bugün

13 nisan 1901 - 9 eylül 1981
fransız psikiyatr ve psikanalist.
sigmund freud'dan sonra psikanalizin amerika'da geçirdiği dönüşüme karşı çıkmış ve yapısalcı dilbilimi psikanalize uygulamıştır.
ona göre psikanaliz bilinçdışının bilimidir.
bu bilimin nesnesi de 'dil'dir.
(bkz: jacques brel)
slavoj zizek'in kafayı taktığı kişidir. freud'un gölgesi üstüne düşse de perspektifi geniş tutmaya gayret etmiştir.
(bkz: lacan a giriş)
http://www.icgoru.com/makale/lacan.shtml
' psikanaliz bir bilim olarak bilinçdışının bilimidir. ' demiş fransız psikiyatr. kariyeri boyunca freud' un kurduğu yapıyı araştırmış, freud ile çoğu konuda görüş ayrılıklarına sahip olmuştur. *
20. yüzyıl felsefesini sarsan bir isim olan fransız psikiyatr ve psikanalist jacques lacan , freud un psikanalizini kuramsal temellere oturtma çabasının sıkı bir takipçisi oldu. bilinçdışının " tıpkı dil gibi yapılandığını , dil gibi kendine özgü bir sistem olduğunu " savundu. ona göre insan denilen varlık , farkında olmadan dil kanalı ile insanlığa adım atıyordu. öne sürdüğü fikirlerle ısrar etmesi ,uzlaşmaya yanaşmaması,inatçılığı onun uzun yıllar akedemik çevrelerden dışlanmasına neden oldu. lacan ı geniş kitlelere tanıtan yazılar 1966 da yayımlandı.
psikanalizi bilinçdışının bilimi diye tanımlamış ve freud un kuramsal çalışmalarına yönelik kategorik sınıflandırmalardaki ısrarıyla klasik psikanaliz geleneğini reddetmiş fransız psikanalist.
id-ego-süperego kuramının dışında kalmış daha çok bilinçdışı üzerine yoğunlaşmıştır.

oidupus karmaşası ya da babanın adı onun çıkış noktasıdır.bu formasyon lacan için çok önemlidir.oidupus karmaşası,bireyi toplumsallaşmaya yani sosyalleşmeye götüren süreçtir yani bir anlamda kültürdür.simgesel yapının devreye girmesiyle aile kavramının oluşmasını ve bu yapıya geçişin evreleri işlenir burada.örneğin ailenin başında bir babanın olması şart değildir önemli olan aileye simgesel anlamda bunu sağlayan birisi olup olmadığıdır;yani oidupus yasasını geçerli kılmaktır esas olan.ancak bu sayede çocuklar simgesel bir rol model bulabilirler.böylelikle öznenin kuruluş süreci başlamış olur yani birey tohumlanır.

burada insan yavrusu, bu simgeyi baba yı kullanmakla kendini ötekileştirmiş olur ama bunu zorunlu bir şekle sokar istemeden.bu simgesel düzenin başlıca odak noktası baba ismidir.baba burada fallus a sahip olan otoritenin adıdır.fallus burada cinsel bir temsil değil simgesel bir teşbihdir;çocuk bu sayede dilin, kültürün dünyasına girer ve o dünyaya bir özne olarak tabii olur.diğer tarafta hadım edilme yi bu simgesel düzenin yetke kaybı olarak tanımlar lacan;nasıl ki fallus simgesel bir güçse hadım edilme de bir güç kaybıdır, uzaklaşma bir kaçıştır.hadım edilme korkusu tamamıyla bu simgesel düzenin içindedir.

lacana göre, içgüdüler anne tarafından doyurulan biyolojik ihtiyaçlardır.ancak bu doğrudan doyuma simgesel bir yasayla müdahale edilir ve doğal içgüdülere böylelikle cinsel bir kimlik kazandırılmış olur.önemli olan baba nın devreye girmesiyle cinsel yasak yani sansürleşme başlamasıdır.böylece yalnız başına hiçbir anlamı olmayan iç-güdüler cinsellik adını alır ve neticede biyolojik iç-güdüler cinsellik olarak anlaşılmaya başlanır.böylece iç-güdüler bilinçdışı arzular olarak yerleşir;lacan a göre insanlaştırıcı kastrasyondur bunun genel ifadesi.önemli olan insan yavrusunu biyolojik yapısından kültürel yapıya taşımak ve onun bir özne olmasını sağlamaktır.
freud' cu psikanalist çevrenin sevmediği psikanalisttir.
yazılarının neredeyse tamamı öğrencilerinin ve konferanslarına katılan izleyicilerinin tuttuğu notlardan oluşan ve doğal olarak konuşmayı çok seven fransız psikiyatr. bu kadar tanınmasının sebebi freud'un kurduğu yapıyı 'kendince' araştırmış olmasıdır. fakat adı, freud'un kurduğu yapıyı sorgulayan fransız psikiyatr'dan öte bir noktaya ulaşamadan 1981 yılında* ölmüştür.

