bugün

stephen kingin hayatının projesidir, dediğine göre lord of the rings ve iyi kötü çirkin başlıca esin kaynaklarıdır. yedi kitaptan oluşur, ilk kitap Türkiye'de aynı isimle çıkmış, daha sonra silahşör ismiyle yeni ve eklentili (sözde) bir baskısı çıkmıştır, çünkü son kitabın adı da kara kule'dir.
sırası ile kitaplar:
1. silahşör (kara kule)
2. üçün çekilişi (bu da ilk olarak "üçün çizgileri" adı ile basılmıştır)
3. çorak topraklar
4. büyücü ve cam küre
5. calla'nın kurtları
6. susannah'nın şarkısı
7. kara kule

seri yaklaşık 5000 sayfadır ve baştan sona okumak büyük bir haz yaratır insanda.
"childe roland kara kule'ye geldi"

i.
her sözünün yalan olduğuydu ilk düşüncem,
o kır saçlı ve gözü, yalanının gözlerim üzerindeki
etkisini beğenmeyerek habisçe bakan sakatın
ve o neşeyi gizlemekte nadiren başarılı dudakları
her yeni kurbanla gerilip bükülürdü.

ii.
başka ne için hazırlanmış olmalı, asasıyla?
yalanlarıyla pusuya yatmak, ona burada rastlayan
ve yolu soran tüm yolcuları tuzağa düşürmekten başka?
o kafatası gülüşünün neye yol açacağını, mezar kitabemin
üzerinde ne yazacağını tahmin ettim bu tozlu yolda.

iii.
onun nasihatiyle, herkesin kara kule'yi sakladığına
hemfikir olduğu o uğursuz toprağa
dönersem sırtımı. ama boyun eğerek
gsterdiği yöne döndüm, ne gurur ne de
sonda canlanan umut önceden haber verebilirdi
bazı sonlarla gelen mutluluğu.

iv.
yıllar süren arayışımın, bütün dünyayı
dolaşmamın sonunda ortaya çıkardığı umudum
başarının getireceği o ele avuca soğmaz neşeyle
baş edecek kadar güçlü olmayan bir hayalete döndü
kavramakta başarısız olan kalbimin
coşkulu sıçrayışını engellemeye çalıştım.

v.
ölüm döşeğindeki çok hasta bir adam
ölmüş gibi görünür ve gözyaşlarının başlayıp
bitişini hisseder ve her bir dostuna veda eder
birinin diğerine git dediğini duyar, dışarıda
özgürce nefes alsın diye, ("her şey bittiğine göre," der,
"hem inen darbeyi yas tutmak telafi edemez.")

vi.
biri diğer mezarların yanında buna yetecek kadar
yer olduğunu tartışır ve cesedi bayraklar, şallar ve
şiirlerle, özenle taşıyacakları gün gelip çatar
ve adam yine de her şeyi duyar ama kalıp da
istemez böylesi bir sevhiyi utandırmak.

vii.
bu yüzden, bu yolculukta çok acı çektim
başarısızlık kehanetlerinin söylenip yazıldığını
"çete" arasında pek çok kez duydum
kara kule'nin arayışının adımlarına yön verdiği
şövalyelerden -onlar gibi başaramamak
en doğrusu gibiydi- biri olmaya uygun muydum?

viii.
böylece umutsuzluk kadar sessizce sırt çevirdim.
yoldan ayrılan patikayı gösteren nefret dolu sakata
pek kasvetli geçmişti bütün gün ve loşlaştı
sonu yaklaşırken. yine de düzlüğün başı boş olanı
yakalamadığını görmek için
sert, kızıl bir bakış fırlattı.

ix.
hedef için! kendimi düzlükte bulduğum
bir iki adımdan sonra duraksayıp
baktım arkama güvenli yol üzerinden
son bir kez ve gördüm yok olmuştu; her yer gri düzlük:
ufuk çizgisine dek uzanan bir boşluk
yola devam edebilirim, kalmadı yapacak şey.

