bugün

Romeo ve juliet kadar bilinmemesi, oynanmamasi sebebiyle üzen, şehy galip'in kazandirdigi en önemli eserdir. Hüsn(guzellik) adinda bir kiz ve aşk adinda bir erkeğin birbirlerine kavusma seruveni ve aşk'in bu yolda geçtigi zorluklardan, diyar-i kalbe ulasmasindan bahsedilir. Ask bu yolculukta aradigini kendi icinde bulur ve diyar-i kalp dedigi de kendi kalbinin icidir.

Ayrica şöyle mukemmel bir ud taksimi de vardir:
https://youtu.be/H4ysKB_nR6k
Ömrün beş mevsimi var.
Aşk, hasret, yalnızlık, vuslat ve hüzün
Sahi, sen hangi mevsimdesin...

Hüsn-ü Aşk / Şeyh Galib
Sevdiğim kısımlar:

Ey sakî-i cebrail meşrep
Peymâne-i vahyim et lebaleb

Sakî sakî revâ değildir
Merdan-ı hüdâ cüdalâ değildir.
alegorik bir mesnevidir. şeyh galip bir gün bir mecliste, nabi' nin hayrabad adlı eserinin övüldüğünü duyar ve ''ben daha iyisini yaparım'' der. yapar da.

eleştirmenlerce o döneme kadar ki kendi türünde en başarılı eser sayılmaktadır.
türk edebiyatında manzum şekliyle yazılmış ilk melankolik romandır bana göre.
deniz sekiyle alakalı olduğunu düşündüğüm mesnevi
Şeyh Galib'in başyapıtıdır. 2101beyittir. Eseri girdiği bir iddia üzerine 6 ayda yazmıştır. Divan edebiyatı önemli örneklerinden olmasına rağmen tasavvufi alt yapısı ve sembolizmi ile genel olarak edebiyat ve (bkz: spiritualizm) açısından çok önemlidir. Güzellik isminde bir kız ile aşk isminde bir erkeğin aşkını anlatan tasavvufi bir temele sahip mesnevidir. Verilen mesaj ise şudur aşkın hüsn hüsn'ünde aşk olduğunu birlikte ikililiğin olmayacağı aslın teklik olduğudur yani (bkz: vahdet-i vücud)
(bkz: ateş denizinde mumdan gemiler yüzdürmek)
hüsn güzellik sembolü olarak kadını, aşk ise umutsuzluk ve acı sembolü olarak erkeği temsil eder. şeyh galip bu eserinde eski ve büyük şairleri farsça ve arapçanın anlaşılmayan kelimelerini kullandığı için yermektedir. ve fakat kendisi aynı şekilde eleştirdiği şairler gibi arapça ve farsça kelimelerden oluşturmuştur eserini.
eğitim fakülteleri türkçe öğretmenliği programramlarında(töp) eski türk edebiyatı derslerinde güzel tarafları verilmeden anlatılan not merkezli bünyelerin kaldırmadığı konulardan biridir.
bkz: edebiyat türkçe öğretmenlerinin neyinedir?
özeti şöyledir;

