bugün

dünyada hoş olmayan olay, fikir ve davranışları çözmek yerine suçu attığımız kavramdır. kıskıncliği çözmek için herkesi doyurmak yerine insan doğası kıskançtır diyip için içinden çıkılmaktadır.
(bkz: habitat)
Başkaları üzerinde kullanabileceğimiz kesin ve mutlak bir güç verildiğinde, hiçbirimiz sınırların ötesine geçmeyeceğimizden emin olamayız

Her gün, gaddarca davranışlar bombardımanı altında yaşarken kendi kendimize soruyoruz: insanoğlu nasıl bu kadar zalim olabilir? Örnekler, bir gazeteci arkadaşın (Tim Lopes) hunharca işkence edilerek öldürüldüğü Rio de Janeiro'dan, eskiden yaşadıkları, kendi evleri olan küçük kasabalarda her zaman örnek davranışlar sergileyen genç Amerikalı kadın ve erkeklerin birer canavara dönüştüğü Irak'taki Ebu Garib hapishanesine kadar uzanıyor.

1971 yılında, ABD'deki Stanford Üniversitesi'nden profesörler Psikoloji Departmanı'nın bodrum katında bir tür deneysel hapishane oluşturdular. Özel bir kriter gözetmeksizin 12 öğrenciyi gardiyan bir diğer 12 öğrenciyi de mahkum olarak bu deneye seçtiler. 24 öğrencinin hepsi orta sınıftan, katı kurallarla yetiştirilmiş, aynı sosyal geçmişe, yüksek ahlaki değerlere sahip gençlerdi. Deneye göre iki hafta boyunca 'gardiyanlar'a 'mahkumlar' üzerinde kullanmaları için tam güç verilecek ve neler olacağı izlenecekti.

Ancak deneye ilk hafta biterken son verilmesi gerekti. Çünkü sadece birkaç gün içerisinde 'gardiyanlar' giderek artan sadist ve anormal davranışlar, öncesinde hiç tahmin edilmeyen barbarca tutumlar sergilemeye başladılar. Bugün, bu deneyden 30 yıl sonrasında bile bu iki grup hala o zaman yaşanan olayların etkisi üzerine psikolojik destek alıyor.

Stanford deneyinin fikir babası Philip Zimbardo, Herald Tribune gazetesine Irak'ta olanlarla ilgili olarak şu açıklamayı yaptı: 'Irak'taki Ebu Garib hapishanesinde çekilen bu fotoğraflar beni şaşırtmadı. Bunu yapanlar meyve sepetinin içine karışmış bir grup çürük elma değil. Tam tersine normal insanlar. Davranışlarının sebebine gelince: insanlar mutlak gücü ele geçirme fırsatıyla karşılaştığında, iyi duygulara sahip bile olsalar, sınır bilincini tamamen kaybederler ve en ilkel dürtüler bir anda ortaya çıkar.'

ÖLDÜRÜCÜ DOZ

Bir başka ilginç çalışma da Yale Üniversitesi'nden Stanley Milgram tarafından gerçekleştirildi. Bir grup öğrenci 'cezalandırma teknikleri' konusunda yapılan bir çalışmada yer almak üzere seçildi. Deneyde öğrenciler camla ayrılan iki bölmeden birinde elektrik şoku veren bir makinenin başında duracaktı; camın öteki yanında ise bir başka öğrenci onların sorularına doğru cevaplar verecekti. Ancak yanlış cevap verirse her hata yaptığında diğer öğrenciler ona gittikçe arttırarak elektrik şoku vereceklerdi. Verdikleri elektrik şokları öldürücü dereceye kadar çıkabilecek kapasitedeydi.

Ama aslında öğrencilerin önüne konan şok veren makine sahteydi, camın öte yanında yer alan 'öğrenci' ise gerçekte bir aktördü. Ancak deneye katılan öğrenciler bunu bilmiyorlardı. Deneyin sonucu şaşırtıcı bir tablo ortaya çıkardı: 'Sorguya çeken' öğrencilerin yüzde 65'i bu soru-cevap sırasında cezayı öldürücü doza kadar çıkarmışlardı!

Kısacası, bize başkaları üzerinde kullanabileceğimiz kesin ve mutlak bir güç verildiğinde hiç birimiz sınırların ötesine geçmeyeceğimizden emin olamayız. Sadece böyle bir deneyimi bizzat yaşamış olanlar (maalesef gençliğimde beni de bu gruba dahil edecek birtakım davranışlar hatırlıyorum) belli bir noktada bütün kontrolünü kaybedip mantığının ötesine geçebileceğini bilebilir.