x.
gittim böylece. galiba daha önce
böylesine açlık çekmiş, alçak bir doğa görmemiştim.
çiçekler bile bitmiyordu, bırak bir sedir korusunu!
ama karamuk, sütleğen kendi kanunlarınca
üreyebilirler şaşırmasın kimse
bir tohum, olabilir bir define sandığı.

xi.
hayır! yoksulluk, tembellik ve hoşnutsuzluk
tuhaf bir biçimde oluşturmuştu toprağı. "gör
veya kapa gözlerini," dedi tabiat huysuzca
"hünerle ilgisi yok, elimden gelmiyor bir şey:
son hüküm'ün ateşi sağaltmalı bu yeri
yakmalı topraklarını ve özgür bırakmalı mahkûmlarımı."

xii.
saçaklanmış bir diken sapı
arkadaşlarından daha yukarı uzunarısa, kafası koparılır.
yoksa sert otlar ksıkanırlar. labadanın
sert ve kara yapraklarını, bütün yeşerme
umutlarını kıracak kadar ezen
onları delip yırtan nedir? bir hayvan
yine hayvanca bir niyetle yürümek ister
ve onları ezerek öldürür.

xiii.
çimlere gelince, cüzzamlı deri üzerindeki saç gibi
yavaşça uzarlardı; kanla yoğurulmuş görünen
çamırda biten incecik, kuru yapraklar.
bir sıska kör at, her kemiği sayılan
oraya gelmiş, aptalca duruyordu
yaşlanınca atılmış şeytanın ahırından!

xiv.
canlı mı? bir deri bir kemik hali
kızıl, etsiz, incecik boynu ve pas rengi
yelesinin altındaki perdeli gözleriyle ölü gibiydi;
böylesi iğrençlik böyle bir elemle nadiren
bulunurdu bir arada; hiç bir hayvandan nefret etmemiştim bunca
büyük bir kötülük yapmış olmalıydı katlanmak için bu acıya.

xv.
kapadım gözlerimi ve onları kalbime taşıdım.
bir adamın dövüşmeden önce şarap içmesi gibi
eski, mutlu günlerden bir esinti istedim.
doğru yapabilmek için burada üzerime düşeni.
önce bu, ardından dövüş, askerin sanatı:
eski günlerden bir tat, herşeyi doğru kılar.

xvi.
o değil! cuthbert'ün altın sarısı
kıvırcık bukleler altında kızaran yüzünü hayal ettim.
sevgili dost, beni yerimde tutmak için kolunu
hep yaptığı gibi benimkine doladığını
neredeyse hissettim. yazık, bir gecelik utanç!
yeni ateşi kalbimi terk edip buz gibi bıraktı.

xvii.
giles, onurun ruhu, duruyor orada
on yıl önce şövalye olduğu günü gibi dürüst,
hangi cesur adam onun cesaret ettiğine cesaret edebilir
iyi -ama sahne yükselir- pöh! hangi celladın elleri
iğneler göğsüne bir parşömen? kendi yoldaşları
okur onu. zavallı hain, üzerine tükürülüp lanetlenen!

xviii.
öyle bir geçmişe yeğdir bugün:
o yüzden döndüm tekrar kararan yoluma!
hiç ses yok, bir boşluk hâkim göz alabildiğine.
gece gönderecek mi bir baykuş veya yarasa?
diye sordum: o korkunç düzlükte bir şey
düşüncelerimi tutuklayıp akışlarını değiştirmeye çalışınca.

xix.
küçük bir nehir kesti yolumu aniden
bir yılan gibi beklenmedik anda çıkarak karşıma.
kasvete uygun tembel dalgaları yok;
köpürerek akıp geçen bir banyo adeta
iblisin parlayan toynağı için, kara girdabının
gazabının köpürerek tükürülmesiyle doğan.

xx.
ne kadar önemsiz, bir o kadar da kinci! çalı gibi, kavruk
akçaağaçlar yol boyunca önünde diz çökmüş;
kurumuş söğütler dilsiz bir umutsuzluk
ve ölüme meyilli bir kalabalıkla eğilmiş baş aşağı:
hepsini mahveden işte bu nehir
akan her ne ise bir nebze bile yılmıyor.

