bugün

devlet dairesinin yarı çapı bulunup "pirekare" formulüyle hesaplanabilir. bu "daire"'de bulunan devlet büyüğümüzün hukuk bilgisi ile pi'ye vereceğimiz değer ters orantılıdır.
sınırları belirlenemeyen alandır.kimilerine göre sokaklarda kamu alanına dahildir kimilerine göre yalnızca devlet daireleri.özellikle türban sorununda gündeme gelir.
kamu vicdanının "işte burası benim" dediği heryer...
sayın cumhurbaşkanımızın son hamlesi ile çırağan sarayı'da bu tür bir alan olmuştur.

(bkz: bakü-tiflis-ceyhan petrol boru hattı)
(bkz: davetiyelerde turban krizi)
sınırlarının belirlenememesinin yanında, sınırlarını kimin belirleyeceğinin de tam olarak sınırlarının belirlenemediği alan.
erdoğan teziç'e sorarsanız evinizin içi bile bir anda kamusal alana dönüşebilir.
yok kardeşim, istemiyorum ben evimde kamuyu...
belirli sınırlar dahilinde, x metrekare boyutunda olmayan bir alandır.
kamusal alan, devlet görevlilerinin görevlerini icra ettikleri herhangi bir yerdir.
tek kamusal alan vardır oda kişinin mezarı.
dini simge kabul edilen başörtüsü ve fes gibi kıyafetlerle girilmesi mümkün olmayan bu kamusal alana papa'nın el kadar haçıyla girip protokolle ağırlanmasına şaşırmak mı yoksa üzülmek mi gerekir.
bu ülkeye canını vermiş olanlar için geçerli olan mekandır. şehit anneleri, ilkokulu bitirememiş ama çocuğunu okutmak isteyen anneler, onların okuyan kızları filan takılırlar bu alana. papa girer, o vatikan'ın şeyi, biz eşşek başı, çanakkale'de papa savaştı sanki.

sezer'in türk siyasal sözlüğü'ne en büyük armağanıdır ayrıca. erdoğan teziç de moderatörlüğünü yapmaktadır. kuvvet komutanları yazar, darbeci köşe yazarları ise kayıtlı okurdur.

(bkz: kamusal yalan olmasın o)
(bkz: kamusal yalan)
evin dışına sokağa adım attığın an etrafına çevreleyen mekandır.
kitle iletişim kuramları yaklaşımları içerisinde yer alan eleştirel yaklaşımların büyük kısmını oluşturan frankfurt okulu'nun son dönem temsilcisi olan Jürgen Habermas'ın ileri sürdüğü kuramdır. kamusal alan fikir alışverişinin yapıldığı, siyasi gelişmelerin eleştirel olarak ele alındığı ortamlardır.habermas'a göre kamusal alan londra, paris ve bir kaç avrupa şehrinde ortaya çıkmıştır. bu kamusal alanlar küçük kahvehaneler ve kafelerden oluşmaktaydı. tartışmak ve fikir alışverişi için bir araya gelen topluluk, gazetelerde yer alan haberleri tartışır, çözümlemeye çalışırdı. habermas'a göre kapitalist toplum yapısının güçlenmesiyle birlikte kültür endüstrisi büyük hızla yayılmıştır. zaten frankfurt okulu'nun kurulma sebebi kültür endüstrisini incelemek ve marksist ideolojiyle eleştiriye maruz bırakmaktır.

kültür endüstrisinin ortaya çıkışı, ticari çıkarları da beraberinde getirmiştir. bu sebeple kamusal alan bir danışıklı dövüş alanına dönüşmüştür. ticari çıkarlar kamunun çıkarının önüne geçmiştir. siyaset ise, meclisler ve medya ile yönetilen bir tiyatro oyunu olmuştur. eleştirel gözüken yaklaşım ve yorumlar egemen sınıflara hizmet etmekten öte gidemez hale gelmiştir. günümüz modern toplumlarında olduğu gibi!!! toparlamak gerekirse habermas'a göre gelişen kapitalist toplumlarda kamusal alan'dan söz etmek mümkün değildir. ancak frankfurt üyeleri kamusal alanı yaratmak için araştırmalarda bulunmuştur ve bunu temel amaç olarak görmüştür. kültürel ve toplumsal yozlaşmanın önüne geçmek için eleştirel yaklaşımların geliştirilmesi ve düzgün işleyen kamusal alanların oluşturulması gereklidir.
Üzerinde uzlaşılmış kesin bir tanımı olmayan kamusal alan kavramı tarihsel, toplumsal, ideolojik bakış açılarına göre değişlik gösterebilmektedir. Türkiye'de son yıllarda türban sorunu ile gündeme gelen kamusal alan ilk kez 1962 yılında Jürgen Habermas'ın "Kamusal Alanın Yapısal Dönüşümü: Burjuva Toplumunun Bir Kategorisi Üzerine Araştırmalar" adlı kitabında kavramsal olarak ele alınmıştır.