Eğer insan doğası buysa o zaman biz ne yapabiliriz? Pireneler'de geçen bir hikaye -büyük ihtimalle bir masal- bize Savin adlı bir keşişin öyküsünü anlatır. Savin inşa etmeyi amaçladığı küçük bir kilise için halktan bağış olarak altınlar toplamak üzere bir kasabaya gelir ve gün batarken bölgenin en çok korkulan haydutlarından birinin evinin önünden geçmektedir. Geceyi geçirecek hiçbir yeri olmadığından kapıyı çalıp ev sahibine geceyi orada geçirip geçiremeyeceğini sorar.

Haydut keşişin cesareti karşısında şaşırır ve onu test etmeye karar verir:

'Beni kışkırtmak için buraya geldin değil mi?' diye sorar; 'Seni öldürmemi, paranı çalmamı ve böylece seni bir aziz haline getirmemi istiyorsun. Söyle bana, şu anda kasabanın en güzel fahişesi bu kapıdan içeriye girecek olsa, onun güzel ve baştan çıkarıcı olmadığını düşünebilecek misin?'

'Hayır. Ama kendimi kontrol edebileceğim.'

'Peki bir keşiş kilise için topladığı bir çuval altınla gelse, o altınlara sanki birer taşmış gibi bakabilecek misin?'

'Hayır. Ama kendimi kontrol edebileceğim.'

Savin ve haydut aynı içgüdülere sahiptir -iyi ve kötü onları etkilemek için birbiriyle savaşmaktadır, tıpkı yeryüzündeki tüm insanların ruhları için savaştıkları gibi. Ancak kötü haydut karşısındaki keşişin de tıpkı kendisi gibi olduğunu görünce, kendisinin de tıpkı onun gibi olduğunu anlar ve bütün kötü düşüncelerden vazgeçer.

iyi ve kötü her zaman tam önümüzde durur, asıl meseleyse kontroldür.

Başka bir şey değil.

Paulo Coelho
insan doğası denen şey ancak koşullara göre değişen bir olgudur. çünkü maddi dünyadan bağımsız olamayan bilincimiz sadece maddi dünyaya bağlı olarak şekillendirelebilir. insan doğası da işte ancak böyle bir şeydir. düşünceler, olgular ve yaşanan olaylar ile rahahtlıkla etkilenebilir. tıpkı bilincimiz gibi.

örnek vermek gerekirse; insan haklarına uymamak insan doğasına bugün aykırıdır ya da para kazanmayı reddetmek. fakat bu eski çağlarda böyle değildi. köleci toplumlar da esirler alınıp satılabilirdi bunlar çok doğal şeylerdi. ayrıca daha eski çağlara gidersek para kazanmak gayet saçma şeylerdi. başka bir örnek vermek gerekirse; bir ayyakabıcı düşünelim. küçük bir sermayesi vardır fakat karşısına bir ayakkabu fabrikası açılınca iflas eder ve tekrar dükkanını açabilmek için o fabrika da çalışmaya başlar. önceleri para biriktirip dükkanını yeniden açmak gibi fikirleri vardır. fakat bu olanaksızdır, çünkü ancak yaşaması için yeterli olan para ona veriliyordur. işte bu nedenle önce kendi fabrikasındaki kendi gibi düşünenlerle birlikte olup fabrika sahibi ile ücretler konusunda sonra ise kendi hakları konusunda kabga edebilir. işte bunlar doğamızı etkileyen yani bilincimizi etkileyen olaydır. bu nedenle doğuştan gelen değil, sonradan kazanılan insan doğası vardır.

kapitalizmin belirttiği gibi yüzyıllardır var olan bir insan doğası yoktur sadece koşullara göre değişen ve farklılaşan insan doğasını görmememzlikten gelerek kendi ideolojik güçleri ile bilinçleri etkilemeye çalışır. yersen tabi!
insan doğasına ilişkin temel olgu iyi
nesne ilişkilerine* yönelik libidinal dürtümüzdür.
Anahtar biyolojik formül 'organizmanın çevreye uyumu'dur.
Anahtar psikolojik formül ise 'kişinin insani çevreyle ilişkisi'dir.
insan, yaşamının anlamlılığını nesne ilişkilerinde bulur ve
yaşamımız yalnızca bu bakımdan bir anlam kazanır;
çünkü nesne ilişkileri olmaksızın ben gelişemez.**
(bkz: stanford prison experiment)
çıkarcıdır, olayları işine geldiği gibi yorumlar. dur lan dur, hemen çemkirmeye başlama... anlatıyorum;

-> şimdi sözlükte okumadan oy verilmesini onaylamayız, değil mi?

- evet **
-> hele, hele seri eksi oy vereninden tiksiniriz, he mi?

- eveeeet...

-> bu yüzden de ismi, seri eksi oy veren ibnedir bizim sözlükte, öyle mi?

-evet.

