bugün

inandığımız bildiğimiz ve bilmek istediğimiz herşeyin yalan olmasıdır. Tanrı'nın var olup olmadığı sorunsalı ile bilimin bize açıkladıklarının ne kadar doğru ne kadar yanlış olduğu ve ya gördüklerimizin aslında ne olup olmadığı gibi sikimsonik bir sorunsaldır aslında bana bakarsanız doğru diyebileceğimiz herhangi bişey de olmayabilir ama bunu bilemeyeceğiz hemde hiç bir zaman.
evet, çöp gibi faydasız değil ama fazla abartılacak bir şey değildir değerler.

bir ressam düşünelim, bu adam resim yapacaksa, boyaya, akla, yaratıclığa,vs. ihtiyaç duyar. eğer bunlar yoksa o adam resim yapamaz.

işte toplumda değerler olmadan düşünülemez. nasıl ressamın resim yapması için bir şeyler gerekliyse toplumunda kendini devam ettirmesi için değerler gereklidir.

bu değerleri uhrevi almak bence sıkıntı yoksa hukukun olmadığı bir ülke yoktur zaten, bir toplumsal birliktelik de yoktur.

birlikteliğin devam etmesi için kurallar gereklidir.

ha bu kurallara gerek olmadan belli yetkinliğe ulaşmış kendi kendine yetebilen bir oluşum olabilir ancak bu oluşum belli bir yetkinliği zaten zorlama olmadan yapma yoluna gidebilecek bilinçte olması lazım.

değere fazla anlam yüklememeye şöyle örnek vereyim: bir ev yaptık şimdi.

bu evi neden yaptık?

evde insanlar barınma ihtiyacını gidersin diye.

şimdi bunu söyledikten sonra evin yapılmasında başka bir amaç aramaya gerek yoktur.

aynı şekilde toplumda olan değerleri insanlar edinince yaa tamam abi şimdi ben kimseye zarar vermiyorum toplumda tıkırında işliyor ama neden?

ne gerek var bunlara?

bu tür şeyler sorması gereksizdir. değerler toplumu işletebiliyor ve sorunları aza indirgiyorsa o halde o değerlerin dışında bir değer aramaya gerek yoktur.

tıpkı hukuk kurallarının ardında devlet dışında başka bir güç aramanın gereksiz olması gibi.

ayrıca değer diye bir şey yoktur demek kural diye bir şey yoktur demekle aynıdır. kuralları insanların yaratmış olması onları yok saymaz. kötü de yapmaz, onlara uymayı anlamsız da yapmaz.
söylediklerine katılmıyorum.

Niye katılmıyorum?

Birincisi bu değerler sorunları aza indirgemiyor aksine çoğaltıyor insanlar arasında fikir ayrılıklarına yol açıyor, insanları çatışmalara, kavgalara ve daha da kötüsü düşmanlığa itiyor.

ikincisi hukuk kuralığı dediğin şey de en üstün olan şey hukuktur devlet değildir. Devleti hukukun üzerine koymak bir saçmalıktan başka bişe değildir. insanlar devletin değil hukukun vereceği kararları baz almalıdır yani tam bir adalet sağlanmalıdır ve sağlanmak zorundadır.

Üçüncüsü herhangi bir değerin var olmaması durumu doğrudur. Kural dediğin şey yoktur sadece toplumların kendilerince uydurdukları safsatalar vardır. Eğer bi kuraldan bahsedeceksen bunu sadece senin benim değil her insanın kabul etmesi gerekir.

Dördüncüsü de evin yapılmasının altında tabi ki de bir neden aranmalıdır sadece neden değil nasıl ve kim tarafından yapıldığıda önemlidir. işin içinden ev yapıp çıktım demek kolaya kaçmaktan başka hiç bir şey ifade etmez.

