bugün

samuel beckett'a ait bir söz,kavramdır. Tamamı şu şekilde:

“içimde katledilmiş bir varlık taşıdığım duygusunu hep hissetmişimdir. Ben doğmadan önce katledilmiş bir varlık. Bu katledilmiş varlığı bulmak zorundayım ben. Ona yeniden can vermeyi denemeliyim.”

insanın bu satırları okuyup yerlebir olmaması mümkün değil. içinde bir ölüyle yaşamak! Dahası içinin bir cinayet mahalline dönüşmesi, bu iki durum da insanı aslında başka bir noktaya dair düşünmeye itiyor; varolmaya... Beckett Bütün Düşenler'de şu fikire ulaşır bayan Rooney'le:

"... sonra birden başını kaldırdı ve sanki içine bir vahiy gelmiş gibi haykırdı, gerçekte kız hiç doğmamıştı, işte buydu onun hastalığı"

Tabii bu cümlenin Beckett'ın Carl Jung'un bir konferansındaki cümleden alıntılandığı bilnmektedir.

Ve sonra aynı yapıttaki şu cümle:

"Onda olan tek şey ölüyor olmasıymış"

Son cümleden başlamak icap ederse, elbette metinde bahsedilen durum içinde "onda olan" diye bahsedilen şey hastalığın kendisidir. Ama ayrı bir düşünüşle yorumladığımızda bizde gerçek olan tek şey günü geldiğinde ölecek olmamızdır. işte salt bu anlamla bile düşündüğümüzde "içimde katledilmiş bir varlık taşıdığım duygusu" bizi daha derinden etkiler. Bu içimizde ölmüş, öldürülmüş olan varlığın tarafımızdan hâlâ bir umutla "var" diye tanımlanmasına vesile olur...

işte bu var ile yok arasındaki diyalektik salt beckett'a özgüdür.