xxi.
karşıya geçerken sularından... iyi azizler, nasıl da korktum
ayağımı ölü bir adamın yanağına basmaktan
veya sığlıkları bulmak için sapladığım mızrağımın
saçına veya sakalına dolanmasından!
bir su sıçanıydı belki mızrağımı sapladığım
ama uh! sesi farksızdı bir bebek çığlığından.

xxii.
karşı yakaya geçtiğimde nasıl da memnundum
daha güzel topraklar umuduyla. beyhudeymiş ümit!
kimdi mücadele edenler, hangi savaşın içindeydiler
kimin vahşi çiğneyişi soğuk toprağı
çamura çevirmişti? zehirli bir tanktaki kurbağalar
veya kızgın, demir bir kafesteki vahşi kediler...

xxiii.
savaş ovada olup bitmişti mutlaka, ne tıkmıştı onları
buraya, seçilecek onca düzlük varken?
bu korkunç kafese giden ayak izi yoktu,
çıkan da görünmüyordu. şüphesiz beyinler
çılgın içkilerde bulanmıştı, türklerin eğlence için
kışkırttığı kadırga köleleri gibi, hristyanlara karşı yahudiler.

xxiv.
ve dahası -iki yüz metre ötede- işte, orada!
hangi kötü gaye için o makine, o tekerlek
ya da fren, tekerlek değil, insanların bedenini
ipek gibi yarmaya uygun o tırpan?
tüm havasıyla, farkında olmayan toprak üzerinde
veya paslı dişlerini keskinleştirmek için getirilmiş olan.

xxv.
sonra ağaçlar belirdi toprak üzerinde, önce bir orman
sonra bir bataklık görünüşe göre ve şimdi de sadece
umutsuz, işi bitmiş bir toprak parçası; (bir budala böyle bulur neşeyi,
bir şey uydurup sonra bozar ruh hali değişip
terk edene kadar!) batak, balçık, moloz, kum
ve kapkara, çıplak yokluk yolunda.

xxvi.
şimdi yaralar iltihaplanıyor, gri ve sert,
toprağın verimsizliğinin yosuna veya çıbana benzer
maddelere döndüğü yerlerde;
sonra felçli meşe geldi, kenarlarından ayrılan eğri büğrü,
ölüme doğru açılan bir ağza benzeyen içindeki yarık
geri çekilirken öldü.

xxvii.
ve sondan olabildiğince uzakta!
uzakta akşamdan başka hiçbir şey yok, adımımı
daha ileri atabileceğim hiçbir şey yok! bu düşünceyle
cehennem zebanisinin göğsündeki dostu, koca bir kara kuş
geçti süzülürcesine, şapkama değen ejder kanatlarını
açarak, belki oydu aradığım yol gösterici.

xxviii.
yukarı bakınca her nasılsa fark ettim
alacakaranlığa rağmen düzlüğün sonunda
dağlara ulaştığını, çalınıp görüş alanına girmiş
çirkin tepeler ve yığınları şereflendirecek böylesi bir isimle.
bu yüzden beni nasıl da şaşırttılar... çöz bunu!
onları aşmak kolay görünmüyordu.

xxix.
yine de kötü, haince numarayı
hayal meyal hatırlar gibiyim, tanrı bilir ne zaman
belki kötü bir rüyada başıma gelen. burada son buldu,
sonra kendi yolunda ilerledi. tam bir kez daha
pes etmek üzereyken bir tuzağın kapanması gibi
bir ses oldu, içindesin mağaranın.

xxx.
yakarcasına geldi hepsini birden,
burasıydı işte! sağdaki o tepeler bir kavgada
boynuz boynuza birbirine kenetlenmiş boğalar gibi;
ve solda çıplak, yükselen bir dağ... ahmak,
bunak, uyukluyor şu anda,
bu manzara için yolculukla geçirilmiş bir ömürden sonra!

xxxi.
ortada kule'nin kendisinden başka ne olabilir?
bir budalanın yüreği gibi kör, yuvarlak, alçak,
kahverengi taşlardan inşa edilen, tüm dünyada
bir benzeri daha olmayan kule. fırtınanın alaycı cini
ancak tahtalar kırılmaya başladığında
denizciye işaret eder çarptığı, görünmez kayayı.

