bugün

Fransız asıllı bilim ve fikir adamı gustave le bon'un sosyal psikoloji disiplininde kitle davranışını açıklayan bir eseridir.
gustave le bon'un kitleden önce, kitlenin psişik yapısını analiz ettiği, kitlenin mevcut fonksiyonlarını son derece diyalektik bir anlatımla betimlediği kitabıdır.
le bon, çevre şartları ve katılım yoluyla atalardan alınan karakteristik özelliklerin, bir ırkın sosyo psikolojik özelliklerini oluşturduğunu savunur bu eserde.
orijinal adı ''psychologie des foules'' olan, kitle psikolojisinin birey psikolojisi ile olan korelasyonunu tarihsel anektodlar ve çarpıcı tespitler eşliğinde bizlere sunan bir gustave le bon kitabıdır.
le bon, bilinçli olarak yaptığımızı düşündüğümüz her eylemin, bilinçaltımızdan gelen direktifler yoluyla gerçekleştiğini söyler. bir ırkın tüm fertlerinin birbirine benzediğini, bunun nedeninin ırkın ruhunu oluşturan bilinçaltı unsurlar olduğunu belirtir.
ayrıca kitle psikolojisinin bireysel zekayı sıradanlaştırarak sürü ruhunun derinliklerinde erittiğini ve kitlelerin kişilerden zekaca altta olduğunu savunur. onun için bir kitledeki matematik profesörüyle çoban arasında bir fark yoktur. kitle ruhu çığ gibi önüne gelen her şeyi içine alır ve bir potada eriterek eşit hale getirir.
le bon'un ''kitlenin hayal gücü üzerine tesir etme sanatı, onu yönetmenin de sanatıdır.'' sözleri aslında carl gustav jung'un ''toplumu kendi ölçeğinde yansıtan sosyal bir mikrokosmos'' olarak tanımladığı insanın mevcut sistem içinde umutlarını merdiven olarak kullanıp üstlerine çıkan siyasilerin ve dogmatik doktrinler ile insanları kuklaları haline getiren monoteist oluşumların kitleleri nasıl da kolayca yönetebildiklerini yüzümüze vuruyor.
(bkz: propaganda)
görsel
Okunmalı.

Önderler; özellikle nevrozlular, yaratılışça heyecanlı olanlar, deliliğin kenarında dolaşan yarı deliler arasından çıkarlar. Savundukları düşünce, takip ettikleri amaç ne kadar abes olursa olsun, onların düşüncelerine karşı her uygulama, her yargılama hükümsüz kalır.
Hakaret ve saldırı onları daha çok harekete ve heyecana getirmekten başka bir işe yaramaz. Kişisel çıkarlar, aile, hepsi feda edilmiştir. Nefsi korumak içgüdüsü bile onlarda kaybolmuştur, o kadar ki, istedikleri tek ödül çoğu defa şehit olmaktır, imanın şiddeti, sözlerine büyük bir telkin gücü verir.
Halk, güçlü iradeye sahip olan adamı daima dinler. Kitle halinde bulunan bireyler bütün iradelerini kaybettiklerinden iradeye sahip olan kimseye içgüdüsel olarak yönelirler.
gustave le Bon'un ele aldığı muazzam bir eser.
eğer ülkede ki %50lik kesimi anlamak istiyorsanız alın bu kitabı okuyun derim.
ve bu %50'nin ne kadar tehlikeli olduğunu ve yeri geldiğinde ölümü bile göze alıp nasıl kahraman olduğunu kitapta "kitle" adı altında olduğunu göreceksiniz.
Kafa açan hoş bir eser.
resmen sayesinde kitlelerin içini okuyacağınız, her satırı salt bilgi olan müthiş bir kitaptır:
https://drive.google.com/...SEpEMnM/view?usp=sharing
Not çıkararak okuduğum nadir kitaplardandır. Sadece aşağıdaki notları okusanız kitabı okumuş gibi olursunuz. Bu da benden size kolaylık olsun.

1- Halk irade olarak güçlü insanı dinler ve onun peşinden gider. Kitle halinde bulunan bireyler bütün iradelerini kaybettiklerinden, iradesi sağlam olana içgüdüsel olarak dönerler.

2- Liderdeki inancın şiddeti liderin etkileme gücünü artırır. Öncelikle kendileri bir inanca kuvvetle bağlanmadıkça kitleyi büyülemeye başarılı olamazlar.

3- iman, insanın eli altında bulunan kuvvetlerin en büyüklerinden biri olmuştur. Dini, siyasi, toplumsal veya büyük bir işe, şahsa, fikre inanç yaratmak... Büyük önderlerin rolü özellikle budur.

4- Tarihin büyük olayları çoğu zaman imanlarından başka dayanakları olmayan meçhul müminler tarafından aksiyon sahasına çıkarılmıştır.

5- Bireylerin çoğu, özellikle halk tabakalarına mensup olanlar, kendi uzman oldukları alan dışında açık düşünülmüş bir fikre, bir değerlendirmeye sahip olmadıklarından, kendi kendilerini yönetmekten acizdirler, önder onlara rehberlik eder.

6- Önderin hükum (yetki) ve nüfuzu çok baskıcıdır. Ve baskısı oranında kendisini dinletmeyi başarır ve kitlelerden itaat görür.

