bugün

ibn Haldun 14. yy. da yaşamış en büyük tarihçilerden biridir. Aynı zamanda da bir Tarih felsefecisi ve toplum bilimcisidir.

ibn Haldun 1332 yılında Tunus da doğdu. Fıkıh, Kur’an, Matematik, Mantık ve Kelam eğitimi alan ibn Haldun Tunus, Cezayir, Fas, Endülüs arasında dolaşmış toplum düzeni, insanların gelenek ve göreneklerini yaşayış biçimlerini incelemiş, toplumlar arasındaki ayrılıkları görmüş ve Tarih Felsefesine böyle gözlemci ve deneyci bir açıdan yaklaşmıştır.

Tarihsel bilginin yanlışlardan arınması amacıyla yaptığı toplumsal gözlemler sonucunda kurmuş olduğu ümran ilmiyle bugünkü sosyoloji ilminin temellerini atmıştır.Ömrünün büyük bir kısmı idari ve siyasi görevlerde geçmiştir.

1374 yılında Afrika da küçük bir kasabaya çekilerek meşhur “Mukaddime”sini yazmıştır.1383-1406 yılları arasında Mısırda kadılık yapmış 1406 yılında burada ölmüştür.

MUKADDiME
ibn Haldun’un arkasında bıraktığı en değerli eseri olan Mukaddime ibn Haldun’un el-iber adlı dünya tarihinin giriş kısmıdır. Gerek el-iber’den ve gerekse diğer yazmış olduğu eserlerden daha çok ilgi görmüş ve ayrı bir kitap olarak basılmıştır.
El-iber’in “Mukaddimesinde tarih ilminin önemine, tarih yazımında takip edilen usullerin araştırılmasına, tarihçilerin düştükleri hatalara, sahip oldukları asılsız kanaatlere ve bunların sebeplerine temas etmiş, tarih ilminin kapsamlı bir tarifini yaparak kendi tarih anlayışını ortaya koymuştur.
“Beşeri ümran ilmi” adını verdiği yeni ve özgü bir ilim dalı kurduğunu, kendisinden önce bu alanda hiç kimsenin çalışma yapmadığını ve bu ilmi kurarken kimseden faydalanmadığını belirten ibn Haldun, güttüğü amaç ve buna ulaşmak için izlediği yöntem hakkında da sağlıklı bilgiler verir.

iBN HALDUN’UN TARiH ANLAYIŞI

Eski zamanlarda tarihçilik, olayı tespit etmek veya abartı dolu bir destan name meydana getirmekten ibaretti. ibn Haldun bu yöntemi yıkmış, tarih araştırmalara için yeni bir çığır açmıştır.

ibn Haldun tarihi hükümdarların hayat hikâyelerini, maceralarını anlatmaktan ibaret görmemiş, tarihi böyle görenleri eleştirmiş, tarihi olayların doğuşuna ve gelişmesine tesir eden nedenleri tespit etmiştir. Bir felsefeci edasıyla bu işi yaparken şu iki esasa riayet etmiştir.

1. Tarihi Kaynakları Tenkit: Bu yöntem ile gerçeğe uygun olmayan asılsız rivayetler, doğru olanlardan ayırt edilmektedir. Bu hususu Mukaddime’sinde misallerle anlatmış, rivayetlerin doğruluğunu anlamanın yollarını, bizzat kendisinin kurduğu “ümran ilmi” yardımı ile göstermiştir.

2. Hadiseler arasındaki sebep- sonuç ilişkisinin tespiti: ibn Haldun’a göre tarihte esas kural, olayları sebep- sonuç bağı ile bir diğerine raptetmektedir. Bu demektir ki benzer hadiseleri benzer şartlar veya benzer şartları benzer hadiseler meydana getirmektedir.
ibn Haldun’a göre tarihin bir görünen yüzü ( zahir ) , bir de iç yüzü ( batın ) vardır ve önemli olan ikincisidir. Çünkü zahir tarihçilikte olaylar birbiriyle ilişki kurulmaksızın yüzeysel bir şekilde hikâye edilmekten ibarettir.
ibn Haldun zamanına kadar tarihçiler zahiri tarihçilik yapmışlardır. Dolayısıyla tarihçiler geçmişi eksik tanıtmış, hadiseler arasındaki sebep- sonuç ilişkisini kuramadıkları içinde olayları kopuk bir şekilde anlatmışlardır.
ibn Haldun tarihçilerin bu yanlışını görmüş, olayların görünen ( zahir ) sebeplerinden çok batın ( görünenin arkasındaki asıl soyut sebep) yönünü araştırmıştır.