xxxii.
görmemek mi? belki gecedir sebep? gün,
geri gel bunun için! terk etmeden önce
ölmekte olan günbatımı bir yarıktan parladı:
tepeler, avlarını daha iyi görebilmek için
çenelerini ellerine dayayıp yatan ava çıkmış devler gibiydi,
"şimdi bıçağı sapla ve sonunu getir yaratığın!"

xxxiii.
duymamak mı? oysa gürültü her yerdeydi! bir çanın sesi gibi
giderek artarak yükseliyordu. kayıp serüvencilerin, yoldaşlarımın
isimleri kulaklarımda. ne kadar güçlü ve ne kadar cesur
ne kadar şanslı ama her biri eskide kaldı
kayboldu, kayboldu! bir dakika elem dolu yılların kara habercisi oldu.

xxxiv.
orada durdular, tepe eteklerinde sıralanıp
sonumu görmek için buluşup bir başka resim için
yaşayan bir çerçeve! alev perdesinin arasında
hepsini gördüm hepsini tanıdım. ama yine de
korkusuzca götürdüm boruyu dudaklarıma
ve üfledim. "childe roland kara kule'ye geldi."
şimdi efenim, hani sai king okumak popüler kültürün dışavurumudur, hiçbir edebi değeri yoktur, kullan-at akımının önde gelen temsilcilerindendir diyen abidik gubudik solcudan bozma entel takımı vardır ya; işte bu seri, onların hepsine kapak olmuştur!! Hem de öyle böyle olmamıştır!! sai king hazretleri, bu serisiyle yaşayan efsane hakkını elde etmiş ve hayalgücüm tarafından onur madalyasına layık görülmüştür!

Sabrettim efenim, tam 10 yıl boyunca sabrettim; bekledim ki bitsin seri, 7sini de alıp peşisıra okuyayım! Bitti de sonunda! Evet evet keşke bitmeseydi diyorum ama bitti işte! Gidip 7sini birden aldım anında, koyun üstüste hepsini, alın size edebi kule! 4000 küsur sayfa! Bir daldım bodozlamasına üç haftada anca çıkabildim! Peki netice nedir?
Bu seri ebediyete uzanacak bir edebiyet abidesidir! Edepli olmak, önyargıları kırıp direk okumaya başlamak lazım! Hmm bu arada unutmamak lazımdır ki;

(bkz: zaman suyun üzerinde bir yüzdür)

çünkü,

(bkz: ka bir tekerlektir daima dönen)

ve bunun doğal sonucu,

(bkz: daima birileri kaçar ve diğeriyse kovalar)

efenim o halde gitmek lazım, velhasıl kelam

(bkz: bundan başka dünyalar da var)