7- Herhangi bir sebeple önder ortadan kalkar ve yerine hemen bir başkası geçmezse kitle dağınık ve dayanma olanağı kalmayan bir kalabalık durumuna düşer.

8- Kitlenin ruhuna daima hakim olan şey hürriyet ihtiyacı değil, esirlik ihtiyacıdır. Bağlılığa susamış olmaları, kendilerinin yöneticisi olduğunu söyleyen kimseye içgüdüsel olarak onları bağlar.

9-
a. Liderlerin bazıları hareketli, enerjik, sağlam iradelidir, fakat bu kuvvetleri geçicidir, onu doğuran heyecandan daha fazla yaşamaz. Bunlar cesur, mert ve şiddetli görünürler. Tehlikeye rağmen kitleleri sürüklemek ve saldırıyı idare etmek için faydalıdırlar. Lakin günlük hayata tekrar dönünce o heyecan ile parlayan önderler, hayret edilecek derecede bir acz içine düşerler. Bu önder tipi ancak kendileri de sevk ve idare edilmek ve devamlı tahrik olunmak ve kendilerinden üstün bir adamı veya fikri hissetmek, iyice çizilmiş bir hareket tarzını takip etmek şartıyla görevlerini yapabilirler.

b. Sayıları çok daha az olan diğer bazıları da hem kuvvetli hem de devamlı(her durum ve şartta) bir iradeye sahiptirler. Bu önder tipi ise, yani devamlı bir karalılık ve inanca sahip olanlar, ilkinden daha az parlak görünüşlerine rağmen çok daha önemli ve tesirli hareket eden örneklerdir. Bunların sahip oldukları kuvvetli dayanıklı ve devamlı irade, her şeyi kendisine boyun eğdiren son derece nadir ve kuvvetli bir karakteristik özelliktir.

10- Bir an için bir kalabalığı bir şeye doğru sürüklemek, bir yeri yağmalamak veya bir yeri savunmak için canlarını feda ettirecek hareketlere karar verdirmek gerektiği zaman, kitlenin çabuk ve ani telkinlerle etkilenmesi gereklidir. En kuvvetli ve en enerjik etki, örnek olmak yahut örnek oluşturmaktır. Bunun için de kalabalığın bazı olgularla önceden hazırlanmış olması ve onu sürüklemek isteyenin, nüfuz diyebileceğimiz meziyete sahip olması gerekir.

11- Kitlelerin ruhuna bazı fikir ve inançları yavaş yavaş sindirmek bahis konusu olduğu zaman, önderler tarafından çeşitli yöntemler kullanılır. Bu yöntemler: iddia, tekrar, yayılma. Bu telkinlerin etkisi oldukça ağır, fakat devamlı olur.

12- Kitlelerin ruhuna bir fikri yerleştirmek için en güvenilir araç; değerlendirme ve ispattan uzak, saf-sade iddiadır. Bu iddia ne kadar ne kadar açık ve deliller ne kadar sade olursa, hüküm o oranda etkili ve büyük olur.

13- iddianın gerçekten tesirli olabilmesi için mümkün olduğu kadar aynı kelimelerle ve sürekli tekrar edilmesi şarttır. iddia olunan şey tekrar edilmek suretiyle nihayet ispat edilmiş bir hakikat gibi kabul olunacak derecede beyinlere yerleşir.

14- Taklit, insan için bir ihtiyaçtır, yeter ki taklidi kolay olsun. Aynı şekilde kitleler de delil ve ispatlarla değil, modellerle sevk olunurlar. Her devirde sayıları az olan bazı kişilikler eylemlerinin izlerini bırakır ve onları şuursuz kitleler taklit ederler. Bu kişiliklerin toplumun fikir ve inançların çok da ayrılmamaları gerekir (taklit başlangıcında) çünkü o zaman taklit etmek güçleşir.

15- Düşünceler ve inançlar özellikle sirayet mekanizmasıyla (iddia-tekrar-yayılma) ve pek az da sorgulama mekanizmasıyla yayılır.

16- Nüfuz bir şahsın bir eserin yahut bir inancın ruhumuz üzerine yaptığı bir çeşit efsunlamadır. Bu efsunlama tüm eleştiri kabiliyetimizi etkisiz bırakır (felce uğratır) ve ruhumuzu hayret ve saygı duygularıyla doldurur. Bir diğer özelliği de her şeyi hakikatte olduğu gibi görmekten alıkoyması ve değerlendirme yeteneğini felce uğratmasıdır.

17- Nüfuz, her egemenliğin (hakimiyetin) en kudretli aracıdır.

18- Nüfuz ikiye ayrılır: Kazanılan nüfuz ve şahsi nüfuz. Kazanılan nüfuz; ismin, rütbenin, ünvanın, şöhretin verdiği nüfuzdur. Şahsi nüfuz ise şöhret, servet ve rütbeyle desteklense bile bunlardan kaynaklanmayan ve bağımsız olarak mevcut olabilen ferdi bir şeydir.

19- Kitleler her zaman, bireyler ise çoğu defa hazır fikirlere muhtaçtırlar. Bu fikirlerin beğenilip kabul edilmesi, onlardaki gerçeklik veya batıllık payı ile ilgili değil fikrin nüfuzuyla ilgilidir.