Ki değer derken ben aklımıza gelebilecek tüm değerlerin aslında gerçek olmayacağından bahsederken var oluşumuz ve gördüklerimiz duyduklarımız ve hissettiklerimizi de buna dahil ederek konuşmuştum bilmiyorum yanlış mı düşündüm ve ya yanlış mı yorumladım.
ben sana zarar vermiyorum sen de bana zarar vermiyorsun ve biz 50 sene yaşıyoruz. işte ben kimseye zarar vermedim peki benim mükafatım ne diye sormak gereksizdir.

senin mükafatın zaten zararsız bir toplumda yaşaman oluyor.

uhrevi değil, kuralları rasyonel alırsak aslında senin sorunun cevabı ortaya çıkar bence.

bir toplum kuruyoruz ve insanlara eğer iyi olursalar, daha refah, daha sakin bir yerde yaşayacaklarını söylüyoruz. bunlara başkasına zarar vermenin kötü bir şey olduğunu sonrasında kendisine yansıyacağını da öğretiyoruz.

bu insanlar bunlara uyuyor ve toplum tıkırında işliyor.

peki bu insanlar aptalca bir değere mi inanmış oluyor?

demek istediğim almak istediğin menfaatin karşılığı zaten toplum içinde sana dönüyor, bunun dışında başka bir menfaat aramak uhreviyetle uğraşanların işi.

bana göre: ahlak, değer, hukuk artık ne dersek diyelim hepsi pragmatist kurallar bütünüdür. bu değerleri biz kurarız ve onlarla yaşarız. iyi şeyler kurarsak iyi şeyler yaşarız ve menfaatimiz iyi şeyler yaşamak olur.

ayrıca ahlakı salt değil, çağa göre değişen ve daha iyiye götürülen bir yan olarak da almak iyidir. sürekli gelişmesi daha duyarlı insan ve daha sorunsuz toplum yaratır.

bunları insanların kurmasının ve arkasında uhreviyet olmamasının kötü bir yanı olmadığını söylüyorum.

yani şu: değer diye bir şey yok, hepsini insan uydurmuş o halde neden buna uyalım demenin mantıksız olması gibi bir durum var.

değeri insaların uydurmuş olması onların faydalı bir şey olduğunu değiştirmez yani.
senin dediğin bir insan cennete gitmek için iyilik yapıyor ama öyle bir yer yok bu adam şimdi boşuna mı inanmış oluyor?

bunu soruyorsun sen.

buna dindarlar bakıyor, alan dışı bu.

onlara göre hepsi zaten kendini doğru zannediyor.

hangisine inanırsan inanan cennete gitme durumu kendilerince var.

ben rasyonel alıyorum onlar uhrevi alıyorlar.

eğer huriler yoksa ne yapacaklar orasını ben de bilmiyorum.
Değerlerim vicdanıma göre işler. Çöp olup olmaması umurumda değil.
Son dediğini sanırım bana demedin ama sorun da değil zaten doğru söylemişsin. Ama söylemek istediğim şey şu evet bu ikinci yazdığın yazı gayet güzel ama anlatmaya çalıştığım şey bir şeylerin tıkırında gitmediğidir.

Ve aynı zamanda evet ahlak dediğin şey salt olmamalı ve günümüz şartlarına göre değişen ve iyiye götürülen olmalıdır. Buna da katılıyorum fakat burada yine söylemek zorundayım ki bu günümüz şartlarına adapte edilmeye çalışılan ahlak değer yargıları da durumu iyiye götürmüyor maalesef.

Ki verdiğin örnekte baz aldığım nokta ile aynı bir kural ortaya atmanın bir esprisi yok ben sana ve sen bana bir zarar vermiyorsan zaten ortada ne bir kurala ne de bunun sonucu olarak bir mükafata gerek yok.

