bugün

alman şair ve romancısıdır. wittgestein üzerine bir doktora tezi bulunmakla birlikte şiir de de bu felsefecinin etkileri sezilir. ''insan ifade edemeyeceği şey karşısında susmalıdır''[Wovon man nicht sprechen kann, darüber muß man schweigen] sözüne uyarak. belirli bir süre şiir yazımına ara vermişitir. malina ismli romanda otobiyografik unsurlarla örülüdür.

edit:imla..
roma'daki evinde sigara alışkanlığı yüzünden çıkan yangında yanarak hayatını kaybetmiştir.
max frisch uzun süre ilişki yaşayan ve bu acılı ilişki sonucunda bunalım geçirip kendisini eve kapatan, alkole başlayan sonunda da alkolun etkisiyle sigarasını söndürmeyi unuturak evini ve kendisini yakan yazar.
eserleri;

Roman:
Malina(1971; Malina 2004).

Şiir:
Die gestundete Zeit (1953; Ertelenmiş Zaman, Toplu Şiirler 2004), Anrufung des Großen Bären(1956; Büyük Ayı'ya Çağrı, Toplu Şiirler 2004).

Deneme:
Frankfurter Vorlesungen (1960; Frankfurt Dersleri 1989).

Öykü:
Das dreißigste Jahr (1961; Otuzuncu Yaş 2004).
Ingeborg Bachmann 1926'da Avusturya'nın Klagenfurt kentinde doğdu. 1945-1950 yılları arasında Innsbruck, Graz ve Viyana Üniversitelerinde felsefe, psikoloji ve Alman filolojisi okudu. Çalışmalarında özellikle Heidegger ve Wittgenstein üzerinde yoğunlaştı. Heidegger'in varoluşçuluk felsefesi üzerine yazdığı tezle doktorasını verdi. ilk şiirleri 1948/49 yıllarında yayımlandı. 1959/60 yıllarında doçent unvanıyla Frankfurt Üniversitesi'nde şiir konulu dersler verdi. 1964'te Georg Büchner Ödülü'nü aldı. Aralarında Fransa, ingiltere, italya ve A.B.D.'nin de bulunduğu pek çok ülkeye yolculuk etti. 1965'ten itibaren Roma'da yaşamaya başladı. 1973'te çıktığı Polonya yolculuğunda Auschwitz ve Birkenau toplama kamplarını gördü. Aynı yıl Roma'daki evinde çıkan yangında ağır yaralanarak hayatını kaybetti.

http://www.ykykultur.com.tr/yazar/yazar.asp?id=674
"Asla ağlamamalısın!"
der bir şarkı. Onun dışında bir şey diyen kimse yok..

Ingeborg Bachmann
"bir düs alısverisi", "agustos böcekleri" ve manhattan'ın iyi tanrısı isimli radyo oyunları da bulunan avusturya'lı kadın yazar.
20. yüzyılın en önemli kadın yazarlarındandır.
"bakışlarını kaldır
ama bakma bana"
ingeborg bachmann
otuzuncu yaş eseri fena sıkıcı ve aksiyonsuz olan yazar. **
(bkz: malina)

bir gün gelecek, insanların siyah ama altın gibi parlayan gözleri olacak; onlar, güzelliği görecekler, pisliklerden arınmış ve tüm yüklerden kurtulmuş olacaklar, havalara yükselecekler, suların dibine inecekler, sıkıntılarını ve ellerinin nasıl bağlamış olduğunu unutacaklar. bir gün gelecek, insanlar özgür olacaklar, bütün insanlar özgür olacaklar, *kendi özgürlük kavramları karşısında da özgür olacaklar. bu, daha büyük bir özgürlük olacak, ölçüsüz olacak, bütün bir yaşamı boyunca sürecek...

bir gün gelecek, insanlar savanları ve bozkırları yeniden keşfedecekler, uçsuz bucaksıza açılıp köleliklerine bir son verecekler, hayvanlar yükseklerdeki güneşin altında insanlara, artık özgür olan insanlara yaklaşacaklar, ve dev kaplumbağalar, filler, bizonlar birlik içerisinde yalayacaklar, ormanların ve çöllerin kralları, özgürlüklerine kavuşmuş insanlarla birleşlecekler, aynı kaynaktan su içecekler, arınmış havayı soluyacaklar, birbirlerini parçalamayacaklar, bu, başlangıç olacak; bütün bir yaşamın başlangıcı...

sesleniyorum: hesap lütfen.
(bkz: KAÇARKEN SÖYLENEN ŞARKıLAR)
BÜYÜK YÜK

Taşınır yazın büyük yükü her gün,
Güneşin gemisi alesta beklerken limanda,
Ardındaki gönlü kırık martı çığlıklarıyla,
Taşınır yazın büyük yükü her gün.