20- Şahsi nüfuza sahip bulunan kişiler hiçbir nüfuz vasıtasına sahip bulunmayan kimselerin ve kendine denk olanlar da dahil olmak üzere, etrafını çevreleyen bütün insanların üzerinde gerçekten bir mıknatıs etkisi gösterir. Böyle bir tesir altında kalanlar, bir yırtıcı hayvanın kolayca parçalayabileceği terbiyecisine itaat etmesi gibi ona itaat eder.

21- Nüfuzun doğmasında birçok faktörler bir araya gelebilir ve bunlar içinde "başarı" en önemlisidir. Başarılı olan insan ya da fikir, ancak başarılı olmak özelliğini taşıdıkları için itirazla karşılanmazlar.

22- Nüfuzun kaybedilmesinden sonra oluşan aşağılanma, nüfuzun önceki büyüklüğü oranında şiddetli olur. Toplum, nüfuz sahibinin kendisinin dengi olduğunu görünce tanımadığı bir üstünlüğün önünde eğilmiş olmanın intikamını alır.

23- Kitlelerin hayranlığını kazanmak için onları kendinden daima uzak tutmak gerekir.

24- Kitlelere telkin olunan fikirler her ne olursa olsun, gayet sade bir şekil almak ve onların zihinlerine hayaller halinde yerleştirilmek şartıyla nüfuz kazanabilir.

25- Düşünceler sade bir şekil aldıktan sonra kitlelerce anlaşılabildiklerinden, halk arasında yayılmaları ve tutunmaları için, çoğu defa bunların tam bir değisikliğe uğramaları gerekir. Biraz yüksek, felsefi ve bilimsel düşünceler bahis konusu olunca, tabaka tabaka kalabalıkların seviyesine inmek için, gerekli olan değişmelerin derinliğini gözlemlemek mümkün. Bu değişmeler, kalabalıkların bağlı olduğu ırka göre olur, fakat daima sadeleştirici, azaltıcı bir durum alırlar.

26- Toplumsal bakımdan yüksek ya da az fikir yoktur çünkü kitleye yayılabilmesi ve onları heyecanlandırması ile fikir, yüksekliğini ve büyüklüğünü sağlayan tüm inceliklerden sıyrılır.

27- Kitleler tarafından anlaşılacak hale geldikten sonra dahi fikirler, başka bir yerde değişik şekillerde incelenek olan bilinçaltına nüfuz etmedikçe ve bir duygu-his halini almadıkça etkili olamazlar. Böyle bir değişiklik ise oldukça uzun bir zaman içinde meydana gelir.

28- Duyguların yönünü değiştirmeye muktedir fikir kaynaşmalarının meydana gelmesi fikrin ruha nüfuz ettiğinin göstergesidir. Fiil ve sözlerimizin derin etkileri üzerine de yalnız bu hisler durumuna girmiş fikirler tesir eder.

29- Kitlelerin ruhuna yerleşmek için fikirler uzun zamana muhtaç oldukları gibi bu ruhtan çıkmak için de daha az bir zamana muhtaç değillerdir.

30- Kitlelerin mantık yoluyla mutlak şekilde tesir altına alınamayacakları söylenemez, fakat onların kullandıkları ve onlar üzerinde tesir yapan deliller, mantık bakımından o derece aşağı görünür ki, yalnız benzerlik itibariyle değerlendirme imkanı verebilir. Onların; aşağı seviyede değerlendirme yetenekleri, çağrışımlar arasında ancak görüntüde bir benzetme, veya görüngüsel bir bağlantı vardır.

31- Kitlelerin, mantıklı değerlendirme yeteğinde olmayışı, doğruyu yanlıştan ayırabilme ve tam hüküm verme kabiliyetinden yoksun bırakır.

32- Aralarında yalnız görünürde bağlar bulunan birbirine benzemeyen şeylerin birleştirilmesi, ve bu şeylerden doğrudan doğruya genel neticeler çıkarılması, kollektif mantığın (ortak mantık) özelliğidir. Kitlelere hitap etmesini bilen konuşmacılar bu tarzdaki çağrışımları kullanır ve yalnız bunlar kuvvetli şekilde tesir ederler. Kuvvetli ve karmaşık bir mantık zinciri kitle için anlaşılmaz olur, bunun içindir ki, kitleler mantıklı değerlendirme yapamazlar, yahut mantıkları yanlış çalışır ve bu nedenle mantık yoluyla tesir altına alınamazlar.

33- Kitlelerle sıkı temaslarda bulunan konuşmacı, onlara tesir etmek için bir takım hayalleri canlandırmasını iyi bilir. Koca bir cilt oluşturacak kadar uzun bir nutuk, hitap edilen zihinleri tesir altında bırakmayı başaran birkaç kısa cümleden daha kıymetli değildir.

34- Bazı fikirlerin kolaylıkla kabul edilmesi, yayılması, insanların çoğunun kendi muhakemeleri üzerine kurulmuş bir fikre sahip olmak imkanından yoksun bulunmalarındandır.

35- Kitlelerin hayal gücü, bütün sıradan insanlarda olduğu gibi mantikî değerlendirmenin ve aklın kontrolünden uzak bulunduğu için tesir altına alınmaya uygundur. Kitleler bir dereceye kadar uyuyan bir insana benzerler. Uykuda yargılama yeteneği durduğundan zihinde bir takım hayallerin yerleşmesi çok kolay olur; fakat bu hayalleri bilincin ve yargılamanın nüfuzu altına almak mümkün olunca derhal kaybolurlar.