• Ona göre tarihin en önemli yararı geçmişte yaşanmış olayların doğrultusunda içinde yaşanılan zamanı yönlendirmektir.

ibn Haldun’a göre ;”suyun suya benzemesinden çok hal maziye benzer.” Dolayısıyla hâlihazırda ortaya çıkan bir hadise hiçbir şekilde bağlı olduğu geçmişten ait olduğu sosyal hadiselerden ayrılamaz.

Sebebi bilmeden sonucu anlayamadığımız gibi geçmişi bilmeden de şimdiki cemiyeti bilmek imkânsızdır, “çünkü tarih hâlihazır durumun sebebi mesabesindedir”.

http://tarihvedunya.blogs...kimdir-1332-1406.html?m=1
okumlamayı düşündüğüm fikir ve bilim adamı. ekonomiye ilgisi olan arkadaşlar şu yazıya da baksın. http://evonomics.com/amaz...am-smith-half-millennium/
Endülüslü filozoftur . Montesquieu kendisinden iklimler kuramını çalmıştır. Mukaddimesi şu anki siyasal durumlara bile çözüm getirir niteliktedir.
14.yüzyıla damga vurmuştur.
Büyük bir islam alimi.

görsel
sosyolojinin ve iktisatın öncülerinden. 14. yüzyıl islam düşünürü, devlet adamı ve tarihçi üstad.

(bkz: mukaddime)
(bkz: müslüman ilim adamları)
Devletlerin de insanlar gibi doğup,büyüyüp en sonunda öldüğünü söylemiştir.Gecmisten günümüze baktığımız da söylediği tezin doğruluğu aşikardır.
Mukaddime isimli eserinde insanın maymunlar şubesinden geldiğini söylemiş ünlü arap düşünürü.
https://www.youtube.com/w...1cIUKGJ9FGnioVE5oTR0dbwty

prof.ahmet arslan'ın azerbaycan'da hazar üniversitesinde ibni haldun üzerine yaptığı konuşmanın tamamı değil ama güzel bir bölümü, izlemenizi tavsiye ederim. ahmet arslan bu konuda türkiyedeki gayet yetkin bir isim çünkü doktorasını ibni haldun üzerine yapmış biri, doktorası da kitap olarak bilgi üniversitesi yayınlarından çıkmaktadır.

ayrıca buaralar ahmet hocanın hayatını anlattığı ve çok güzel kitap ve akademisyen ismi öğrendiğim ''bir ömür düşünmek'' adlı söyleşi kitabı da 'eksi kitaplar' yayınlarından çıkmış olup okumanızı hararet ile öneririm. orada da ibni haldun üzerine konuşulan güzel bir bölüm mevcut.
görsel
iBN-i HALDUN SÖZLERi

insan, alışkanlıklarının çocuğudur.

Her akıl, gücünün yetmediği ve idrak edemediği şeyleri inkar eder.

ilim bir kuyu, tartışma ise onun kovası gibidir.

Geçmişler geleceğe, suyun suya benzemesinden daha çok benzer.

Kalpleri müteferrik olanların akılları birleştirilemez.

insan beyni değirmen taşına benzer. içine yeni bir şeyler atmazsanız, kendi kendini öğütür.

Coğrafya kederdir.

Şehirlerin de bir ruhu vardır. Bir şehirde yaşayan insanlar zamanla yaşadığı şehrin ruhuyla karakteristik açıdan özdeşleşirler.

Her şeyi takdir eden Allah’tır ve O’ndan başka Rab yoktur.

Akletmek Müslümanlar tarafından terk edildi ve bu yüzden zelil bir hale düştüler.

Merhamet, masum olduğu için her kalbe misafir olmaz.

Kıtlık zamanlarında insanları açlık değil, alışmış oldukları tokluk öldürür.