Alesta bekleyen güneşin gemisine,
Gülücükler saçarak girer kadınlar,
Aslan başlı geminin vahşi ıslak dudağından.
Güneş gemisi alesta beklerken limanda.

Ardındaki gönlü kırık martı çığlıklarıyla,
Bir ses eserken ki batıdan, batsın bu gemi!
Açık gider gözleri, boğulur ışıklar içinde,
Ardındaki gönlü kırık martı çığlıklarıyla.

(Türkçesi: Ömer Akşahan)
HENÜZ KORKUYORUM



Henüz korkuyorum

seni nefesimin incecik telleriyle bağlamaktan,

düşlerin mavi bayraklarıyla süslemekten

ve sisli kapılarında karanlık şatomun,

beni bulasın diye meşaleler yakmaktan.



Henüz korkuyorum seni alacalı günlerden

ve güneş zamanının altın çavlanlarından

ayırmaktan,

ayın o korkunç çehresinde

gümüş rengi köpükler saçtığında yüreğim.



Kaldır başını ama bakma bana!

indirilmekte bayraklar, meşaleler sönmüş,

Ve ay kapanmış kendi yörüngesine.

Gel, zamanıdır artık, gel

Ve tut beni, ey kutsal çılgınlık!

(Türkçesi: Ahmet Cemal)
Sevgili kardeşim, ne zaman bir sal yapacağız kendimize
Ve yelken açacağız gökyüzünden aşağıya?

bu dizeleri getirir aklıma gülümserim .
ingmar bergman adlı yönetmenin ismini fena halde serbest çağrıştıran kişilik.
ALACAKARANLıKTA

Yine ikimiz, koyuyoruz ellerimizi ateşe,
sen nice zamandır yıllanmış gecenin şarabı aşkına,
ben ise sabahın hiç sıkılmamış pınarı uğruna.
Körük, güvendiğimiz ustasını beklemekte.

Keder yaydığında sıcaklığını, geliyor cam ustası.
Gidişi ortalık ışımadan, gelişi çağırmadın sen, hem de
yaşlı, aklaşmış kaşlarımızın alacakaranlığı kadar.

Yine kurşun dökmekte göz yaşlarının kazanında,
sana bir kadeh için - kutlamaktır önemli olan yitirilmişi-
bana da isli cam kırıklarım için - ateşe saçılmakta.
Ve sana kadeh kaldırıyorum, gölgeleri çınlatarak.

Anlaşılır şimdi kimin çekindiği,
ve kimin sözünü unuttuğu. Sense
ne bilirsin, ne de istersin tanımayı,
kenardan içersin, serindir diye
ve ayık kalırsın, tıpkı eskisi gibi,
üstelik belli ki, kaşların hala çıkmakta!

Bana gelince, bilincindeyim yaşadığım
aşk ânının, cam kırıklarım saçılıp ateşe,
yine o eski kurşuna dönüşürken. Duran
benim merminin ardında, hayal gibi,
yalnızca tek gözü açık, hedefinden emin,
ve sıkıyorum onu, sabahın ortasına.





(Çeviren: Ahmet CEMAL)
ELBET ANLAMı OLABiLiRDi

Elbet anlamı olabilirdi: geçip gitmekteyiz dünyadan,
sormamışlar gelirken, çekilmeliyiz şimdi yavaştan.
Ama konuşmamıza karşın, birbirimizi anlamadan
ve karşımızdakinin ellerine bir an bile ulaşamadan,

yıkım bu işte: Çıkamayacağız bu sınavdan.
Denemek bile kalkılmaz bir şey altından,
ve bir çarmıh dikilmiş, kendimizi tanıyamadan,
yalnızlığımızda, silinip gidelim diye dünyadan.