36- Kitleler düşünmeye ve mantıksal bilince sahip olamadıklarından, aklın kabul edemeyeceği bir durumun olamayacağını kabullenemezler.

37- Olayların olağanüstü güzel ve efsaneye benzeyen tarafları kitlelerin üzerinde etkili olur. Oluşturulmuş yahut oluşmuş mucizeler ve efsaneler gerçekte medeniyetin asıl destekçileridir. Görünüşler ve gösterişler tarihte gerçeklerden daha fazla bir rol oynamıştır. Gerçek olmayan gerçek olana üstün gelmiştir.

38- Kitleler yalnız hayalleriyle düşünebildiklerinden yine yalnız hayalleri aracılığıyla tesir altında bulundurulabilirler. Yalnız hayaller onları korkutur veya kendine çeker ve onların eylemleri üzerine tesirli olur. Dolayısıyla kitle, onun hayal gücüne etki etmek suretiyle sevkedilir.

39- Hayali en açık şekilde canlandıran tiyatro oyunları, filmler ve diziler kalabalıklar üzerinde büyük bir tesir uyandırır. Bütün salon aynı anda aynı heyecanları ( korku, kızgınlık, kıskançlık, üzüntü, sevinç, sevgi gibi duygulardan kaynaklı güçlü ve geçici duygu yoğunlaşması) yaşar. Bu heyecanların fiil durumuna gelmemesinin sebebi, en bilinçsiz seyircin bile hayallere mağlup olduğunu, hayallerden (kurgudan) ibaret maceralardan etkilendiğini ve bunların gerçekdışı olduğunu bilmesidir. Bununla beraber hayal, izleyiciyi gerçekten soyutlayıp kendi kontrolüne alacak kadar doğru kurgulanmış ve bağlantılanmış ise fiil durumuna geçecek kadar kuvvetli olabilir.

40- Fatihlerin kudreti ve devletlerin kuvveti, kitlelerin hayal gücü üzerine kurulmuştur. Büyük tarihi olayların hemrn hepsi; Hıristiyanlık, Müslümanlık, Protestanlık, Fransız ihtilali ve zamanımızda Sosyalizm, kitlelerinin hayal gücü üzerine doğrudan doğruya yapılmış tesirlerin neticeleridir. Bunlar gibi, bütün devirlerin ve memleketlerin devlet adamları (en zorbaları da dahil), hepsi kitlelerin hayal gücünü kudretlerinin destekleri diye tanımışlardır. Hiçbir zaman kitle hayal gücüne aykırı olarak hükümet yönetmeyi denememişlerdir.

41- Zeka ve akıl üzerine tesir etmeye özgü belge ve mantıksal değerlendirmeler hayal gücüne tesir etmez. Onların hayal güçlerine etki eden özellikle olaylar değil; onların ortaya çıkış şekilleri, gerçekleşme tarzı ve beyinde oluşturduğu şekildir. Olaylar, birbiri üzerine yıkılmak ve birikerek yoğunluk oluşturmak şeklinde zihni dolduran ve etkileyen heyecan verici hayaller meydana getirmelidir. Sonuçta ise kitlenin hayal dünyasında ayrıntılardan sıyrılmış, açık ve çekici bir hayal oluşur.

42- Kitlelerin hayal gücü üzerine tesir etmek sanatı, onları yönetmenin de sanatıdır.

43- Hayal-tasvir şeklinde yapılan telkinlerin kitlelerin hayal gücü üzerinde güç ve ve sirayeti fazladır. (X)

44- Kelimelerin kudreti zihinlerde uyandırdıkları ve gerçek anlamlarından tamamen farklı hayallerden gelir. Anlamı en kötü, en eksik belirlenen kelimeler, bazı defa en fazla tesire sahip olur. Örneğin; Demokrasi, Sosyalizm, eşitlik, hürriyet gibi kelimeler, anlamları büyük cilt kitapların açıklayamayacağı kadar belirsizdir. Bununla beraber tüm konuları hallediyorlarmış gibi bu kelimelerin kısa hecelerinde gerçekten sihirli bir güç vardır. Bu kelimeler çeşitli bilinçaltı isteklerini ve bu isteklerin hareket alanına çıkma ümitlerini bağrında toplarlar.

45- Bazı kelime ve formüllerle akıl mücadele edemez, bunlar tam teslimiyetle, büyük bir dikkatle kitle huzurunda söylenir ve derhal yüzlerce derin saygı izleri belirir ve alınlar eğilir. Bunlar ruhlarda büyük, fakat belirsiz hayaller meydana getirirler, bunları bir gölge halinde çerçeveleyen belirsizlik ise sırlı güçlerini artırır. Bunlar Tabernacle'in arka tarafına saklanmış olan ve sofuların ancak titreyerek yaklaştıkları ilahlara benzetilebilir.

46- Kelimelerin zihinlerde uyandırdıkları hayallerin anlamıyla bir bağlantısı olmadığından, formüller aynı kaldığı halde, çağdan çağa ve kavimden kavime bu hayaller değişiklik gösterir. Bazı kelimelere geçici olarak bazı hayaller eklenir; kelimeler bu hayallerin görünmesine aracı olan ve bunları çağırmak için üzerine basılan elektrik düğmelerinden başka bir şey değillerdir.