Araplarda beni mahabbet (sevgi oğulları) adlı bir kabile vardır. aynı gece içinde bu kabilenin ileri gelenlerinden birinin oğlu, diğerinin de bir kızı doğar. erkeğe "aşk" kıza da "hüsn" adını verip bunları birbirine nişanlarlar. bu iki çocuk okul çağına gelince "edeb" adlı bir okula başlayarak "monla-yı cünun" adlı bir hocadan ders okumaya başlarlar. hüsn ile aşkın aralarındaki aşk bu edeb metebine başlar. hüsn ara sıra aşkın halvetgah (tek başına dinlendiği yer)'ına gitmekte ; bazan da ikisi birlikte içinde "feyz" adlı bir havuz bulunan "mana" mesireye uğramaktadırlar. o bahçede "sühan" adında her şeyi bilen, anlayan bir mihmandar vardır. bu güzel günler çabuk geçiyor ve kabile mensuplarından "hayret" adlı biri, ikisinin buluşma ve görüşmelerine engel oluyor. görüşmeleri engellenen aşıklar sühanın aracılığıyla habrleşmeye başlıyorlar. aşkın "gayret" (1. kıskançlık, 2. çaba) adlı bir lalası, hüsnün de "ismet" (namus) adlı bir dayısı vardır. gayretin de cesaretlendirmesiyle aşk kabilenin ileri gidenlerine gidip hüsn!ü ister kabilede aşk'ın bu isteği alayla karşılanır ve isteğinin olabilmesi için "kalb" ülkesine gidip oradaki "kimya"yı getirmesi gerektiğini söyler. fakat kalb ülkesinin yolunda bin başlı rengarenk bir ejderhanın, bir ateş denizinin, bu denizden geçebilmek için mumdan yapılmış gemilerin, onun ötesinde bin yıllık "gam harabesi"nin "matem sarayı"nın, cinlerin, devlerin, kapkaranlık gecelerin, geçilmez çöllerin olduğunu da sözlerine ekler. aşk gayret'le birlikte yola çıkar. fakat daha ilk adımda son derece derin bir kuyuya düşerler. kuyuda bir cadı vardır. cadı aşk ile gayret'i iyice semirsinler de yiyeyim diye hapseder. fakat bu arada sühan yetişir ve kuyunun dininde üzerinde "ism-i a'zam" yazılı bir ip olduğunu, cinlerin bu ipten habersiz olduklarını, onu bulup kuyudan çıkmalarını söyler. bu yolla kuyudan kurtulan aşk ve gayret'in yolu bu kez de çok çetin bir kışın hüküm sürdüğü gam harabesi'ne uğrar. gam harabesi'ndeki yaşlı bir cadı aşk'a aşık olur. aşk cadının bu yoldaki isteklerini geri çevirince cadı onu çarmıha gerer. sühan burada da imdatlarına yetişerek aşk'a hüsn'den bir atla kılıç, gayret'e de iki kanat getirir. yine yola düşen aşk ile gayret, yolda cinlerle, gulyabanilerle savaşarak "ateş denizi"ne ulaşırlar., bu denizin kıyısında mumdan yapılmış gemiler vardır. cinler aşk ve gayret'e bu gemilere binerek "ateş denizi"ni aşmalarını teklif ederlerse de onlar bu teklifi kabul etmezler. at, bir semender gibi süzülerek ateş denizi'ni aşar. gayret'de hüsn'ün gönderdiği kanatlar sayesinde bu denizi uçarak geçer ve çin ülkesinin kıyılarına ulaşırlar. bu sırada sühan kırmızı gagalı bir dudukuşu şekline gelerek aşk'a çin padişahının "huşrüba" adlı bir kızı olduğunu, eğer bu kıza kapılırsa onu "zatussuver kal'ası"na hapsedeceğini söylerse de aşk, hüsn'e benzediğini sandığı "huşrüba"ya gönlünü kaptırır. huşrüba, sühan'nın dediği gibi hüsn'ü zatussuver kal'a"sına götürerek hapseder. kaleye girer girmez bu kalenin kapısı gözden kaybolur, silinir. gayret'le burada kalakalan aşk'ın imdadına yine sühan yetişir ve aşk2a kaleyi ateşe vermesini söyler. aşk'la gayret sühan'ın söylediğin, yaparak kurtulsalar da aşk artık perişan bir haldedir. sonunda kutlu bir sabah vakti sühan bir hekim kılığında gelerek aşk'ı kalb kalesi2ne götürür. bu arada gayret ortadan kaybolur. kalenin bir tarafı deniz bir tarafı karadır. her iki yanda da beşer kapı, her kapıda bekçiler vardır. farklı farklı elbiseler giymiş müjdeciler gelir. aşk sühan'la birlikte hüsn'ün sarayına gider. bu arada hayret, ismet, monla-yı cünun ve diğerleri gelir. bu arada mana mesiresi de görünür. bu arada sühan cadıyı öldürenin, yolları açanın, papağan şeklinde gelip öğüt verenin, hekim kılığında gelenin hep kendisi olduğunu söyler. sühan, aşk'a "sen yanlış bir yol tutmuşsun aşk hüsn'dür, hüsn'de aşk, birliğe ikilik sığmaz, bütün bu sıkıntılara yanlış yola gittiğin için uğradın" der. artık onlarla birlikte olan herkes geride kalır, hayret, aşk'ı alıp hüsn'e götürür, Gayb'ın yani vuslatın perdeleri açılır. vuslatı tarife ise gerek yoktur. (Gölpınarlı 1968: 32-33)
şeyh galip'in bir mesnevisidir. Divan edebiyatındaki en güzel mesnevilerden biri olarak kabul edilir. konu itibariyle leyla ile mecnun mesnevisine çok benzer. nabi'nin hayrabat'ından daha güzel bir mesnevi yazılacağı iddiasıyla yazılmıştır. burada hüsn gerçek güzeliği yani Allah'ı, aşk ise insanı temsil eder. aşk hüsn'e ulaşmak için zorlu yollardan geçer ve en sonunda hüsn'e ulaşır. 18. yy'da yazılmış bir eserdir. ilahi aşk konusu işlenmiştir. sebk-i hind üslubuyla yazılmıştır. konusu hakkında bilgi için:

http://tr.wikipedia.org/w...BC_A%C5%9Fk#Eserin_Konusu
Mumdan gemilerle ateşten denizleri aşmak gibi durumların söz konusu olduğu, Şeyh Galib in ünlü mesnevisi.
Lise 2 edebiyat müfredatında olan mesnevi.
tarz-ı selefe takaddüm ettim
bir başka lügat tekellüm ettim

zannetme ki şöyle-böyle bir söz
gel sen dahi söyle böyle bir söz

erbab-ı suhan tamam malum
işte kalem işte kişver-i rum

divan edebiyatı'nın son ve muhteşem nefesi.
beşir ayvazoğlu nun kuğunun son şarkısı isimli müthiş biyografisi de galip ve hüsn ü aşk ı temel alır.
fuzuli,şihabeddin-i sühreverdi nin münisü'l-uşşak adlı eserinden ilhamla farsça olarak yazmıştır..tıbba dair bilgilerini de ortaya koymaktadır..ruhun beden ülkesine yaptığı yaptığı yolculuğu anlattığı bu eserinde beden ülkesini o dönemki tıp ilmine göre açıklar..risale-i sıhhat u maraz ve ruh-name adlarıyla da anılır..
in dem ki zi şairi eser nist
sultanı suhan menem diger nist

şairlikten eser bulunmayan bu zamanda, söz sultanı benim başkası değil.
Hargehleri dûd-ı âh-ı hırmân
Sohbetleri ney gibi hep efgan
Her birisi bir nigâra urgun
Şemşir gibi dehanı pür hun
Ektikleri dâne-i şerâre
Biçtikleri kalb-i pâre pâre
Sattıkları hep metâ´-ı candır
Aldıkları sûziş-î nihandır

Bedr ise muradı ben şeb olsam
Gerdûnı severse kevkeb olsam

Envâr ile lainat doldu
işte o gece sabah oldu

Tek Hüsn için Aşk âh kılsın
Dünya yıkılırsa hâ yıkılsın

Afveyleyelim ki belki bilmez
Bir sürçen atın başı kesilmez

Firkat gibi mevt ömre sürmez
Allah ne verir de kul götürmez

Kımransa hevâya kalbolurdu
Mırlansa sadâya kalbolurdu

Irlardı cünun terânesinden
Leylî Mecnun hikayesinden *