akla karayı açığa çıkaran olaydır.
allah elçisinin dostları katılmıştır.
düşmanları ifşa olmuştur.
islamda fraksiyonlaşmanın ayyuka çıktığı gündür.
yakınları dışında kimsenin ilgilenmediği cenazeydi.

diğerleri iktidar kavgasına tutuşmuştu bile...

bu mesele üzerinde uzun boylu düşünmeyi gerektiren bir meseledir. veda hutbesini 100 bini aşkın sayıda müslümanın dinlediği bir peygamberin cenazesinin daha kalabalık olması gerekmez miydi? alelacele defnedilmiş de değil... vefatının üçüncü günü defnediliyor.

https://www.youtube.com/watch?v=vjD_x4BhK6U
Bir kere önce sav demeyi öğrenin.o bir peygamber.aklınca saka yapanlarda kendine gelsin. Dini ve ahlaki şeylerle şaka olmaz.benim peygamberimin cenazesinde önce yaşayışını ornek alsalar keşke.
Getirdiği dinin dünyanın başına neler açtığını göremeden gittiği cenazedir.
iktidarken sever görünenin çok olur,

elindeki şehri feth edince ''müslüman oldum tamam'' diyen ebu süfyan'lar sarar çevreni.

kadınlar sana eş olmak için evlatlıklarından ayrılıp gelir,

birkaç gün önce çatıya çıkıp hutbe verirken onbinler toplanır izlemek için,

devirmek isteyenler de vardır seni elbette, zehirlenirsin.

sonra ağırlaşırsın,

acı içinde inlerken ledüd hadisi gibi bir şey çıkar ağzından.

haşimoğullarını iktidara getirip putperest devrin zengini ümeyyeoğulları'nın elinden aldıklarının kavgası başlar.

ve son nefesini verirsin.

cenazene 17 kişi gelir.

konduramıyorsunuz ama duyun:

o çok sevilen alemlere rahmet ahmet'in, alemlerin yüzü suyu hürmetine yaratıldığı söylenen muhammed'in cenazesine 17 kişi gelir.

3 gün ortada kalmış cenaze.

3 gündür öldüğü bilindiği halde gömen olmamış,

aralarında 4 büyük halifeden bazıları yok ha.

https://www.youtube.com/watch?v=vjD_x4BhK6U

liderlik böyle bir şeydir işte.
(bkz: kaynak götüm hadisesi)
(bkz: kaynak anlatım şekli)
(bkz: bak bu aşağılar hep kaynak)
(bkz: şimdi sende o göt varsa okursun)

hepsini koyduğumda sözlükten:

hata:
entry çok uzun. (59251 karakter. max: 50000 karakter.) - hata kodu: oha

uyarısı aldığımdan 2 parçalı şekilde kaynak koydurtan vefat.

a) En Başta Buhari ve Müslim’de Ledud Olayı
Hz. Muhammed’in ölüm nedeni şu hadiste aranmalıdır demek, yerinde bir ifade. Kitabın ana teması, aslında bu bölümdür. Kalan kısımlar birer teferruattır, tabii ki onlar da önemli; ancak burası çok farklı. Bir şey anlatmadan hemen konunun başında yorum yapmak doğru değildir. Vurgulamak istediğim, Hz. Muhammed’in ölüm gerçeği bu başlıkta aranmalıdır.
Buhari’nin anlatımlarının birkaç yerinde, Müslim’de ve başka da birçok islami eserde ortak olarak işlenen şöyle bir olay var: Hz. Muhammed son hastalığında ölüm döşeğindeyken bir ara ayılınca bakıyor ki ona ağız yoluyla ilaç içiriyorlar. Bunu görünce çok kızıyor ve “Sizi, sakın ola bana bir şey içirmeyin diye uyarmadım mı? Neden bana ilaç içirdiniz? Hepiniz bu ilaçtan içeceksiniz, ben de bakacağım; ancak amcam Abbas hariç. Çünkü o sizinle beraber değil, planın içinde o yoktur” diyor. Bazı rivayetlere göre, Muhammed bu ilaç meselesini fark edince onlara soruyor, kim yaptı diye? Onlar da amcan Abbas yaptı yanıtını verince kendisi, içinizde zaten tek sağlam kişi amcamdır diyor. Bu rivayet çok yaygın; ancak ibn’ül Cevzi’nin aktardığı cümleler daha da ilginç: Hz. Muhammed bu arada eliyle Habeşistan’a işaret ederek, bu ilaç içirme yöntemi Habeşli kadınların işidir diyor. Demek ki onlar bu yöntemle insanları zehirlemekle meşhurmuş ki böyle söylüyor. (57)

Zaten bu konuda hem Buhari, hem de Müslim bağımsız bir bölüm açmışlar: Ledud bölümü. Ve her iki kaynağın sarihleri de, “’Ledud’, hastanın istemediği halde, rızası dışında kendisine verilen ilaç demektir.” tanımını da yapmışlardır. Hatta ibni Sad gibi bazı tarihçiler, Muhammed onlara, “Neden sizi uyardığım halde bana bunu yaptınız, üstelik ben oruçluydum.” demiş.
Hz. Muhammed’in o ağır hastalık haliyle oruç tutması bir kere inandırıcı değil. Ancak belki ona ilaç içireceklerini tahmin ettiği, bunu onlardan beklediği ve sezdiği için böyle bir taktiğe başvurmuş olabilir: “Bakın ben niyetliyim, sakın ola bana bir şey vermeyin.” demek istemiştir. Ama buna rağmen onu dinlememişlerdir.

