bugün

Eski adıyla Seman köşkü, 1930'lu yıllarda Mustafa Kemale armağan edildikten sonra Gazi Köşkü olan mekânın terasından bakıldığında, Dicle'nin hemen üstünde Dicle nehrinin damı diyebileceğimiz noktada "Kırklar Dağı" dikkat çeker.

Hani şarkılara konu olan Kırklar Dağı:

"Kırklar dağının düzi,
Ziyaret çarpti bızi.
Kor olasan suzan suzi,
Evliya çarpti bızi.

(bkz: suzan suzi)

Artık çarpan kırklar ziyareti midir? Çarpılan kimlerdir? Çarpılmayı hak etmişler midir? Bilinmez. Ya da bilinir de, şarkı bu ya, bilinmezden mi gelinir?

Diyarbakır şehrini, birazcık da cepheden soluna alan Gazi Köşkünün -bir zamanların ünlü bir mesire yeri ve bahçeleriyle ünlü Gazi Köşkünün - tam karşısında tepesi bir tepsi gibi duran Kırklar'ın da hikayesi var. Her hikayede olduğu gibi hikayenin sahipleri de var. Fakat hikaye o denli anlam yüklü ki; hikayeye Müslümanlar kadar Hıristiyanlar da sahip çıkıyor. O da dinler mozaiği bir kültür kenti Diyarbakır'in gizi olsa gerek.

Çünkü bugün Müslümanlar açısından ziyaret olarak kabul gören Kırklar Dağı'nın bir zamanlar Kırkşehit Kilisesi olduğu da yazılı kaynaklardan bilinmektedir.

Bu kilisenin kırklar tepesinde olduğu, milattan sonra 484 yılında Diyarbakır metropoliti Yuhanna Suar-Yuhanna El-Efesi tarafından yaptırıldığı da bilinmektedir. Mardin metropoliti Hanna Dolapönü'nün aktarımına göre; Yunani 1525, Miladi 1214 de başka bazı kiliselerle birlikte kırklar tepesindeki Kırkşehit Kilisesi'nin de Araplar tarafından hücum edilerek tahrip edildiği ifade edilmektedir.

"Kent geçmişini dile vurmaz, çizik, çentik, oyma ve kakmalarında zamanın izini taşıyan her parçasına,... yazılı geçmişini bir elin çizgileri gibi barındırır içinde"

işte sırlarını kendi içinde taşıyan kırkların hikayesi de böyle.

Zamanlardan bir zaman Diyarbakır'ın `Fatih Paşa Mahallesi'nde şimdilerde * bir adam yaşar. Tek başına yaşayan ve yüreği de kendisi gibi temiz bu şahsın kedilere özel bir ilgisi varmış. Bir gün, mevsim kış başlangıcı, evine giderken sokakta sahipsiz bir siyah kedi görür. Durumuna acıyarak, bakmak üzere alıp evine götürür. Kedisinin bakımını yaparak beslemeye başlar.

Artık kış soğukları da iyice başlamıştır. Sairin de dediği gibi "Zemheri de uzadıkça uzadı'nın sinyalleri görülmektedir. Mevsime uygun olarak evlerin kapı ve pencereleri, soğuktan korunmak için kapalı tutulmaktadır.

işte yine böylesi günlerin birinde, ev sahibi sabah uyandığında kedisini okşarken, kedinin tüylerinin soğuk olduğunu fark eder. Kedisiyle sohbet ederken "Bu sıcak evde, kapı ve pencere de kapalıyken sen nasıl, niye üşüyorsun kedicik" diyerek merakını dile getirir.

Sonunda bir gün, gece yatmadan önce kedinin sahibi uyumamak için parmağını keser ve kesilen yere tuz basar, kendini de uyku haline verip uyur gibi yaparak beklemeye koyulur. Bir de ne görsün? Kedisi dilinin altından çıkardığı bir boncuğu, sahibinin kulağına koyarak, sahibinin uyuduğuna kanaat getirince de sokak kapısını açarak çıkıp gider. Bunun üzerine ev sahibi boncuğu kulağından çıkarıp atına binerek kedinin peşine düşer.

Kedi, Mardin Kapıdan çıkarak, Hatun Kastal'ın karşısındaki bahçelerin içinden geçen yoldan Dicle nehrinin kıyısına iner. Kahramanımız da kedinin peşinde. Kedi, Dicle'yi geçerek Kırklar Dağı'nın eteğindeki Kavs Köşkü'nün avlusuna girer. Köşk de köşk: şadırvanlar, güller, envai türlü çiçekler.

Kediyi gizlice izleyen kahramanımız, bir de ne görsün? Köşkün avlusuna giren kedi, birden bire silkinerek insan haline dönüşür. Kendisi gibi değişerek insan olan toplam kırk kişi ile birlikte başlamışlar Diyarbkır'ın sorunlarını tartışmaya. O günlerin kent gündemi neyi kucaklıyorsa, o sorunun çözümü ile ilgili görüş geliştirmeye başlamışlar.

Manzarayı gören kedinin sahibi hissettirmeden gizlendiği yerden ayrılıp evine dönüyor. Boncuğu kulağına koyup uyuyor. Sabaha karşı kedisi de dönüyor. Boncuğu ev sahibinin kulağından çıkarıp tekrar ağzına alıyor. Sabah ev sahibi uyanıyor. Kedisini pışpışlarken "kedim, kediciğim ben senin dün gece nerede olduğunu biliyorum ha..." diyor.

Ve kedinin sırrı çözülünce, ertesi gün kedi sırra kadem basıyor.

Anlatılır ki, o günlerde Diyarbakır'ın sorunlarına sahip çıkan, çözüm üreten Kırklar Meclisi daha üretkendi, kentte, insanlar da daha mutluydu.

Bugünün sorunu da bu. Kentleri katledenlerin dünyalarında, kentlerin geçmiş kültürleri üzerine, geleceğin düşlerini kurmak ancak bu türden aykırı insanların, böylesine meşveret meclislerin harcı olsa gerekir.

Tabi şimdi Diyarbakır'ın yıkımı, tahribatı üzerine rant kuran ilkeller, çapulcular, bölücüler her şeyi, her bir yeri talan ediyorlar; Kırklar Dağı'nın dibi kalmadığı gibi Kavs Köşkü de yok.