47- Kelimelerin çağdan çağa, milletten millete değişen, değişken ve geçici anlamları vardır. Kelimeler aracılığıyla etki etmek istediğimiz zaman, bu kelimelerin bir zamanlar taşımış oldukları veya değişik zihni yapıdaki bireyler için oluşturdukları anlamı değil, belli bir zamanda kitle için ifade ettiği anlamı bilmelidir.

48- Kelimelerin kudreti o kadar büyüktür ki, en iğrenç şeyleri kabul ettirmek için iyi seçilmiş kelimeler maksadı temin eder. Örneğin; Jakobenler o zamanlar halkın sürekli olarak dilinde yer alan hürriyet ve kardeşlik kelimelerinden faydalanarak büyük bir baskı, adaletsiz mahmekemeler ve insan mezbahaları kurdular. Hükümet olma sanatı, avukatlarınki gibi kelimeleri kullanmasını bilmektir. Bu ise güç bir sanattır, toplum içerisinde aynı kelimeler çeşitli toplumsal tabakalar için başka başka anlamlar ifade ederler. Toplumun çeşitli tabakaları görünürde aynı kelimeleri kullanırlar, fakat konuştukları lisan aynı değildir.

49- Kitleler hiçbir zaman gerçeğe susamamamıştır. Hoşlarına gitmeyen mantıksızlıklar karşısında gerçekdışı eğer kendilerini çekerse, bunu ilahlaştırarak buna yonelmeyi daha üstün tutarlar. Onları hayallere çekmesini bilenler ona hakim olurlar ve hülyalarını ortadan kaldıranlar da onların kurbanı olur.

50- Kitleler akli değerlendirmelerden etkilenme kabiliyetinde değillerdir. Yalnız kaba şekilde çağrışımlardan anlarlar. Onların üzerinde etki etmek isteyen hatipler de daima onların duygularına hitap ederler, hiçbir zaman akıl ve yargılamalarına başvurmazlar. Akli mantık kanunlarının onlar üzerinde hiçbir fiili etkisi yoktur.

51- Kitleleri inandırmak için önce besledikleri duyguyu anlamak, bu duygulara katılır görünmek, sonra da bu duyguları sıradan çağrışımlar uyandırarak ve sakinleştirici bazı hayaller kullanılarak bu duyguları değiştirmeye girişmek, icabında geri dönmeyi bilmek ve özellikle uyandırılan duyguları her zaman sezmek gerekir.

52- Konuşmacı dinleyenlerin düşüncelerini değil de kendi düşüncelerini takip ederse bu nedenle bile nüfuzunu kaybedebilir. Yapmış oldukları değerlendirmelerinde zincirlerine sıkıca bağlı olan mantığa fazla değer veren zekalar, kitlelere konuşma yaptıklarında böyle inandırıcı bir tarza başvurmaktan kendilerini alamazlar. Ve böyle bir durumda delillerinin, ispatlarının etkisizliği ve yetersiz kalışı onları hayrete düşürür.

53- Şimdiye kadar uygarlıkların büyük zemberekleri olmuş olan şeref, nefsi feda, dini inanç, şan ve vatan aşkı gibi duygular, akıl vasıtasıyla değil çoğu defa akla rağmen ortaya çıkmıştır.

54- Ne kadar yansız olduğu sanılırsa sanılsın, kitleler çoğu zaman telkine hazır bir dikkat ve bekleme durumu içerisinde bulunurlar. ilk yapılan telkin derhal sirayet yoluyla bütün zihinlere kendisini kabul ettirir ve hemen yönünü belirler.

55- Dini his çok sade niteliklere sahiptir. Üstün sanılan bir kimseye fazla sevgi, onda bulunduğu düşünülen kuvvetten korkmak, emirlerine körü körüne itaat etmek, inançlarını tartışmak imkansızlığı ve onları etrafa yaymak isteği, bu inançları kabul etmeyenleri düşman görmek gibi... Böyle bir duygu ister gözle görülemeyen bir Allah'a, ister taştan yapılma bir puta, bir kahraman yahut bir siyasi fikre bağlı olsun, aslında hep dini sayılır. Kitleler bir siyasi düstura-kurala ya da kendilerini geçici bir zaman için tutucu yapan başarılı bir lidere sihirli bir güç yakıştırırlar.

56- insan, yalnız bir ilaha inandığından dolayı dindar değildir, ruhunun bütün kuvvetlerini, iradesinin bütün itaatlerini, tutuculuğunun ateşlerini, bir davanın yahut duygu ve fiillerine rehber olmuş bir kimsenin hizmetine vakfettiği zaman, dindardır.

57- Hoşgörmezlik ve taasup durumlarına, herhangi bir nedenden dolayı heyecanlandıkları zaman bütün topluluklarda, kesimlerde rastlanır.

58- Dini ve politik inançları ortaya koyanlar, insana saadetini-mutluluğunu ancak tapmakta bulduran ve taptığı için onu canını fedaya yönelten dini tutuculuğun duygularını kitlelere aşılamasını bilmeleri sayesinde ancak bu inançları yerleştirmeyi başarmışlardır.

59- Eğer Tanrı tanımazlık inancını kitlelere kabul ettirmek mümkün olsaydı, bu duygu dahi en şiddetli hoşgörmezlik ateşine sahip olur ve dıştan görünen şekilleriyle kısa zamanda bir tarikat durumuna gelirdi.