ibni Sad gibi bazı islam tarihçileri bu konuda net süre de veriyorlar. Pazar günü ona ilaç içiriyorlar, ondan sonra çok ağırlaşıyor ve pazartesi günü, yani bir gün sonra vefat ediyor. Çok ağırlaştığını duyup da yanına gelen Üsame b. Zeyd, “Geldiğimde bana bakıyordu; ancak artık konuşamıyordu.” diyor. (58)

Hadisten, orada bulunanlar içinde yalnız amcasına güvendiği kesin. Kalanlar zaten eşleri Ayşe ve Hafsa (ki zaten hasta iken Ayşe’nin evinde kalıyordu). Çok açık ki onlara güvenmemiş. Çünkü onun ihtiyaç duyup böylesine bir uyarıda bulunması, sakın benden habersiz bana ilaç içirmeyin demesi, aslında birçok şey ifade ediyor. Demek ki kuşku duyduğu bazı emareler daha önce yaşanmış ki, onlara güvenmiyor. O nedenle kendilerini ilaç içirmeme konusunda uyarıyor.

Gerçi burada Ayşe’nin yaptığı bir savunma da var. Şunu diyor: Aslında bizim yaptığımız bir şey yok; ancak Muhammed ilaçtan korktuğu için kızıyor. (59) Herhalde Ayşe bu kadarını da becerebilir; hemen kalkıp “ben yaptım” diyecek hali yok ya. Bir de benzer şüphe içerikli hadisleri hep Ayşe anlatıyor, neden diğer eşleri de bu anlatımlarda yok, neden bunlar hep Ayşe’ye dayalı? Bu durum Ayşe’nin aktif olarak bu planların içinde olduğunu gösteriyor.

ilginçtir ki bu hadisleri açıklayan, bunlar üzerinde şerh yapan kişiler, eften püften noktalar üzerinde durmuşlar. Mesela buna bakarak, acaba hastaya, isteği dışında ilaç verilir mi gibi şeyler. Kimse, acaba Ayşe-Hafsa aracılığıyla böyle bir planın uygulanması mümkün mü, siyasi bir komplo ihtimali var mı diye bu konuda kafa yormamış veya bilerek değinmek istememiş.
Ayşe, “Hayatımda Muhammed’in ateşi ve ağrısı kadar şiddetli bir ağrı-ateş görmedim” diyor. (60) Muhammed kendi ateşi hakkında, “Bana yedi kuyudan su getirin, kullanayım da belki biraz serinlenirim; ama ateşimin düşüreceğini hiç sanmıyorum.” diyordu. (61)

Burada yineliyorum: Üç yıl önce yediği zehirli bir yemekten dolayı aniden bu kadar aşırı derecede ateş ve ağrı olur mu, bunu, ilgili dalın uzmanlarından sormak lazım. Belki tekrar olur ama bir kere Yahudi bir kadının ona zehirli bir yemek ikram etmesi ve onun da yemesi meşhurdur, buna kimsenin itirazı yok. Çünkü bu konuda kanıtlar güçlü ve hayli fazla. (62) Yalnız gerçekten üç yıl önce ve o günkü şartlarda zehirli bir yemek bu kadar zaman sonra kendini gösterir mi, bunu bilemiyorum.

Bir de şu çok önemli; ister o zehirli etin etkisi olsun, ister olmasın; burada farklı bir komplo, farklı bir cinayet nedeni söz konusu: Ömer ve Ebubekir’in, kızları aracılığıyla Muhammed’i öldürdükleri iddiası var ortada. O nedenle, eski zehirli ilacı bunun dışında tutmak lazım: O konu ayrı, buradaki konu apayrıdır.

