bugün

akp'li bazı taşra yönetimlerinin seçim propagandasıydı. kamu davasına dönüşen olay daha sonra örtbas edilmiştir. türkiye'de iktidara gelip cumhuriyet değerlerini değiştirmek darbeyle asla mümkün olamayacağı, tsk asla böyle birşeye izin vermeyeceği için bu kafada olanlar göze batmayacak küçük tadilatlar ile hedefe sessizce ilerlemektedirler. yani siyasi ve ideolojik düzlemde gerilla taktiği gündemdedir. hasmı uyandırmadan ve fincancı katırlarını ürkütmeden vur-kaç taktiğidir uygulanan siyaset. ak partiye açılan kapatma davası ise bunun artık tahammül sınırlarını zorladığına inanan yüksek yargının dava açmasıdır.
şahsi kanaatimce bu konu, pek de öyle hafife alınacak cinsten değildir.

hanedanlığın tasfiyesi ile alev almış, cumhuriyetin ilanı, hilafetin kaldırılması ve ardı ardına gelen devrimlerle kül edildiği düşünülse de aslında; için için yanmaya devam eden bir korun, zaman zaman hiç beklenmedik rüzgarlarla alevlenerek ortalığı kasıp-kavurduğu 85 yıllık bir savaştır.

yüzlerce yılda yerleşmiş toplumsal değer yargılarını, yaşama bakış açısı ve din kültürünü, akşamdan sabaha gerçekleştirilen bir devrimle, ya da kısa bir zaman diliminde gerçekleştirilen seri devrimlerle yakıp-yıkarak, külleri soğumadan kurulan yeni cumhuriyet; yepyeni değer yargıları, yaşam anlayışı ve dini motifler taşımayan devlet yapısı ile çok farklı, aynı zamanda; nüfusunun ancak % 12'si okur-yazar olan bir toplum için kabul edilebilirliği oldukça güç bir rejimdi.

mustafa kemal, biraz da halk üzerindeki yüksek kredisini kullanıp, kimi zaman da sınırlarını cesaretle zorlayarak, imkansıza yakını başardı ve böylesi bir devrim için en kritik on yılı, ufak-tefek sendelemelerle atlattı. lakin, yalnız, yorgun ve hastaydı artık... çevresinde, bir gün küs, bir gün barışık ismet inonu dışında hemen hemen kimse yoktu. ne, kendisine topuk selamıyla bağlılığını bildiren kazim karabekir paşa ve ne de baskomutan meydan savasi'ndaki sağ kolu sakalli nurettin pasa kalmıştı. onun hızına erişemeyen, ya da o hızda gitmeyi benimsemeyen her devrim çocuğu, adeta kendi kuyusunu kazıyordu. mustafa kemal etrafını saran ve yüzüne gülümseyen pervane böceklerinin ise ölümünden sonra kendisini terk edip başka başka ışıkların peşine düşeceklerini çok iyi biliyordu.

ismet inonu, çok iyi bir diplomattı. lozan antlasmasi bunun yaşayan delilidir fakat hiç bir zaman bir mustafa kemal cesaretine, zekasına ve kurmay subay becerilerine sahip olamadı. mustafa kemal de bu durumun farkındaydı ama ne yapsındı? un bu, şeker bu ve yağ da bu idi. helva bu malzeme ile yapılacaktı. yalnız, ufak bir detayla ki, asker ve gençlik bu cumhuriyetin teminatı olarak, her ihtimale karşı görevlendirilecekti.

ismet inonu, türk lirası'nın üzerine, mustafa kemal'in yerine, kendi resmini bastırıp kendi heykellerini diktire dursun, önder'in ölümünden sonra sanayileşme, milli eğitim ve kültür-sanat alanlardaki yenileşme coşkusu hızla kaybolmaya ve yerini bir nevi bürokratik köşe kapmacaya bırakmıştı.

çok partili siyaset denemelerinde, chp'nin karşısına hep; osmanlı yanlısı ve hilafet taraftarı muhafazakarlar çıkıyor, bunlar, cumhuriyet devrimlerine karşı, " din elden gidiyor " diyerek cahil halkı kışkırtıyordu. buna karşın chp; ciddi bir önlem almak, devrimlerin itici gücü olan halkevleri'nin ve köy enstitüleri'nin sayılarını artırmak, devrim ideolojisini halka tanıtmak, anlatmak ve onların fitilini ateşlemek yerine, aynen bugün olduğu gibi 'adam sende'ci, statükocu bir tavır sergiliyor, biraz da tek parti olmanın verdiği cesaretle, devlet otoritesini kullanarak, devrim karşıtlarını yıldırabileceğini sanıyordu. halkın dertlerine derman olması için ve tam da bu misyonla, bizzat, mustafa kemal tarafından siyaset sahnesine sürülen chp, halktan hızla kopuyor ve devlet despotizmi yurdun en ücra köşelerinde bile kendisini hissettiriyordu.