60- Kitlelerin fikir ve inançlarını belirleyen faktörler ikiye ayrılır: Uzak faktrörler, yakın faktörler.
1- Uzak faktörler kitleleri bazı kanaatleri kabule, bazılarını da redde kabiliyetli kılar. Bu faktörler yeni fikirlerin birdenbire oluşumuna bulduğu zeminizemini hazırlar ki, bunların kuvvet ve neticeleri insanı hayrete düşürür; fakat bunlar kendiliklerinden ortaya çıkmış fikirler olmayıp, sadece görünen görünüşlerdir. Kitlelerde bazı fikirlerin aniden ortaya çıkması ve eyleme dönüşmesi, bir şimşek hızında olur; fakat bu hal yüzeyseldir, görünüştedir, onun arkasında ise uzun bir ön çalışma aramak lazımdır.
2- Yakın faktörler, bu uzun süreli çalışmaya eklenen ve bunlarsız bir netice elde edilemeyecek olan faktörlerdir ki, kitleler arasında tesirli bir kanaat meydana getirir, yani, fikre bir şekil kazandırarak bütün neticeleriyle eski kılığından ayırır. Bu yakın faktörlerin etkisiyle kalabalıkları birdenbire ayaklandıranlar ortaya çıkar ve nokta konulur.

61- Kavimler için kuruntular, hayaller gerekli olduğundan, böceklerin ışığa doğru gittikleri gibi, onlarda kendilerine bu kuruntuları sunan hatiplere doğru içgüdüsel bir hareketle koşarlar.

62- Bir ırkın bütün fertleri birbirine benzerler. Bunun nedeni, ırkın ruhunu oluşturan bilinçaltı unsurlardır. Bir ırkın fertlerini birbirinden ayırt ettiren şey, terbiyenin ve az rastlanır genetik özelliklerin eseri olan, bilinçli amillerdir. Zekâları bakımından birbirine hiç benzemeyen insanlar, bazı defa aynı içgüdülere, aynı ihtiraslara, aynı hislere sahip olurlar.

63- Çevre koşulları ve olaylar o anın toplumsal telkinlerini temsil ederler. Bunlar bütün bir atalar zincirinin telkinlerine muhalif iseler, yalnız geçici bir tesir icra edebilirler.

64- Değişik memleketlerin halk tabakaları inanç ve davranışlarında açıkça görülen farklılıklar taşırlar ve bunların üzerine aynı tarz ile etki edilmez.

65- Gelenekler geçmişin düşüncelerini, gereksinimlerini ve duygularını temsil ederler. Bunlar ırkın oluşumudur ve bütün ağırlıklarıyla üzerimize yüklenmişlerdir.

66- Kavimlerin gerçek kılavuzları gelenekleridir ve kavimler bu geleneklerin yalnız dış şekillerini değiştirebilirler. Geleneksiz yani milli ruhsuz hiçbir medeniyet olmaz.

67- Müesseseleri; fikirler, örfler, adetler doğurur ama kanunları yeni baştan oluşturmakla yeni fikirler, örf ve adetler vücuda getirilemez. Getirilse dahi zorlama ve suni olduğu için bastırılan kökler fırsatını bulduğunda gün yüzüne çıkar.

68- Kavimlerin kaderini hükümetler değil kendi karakterleri tayin eder.

69- Kitleler halinde bulunan bireylerin başlıca özellikleri:
1- Bilinçli kişiliğin kaybolması
2- Bilinçaltı ile hareket eden kişiliğin hakimiyeti
3- Düşüncelerin, duyguların sirayet yoluyla aynı yöne doğru yönelişi
4- Telkin edilen düşüncelerin uygulamasına hemen başlama isteği

70- Kitlelerin eylemleri kendi iradelerinin insiyatifinden çok ilkelliğin etkisindedir. Gerçekleştirilmesi bakımından eylemleri tam olabilir, fakat bunları beyin idare etmediğinden, bireysel tahrik, kışkırtmaların etkisi ve yaptırımlarına göre hareket eder. Bütün dış uyaranların oyuncağı olan kitle, bunların ardı arkası kesilmeyen değişmelerine maruz kalır. Başka bir şekilde ifade edersek, tamamen içten gelen güdülerinin esiridir. Kendi başına bulunan fert dahi, kitle halinde bulunan ferdin tabi olduğu tahriklere maruz kalabilir, fakat aklı, bu tahriklere boyun eğmenin sakıncalarını kendisine gösterdiğinden, bunlara baş eğmez. Fizyolojik tabirle, bu durumu yalnız bulunan birey, tepkilerine hakim olmak yeteneğine sahip olduğu halde, kitle bu yetenekten mahrumdur, diyerek tanımlayabiliriz.

71- Kitlelerin tabi olduğu etkiler, onları tahrik eden sebeplere göre, mertçe yahut zalimce, kahramanca yahut korkakça olabilir. Fakat fert üzerinde kitleler o derece hakim olurlar ki, bunların önünde ferdin kendini koruma içgüdüsü bile silinir (Kitlenin ferde tesirine göre fert ölüme dahi gider).

72- Güzel bir kelime, tam yerinde uyandırılan bir etki, bir hayal, bazı defa kitleleri vahşice ve kanlı fiillerden geri çevirir.

