bugün

küçük iskender lakoniği..

+

hayata dair iç burkan detaylardan biri...

$imdi ben öncelikle ehl-i keyf biriyim; içmeyi, konu$mayı ve payla$mayı seviyorum, dedim. yüzüme bön bön baktığını hissedip bir ân için ondan tiksiniyordum ki, " siktir et! " dedi; yılba$ını beraber kutlarız, hem eğlence de olur, içeriz de, payla$ırız da..

beylikdüzünde bir arkada$ın evinde içecektik. hayır hayır biz birer içecek değildik. yalnızca oturup içecektik, o kadar. 5 ki$iydik. yeni yıla saatler vardı. sıkılmı$tım. gerilmi$tim biraz da. ertesi gün için plan da yapmı$tık oysa. arkada$lardan birinin kız arkada$ı ve onun kız arkada$ının da ba$ka bir kız arkada$ı gelecekti. ben yine de sıkılıyordum. neyse; alkolün dibine vurmaya ba$ladığımızdan mıdır nedir; herkes de kısmi bir aptalla$ma ve açıksözlülük ba$ladı. kimi eski a$klarını anlatıyor, kimi ntv'deki victorias secret defilesini izliyor, kimi de basketbol maçına dalmı$ öyle varyantsızca takılıyordu. her birimiz fantastik birer enstrüman olsak, dünyadaki en aptal orkestranın olu$ması i$ten bile değildi. ara sıra playlist'den unintended gibi, where did you sleep last night gibi, promises gibi parçalar çıkıyor.., ve biz birkaç salak, kendi hayâl dünyamızın bize bah$ettikleriyle avunmak istiyorduk.

yeni yıla girmi$tik.
hani olur ya; o ân'dan sonra kendini bir ilginç hissedersin : sanki bir saniye evvel koca bir yıl bitmi$ gibi.. o koca bir yıl, sanki 1 saniyeden ibaretmi$ gibi. salaklık i$te! diyorum ya salaktık hepimiz. yeti$kin 5 erkeğin yeni yıla sap girmesinden daha salakça bir $ey varsa o da 5 erkekle girmesiydi muhakkak. uyku kendini göstermeye ve gözkapaklarına basınç uygulamaya ba$larken salonda heterojen bir dağılım yaptığımızı ayrımsadım. ü$ümü$ kediler gibiydik ve bir soba hepimizi aptal edebilirdi.

sabah, alkol ve uyku kokan nefeslerle birbirimize günaydın diyerek uyandıktan sonra be$ikta$ sahiline doğru sürdük. sahildeki çay bahçesinde vakt-i mort eylerken beklenen kızlar geldi. sanki sözle$mi$cesine, herkes gidilip yeniden içilecek yer konusunda mutabakata vardı. ver ulan ver bira ver, ver ulan ver biraver..

birkaç gün sonra, bu kez daha kalabalık bir grup olarak balıkpazarında içiyorduk. o, tuvalete inecekti ki ben de seninle geleyim dur dedim. koruma içgüdüsüyle de bağda$an anti-seksist bir anlayı$ gütmü$tüm o ân. erkek ve kız tuvaletini ayıran antrede bekleyecektik birbirimizi. hemen i$edim ve çıktım. uzaklara bakma mütehassısı james dean'in 14 no'lu duygu yüklü bakı$ını yüzüme giydim ve onu bekledim. tuvaletten çıktığında sanki o da benden bir $eyler bekler bir tavırla yüzüme baktı. " gel senle bi delilik yapalım. en iyisi ben sana midye dolma ısmarlayayım " dedim. soğuk ve yağmurlu bir beyoğlu ak$amıydı. üzerimdeki ceketi, onun ü$ümü$ omuzlarına bırakırken özdemir asaf'ın lavinia'sından da gem vurmayı ve bu ısınmaya müsait ortamı daha da yumu$atmayı ve hüzünselle$tirmeyi uygun gördüm. genel bir pu$tluk tavrından öte; mafizzamir bir durum söz konusu idi benim için. midyenin üzerine kokoreç yedik bir de. sonra mekana geri döndük. acilen eve gitmem gerektiğini masaya söylediğim ân'da o, çakırkeyf bir $ekilde, yani; kruvaze bakarak * , " gitme! " dedi. o gece gittim. ama içime yağmur yağmı$tı. bereketliydim.

sonra ona açılayım dedim ben! ondan etkilenmi$ bir $ekilde ayrılmı$tım o ak$am. ( abazan değilimdir. harbiden ho$landım.) günler günleri biraz kovaladı. yağmurlu bir bayram günüydü. hani o yeni yıla giri$i kutladığımız 5 ki$iden kız arkada$ı olan arkada$ım, kız arkada$ı, ho$landığım kız ( elemanın kız arkada$ının arkada$ı ) ve ben, beyoğlu'nda bir yerde içmek için sözle$tik. olgun ortam ko$ulları ve romantik atmosfer beni çağırıyordu. akdeniz beni çağırıyordu. beyoğlu beni çağırıyordu. eprimez bir cesareti yükleyip dudaklarıma, " gel biz senle çuklata almaya çıkalım " dedim. kabul etti. evet çikolata bahaneydi. evet onu daha yakından tanımak, onun karasularına girmek, onun bana da yer olduğunu dü$ündüğüm hinterlandında adımlamak, kısacası; onunla olmak için araya türlü çakallıklar sokmak ve en nihayetinde onu etkilemeyi ba$arıp birlikte güzel günler göreceğiz'i söylemek istiyordum.

sonra dördümüz, ba$ka bir mekâna geçi$ yaptık. bizim sevgililer kendilerini yitirircesine öpü$ürken, o, ba$ını göğsüme uzattı ve o ân'da kolonlardan hüzün kovan ku$u yükselmeye ba$ladı. ben de kendimi yitirmi$tim artık. ellerini sıktığım güzelliğe kendimi kaptırmı$tım. duygu devinimi had safhadaydı. orada öylece kalabilirdim. orada asırlarca ve satırlarca öylece kalabilirdim. ama hayat, normatif değildi. sike sike eve dönmemiz gerekiyordu i$te. içimdeki yağmur, sel olmu$tu. korkmayın kimse ölmedi; tüm suyu ben içtim.

ertesi gün için ona, " yarın tramvay durağında bulu$alım mı ? sana kitap getireceğim " diye mesaj attım o ak$am. hemen kabul etti. bulu$tuk. bir mekana gittik. sonra ben ona, o da bana açıldı. dudaklarımız birlikte e$siz bir $arkıyı mırıldanmaya ba$ladı.

ne acıdır ki; ayrılık da sevdaya dahil'di. bir sebepten ayrıldık onla.

$imdi ben ehl-i keyf biriyim.
ama, o günden sonra , hiç yağmur iç(e)medim...