Adaletsizlik medeniyeti mahveder.

Barbarlar savaşla yenip fetheder, medeniyetse sulhla fethedeni fetheder.

Mağluplar galipleri taklit ederler.

Çünkü insanların, başkalarının mükemmelliğini ve kendilerinden üstün olduklarını kabullenmeleri çok az görülecek bir durumdur.

insanı açlık öldürmez, alıştığı tokluk öldürür.

ilme yasak koyanlar veya insanları yalanla meşgul edenler, aklın ve insanlığın en büyük düşmanlarıdır.

Gayri memnunlar medeniyet kuramazlar.

Peygamberler bile, başkalarını yenmek için, kendileri gibi düşünen yol arkadaşları bulmak zorundadır.

Devletler de tıpkı insanlar gibi doğar, büyür, yaşlanır ve ölürler.

insanların, başkalarının mükemmelliğini ve kendilerinden üstün olduklarını kabullenmeleri çok az görülecek bir durumdur.

Zulüm, umranın harap oluşunun habercisidir.

Şehirlerin de bir ruhu vardır. Bir şehirde yaşayan insanlar zamanla yaşadığı şehrin ruhuyla karakteristik açıdan özdeşleşirler.

Bil ki mantık ilminde esas, ispat etmektir.

Öğretmenler, bilim sahibi olma yolunda öğrencilerine kitaplarını ezberletirler. Ancak bilimsel tartışmalarla ve münazaralarla, konuları ve sorunları zihinde yerleştirme suretiyle kestirilebileceğini unuturlar.

Durumdan duruma geçişler bütünüdür her şey. Bu değişmeler ve geçişler, kişilerde, sürelerde, kent ve kasabalarda olduğu gibi, tüm evrende, ülkelerde, kıtalarda, zamanlarda ve devletlerde de olur.

Bil ki kötü ve yerilmiş ahlaktan uzaklaşıp, üstün bir ahlaka ve kişiliğe sahip olmak, ancak kişinin kendisinde bir kemal ve yeterlilik vehmetmesiyle ve insanların kendisinin ilim ve sanatına muhtaç olduğunu hissetmesiyle gerçekleşir.

Aklın birçok mertebeleri var. Önce dış dünyanın id­rakı: taakkul. Taakkul demek tasavvur demektir, buna akl-ı temyizi de derler. insan bu meleke ile faydalıyı za­rarlıdan ayırır.

Kentliler, kendilerini rahatlık ve kaygısızlığın döşeğine salıvermişler, mutluluk ve bolluğa gömülmüşler, mallarını ve kendilerini koruma işini, yönetenlerine, valilerine, yargıçlarına ve sürekli koruma görevlilerine bırakmışlardır. Ve çevrelerini kuşatan kale duvarlarının, önlerinde dönüp dolaşan bekçilerin ve nöbetçilerin sağladığı güvenceyle uykuya dalmışlardır. Hiçbir kaygı, uyarı heyecanlandırmaz onları. Ellerinden kaçabilecek avları da yoktur. Alabildiğine iyimserlerdir ve kendilerini güvenlik içinde bulurlar. Bu nedenle silahlarını bırakmışlardır.
Onun için rüya, ruhanî âlemin varlığını somut olarak gösterebilen tek insanî yöndür.
Kelam ona göre iman itikad esaslarını savunmak için yapılan bir mücadeleden ibarettir.
Yani baba diyor ki felsefe yapacaksan kelamın ardına sığınma, açık açık filozofum de.
Kendi çağı için artık kelâma ihtiyaç kalmadığını belirtmiştir. Ama gelecekte hasıl olacak bidatlar vb için kelâma yine de açık kapı bırakmıştır.
Her kerameti kendinden menkul sanan batılıların ısrarla sosyoloji dediği toplum bilimini, "umran" adıyla onlardan yıllar önce tek başına kurmuş adamdır.
Tek makale ile dünyaları parsellemeye çalışan sömürgeci zihniyetin aksine, adına mukaddime yani önsöz dediği eser bile 5-6 cilttir...