73- Kitleleri yönlendirebilen tahrikler çeşitli ve onlar da her zaman bu tahriklere tabi olduklarından, durumları son derece kararsızdır. En kanlı vahşilikten en büyük mertliğe yahut kahramanlığa bir an içinde geçtikleri görülür. Kitleler kolaylıkla cellata dönüşebilir, fakat aynı zamanda aynı kolaylıkla ulvi bir dava uğrunda şehit olabilirler.

74- Kitlelerin değişken durumları, özellikle genel kuvvetlerin bir kısmı ellerine geçince kendilerini pek zor zaptedilir duruma getirir.

75- Kitle sadece geleneklerine bağlı ve kararsız değildir. Vahşi bir insan gibi, arzu ile arzusunun gerçekleşmesi arasında hiçbir engeli kabul etmez ve üstelik sayının çokluğu, kendisine karşı konulmaz bir güç hissi verir. Kitle halinde bulunan bir bireyde imkansızlık mefhumu kaybolur.

76- Kitlenin kışkırtılma yeteneğinde, hareketliliğinde ve yapısındaki öfkesinde-şiddet eğiliminde daima ırkın karakteristik özelliklerinin büyük rolü vardır.

77- Kitlelerin hepsi, büyük oranda farklarıyla, kızgınlık ve atılganlıklara sahiptir.

78- Kitlelerin yöneliminde her şey tahrik edici unsurun uygulanışına bağlıdır ve tek bir adamla olduğu gibi, uyaranlar ile bu eylemin gerçekleştirilmesine mani düşünsel değerlendirme yeteneği kaybolur.

79- Akli muhakeme yeteneğinden yoksun bulunan kitleler, fazlaca bir saflık gösterir ve her şeye kolay inanırlar.

80- Kitle hayallerle düşünür. Uyanan ilk hayal de kendisi ile hiçbir mantıki bağlantısı olmayan diğer bir takım hayaller çağrıştırır. Beynin (hayalgücü) üretken ve değiştirici oluşu, değişen hayallerinin olaya eklemlediği şeyi de olaya karıştırır. Subjektifi objektiften ayırmaktan aciz olduğu için, zihninde uyanan, çoğu defa görülen olay ile hiçbir yakınlığı bulunmayan hayalleri gerçek diye kabul eder.

81- Topluluğu oluşturan bütün bireyler için, bulaşıcı düşüncelerin eseri olarak, şahidi olduğu bir olay üzerine kalabalıkların yaptığı değiştirmeler aynı içerikte ve aynı yönde olur. Sosyal halüsinasyonların klasik mekanizması bu şekilde işler.

82- Birkaç kişi birleşince bir kitle teşkil ederler ve o zaman bunlar alim dahi olsalar, uzmanlıkları dışında olan konularda tam bir kitle karakteri göterirler.

83- Bir kitle tarafından açığa vurulan duygular abartılı ve basit olmak üzere iki tür özellik gösterir.

84- Kitle içinde bir hissin-duygunun aşırı hale gelmesi şöyle olur: Telkin ve sirayet yoluyla hisler çok hızlı yayıldığından, katılımlar sonucunda o hissin kuvveti o derece artmış olur.

85- Kitle duygularının abartılması ve sadeliği, onları şüpheden ve kararsızlıktan uzak tutar. Ortaya atılan herhangi bir şüphe, derhal tartışma kabul etmez bir gerçeğe çevrilir. Tek başına bulunan bir fertte çok az belli olacak bir nefret hissi, yahut uygun görmemek başlangıcı, kitle içinde bulunan bir fertte vahşi ve yırtıcı bir kine çevrilebilir.

86- Sorumluluk duygusuna sahip olmadıkları için, kitlelerin duygularının şiddeti daha heterojen kitlelerde daha aşırı bir hal alır.

87- Kitlelerdeki aşırılık, kitle bireylerinde, atalarından yadigar kalan alışılmış, ve genel içgüdülerin ortaya çıkmasına maalesef sebebiyet verir. Halbuki tek başına bulunan ve sorumluluk duygusuna sahip birey ceza görmek korkusuyla bu duygularını frenlemeye çalışır. işte kitlelerin en kötü girişimlere kolayca başvurmaları, bu şekilde açıklanabilir.

88- Kitleler ancak şişirilmiş ve aşırı duygulardan etkilenip heyecanlandıklarından ve ancak bu şekilde harekete geçirildiklerinden, onları tahrik etmek ve onlar üzerinde etkisini artırmak isteyen konuşmacının gerçekten şiddetli iddialara ve ateşli ifadelere başvurması zorunlu olur. Abartılı ifadeler kullanmak, kitleyi etkileyen sözler üzerinde ısrarla durup tekrarlamalar yapmak, bir takım şeyleri kitlenin mantığını kullanarak akli yorumlarda bulunmak, halk topluluklarına hitap eden hatiplerin alışmış oldukları iddialarını ispat yöntemleridir.

89- Kitle, kahramanlarının duygularında de aynı abartıyı ve aşırılığı görmek ister, görünürdeki özellikleri ve faziletleri her zaman şişirilmeli ve büyütülmelidir.

90- Kitlelerdeki abartıcılık hiçbir şekilde zekaya değil hislere aittir.