uzun günler hoş geceler dilerim hepinize, babanızı yüzünü unutmamak kaydıyla bitabii!!
(bkz: kenan imirzalıoğlu)
deli yürek dizisinde turgay atacan karakterinin miroğlu'na taktığı isim.
180cm uzunluğunda 72kg ağırlığındaki kardeşimin siyahlar giydiği bir günde kuzenimin ona taktığı lakap.
sai king'in yazdığı bu dizi aslında 9 kitaptan oluşmaktadır. bu fazladan gelen iki kitap mahşer, ve korku ağı'dır. mahşer'deki randal flagg ve korku ağı'ndaki peder callahan bu romana dahil olmuştur. belki de bu iki romandan başka kara kule ile alakalı romanlar vardır. okumadan bilemeyiz...
bu güne kadar okuduğum bütün fantastik eserlere açık ara basacak kalitede bir seridir. zaten serinin bitişiyle benimde fantastik roman merakım bitti sayılır.kaç yazar tanıyorsunuz ki hikayenin içine kendisini direkt monte ediyor, karakterler stephen king kitabını okuyor falan;bu bile başlı başına bi bombaydı bence. kurgusu,edebi yönü, yaptığı göndermeler zaten tartışılmaz bence. kitapların çıkış tarihlerini takip etmek bile bizim için başlı başına bir olaydı zaten
bir nevi twisted lord of the rings.. bu tanımı ben mi yaptım yoksa bir yerde mi okudum zamanında hatırlamıyorum ama bu muhteşem epik öyküyü çok iyi özetliyor.. stephen king'in hayatının eseri.. yazarın romanlarının yüzde doksanında bu hikayeye dair bir figür ya da bu hikayeye bağlanan bir nokta vardır.. tek başına, o kitapta bir anlam ifade etmez ancak bütün kara kule serisini okuyunca anlaşılır.. bu açıdan stephen king'in bütün eserlerinin 'bir' çok büyük roman olduğu söylenebilir..
(#2361680) nolu entryde mta88'in bahsettiği gibi çok sayıda roman ve o romanların içindeki çok sayıda karakter bu büyük hikayede bir rol oynar.. ama kara kule serisinden olmayıp da en fazla bu seriye kaçan kitapları, uykusuzluk (insomnia), maça kızı (hearts in atlantis, hatta aynı adla buradaki öyküden uyarlanmış bir de film çekildi anthony hopkins falan oynuyor..) ve kara ev (black house)'dir.. bu kitapları, kara kule serisini okumadan anlamaya çalışmak, kişiyi cinnete sürükleyebilir..

spoilerın allahı
hikayenin özellikle sonlarına doğru king çok kafa karıştırır.. hatta okuyan bilir, kendini de hikayeye dahil ederek kendinden bir tanrı yaratmıştır.. ama kendi çılgınca mantığı içinde de olsa, gilead'ın, roland'ın ışınların olduğu dünyada harry potter modeli snitchlerin ne aradığını açıklamıştır.. çünkü herşey içiçedir artık.. başka dünyalar da vardır ve olacaktır.. bu inanılmaz seriden akılda kalan çok sayıda inanılmaz kare ve olay vardır.. ama şahsımı en etkileyen yerler, intihara giden mono blaine treni ve jack'in çekişili sırasında zavallı çocuğun aynı anda iki farklı hayatı yaşıyor olmasıydı.. tamamen roland'ın gençliğine ışık tutmuş olan büyücü ve cam küre de tek olarak okuduğum en güzel romanlardan biridir..
hikayenin sonu ile ilgili bir sürü yorum vardır.. ben de şahsen bir haaassktr koydum.. 7 kitap 5000 sayfa soluksuz okunan bir arayışın son kapısından çıkan şey ilk başta beni de hayal kırıklığına uğrattı.. ama bir kez daha düşününce olabilecek en mantıklı sonun bu olduğuna karar verdim ve sai king'e yine hak verdim..
spoilerın allahı