Bu kitapta da belirttiği üzere, Habermas'a göre kamusal alan, "özel şahısların, kendilerini ilgilendiren ortak bir mesele etrafında akıl yürüttükleri, rasyonel bir tartışma içine girdikleri ve bu tartışmanın neticesinde o mesele hakkında ortak kanaati, kamuoyunu oluşturdukları araç, süreç ve mekanların tanımladığı hayat alanıdır." Yani kısaca kamusal alan her şeyden evvel kamuoyunu oluşturan alandır.

Kluge'a göre ise kamusal alan "mücadelenin savaş dışı yollarla karara bağlandığı yer" ve ayrıca "politikanın kabı"dır.

Yunan şehir devletlerinde 'polis'in alanı ile 'oikos'un alanı arasında yapılan ayrımla şekillenen kamusal hayat mekansal olarak kesin bir bağlılık göstermemekle beraber 'agora'larda cereyan ederdi. Eski Roma kentlerinde ise bu bağlamda iki kamusal alan vardı: plaza ve forumlar.

Osmanlı'ya baktığımızda daha Tanzimat öncesinde varlıklarını göstermeye başlayan kahvehanelerde başlayan kamusal alan, Tanzimat sonrasında salonlara taşınmıştır. Bu dönemde kahvehanelerde gerçekleştirilen tiyatro performansları (Karagöz ve meddah oyunları) kamusal alanın siyasi muhalefet işlevini etkin bir biçimde yerine getirmiş olacak ki, IV. Murat kahvehaneleri kapatma kararı almıştır.

Habermas, her türlü çıkardan arınmış, herkese açık bir kamusallık anlayışı tasarlarken, kamusal alanın devlet otoritesinin baskısı ve buyruklarında bağımsız, ona karşı kurulan bir alan olduğu kadar sermaye egemenliğinden ve kâr güdüsünden de bağımsız olması gerektiğini belirtmektedir.

Kamusal alan yalnızca söylemsel fikirlerin değil, aynı zamanda toplumsal kimliklerin oluşum ve gerçekleştirme alanlarıdır. Bireyler, kendi söyleyiş tarzlarını oluşturup kendilerini kamusal alanda ifade edip gerçekleştirirler. Kamusallık sadece eleştirel akıl yürütme, bilgi, norm, prosedür ve kural içeren toplumsal düzenlemelerin üzünü değildir; aynı zamanda ortak duygusal algılama, ifade, duygu, beğeni, boyun eğiş, itiraz, isyan, çatışma, anlaşma, yenilgi, tanıma vb. süreçleri içeren iletişim biçimlerine dayanır. Burada önem kazanan kamusal alan içerisinde bireylerin tecrübe edinmeleridir.

Kamusal Alanın Yapısal Dönüşümü'nde Habermas kamusal alanın Avrupa'da 18.yy'daki yükselişi ve 19.yy'dan itibaren çöküşünü anlatmaktadır. Kitap, 18.yy'ın sonlarına doğru feodal otoritenin çözülmesi ve reform hareketi sonucu kilisenin konumunun değişmesinden sonra ortaya çıkan burjuvazinin söz sahibi olduğu liberal kamusal alanın basının gelişmesi, iktidarın kamuoyunu etkileyecek faaliyetlerde bulunması, halkla ilişkiler çabalarının etkinleşmesi vb. nedenlerden dolayı idealize edildiği halinin başkalaşmasını ve böylelikle kamusal alanın yapısının bozulup dönüşüme uğramasını anlatır. Bu süreçte 18.yy'ın ikinci yarısında gelişen edebî gazetecilik önemli rol oynamıştır. Bu tip gazetelerle birlikte basın artık sadece haber basan organ olmaktan çıkmış, kamuoyunun taşıyıcılığı ve önderliği rolünü üslenir bir konuma erişmiştir. 20.yy demokrasilerinde, özellikle ikinci Dünya Savaşı'ndan sonra ise kamuoyu dış etkenlerle şekillenen bir kamusal alan halini almıştır. Bu da, Habermas'a göre, kamu görüşünü değil, kamu olmayanın görüşünü etkinleştiren bir durum doğurmuştur.

Habermas, reklam, seçim kampanyaları, halkla ilişkiler gibi uygulamaları kamuoyunu yaratan ve yönlendiren uygulamalar olarak düşünür ve özellikle ikinci Dünya Savaşı'ndan sonra bu organların kendi işlevleri olan yönledirmeyi de aşarak çıkar uğruna etkinlik gösterdiklerini ileri sürer. Tüketici-vatandaş pasif bir şekilde eğlenceyi ve bilgiyi emmektedir. Böylelikle vatandaşlar medya sunumlarının ve tartışmalarının spekülatörleri haline gelmiş, tüketici-vatandaş objesi haber, bilgi, halkla ilişkiler kamuoyunu biçimlendirmiştir. Medya manipülatif amaçlı kullanılmaktadır. Artık yasal partiler ve parlemento arasındaki ilişkileri dahi halkla ilişkiler düzenlemektedir. Bu ortamda kamusal alan için temel niteliklerden biri olan açıklık ve aleniyet yerini "görünüşte var olan bir açıklık göstergesi"ne bırakmıştır.