Bak ne diyor: "ardına asabiyeti yani halkın yeterince desteğini alamayan her dinî-toplumsal hareket yani cemaat, ilerde mutlaka isyan yani kalkışma ile iktidarı elde etmeye çalışacaktır. Buna engel olunmalıdır."
Bak adam hâlâ güncel ve dipdiri aramızda fikirleriyle.
ibni haldun 600 yıl önce endülüslü bir arap olarak arapları bakın nasıl anlatmış. Arap sevicilerine kapak olsun.

görsel

Not: tespit yapmamış resmen röntgen çekmiş.
Bazı arkadaşlar italyan ressam Raffaello Sanzio tarafından 1509-1511 yılları arasında yapılmış freski sık sık paylaşıyor. Bu fresk sanatsal bir şaheser olması bir tarafa "batı merkezli" bir hikaye anlatmadır. Freskte, ibn Rüşt dışında tek bir islam düşünürü bile resmedilmemiştir. Raffaello'nun bu tutumu sanattaki başarısının aksine düşünce tarihi konusunda tam bir kara cahil olduğunu göstermesinden de öte tipik bir haçlı zihniyetine sahip olduğunu gözler önüne sermiştir. Müslümanca bir avuntu olarak değil de tarihi bir tespit olarak söyleyecek olursak Modern batı medeniyeti, tuvaletini yaptığı helayı bile islam medeniyetine borçludur.

Size tek bir örnek vereceğim; modern sosyal bilimlerin babası olan, 14.yy'da yaşamış Müslüman düşünür, sosyolog ve tarihçi ibn Haldun.
Özellikle tarih alanında olayları anlatmak yerine, olayları düşünmek gerektiğini ileri süren bu düşünür tarihsel olayların yerine tarihsel nedenleri koymakla tarih felsefesinin temellerini atmış oldu. Bugün, birçok Batılı, onda, Vico’nun, Spenglerin, Montesquieu’ nün, Rousseau’nun, Sorel’in, Malthus’ün, Machiavelli’nin, Darwin’in, Nietzsche’nin düşünce tohumlarını buluyorlar.

ibni Haldun, önce evrensel değişmeyi sezdi: Tarih bilimiyle uğraşanları yanıltan, ulusların hal ve durumlarının, günlerin ve yüzyılların geçmesiyle değişmekte olduklarını unutmaktır. ibn Haldun'a göre toplumlar da doğal varlıklar gibi doğmakta, büyümekte ve ölmektedirler.(Bu fikirle Vico ve Spengler'e öncülük etmiştir)

Tarih, olayları anlatmak değil, olayları düşünmektir (Bu fikirle Sorel'e öncülük etmiştir)

Toplumsal olayların kökü, ekonomik temellerde ve üretim araçlarındadır (Bu fikirle Marx'a öncülük etmiştir)

Toplumlar arasındaki ayrılıklar, coğrafya koşullarının başkalığından ötürüdür. (Bu fikirle Montesquieu'ya öncülük etmiştir)

Siyasal düzen, ideolojik değil, pratik olmalıdır. (Bu fikirle Macchiavelli'ye öncülük etmiştir)

Ahlak düzeni, insanların çoğalmasıyla ilgilidir.(Bu fikirle Malthus'a öncülük etmiştir)

Gelişme, en aşağı maddeden başlayarak, maymun ve şebek gibi hayvanlardan geçip, insana kadar yükselmiştir. (Bu fikirle Darwin'e öncülük etmiştir)

Ahlaksızlığın ve çöküşün nedeni, kent yaşayışına geçiştedir. (Bu fikirle Rousseau'ya öncülük etmiştir)

Gerekli olan, güçlülük ve iradeliliktir. (Bu fikirle Nietzsche'ye öncülük etmiştir)

ibn Haldun'un fikirleri hiç de eskide kalmamıştır ve bu gün hala birçok sosyal bilimci ve düşünüre ilham vermektedir. Tek bir örnek üzerinden giderek rönesans'ın ve modern batı dünyası'nın islam medeniyeti ve düşüncesine nasıl göbekten bağlı olduğu göstermeye ve kendi öz düşünce mirasımızın zenginliğine kısaca işaret ettik. Gerisini siz kıyas edin.
Artık "Haçlı" Raffaello'nun freskini paylaşırken bir daha düşünürsünüz ve ibn Haldun'un "Mukaddime"sine bir göz atarsınız.
sosyoloji biliminin kurucusu olan ve evrim teorisine en yakın yorumu yapmış olan büyük alimdir.
ilk defa duydum ve neden daha önce tanımadığıma şaşırdım.