(Çeviren: Ahmet CEMAL)
GECENiN NAL SESLERi ARASıNDA

Gecenin büyük kapısı önündeki kara beygirin nal sesleri arasında,
hâlâ titriyor yüreğim bir zamanlarki gibi ve uzatıyor eyeri uçarcasına,
Diomedes'in ödünç verdiği yular gibi, kıpkırmızı.
Güçlü rüzgâr öncülüğümü yapmakta
karanlık yollarda ikiye bölerek uyuyan
ağaçların kapkara örgüsünü,
öyle ki, ay ışığıyla yıkanan meyveler
korkuyla sırtlara ve kılıçlara atlamaktalar,
ve ben indiriyorum kırbacımı
sırtına, çoktan sönmüş bir yıldızın.
Yalnızca bir kez yavaşlatıyorum adımlarımı, senin nankör dudaklarını
öpmek için, saçların dizginlere dolanmış
bile, ve pabuçların kumlarda sürükleniyor.

Hâlâ duymaktayım soluğunu
bir de hançer gibi sapladığın
o sözcüğü.



( Çeviren: Ahmet CEMAL)
ADA ŞARKıLARı'NDAN

insan ayrılırken
fırlatmalı şapkasını denize,
içinde yaz boyu topladığı
deniz kabukları
ve gitmeli saçları uçuşarak rüzgârda,
kurduğu sofrayı sevgilisine,
devirmeli denize,
bardağında kalan şarabı dökmeli denize,
ekmeğini balıklara vermeli
ve denize bir damla kan katmalı,
bıçağını dalgalara saplamalı
ve salmalı sulara ayakkabılarını,
yürek, çapa ve haç
ve gitmeli saçları uçuşarak rüzgârda!
Döner gelir sonra.
Ne zaman?
Sorma.

(Çeviren: Behçet NECATiGiL)
Kuzeye Gidiyoruz

Şarkı söylüyoruz,göğsümüzdeki ezgiyi
Orada,hiçbir zaman çıkmadı.
Yalnızca kimileyin bildi biri.
Kimse bizi kalmaya zorlamadı.

Duruyoruz.Kesiyoruz adımlarımızı
Yoksa sonu da bozulur
Gözlerimizi tanrıya çeviriyoruz.
Biz istedik bunca ayrılığı.
Beyazlı Günler

Kayın ağaçlarıyla uyanıyorum bugünlerde
ve buzdan bir aynanın önünde,
alnıma dökülmüş buğday saçları tarıyorum.

Soluğumla karışarak
köpürüyor süt.
erken saatte kolay köpürüyor.
Ve nede camı buğulatsam,
yine senin bir çocuk parmağıyla resmedilmiş
adın çıkıyor: Masumiyet.
onca uzun zamanın ardından.

Bugünlerde acı vermiyor
unutabilmem
ve anımsamak zorunda kalmam.

Seviyorum. Beyazbir kor gibi tutuşarak
seviyorum ve teşekkür ediyorum ingiliz selamlarıyla.
Bunu yapmayı uçarken öğrendim.

Bugünlerde martıları düşünüyorum,
onlara bir aşağı,
bir yukarı kanat açarak,
bembeyaz bir ülkeye uçtum.

Ufukta benim efsane kıtamın,
oralarda beni, üstümde
bir kefenle terk etmiş
kıtamın görkemli çöküşünü
algılıyorum.

Ben yaşıyorum,
uzaklardan onun kuğu şarkılarını dinliyorum!

(Çeviren: Ahmet Cemal)
''Faşizm, atılan ilk bombalarla başlamaz, her gazetede üzerine bir şeyler yazılabilecek olan terörle de başlamaz. Faşizm, insanlar arasındaki ilişkilerde başlar, iki insan arasındaki ilişkide başlar... ve ben anlatmak istedim ki, savaş ve barış yoktur, hep savaş vardır... ''
"Çok anlamlı olabilirdi: tükenmekteyiz,
gitmek zorundayız, çağrılmadan geliriz.
Ama konuşmak ve anlaşamamak,
ve bir an bile kavuşamayan ellerimiz... "
malina gibi muazzam bir eserin yazarı. Şairdir aynı zamanda. zor bir zamanın şairidir. ikinci dünya savaşının ardından adorno şiir yazmanı olanaksız saymasıyla savaşmıştır, iyi de yapmıştır. Ve yolu bir kitapçıya ama daha çok bir sahafa düşen herkesin malina'yı edinmesi gerektiğine inanıyorum.
Ah, keşke korkmasaydım ölümden!
Bulabilseydim sözcükleri,
(kaçırmasaydım),
dikenler olmasaydı yüreğimde,
(güneşi vurabilseydim),
olmasaydı ağzımda bu susamışlık,
(vahşi suları içmeseydim),
açmasaydım kirpiklerimi,
(sicimi görmeseydim).