1950'lerde demokrat parti'nin ezici bir üstünlükle iktidarı ele geçirmesi ve türkçe okunan ezanı tekrar arapçaya çevirmek gibi aslında sembolik görünen ve fakat direkt olarak cumhuriyet devrimlerini hedef alan, dinsel motiflerle bezeli muhafazakar siyasi yaklaşımları, küllendi zannedilen koru alevlendirmeye yetmiş ve devrimlere karşı olan muhafazakarların ellerini iyice kuvvetlendirmişti. kuran kurslarının açılmasına verilen kısmi izinler ve hatta, parti lideri adnan menderes'in halka hitaben yaptığı bir açıkhava konuşmasında, " siz isterseniz hilafeti bile getirirsiniz " şeklindeki sözleri, muhafazakarlara öylesine bir doping etkisi yaptı ki, bir an için; önlerinde, cumhuriyet öncesine dönmek için hiç bir engel kalmadığını bile düşündüler. orduyu, hiç hesaba katmayan bu yaklaşım, hatasını pahalıya ödeyecekti.

tam da burada çok önemli bir noktaya parmak basmak gerekecektir;

cumhuriyet devrimleri ile ortadan kaldırıldığı düşünülen; tekke, zaviye ve loncalar aslında, kendi içlerinde belli bir otokontrol mekanizmasına sahip, temelde; islam kültürü, hukuku ve islam fıkıhı ile ahlaki konularda toplumsal eğitimi üstlenmiş, şer-i kurumlardı. bu kurumların resmen tasfiyesi ile islam, merdiven altlarında, izbe yerlerde, devlet gözetiminden uzak, ufurukculerin, cinci hocaların ve din bezirganlarının eline düşürülmüş oldu. sonuç itibarı ile cahil halk, yalan-yanlış dini eğitim almaya, islam'a göre haram olan şeyler, bu sarlatanların çıkarları doğrultusunda ve onlar tarafından helal olarak öğretilmeye başlandı.

hiç beklenmeyen 1960 darbesi ve menderes'in idamı ile muhafazakarlar bir anda sindiler. izbeliklere ve merdiven altlarına geri döndüler ama eskisi gibi küçük bir azınlık değillerdi artık... milli nizam partisi ile başlayacak ve milli selamet partisi ile devam edecek olan islami muhafazakar siyasi hareket, batıda ve kent merkezlerinde tarikatler, doğuda ve kırsalda ise asiretlerin desteklediği seyhlerin önderliğinde cemaatler şeklinde büyüyüp gelişeceklerdi. 1980 darbesi öncesinde, necmettin erbakan önderliğinde gerçekleştirdikleri mitinglerde; adapazarı, bolu, afyon, kahramanmaraş ve konya gibi büyük nüfus potansiyeline sahip şehirleri, cumhuriyet devrimleri sanki hiç uğramamış izlenimi veren kentler haline dönüştürecek büyük bir güce erişeceklerdi. bu öylesine bir güçtü ki, onun taraf değiştirmesi ile hükümetler kurulup hükümetler yıkılabiliyordu artık...

chp'nin; mustafa kemal'den sonra bekleneni verememesi; 68'liler hareketi olarak bilinen, " bağımsız türkiye! yaşasın türk ve kürt halklarının kardeşliği " gibi ulusal birlik açısından önemli bir sloganın sahibi olan gençlerin, göz göre göre idamına seyirci kalması, o'nu, hem kürtler ve hem de solcular nezdinde tamamen bitirdi. her darbeden sonra, işkence ve zulüme maruz kalan doğulu kürt toplulukların, kendilerini desteksiz ve yalnız hissetmeleri, kıpırdanmaya başlamaları, askerleri iyiden iyiye telaşlandırıyordu.

1980 darbesiyle, hiç de beklenmeyen bir şey gerçekleşecekti. güneydoğuda, ayrılıkçı kürt hareketi ve sol görüşün kuvvetlenmesini engellemek üzere, daha sonra devletin başına bela olacak, hizbullah gibi köktendinci örgütler desteklenmeye ve ne acıdır ki, bizzat türkiye cumhuriyetinin darbeci generalleri tarafından desteklenmeye başlanacak, imam hatip okullarının sayısı; cumhuriyet tarihinde görülmedik kadar hızla artırılacaktı.

80 darbesi, ülke siyasi hayatının üzerinden bir tank gibi geçti. gençlik depolitize edildi, örgütlenme, toplantı ve gösteri yürüyüşlerini engelleyen antidemokratik darbe yasaları çıkarıldı. milliyetçi maneviyatçılar ve islami muhafazakarlar devlet kademelerinde kilit noktalara taşınırken, solcular tamamen pasifize edildi. hükümetlerin kurulmasından önce, tarikat şeyhlerinin elleri öpülür ve icazetleri alınır oldu. milliyetçi maneviyatçılar, devlet içinde devletler kurmaya, islamı muhafazakarlar, yüksek yargı organları ve üniversiteleri ele geçirmeye kalkıştılar.

ve günümüze gelindi... bakalım, nedir durum ?

- iktidar, islami muhafazakar.
- muhalefet, milliyetçi muhafazakar ve kemalistler.
- yök başkanı, ...........*
- anayasa mahkemesi başkanı, ...............*
- ordu, ne zaman ne yapar belli olmaz.
- gençlik, %34'ü* islami muhafazakar.
- cumhur, en az %35'i islami muhafazakar.

sonuç olarak,

- kendilerini, mustafa kemal'in yılmaz takipçileri ve devrimlerinin bekçileri görenlerin eylemleri; ister asker isterse sivil olsunlar, düşünceleri ile hiç de örtüşmemiş, fiili destekleri ise o'nu allayıp-pullamaktan ileri gidememiş, kemalizm'e; zamanın gereklerine uygun ideolojik vizyonlar kazandıramamıştır.

bu şartlarda, islami muhafazakarlarla hesaplaşacak kemalist bulmak, gün geçtikçe zorlaşacak gibi görünmektedir.
mustafa filminde çıkan tartışmadan da anlaşılacagı gibi, gerçeklerin toplumla paylaşılmasından rahatsız kemalist aydın tipi. ama gerçegin kötü bir huyu var, mutlaka eninde sonunda ortaya çıkmak gibi.

sizin anlattıgınız atatürk ile gerçek atatürk ün sadece ismi bir, sizin anlattıgınız atatürk, aslında inönü.