğlan sen yorgunsundur. istersen hemen uyu. şu boş oda müsait demiş. keloğlan odaya geçip uzanmış. dev anasıda kapının önünde uyumasını beklemiş. ancak bir süre sonra bizim kel ayıkmış.
ulan oğlum demiş ben uyursam bu dev karı beni yir. ne yapıp edip uyumamak lazım bi yolunu bulup burdan kaçmak lazım diye düşümüş. ancak gece karanlıkta ormanda kurtlara yem olmamak için sabaha kadar bu dev karıyı oyalamaya karar vermiş.
keloğlan odsından çıkmış. kapının önünde pusuda bekleyen dev anası paniklemiş. ne oldu niye uyumadın kel demiş.
keloğlanda uyku tutmadı çünkü karnım aç anam bana yatmadan önce muhakkak kümesden yeni alınmış taze yumurta pişirirdi demiş. dev anasıda evde yumurta var onlardan pişireyim dese de bizim kel diretmiş illede kümesten taze alınmış olacak diye. gecenin karanlığında dev anası kümese yumurta almaya gitmiş. kümeste yumurta alacağım derken alaca horoz kerkmiş. nihayetinde dev karı horozuda kümeside devirip yumurtayı almış keloğlana pişirip yedirmiş. "ee artık karnında doydu git zıbar" demiş. çaresiz keloğlan odasına dönmüş. ancak aklına yeni bir fikir gelmiş. odadan çıkmış. beni yine uyku tutmadı çünkü anam bana yatmadan evvel muhakkak taze karılmış ayran içirirdi demiş. dev anası "la oğlum manyak mısın polis misin" bu saat ne ayranı sktir git zıbar demiş. ama kel inat etmiş. ayranı içmeden uyumam demiş. neyse dev anası ayran yapmaya girişmiş. ayranı keloğlana içirtip odasına yolcu etmiş. keloğlan odsında biraz dolanmış saat gecenin ileriki bir vaktiymiş. biraz daha zaman kazanmam lazım diye düşünmüş. çıkıp dışarı son hamlaesini yapmış. dev anası sbaha karşı iyice sersemlemiş neredeyse kendi uyuyacak hale gelmiş. lan kel başımın belası mısın, zıbar skerim belanı demiş. keloğlanda anam bana yatmadan evvel dereden elekle su getirirdi, dere suyunu içmeden uyuyamam demiş. dev anasıda evde su var. bundan iç işte diye çıkışsa da. bizim kel direnmiş.illede dereden elekle gelmiş sudan içeceğim diye. aptal dev karı olayı çakozlayamamış. eleği kaptığı gibi dereye koşmuş. ancak oda nesi. eleği dereye daldımış çıkardaığında içinde su yok. o zaman dank etmiş elekle su taşınmayacağı. ama what fayda?
sabah olmuş, ortalık aydınlanmış. bizim keloğlanda fırlayıp kaçıp gitmiş anasının yanına..
dev anasıda elinde elekle ağzını burnunu yamarak eve dönerken bir de ne görsün kel in peşindeki kurt evin etrafında dolaşıyor.. (arkası yarın: dev anasıyla kurdun macerası)
(bkz: anan zaa)
(bkz: dede korkut)
(bkz: 16 mayıs 2010 fenerbahçe trabzonspor maçı)*
bir gün gidiyorum garip bir kokunun burnuma estiğini fark ettim. bi baktım altıma zıçmışım.
Amerika'da bir baba ve oğlu beraber bir karavan yolcuğuna çıkmışlar. Alternatif bir tatil yapmayı planlıyorlarmış. Belli bir yol güzergahı çizmedikleri için macera olsun diye anayoldan sapıp, dar bir yola girmişler. Bayağı bir yol gittikten sonra çöl gibi bir yere varmışlar. Etrafta in cin top oynuyormuş. Bu sırada adam benzinlerinin azaldığının farkına varmış. Hemen haritayı açıp en yakın yerleşim yerini aramışlar. Karavan bir süre daha gittikten sonra, benzin bittiği için yolda kalmış.
Baba kasabaya gidip benzin alıp geleceğini söylemiş. Ancak çocuk bulundukları yerden hiç hoşlanmamış. Babasına kendisini de götürmesi için yalvarmış. Ancak adam çocuğun onu yavaşlatacağını düşündüğü için, karavanın kapısını kilitleyeceğini ve kısa sürede döneceğini söyleyerek çıkmış. Cep telefonunu da çocuğa bırakmış. Çocuk korku içerisinde beklemeye başlamış. Bir saat geçip babası geri dönmeyince paniğe kapılmış. Bir zaman sonra, karavanın tavanından "pıt pıt pıt" diye sesler gelmeye başlayınca telefona sarılıp, eyalet polisini aramış. On dakika sonra kasaba şerifi karavana ulaşmış. Şerif ve yardımcıları kapıyı kırarak açmışlar. Çocuk dışarıya çıkar çıkmaz babasının kasabaya gittiğini, ama çok geç kaldığını nefes nefese anlatmaya başlamış. Kaynakwh: Kaynakwh: KorkunÇ Efsaneler KorkunÇ Efsaneler
Ama şerif çocuğa bakacağına karavanın altında durduğu ağaca bakıyormuş. Sonra yardımcısına "Çocuğu buradan uzaklaştırın" deyince, çocuk arkasını dönüp ağaca bakmış ve düşüp bayılmış. Meğer karavanın üzerine pıt pıt diye damlayan, ağacın dalına asılmış olan babasının kafasız cesedinden akan kanın sesiymiş.
çocukluk çağlarında birkaç arkadaş toplanır ve ne yapalım diye düşünürken içlerinden bir akıllı hadi birbirimize korkunç hikayeler anlatalım diye bir fikir ortaya atar. 1-2-3- 4 derken içlerinden birinin oturduğu yerin ıslandığı farkedilir. o gece artık o çocuk için hayatının en korkunç hikayesi olmaya adaydır.
(bkz: kime göre neye göre)