91- Kitleler ancak basit ve bireylik duyguları kavrar. Onlara aşılanan görüşler, fikirler ve inançlar ya kabul ya reddolunur ve kesin gerçekler veya kesin hatalar olarak kabul edilir. Akıl ve yargılama yoluyla değil de, telkin yoluyla oluşan inançlarda durum hep aynıdır.

92- Hakikat veya dalalet olduğuna inanılan şeyler hakkında hiç şüphesi bulunmadığından, diğer taraftan da kendi kuvveti hakkında açık bir bilgisi olduğundan, kalabalık, baskıcı ve baskıcı olduğu kadar da tutucudur. Birey itiraz ve tartışmayı kabul edebilir, fakat kalabalığın buna asla tahammülü olamaz. Genel toplantılarda bir konuşmacı tarafından yapılacak en hafif bir itiraz, hiddetli görüntülerle ve sövüp saymalarla karşılanır. Konuşmacı sözlerinde biraz ısrar edecek olsa derhal zor kullanılır.

93- Baskı ve tutuculuk kitlelerin her sınıfında geneldir, yalnız bu nitelikler pek çeşitli dereceler gösterir. Burada da insanların duygu ve fikirlerinin hakimi olan, ırk ana kavramı tekrar ortaya çıkar.

94- Kitleler güce karşı saygı beslerler ve zayıflığın şekli olarak algıladıkları iyiliğe karşı pek az ilgili görünürler.

95- Kitlelerin sevdiği kahraman tiplemesi Sezar karakterinde olan kimselerdir. Sorgucu kitleleri cezp eder, kudret ve hakimiyeti onlarda saygı uyandırır, kılıcı onları korkutur ve boyun eğdirir.

96- Zayıf bir hükümete karşı ayaklanmaya her zaman hazır olan kitle, kuvvetli bir hükümdar karşısında esir gibi eğilir.

97- Kitlelerde ihtilalci içgüdülerin kuvvetli olduğunu sanmak, onların psikolojisini bilmemektir. Onların şiddetleri bizi bu noktada yanılgıya götürür. isyan ve tahrip patlamaları daima çabuk geçer. Bilinçaltının idaresinde fazla kaldıkları ve dolayısıyla asırlar boyunca birikmiş genetik tesirlere fazla tabi oldukları için son derece muhafazakardırlar. Kendi hallerine bırakıldıkları zaman aradan çok geçmeden karışıklıklardan yorgun oldukları halde, içgüdüsel olarak köleliğe doğru yöneldikleri görülür.

98- Kitlelerin devamlı olan hareketlilikleri yalnızca yüzeysel şeylerdedir. Onlar zayıflamayan muhafazakarlık güdüsüne sahiptirler ve bütün ilkeller gibi ananelere puta taparcasına hürmet ederler.

99- Tahrip edici gaddarlık içgüdüleri, her birimizin ruhunda uyuyan, toplumsal dönemlerin mirasıdır. Tek başına fert için bu içgüdüleri tatmin etmek tehlikelir olur. Halbuki bireyin sorumsuz ve cezasız kalacağına emin bulunduğu bir kitleye karışması, kendisine bu içgüdülere uymak için bütün serbestlikleri verir.

100- Kitle, öldürmeye, yangın çıkarmaya ve her türden cinayete kabiliyetli olduğu gibi, fedakarca işler yapmaya da, bireye kıyasla çok daha yüksek derecede kabiliyetlidir. Özellikle şan, şeref, din ve vatan duygularıyla hitap edilerek kitle halindeki bireyin duygularından yardım beklenir.

101- Genel inançlar, medeniyetlerin en büyük dayanaklarıdır; onlar fikirlere bir yön verirler. Ancak bu inançlar imanı ilham ederler ve yeni görevler yaratırlar.

102- Bir genel inancın yeniden kurulması, yerleşmesi büyük zorluklara uğrar; fakat bir kere yerleştikten sonra uzun süre için yenilmez bir güç kazanır ve felsefi olarak ne kadar yanlış olsa da yine en seçkin zekalara kendisini kabul ettirir.

103- Sabit inançların üzerinde daima doğan, ölen bir fikirler düşünceler tabakası bulunur.

104- Hiçbir genel inanca, ırkın duygularına bağlı olmayan ve böylece hiçbir sabitliktaşımayan fikirler, bütün tesadüflerin, başka bir ifadeyle, çevrenin en küçük değişikliklerinin oyuncağı olurlar. Telkin ve bulaşma yoluyla oluşum etmiş olan fikirler geçicidirler ve deniz kenarında rüzgarlar tarafından yığılan kum tepeleri kadar az zamanda doğar ve ölürler.
Kitleler baruttan sonra keşfedilen en ölümcül tehlikeli silâhtır. Onları devlet değil, halk avcıları kullanabilir.

Çünkü kitleler dalkavukları sever. Tek iken sefil, zavallı ve haksız, biraraya geldiklerinde ise şerefli, kuvvetli ve haklı oluyorlar.

Bu, on pezevengin biraraya gelince bir aziz etmeleri kadar akla hayale sığmaz bir şey ama olsun...
(bkz: Elias canetti)
görsel

görsel
Okuyan biri lütfen özet çıkarsın.
ismini,5 liraya tezgahta görünce bir heyecanla aldığım, fakat ağır ve sıkıcı üslubu yüzünden gelecek kış sobaya atıp yakacağım çöp.