ölümü en çok 'sürekli not tutmak zorunda kalan' öğrencilerini mutlu etmiştir.
dostlar beni hatırlasın.
hakan kızıltan'ın hakkında yazdığı bir makale;

http://www.elestirelpsiko...eleps/eleps/kiziltan.html
http://www.youtube.com/watch?v=URsYj-TVFjc
"aşk, bizde olmayan bir şeyi, talep etmeyen birine vermeye çalışmaktı."
zamanında freud a mektup yollayıp sükutu hayale uğramış, bir aralar heidegger in yancılığını yapmış, sonraları kafayı iyice patlatıp la femme n existe pas demiş bir garip adam.
lacan' a göre 'ben' yabancılaşma ve insanın kendisine ilişkin imgesi tarafından cezbedildiğinde ortaya çıkar.

anlamak için iki kere okumam gereken tuhaf bir adam pek sevemedim aslında bana pek sıcak gelmiyor ve kendisinde psikotik bir rahatsızlık olacağını düşünüyorum. zihnini görmek isterdim.
anlaşılması güç bilim adamıdır. seminerlerinden derlenen notlardan tanimaktayiz.
"biraz daha vaktim olsaydı, freud'e yetişebilseydim her şey çok daha başka olacaktı" minvalinde bir sözü vardır. kısacası freud döneminde yaşasaydım freud diye biri bugün olmayacaktı demeye getirmiştir.
Film analizi yapılabilmesi için gereken vazgeçilmez isimlerdendir.
sayesinde delilik sınırına ulaştığım filozof.
"Kelimelere ancak istenilen bir şey yok olduğunda ihtiyaç duyulur ve eğer etrafımızdaki dünya gereken her şey ile donatılmış olsaydı kelimelere gerek duyulmayacaktı. kayıp olmayan yerde dil var olamaz." diyen psikanalist.
" Öznenin bölünmesi.
Travmanın olgusallığı.
Maurice Merleau-Ponty.
Felsefe geleneği.
Yansılama.
Her şeyi gören.
Rüyada gösteriyor "

(bkz: Jacques Lacan), Psikanalizin Dört Temel Kavramı (6. bölüm)
"bilinçdışı arzu asla tatmin edilemez. Insan hep düşlerinin peşinden koşar, fakat sadece düş kırıklıklarıyla ilerler.."
gerçeklere ve geleceğe dair pek çok doğru tespitte bulunan psikanalist... lacan ne diyor; gerçeklerle aramızdaki uçurum artıyor diyor, gerçekliğin yerine ikame etmek için metaforlar koyarız diyor, haklı da; üretilen her bir bilimsel gerçek daha önceki gerçeklere perde olmuyor mu... Lacan’a göre bastırma, simgesel arzulara toplum tarafından kabul gören daha “uygar” simgelerin ikame edilmesinden ibarettir. Bu durumda, Lacancı analizin dilsel bir regresyon süreci olarak görülebileceğini de ileri sürmek yanlış olmaz.

ilginç bir tesadüftür ki, modernizme kadar hep dilsel gelişme artarken, bilinçdışı hayaller de teknolojiyle bilime dönüşüyor, ve dilsel gerilemede başlıyor... teknoloji daha da arttıkça 2050 sonrası kuşak belki de git gide idiotlaşacak..

ayrıca ; diğer sözünü hatırlayalım; (bkz: bilinçdışı bir dil gibi yapılanmıştır)
Ölüler neden geri döner?

Usulüne uygun gömülmemişlerdir de ondan.
"Arzu ve tablo.
Sardalya kutusunun hikâyesi.
Perde.
Yansılama.
Organ.
Hiçbir zaman seni gördüğüm yerden
bakmıyorsun bana."

(bkz: Psikanalizin dört temel kavramı)
tanrı fikrini yitiren bir insan, tanrı fikrini yitirdiği andan itibaren artık her şeyi tanrılaştırmıştır demektir.

jacques lacan/

kutsallık algısı, çok önemli bir şey! insan ruhu, kaybettiği şeylerin yerine yeni bir meta koymadan edemiyor! politeizm, işte bu yitirilen kutsallığın, dinin yozlaşmasının bir sonucu.