kısaca özetleyecek olursak diyeceğim ama bu edebiyat olayı kısaca özetlenmez.. alın okuyun kardeşim.. ilk kitap biraz sıkabilir adamı ama sabredin.. her satırda stephen king'in hastalıklı sayılabilecek hayal gücünün en egzantrik noktalarına şahit olacak, siz de ka'nın ve kulenin arayışının bir parçası olacaksınız..
not: bu arada bu serinin filmi de müthiş olur.. hiç böyle bir çalışma var mı merak ettim şimdi hollywood'da.. gerçi filme çekilmesi, çekilirse de aynı tadı vermesi çok zor bir hikaye ama olsun.. roland rolü için james caan, eddie rolü için de will smith'i aday gösteriyorum buradan..
stephen king'in harika hayal gücünün ürünü, şaheser. içinde kaybolabileceğiniz dört bin küsür sayfa. roland deschain adlı karakteriyle kendine hayran bırakır.
"Siyahlı adam çölde kaçıyordu ve Silahşorda peşindeydi " diyerek hayatıma giren yeni bir Dünya, seriyi bitirmek için harcadığım para öğrendiklerimin, öğrettiklerinin yanında çok az bir meblağ kalıyor.
--spoiler--
ilk kitabı nasıl aldığım dün gibi aklımda arkadaşımın o kitabı bana uzatışı bak sen bunu kesin seversin diyip ellerime bırakışı sevmiyordum aslında Kara Kule serisini çok sıkı bir S.King hayranı olmama rağmen sevmiyordum çok soğuktu sanki bana çok iticildi ama büyümek gerekiyormuş aslında.
Kendimizi bir anda siyahlı adamı çölde kovalarken bulmuştuk, Jake i kaybedince yine onun kadar üzüldük bizde Jake "O zaman git bundan başka Dünyalarda var" derken geri döneceğini biliyormuydu acaba sonra deniz kenarına gittik garip yaratıklarla savaştık Son Silahşor Gileadlı Rolandla birlikte.O parmaklarını kaybedince sanki biz bir parçamızı kaybettik o yol arkadaşlarını çekerken yanına bizde onun kadar merak ettik yol arkadaşlarımızı o hastayken Eddie kadar Susannah kadar endişelendik bizde ve sonra ormanda robotlarla karşılaştık bir silahşor olarak elimizle değil kafamızla ateş ettik eddieyi kurtarmak için ve yine yollara düştük ve sonunda jake ile karşılaştık aramıza katıldı yeniden, bir yol arkadaşı daha bulduk orta dünya dan Oy en çok Jake in ama hepimizin olmuştu o hepimiz onu seviyorduk. Sonra bir şehre geldik insanların amaçsızca birbiriyle savaştığı, cani bir trenle oyun oynadık hayatımız uğruna sonra bir kasabaya gittik çocukları kurtarmak için kalbimiz kırıldı orada bazılarımızın onarılamayacak kadar ve orada aramıza katıldı Peder Callahan, Korku Ağında vampirlerle savaşırken kendini burada bulmuştu o da. Ve şeytanın arkasından onu engellemek için kendi döünyamıza geldik yeniden aramızdan ayrıldı kimisi orada başka dünyalara gittiler, yaratıcımızla tanıştık orada kurtardık onu birimizi daha feda ederek, ve sonunda Ka-Tet imiz dağıldı.Ve kuleye vardı Roland hayatını gördü kulede ve o odada "Siyahlı adam çölde kaçıyordu ve Silahşorda peşindeydi " dedik.
Bugüne kadar gördüğüm yaşadığım herşey için Dinh'im Gileadlı Roland'a teşekkürler derim.

En çok etkilendiğim yer Jake in bizim dünyamızda ölmesi olmuştu, yıllar sonra ağladığımı bilirim
--spoiler--
(bkz: zenci pipisi)
yan sanayii ürünü olarak (bi kitabın yan sanayisi mi olurmuş..) the dark tower gunslinger born ve the long road home adlı iki tane marvel çizgi romanı da yayınlanmıştır.

küçüklüğümün en büyük eğlencesi çizgi romanların ne kadar mesafe katetmiş olduklarını da görmüş oldum sayelerinde. gelmiş geçmiş en büyük çizer (çizgi roman için) saydığım john buscema'yı bile gölgede bırakan yeni bi tarz tutturmuş yeni nesil çizgi romancılar. ha buscema'dan daha iyi olduklarını iddia etmiyorum, ama eski kesin hatlı siyah çizgiler ve tercihe bağlı renklendirmeler -ki bu renklendirmeler bildiğin baskı sırasında çizime eklenen kesin renklerden ibaretti- yerine şimdi yağlı boya tablolar gibi çizimlere dalmışlar.

bunun bi iyi tarafı bi de kötü tarafı var. iyi tarafı baktığımızda görebilecek daha güzel portreler, resimler bulsak da çizgi romanın asıl işlevinden uzaklaşmış olduklarını da itiraf etmemiz gerekiyor. çünkü çizgi roman aslında bi filmin karelerle anlatılmış halidir. misal conan'ın birisiyle yaptığı kılıç dövüş sahneleri eski çizgi romanlarda kareden kareye takip edilebilir. bu yeni kitaplarda ise sadece afili bi kılıç savurma anı falan görülüyordu dark comics tarafından çıkan versiyonlarında.

gunslinger born da bu yeni tarzı tutturmuş. aksiyon kareden kareye takip edilemiyor, ama kareler çok güzel resimler barındırıyor orası kesin.