Zaten olaylara uhrevi yaklaşma olayını bir kere geçmek lazım böyle bir şeyin var olduğunu bile kesinlikle bilmiyoruz doğru olan rasyonel yaklaşmaktır. Ki benim anlatmak istediğim şey şu an konuştuklarımızın dışında bir konuydu ama önemli değil yinede güzel yorumların için teşekkür ediyorum.
Vicdan olayı kesinlikle geçerli olan bir durum ve bence geçerli olması gereken en temel durum.
Benim merak ettiğim konu islamın batıl bir din olmadığını nereden biliyorsun 1. Diğer dinlerin gerçek olmadığı bilgisine nerden sahipsin 2. Belki de islam batıldır da hristiyanlık aslolan dindir veyahut belki de tüm dinler batıl bir inançtır bundan emin olamazsın.
Aslaa derdim ama hayat bana asla dememeyi ögretti. Hem de başıma vura vura.
çöpü değer edinenin, inandığı değerlerin çöp olması kaçınılmazdır. Çöp olamayacak , son kullanma tarihi olmayanla şeyleri değer diye benimsemek lazım.
Mutlak doğruculuğa inanan, ideolojiler ile kendini tanımlandıran, kendince doğru veya yanlış çizgileri ile sınıflandırmalar yaparak ileri bir felsefi anlayıştan yoksun olan avel kişinin beyanıdır. Her şeyin "bir" in ortaya dökülüş yansımaları olduğunu, iyi ve kötü, doğru ve yanlış tanımlarının bu dünyaya bağlı hayvani istekler doğrultusunda belirlendiğini ama bunlardan sıyrılındığı zaman hiçbiri arasında fark olmadığını anlaması gerekir. Bunları düşündükten sonra da hiç taraf tutmamak, sıfır etki ile yaşamak gibi başka avelliklere kapılması da olasıdır. Bu adamın aradığı "en doğru" şey, hep bu dünyaya, mahlukat evrene veya ahiret inancına yönelik şeylerdir, ya cennete ermeye ya da yüksek bir tahtın üzerinde oturup keyif çatmaya, dünya barışını sağlayarak hükmetmeye doğru eğilmiştir. Bu yüzden elinde, şu an doğru olduğuna inandığı kavramların aslında yanlış olabileceğini düşündüğünde bile yapmak istediği şey, yine bu dünya üzerinden doğru diye adlandırabileceği, öncekisinin benzeri bir kavram bulmaktır ki aslında ikisi arasında hiçbir fark yoktur. Bu kişi hele ki ateist ise, yeryüzündeki mutlak doğru arayışı ile islam'ın doğru olmadığını, Tanrı'nın, Müslümanlara yardım etmemesi gibi nedenlere dayandırır, oysa tümsel bakış açısı, ilahi görüş veya vahdet makamında doğru-yanlış, haklı-haksız yoktur ki bunun bizim tanımımızca sınıfların tekelinde ve gerçek doğruluğun dünyada üstün gelmek olduğuna inanmak epey avellik olur.

Doğruluk, yeryüzünde sınıf ve eylem ayırt etmeksizin yürekteki inanca bakar. Haç önünde eğilip kalkan bir kişi de eğer yüreğindeki yönelimi doğrudan Tanrı'ya ise kendisine ilahi tarafça şükela verilebilir. Dışarıdan görülen eylemler, hareketler veya toplumsal sınıflandırmalar, hiçbir şey ifade etmez, doğruluktan pay da taşımaz. Bir kişi ömür boyu namaz kılsa ama yüreğinde bir anlık bile ilahi yönelim olmasa ibadet etmiş sayılmaz, bir kişi o ilahi olgudan hiç ayrılmamış olsa, yürümesi bile ibadet sayılabilir. Namaz, bu yüzden ilahi olgunun, yüreğimize gelip de girmesi için kapıları açarak onu çağırmak gibidir, ancak okuduklarınız, sizin yüreğinize etki etmiyorsa, hiç duygu ile titretmiyorsa, ilahi olgu, sizin yüreğinizin kapısını çekici bulmayacaktır. isterseniz kendinize Müslüman deyin, Hristiyan deyin, Komünist deyin, "doğru" değilsinizdir, +1 alamazsınız. Bütün mesele, evreni var eden mum ışığının yansığı alandan kurtulabilmek, geldiğin ışığa geri dönebilmektir ki ışık, varlığını yansıttığı yer aracılığı ile kendi oluşunu seyredebilmiş olsun. Mumun, eğer karanlıkta yansıyacak yeri yoksa varlığı bilinemez, tüm evren de onun yansıma alanıdır. Sen de bu yansıma alanına olan bağlılıklarını kesmediğin, onların "mutlak doğru, haklı" olduğunu varsaydığın, hepsini de burada aradığın sürece mumun aydınlığından uzak kalacaksın. Kısacası biraz tasavvuf ile ilişkili "üst kimlik" anlayışına kasması gerekir.
güncel Önemli Başlıklar