bugün

1992'de gulnur acar savran ve nesrin tura tarafından derlenen, kardelen yayınlarından çıkan kitap..
gormezden gelinen emektir.
ve bazen kendi emeğini görmeyen ve görmezden gelen kadın.

zor zanaat kadınlık. her yaşı her dönemi bir şekilde ağar görevlere tabi tutulmuş ve mecbur bırakılmış, cinsiyet. hep merak ederim. zamanın birinde, görev paylaşımında birileri çok büyük yanlışlar yapmış ve yüzyıllarca sürmüş, sürmekte. muhtemelen erkek kabile reisi falandır.

yaradılış gereği çoğu özelliğimiz, korunmak yerine sömürülmüş hep, sömürülmekte. anne olabilme ve doğurabilme özelliği, bununla birlikte bakıcılık görevini getirmiş bize. dünyaya gelen bir insanın hemen hemen tüm sorumluluğu. çoğu kadın zevkle yapıyorum desede, bence gecenin bir yarısı uykudan uyanıp bebek emzirmek yada ilgilenmek bir müddet sonra mecburiyetten yapılır. görülmeyen emek. hiçbir erkek bebeği için; acaba bebeğimin altı pişik oldumu diye düşünmez.

neymiş yuvayı dişi kuş yaparmış. geneli bu zaten. yapar evet, besler, temizler, umut eder. her zorda en zoru kendi oynar. fedakarlıkta ilk hep kadındır. anaçtır çünki, kıyamaz ne çocuğuna ne yiğidine. taşır da taşır. kimisi saçını süpürge eder, kimisi parasını heba, kimisi vücudunu hayrat. herşeyitle hep veren kadın. görülmeyen emek.

cennet anne olup ayaklarımız altındayken, çoğumuz dünyada cehennemi yaşar. ne itiraf eder ne şikayet. polyannadır en güzel rolleri. iyimi iyi işte. ağlarlar bazen kendilerine, başkalarına, erkeklerine. ağlayamayan erkeklerinin yerine kendileri kullanır gözyaşlarını, yorulmasınlar diye. görülmeyen emek.

severler deli gibi. sonsuz, uçsuz bucaksız. haketsin haketmesin severler hep. öyle olsun diye, o mutlu olsun diye. görülmeyen emek.

ha birde görülsün diyede yapmazlar. içleri başka türlü rahat etmez. en başta kendi emeklerini kendileri görmezler. kör olduklarından değil, öyle olması gerektiğine inandırıldıkları için.
bu entry'de bahsettiğim kadınlar tüsiad başkanı, first lady veya altında grand cherokee ile nişantaşı'nda gezen kadınlar değildir.

kadının görünmeyen emeği, kadınların çoğunun bile farkında olmadıkları emektir. ataerkil, feodal toplum yapısında ne söylenirse yapılacak, erkeğin her söylediği bir görev olarak kabul edileceği için kadının her konudaki emeği de günlük, sıradan bir şey haline gelmiştir. kadın, toplumda çoğuları için erkeğinin yaşamını kolaylaştıran bir nesne ve erkeğine 'kralsın' diyerek onun egosunu şişiren bir metadan öte görünmemektedir. kadının hayalleri, yaşamdan beklentileri var mıdır birçok erkeğin umrunda bile değildir.

hem çalışan, hem çocuklarına bakan hem de ev işleriyle uğraşan kadınların emeği sıradanlaştırılmış, adeta yapılması zorunlu ritüeller haline getirilmiştir. yani bunca emek değersizleştirilmiştir. kadınların günü olan 8 mart dünya emekçi kadınlar günü 'neden erkeklerin de günü yok? ehi ehi' geyikleri çevirilen bir gün haline gelmiştir.

bu noktada ise en büyük sorumluluk kadınların bilinçlenmesi ve emeklerinin değerini görmelerindedir.
Akşam annemle babam televizyon seyrediyorlardı.
Annem, 'Geç oldu,' dedi, 'zaten yorgunum, ben yatıyorum.'
Annem kalktı, mutfağa gitti.
Çerez-meyve tabaklarını çalkaladı kaldırdı.
Sabaha hazır olsun diye çaydanlığı doldurdu, demliğe çay koydu.
Şekerliğe baktı, dibinde az kalmış, üstüne ekledi.
Kahvaltı için buzluktan ekmek çıkardı, akşam yemeği için çözülsün diye de eti aşağıya koydu.
Kahvaltı masasını hazırlamak için masanın üstündekileri topladı.
Telefonu şarja koydu, telefon defterini kapatıp yerine koydu.
Sonra çamaşır makinesinden ıslak çamaşırları çıkarıp astı ve makineyi tekrar doldurdu.
Banyodaki çöp sepetini boşalttı.
Islak bir havluyu kurusun diye duş perdesinin borusuna astı.
Bir gömlek ütüledi, kopuk düğmesini dikti.Çiçekleri suladı.
Esneyerek gerindi ve yatak odasının yolunu tuttu.
Çalışma masasının yanından geçerken durdu, öğretmene tezkere yazdı, okul gezisi için para sayıp ayırdı,
eğildi, sandalyenin altına girmiş ders kitabını aldı, masanın üstüne koydu.
Kek tarifleri defterini çıkardı,arkadaşına söz verdiği tarifi bir kağıda yazdı, çantasına koydu.
Bakkaldan alınacakları not etti, notu da çantasına koydu.
Sonra gitti, 3'ü 1 arada temizleme losyonuyla yüzünü yıkadı,dişlerini fırçaladı.
Gece kremini ve kırışık önleyici nemlendiricisini sürdü.
Tırnaklarına baktı, törpüledi.
içeriden 'sen yatmaya gitmemiş mıydın' diye seslenen babama 'şimdi gidiyorum' deyip köpeğin su kabını doldurdu.
Kapıları pencereleri kontrol etti, holdeki lambayı yaktı.
Kardeşimin odasına gitti, oğlan uyumuş, lambasını söndürdü, bilgisayarını kapattı,
gömleğini astı, yerdeki kirli çorapları toplayıp sepete attı.
Bana geldi, 'haydi yat artık, biraz da yarın çalışırsın,' dedi.
Kendi odasına gitti, saati kurdu, ertesi gün giyeceklerini hazırladı.
6 maddelik acil işler listesine 3 madde daha ekledi.
Kendi kendine iyi geceler diledi, hayallerinin gerçekleştiğini gözünün önüne getirdi.
işte o sırada babam televizyonu kapattı, ortaya öylece bir 'ben yatıyorum' dedi ve gitti yattı.
Sizce bu işte bir gariplik yok mu?

Kadınların neden daha uzun yaşadığını merak etmiyor musunuz?
ÇÜNKÜ BiZiM YAPIMIZ UZUN ÇEKiŞLi
(ve işimizi bitirmeden öyle çabuk çabuk ölemeyiz)!
güncel Önemli Başlıklar