neyse çizgi roman tarzındaki değişiklikleri burada noktalayıp asıl demek istediğime geleyim. öncesinde altı sayfalık bi eleştiri yazarken belirttiğim bi şeyin bu çizgi roman sayesinde doğrulanmış olduğunu gördüm.

king kule serisini önceden planlamadan yazdığı ve biraz doğaçlama takıldığı için sonraki kitaplarıyla ilk kitaplar arasında tutarsızlıklara düşmüş, ama bu seriyi film ya da diziye aktaran insanlar için ellerinde zaten bitmiş bi eser olacağı için herhangi bi tutarsızlığa düşmeden peliküle aktarabileceklerini öngörmüştüm. işte bu çizgi roman da bunun kanıtı. king'in "ha şimdi bi de şu aklıma geldi, aslında bu da böyleymiş" tarzından bu kitaplarda eser yok. kızıl kral, walter/marten, john farson, hepsi hikaye içinde, sanki sonradan hikayeye eklenmişler gibi değil, zaten baştan beri varlarmış gibi dahil edilmişler ve bu sayede kule okuyucularına müthiş bi iyimserlik aşılıyorlar.

evet, bu serinin dizisi king'in kitaplarından daha iyi olacaktır. film olarak çekilirlerse pek işe yaramazlar, orasını burasını kırpmaktan ortaya güdük bi şey çıkabilir. ama king'in lost yapımcı ve senaristleriyle sıkı fıkılığını gördükçe hem dizi için, hem de dizinin gerçekten güzel olacağı için umutlanıyoruz.
--hemi de çok deli spoiler--

The man in black fled across the desert and the Gunslinger followed cümlesini seride 3 defa görürüz. bir en başta serinin ilk cümlesi olarak bir 6.kitapta stephen king kitabı nasıl yazığını anlatırken ve son olarak en sonda, serin son cümlesi olarak..ne demiş sai king "ka is a wheel" yani diyor ki ka bir tekerlektir ve sürekli döner. fakat okuyucu(okuyucudan kasıt kara kule feslefesini kapmış bir insan)sonu en uygun son olarak kabul eder. fakat bunu yediremez. gerçi buna bir son da denemez. tekerleğin sonu olur mu oglum düsün bi. eld in borusunu almıstır mavi, buz gibi gözleri olan silahsorumuz ve tekrardan yolculuguna baslıyacaktır. aklında babasının yüzüyle..**


--çok acayip deli spoiler--
bence kitaptaki hatalar için sai king'i suçlamak yersizdir, çünkü sonuçta o bize kaplumbağanın şarkısını tercüme etmiştir.
Beni büyüleyen bir seri.* * * * * * *
stephen king' in toplamı 5000 sayfadan oluşan 7 kitaplık serisidir. ama öyle böyle bir roman serisi değildir. king' in "hayatımın eseri" dediği bu muhteşem kitap serisi adamın, evet adamın mına koyar bırakır. bilimkurgu, korku, fantastik, dram, macera vs vs ancak bu ölçüde harmanlanıp ortaya böylesi bir efsane çıkarılabilir. öyle bir seridir ki hem king' in çoğu eserlerine gönderme yapılmış, hem de yüzüklerin efendisi, harry potter, oz büyücüsü ve şimdi daha adını hatırlayamadığım film ve kitap ve masallardan esinlenilmiştir (ki yazar da kitabın içinde bazı yerlerde bunu açıkyüreklilikle söylemiştir).
sonuç olarak korku, fantastik tür meraklılarının ve hatta sıkılmayacak meraksızlarının mutlak okunması gereken bir başyapıttır.