-> peki bunun seri artı oy veren cinsi de, okumadan oy veren yani senin onaylamadığın yazar türüne girmiyor mu? neden sözlükte birine hakaret etme amacıyla, ibne denilirken, diğeri melek * olarak anılıyor?

-aaa... ama o durum başka şimdi. benim bütün entrylerimi beğenmiş olamaz mı? belki de okudu ve beğendi yani, artı oyları da bu beğenisine göre verdi.

-> seri eksi oy veren yazar için de aynı şeyi söyleyemez miyiz? belki o da senin bütün entrylerini okudu ve hepsinden tiksindi...

- nasıl olacak abicim o, bir entry olur, iki entry olur... bütün entrylerimden nasıl nefret edebilir ya, hayret bir şey yani!

başka sözüm yok hakim bey!
başkalarını savunmak, şahsını tenzi etmek, karşısındakini suçlamak...
insan doğasında,
herhangi bir günde, herhangi bir orduya yetecek kadar ihanet, nefret, şiddet ve saçmalık vardır...
O yüzden ortalama erkekten ve ortalama kadından sakının;
Kendileri tam sevemedikleri için, senin sevginin eksik olduğuna inanırlar.”
charles bukowski
olmayan şeydir. insan doğası diye bir şey yoktur. insanın davranışları, kişiliği ve ondan beklenenler içinde bulunduğu koşullara göre değişir. bu insan doğası dalgasını genelde sosyalistlere karşı bir argüman olarak kullanırlar. vay insanlar açgözlüdür bencildir falan diye. arkadaş insanlık ilk ortaya çıktığında sömürü, sınıflar, aile ve para yoktu. ilk insanlar yokluk ortamında olsa bile eşitlik içinde yaşıyordu. ve bu dönem yaşanmış en uzun dönemdi. biz diyor muyuz "aha bak insan doğası mutlak eşitliğe uygundur" diye. hayır diyoruz ki "insan yeni koşullara uyum sağlar ve değişir". nasıl ki eski eşitlikçi insan yeni sınıflı topluma uyum sağladıysa. veya eski feodal serf yeni kapitalist düzene uyum sağlayıp fabrika işçisi olduysa.

bizimkiler hala insan açgözlüdür bilmem nedir. değişir lan değişir.
doğal'ı insan diye ayırmak saçmadır efendim, insan da hayvan olduğuna göre, aslında başına getirilen humanımsı kelime hiç bir şey ifade etmemektedir.
medeniyet maskesiyle süslenmiş vahşidir.
foucault ve chomsky'nin insan doğası üzerine gerçekleştirdiği ufuk açıcı, enfes bir tartışma var. takribi bir saat boyutunda. bir kitap yazar gibi gerçekleştirirler tartışmayı sanki. tartışma metne aktarılsa bir kitap bile olurmuş.
bu tartışmaya tanık olmanın kendisi bile harikulade güzellikte benim için. ayrıca, chomsky'nin üslubu oldukça etkileyici ve güzel imiş.

izlemek isteyenler için:
https://www.youtube.com/w...R1zE&feature=youtu.be
iyiliğin çok az bulunduğu ve çok acımasız olan doğa.
Ortaya atılan bazı durum ve olayda öne sürelen argüman insanın doğal durumuyla temellendirilir ve haklılandırılır. Bu mantıksızdır çünkü insan doğası gereği vahşi, kıskanç, çıkarcı, otorite meraklısı ve kötüdür. Aynı zamanda paylaşımcı, gruba uyumlu, iş bölümcü ve yardımseverdir de. Peki bizim iyi veya kötü olmamızın nedeni doğa mıdır? insan doğası geri kötüdür veya iyidir diyebilir miyiz? Yani katil doğası gereği katil midir, kaderi mi budur? Veya tecavüzcü doğası gereği üreme isteğine sahip çıkamadığından mı tecavüzcüdür? işte her şeyi doğaya dayandırıp bununla haklılaştırmak ve zararlı şeyleri normalleştirmek hatalıdır.

insan doğası gereği... gibi cümleler saçmalıktan ibarettir. insan yöneten, rasyonel ve bilinçli bir varlıktır. Olması gerekeni ve zararı ayırt edebilir ve kendini dizginleyebilendir. Kötü ve iyi olmak doğal değildir. iyi olmak evet içten gelir ama içten kötü olmak normalleştirilemez. Kötü olan kendini iyiye ve erdeme yönlendirmelidir çünkü insan akıl sahibi ve çevresini, dünyayı değiştirebilendir. işte asıl olan insanın doğası budur. insan Her kötü durumu iyileştirenilen ve değiştirebilen, kendi kaderini kendir yazan tek varlıktır. Bu bağlamda kötülük kontrolsüzlüktür. insan doğası ve zihni bununla başa çıkabilecek donanımdadır.
güncel Önemli Başlıklar