tabiki bir çok fikrin doğuşunda babalık yapmış olması harika ama burada batıyı küçümseme olayına girmek yanlış olur. harika bir düşünce yapısı oluşturmak, bir şey icat etmek önemlidir ama bunu gelistirmek, hayata uydurmak, yaşamasını ve gelişmesini sağlamakta en az bunu bulmak kadar önemlidir.

ibni haldun o toplumun yetiştirdiği bir birey değil, kendi kendini yetiştirmiş bir dahiymiş. nerden mi çıkarıyorum, çünkü yaşadığı kültür bunu geliştirmemiş, yaşatmamış.

her yerden bir dahi çıkabilir ama önemli olan bu dahilerin yaşayacağı, çoğalabileceği, gerekli ilgi ve saygıyı alabildikleri bir ortam yaratmaktır. batı bunu başardı, bizse bu dahileri hor gördük, uzaklaştırdık, yok ettik ki bugün bile bunu yapıyoruz.
aslında batıda eğitimli halk arasında çok tanınır. bizde nedense azdır.

ünlü sözü.

devletler yükselirken gelir çok vergi azdır. devletler yıkılırken gelir az ama vergiler çoktur.

örneğin türkiye. adam halimizi 700 yıl önce görmüş.

eski abd başkanı reagan bu sözü kullanmış.

https://www.youtube.com/watch?v=KETIOgYu5uc
“insanları açlık değil alışmış oldukları tokluk öldürür” sözüyle günümüzü de özetlemiştir.
görsel

"insan, geldiği soyun değil, yaşadığı ortamın ve alışkanlıklarının çocuğudur."

-ibn Haldun, Mukaddime.
Mukaddime'de, Mesleme'nin el gaye'sinde geçen; sihirbazlık, kahinlik, büyücülük ile ilgili çok enteresan bir "susam yağı" hikayesini iktibas eder:

"Bir adam, susam yağı ile dolu bir küpün veya tulumun içine sokulur, burada kırk gün bırakılır, gıda olarak da sadece incir ve ceviz verilir. Bu muamelenin sonunda adamın eti gider, sadece damarları ile başındaki organlar kalır. Sonra adam yağdan çıkartılıp, havada kurumaya terk edilir. işte bu işleme tabi tutulan bir kimse gayble ilgili olmak üzere umumi ve hususi işlerin akıbeti hakkında kendisine her ne sorulursa sorulsun, hepsine doğru cevap verir."

Ne ilginç işler var ya. Şu meseleye olan hayretimi bir türlü atamıyorum...
mukaddimeyi okumak istiyorum ama bir temel gerekiyormuş. Değerli alim bir abimizdir. En kısa zamanda okumaya başlayacağım eserlerini.
"herhangi bir zamanda, herhangi bir ülkede, herhangi bir zihin tarafından yaratılmış en kapsamlı bir tarih felsefesini tasarlayarak ortaya koyan” kişi olarak değerlendirilmiştir ibni Haldun.

bugün çağdaş anlamda tarih biliminin, tarih felsefesinin, sosyolojinin kurucularından biri kabul edilmektedir.

ibni Haldun, toplumların gelişimlerini anlamak için tarihsel olayları “umrân bilimi” adını verdiği kavrama dayandırılarak yorumlanması gerektiğini savunur.

Bu anlamda insanın toplumsal hayatını, örgütlenmesini ve bunlarla gelişen toplumsal süreci, kurumlarla birlikte bağımsız bir bilimin konusu yapmayı düşünen ilk düşünürdür.

Yaklaşık 74 yıl yaşamıştır.
Küçüklüğünden itibaren araştırmacı bir kişiliğe, Kıvrak bir zekaya ve kuvvetli bir hafızaya sahip olduğu söylenir.

Mağrip, Tunus, Endülüs ve Mısır sultanlarına danışmanlık yapmıştır.

Moğol hükümdarı Timurlenk’le tanışmıştır.