--spoiler--
serinin sonu yani 7. kitap olan kara kule, klasik bir stephen king mutsuz sonuyla bitmiştir. işin ilgiç yanı yazar son bölümden önce okuyucuyu uyarıp; "bakın bundan sonrası hiç istediğiniz gibi değil. gelin, son bölümü okumayın. hem burada göreceli olarak mutlu hem de merakınızı hayalgücünüzle tamamlayabileceğiniz şekilde bitiyor. son bölüme hiç geçmeyin, burada güzel bir şekilde bitirin" demiştir. ama büyük ihtimal hemen herkes de ben gibi sonunu okuyup buhranlara garkolmuştur. ya anladık mutsuz son senin düsturun. ama 7 kitap sonra bu kadar da ağır şekilde yaralayıp bırakmasaydın bizi be my king!
--spoiler--
tiksindiren bir (bkz: turgay atacan) repliği.

(bkz: deliyürek)
sai king'in yazdığı en iyi en sürükleyici hikayeler topluluğu.. öyle bir sonu vardır ki en az 1 saat kendime gelememişimdir.
(bkz: öyleyse git bundan başka dünyalarda var)
sai king, kara kule destanını devam ettirme kararı almış ve yeni romanının adını "The Wind Through The Keyhole" olarak duyurmuş. Yeni projesi büyücü ve cam küre ile calla'nın kurtları arasında bir zamanda geçecekmiş, merakla bekliyoruz. Gel Gel Commala...
Damon Lindelhof yeni verdigi roportajin birinde kara kule filminin yapiminda yer almayacagini soylemistir. '6 senemi lost'a verdim, bir 7 senemi daha en sevdigim kitaplardan biri olan kara kule'ye vermek dusunebilecegim en son sey. O kadar buyuk bir hayraniyim ki bu kitaplarin, mahvetmekten korkuyorum' demistir. Simdi J.J. Abrams bu konu hakkinda bir aciklama yapmamistir fakat Damon Lindelhof'un bu isten cekilmesi hicte iyi olmadi. Oysa ne hayallerim vardi. Ne heveslenmistim! Dort gozle lost'un bitmesini ve bu film projesinin baslamasini bekliyordum. Bos hayallerle kalakaldik ortada, oldu mu be Damon!

Ha adam belki hakli olabilir ki zaten kara kule serisini okumus olan insan bu hikayenin bircok ogesinin dizinin icinde islenmis oldugunuda farketmistir. Kara kule filmi lost dizisinden cok farkli olmadigi icin mi karismak istememistir yapimina damon lindelhof bilinmez ama olan guzelim hikayeye oldu orasi bir gercek. *

Bu arada bahsi gecen haberin linki:
http://www.darktowermovies.com/
çizgi romanları sonunda türkçe'ye çevirilmeye başlanmış olan muhteşem kitaplar dizisi.
yedi düvel zindanından beter olan yedikulenin karasıdır.
deliyürek dizisinde tugay atacanın(ali sürmeli) yusuf miroğluna(kenan imirzalıoğlu) taktığı lakap aynı zamanda. (bkz: oğ oğ lüle lüle yar saçların kara kule)
çizgi romanını büyük bir heyecanla ve acaip bir istekle fellik fellik aradım caddelerde. evime yakın olan yaklaşık 5 küçük kitapçıda bulamadım. sonra mecburen d&r'a gittim ve oradaki görevli hatuna telaşla sordum "pardon stephen king'in kara kule'sinin çizgi romanı çıkmış elinizde varmı?" diye. kız 10 saniye içinde bulup getirdi ve ellerime bıraktı onu. tahminlerimden büyük boyutta ve tahmin edemeyeceğim kadar kaliteliydi. açtım baktım biraz ama kıyamadım bir iki sayfasını kurcalayıp kapattım kapağını..

iki saat sonra evimdeydim uzun zamandır yaşamadığım bir hevesle okudum onu. harika bi duyguydu gerçekten, memnuniyetimi dökemem kelimelere.

hatırladım 5-6 yıl öncesini, calla'nın kurtları'nı, susannah'nın şarkısı'nı alırkenki heyecanımı, uzun bir bekleyişten sonra son kitabın çıktığı gün elimde oluşunu ve 2 günde 880 sayfayı sindirmemi.. bugünküde aynı heyecandı, özlediğim, beklediğim.

tüm kara kule fan'larına şiddetle tavsiye ediyorum bu çizgi romanı. tek kelimeyle harika, evet harika.

"long days and pleasant nights"
güncel Önemli Başlıklar