Habermas'ın kamusal alanı pek çok açıdan yeni olarak görülse de aynı zamanda birçok eleştirinin odağı olmuştur. Habermas, ilk olarak kamusal alanı sadece burjuvanın oluşturduğu bir alan olarak görmesi ve diğer sosyal yapıları kamusal alana dahil etmemesi noktasında eleştirilmiştir. Ayrıca, bu kamusal alan sadece Avrupa ile sınırlıydı ve Avrupa dışındaki yerleri içine almıyordu. idealize edilen yalnızca Avrupa'nın liberal kamusal alanıydı.

Bir başka eleştiri ise, kamusal alanın sadece beyaz erkekleri kapsıyor oluşu nedeniyle feministlerden gelmekteydi.
Ayrıca, Habermas'ın göremediği karşıt medya yayıncılığı ve internet gibi yeni medya teknolojileri katılımcı demokratik iletişim siyaseti için yeni alanlar oluşturmaktadır.

Habermas'a kamusal alanla ilgili getirilen eleştirilerden en önemlisi de Habermas'ın Frankfurt Okulu'nun yaşayan son temsilcisi olduğu halde ileri sürdüğü kavramı geliştirmemesi ve 1960'larda ilk ortaya attığı haliyle bırakmasıdır.

not: yazının bazı bölümlerinde meral özbek'in kamusal alan adlı kitabından yararlanılmıştır.
kamusal alan devlet değildir,aksine devleti dengeleyen bir karşı ağırlık oluşturma işlevi görebilecek olan gayri resmi olarak harekete geçirilmiş hükümet dışı söylemsel fikirler gövdesidir.kamusal alanlar,yalnızca söylemsel fikirlerin oluşum ortamları değil,aynı zamanda toplumsal kimliklerin oluşum ve gerçekleşme alanıdır.
kamusal talandır.
kamulastırmak lafından yola cıkarsak bütün sokaklar caddeler sahiller devlet daireleri kamusal alandır. simdi mesela düsünün sizin araziniz var ve üstünden yol gececek. devlet bunu istimlak ederek kamusallastırıyor. yani kamusal bir alan oluyor. demekki sokaklar caddeler kamusal alanmıs. tamam simdi dağılın.
salih memecan'ın karikatürüne konu olmuştur.
nereden çıktı bu kamusal alan?
-bu sal ne marka?
+kamu
-'kamu sal alan' yokmu?

-şu ingiliz turiste bak. bizim tezgaha da uğrasa bari. bize gel, bizden al ne demek birader?
+kam us bize gel demekte gerisini bilemiyorum birader ya.
-tamam ben hallederim izle şimdi. "hey trusit 'kam us al lan' bizden"
(bkz: public sphere)

ilk defa jurgen habermas tarafindan bahsedilen; temelde, bireyin baskalariyla ve daha genis olarak toplumla etkilesime gectigi hayat alanidir.
ne değildir o tartışılabilir.
kamulaştırma değildir.
devlet dairesi değildir, yetersiz kalır.
özel mülkiyet dışındaki alan değildir ve yetersiz kalır.
bireylerin ortak paylaştığı alanların tümü kamusal alanın dahilindedir.
sınırını çizmek imkansızdır.
sınırlarının en dış noktası kanundaki uygulamaya göre sokaktır.

sokak kamusal alan olarak görüldüğü için ve insanlar sokakta başörtüsü taktığı için maalesef görevlerinden alınmaktadır.

sahi şehit cenazeleri de sokaklardan geçiyor. orada başörtüsü takan şehit eşlerini, kardeşlerini, annelerini de görevlerinden alırlar mı?

şehit cenazelerinde asker, polis, sivil, bürokrat herkes bir tarağın dişleri gibi eşit aynı safta bel bağlayıp tanrıya yakarıyor.

sahi bu da rejime aykırı değil mi?

bu nasıl bir kamusal alandır ki lastik gibi uzuyor da benim evimin içine oturma odasına kadar gelebiliyor?

ne diyor ünlü şair;

ne ararsın tanrı ile aramda?
Kamunun kullandığı en x boy dan oluşan alan birimi.Kamunun kullandığı en x boy x yükseklikten oluşan hacim birimine de kamusal hacim denir.
eşi benzeri görülmemiş hukuk hokkabazlıgı.
devlet otoritesini elinde bulunduran varlıkların bölücülük için kullandıkları alandır. biri eline silah alıp dağa çıkıyor bölücülük yapıyor, diğeri "sen dur sen gel, seni beğenmedim, senin giyimin uygun" diyerek insanları dış görünüşleriyle ayıklıyor ama ikisi de ortak bir noktada, bölücülük noktasında buluşuyorlar. ikisini de buradan protesto ediyorum.
türbansız hava sahası.
ortak toplumsal etkinlik alanıdır. kamunun olduğu her alandır. *