Her ne kadar hadiste, hepiniz teker teker bu ilaçtan içersiniz deniliyorsa da, bir kere o an artık bunun pratik olarak uygulanması mümkün değildir. Çünkü Hz. Muhammed ölüm döşeğinde ve o yataktan da artık bir daha kalkamıyor, vefat ediyor. Bir de şu da mümkün: Olayın izini kaybettirmek için, Ayşe tarafından böyle bir ifade bilerek uydurulmuş olabilir ki “Efendim tehlikeli bir ilaç olsaydı, onlar içtiğinde kendileri de ölmüş olacaktı. Dolayısıyla ona içirilen ölümcül bir madde değilmiş…” densin, gibi bir savunma amacı söz konusu olabilir. Bir kere Buhari ve Müslim’de geçen hadislerde, “O ilaçtan Ayşe ve Hafsa da içtiler.” açıklaması yok. Buhari bu hadisi birkaç yere almış, hiçbirinde “içtiler” ifadesini almamış. Müslim de içtiler demiyor. Şayet alsalar da önemi yok. Çünkü bu gibi kelimelerin eklenmesi şüphe uyandırmak içindir, bunlar bilerek hadis metnine eklenmiştir ve asılsızdır.
Bir kere Hz. Muhammed’in o ilaç için bu kadar sert reaksiyon göstermesi kafaları karıştırıyor: Demek ki bildiği bir şey varmış.
Bir de Buhari’de geçen ve Ayşe’ye dayanan şöyle bir hadis var: “Muhammed ölüm döşeğinde iken dedi ki, Hayber’de yediğim o zehirli yemekten artık takatim kalmadı, beni şah damarından vurdu.” Ama aynı Buhari, ibni Masut’tan rivayet ederek o zehirli etin mucize yoluyla konuştuğunu ve Muhammed’in o etten yemediğini de yazı yor. (63) Olayın izini kaybettirmek için Ayşe hep farklı ölüm nedenleri uydurmuş. Örneğin Ebu Ya’li’nin Ayşe’den aktardığı şöyle bir hadis de var: Ayşe, “Muhammed, Zatü’I cenb denilen normal bir hastalıktan vefat etti.” diyor. Bu hadisi, zaten hadis uzmanları da kabul etmemişlerdir. (64) Tabii ki Muhammed’in vahiy yoluyla o ette zehir olduğunu bilmesi gibi rivayetler asılsız. Bir kere realist olmak lazımdır. Peki madem haberdar oldu, o zaman o ölen insanları ne yapacağız: Niye yediler ve sonunda öldüler?

Bu konuda iyi sonuç almak için hem var olan tüm bilgileri bir araya getirmek, hem de Ömer’le Ayşe’yi çok iyi tanımak lazım. Kısacası, halk arasında bilinen Ömer’le Ayşe, gerçek Ömer’le Ayşe değillerdir. Bunlar hakkında bilinmeyenleri anlatacağım zaten.
Evet, bu ilaç içirme olayıyla ilgili hadisle giriş yaptıktan sonra, şimdi de doğrudan ilişkisi olan Kur’an ayetlerine geçeyim.

b) Cinayetin Kanıtı “Tahrim Suresi”nde Saklıdır
Gerçekten bu surede olup bitenler üzerinde dikkatle durulursa Hz. Muhammed’in büyük bir sıkıntı çektiği ve sonunda bedelini bedeniyle ödediği ortaya çıkıyor. Önyargılı olarak hemen birilerini katil diye ilan etmek gibi bir niyetim yok; ancak var olan kanıtlar bunu gösteriyor, tabii ki aklın hakemliği de önemli. Az sonra sunacağım ayetlerin hem anlamları insana bir fikir veriyor, hem de Kur’an yorumcularının bu ayetlerle ilgili açıklamaları dikkat çekicidir.

ilkin, ilgili ayetlerin anlamını vereyim:

1- Hani peygamber, eşlerinden birine gizli bir söz söylemişti. Ancak eşi o sözü (başkasına) haber verince Allah da bunu peygambere bildirmiş, peygamber bunun bir kısmını (ona) açıklamış, bir kısmından da vazgeçmişti. (65)
2- “Eğer siz ikiniz (Peygamber eşleri) Allah’a tövbe ederseniz, ne iyi. Çünkü kalpleriniz kaydı. Eğer Peygamber’e karşı birbirinize arka çıkarsanız bilin ki Allah onun yardımcısıdır, Cebrail de, Salih mü’minler de (onun yardımcılarıdır). Bunlardan başka melekler de ona arka çıkarlar.” (66)
3- “Eğer o sizi boşarsa Rabbi ona, sizden daha hayırlı, Müslüman, inanan, sebatla itaat eden, tövbe eden, ibadet eden, oruç tutan, dul ve bakire eşler verebilir.” (67)
4- “Allah, inkâr edenlere Nuh’un karısı ile Lût’un karısını örnek gösterdi. Bu ikisi, kullarımızdan iki Salih kişinin nikâhları altında bulunuyorlardı. Derken onlara hainlik ettiler de kocaları, Allah’ın azabından hiçbir şeyi onlardan savamadı. Onlara, ‘Haydi, ateşe girenlerle beraber siz de girin!’ denildi.” (68)
5- “Allah, iman edenlere ise, Firavun’un karısını örnek gösterdi. Hani o, “Rabbim! Bana katında, cennette bir ev yap. Beni Firavun’dan ve onun yaptığı işlerden koru ve beni zalimler topluluğundan kurtar!” demişti.” (69)
6- “Allah, bir de iffetini sapasağlam koruyan ve bizim de kendisine ruhumuzdan üflediğimiz, Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını doğrulayan imran kızı Meryem’i de (inananlara) örnek gösterdi. O itaat edenlerdendi.” (70)
Aslında bu Tahrim suresinin ilk üç ayeti de aynı hadiseyle ilgilidir; ancak olayın anlaşılabilmesi için bunlar yeterli.
Biraz önce, “aslında ayetler tek başına bile konuya ilişkin bir şeyler çağrıştırıyor” demiştim. Gerçekten açıklama yapılmazsa da insan bu ayetlerin anlamına bakınca bir şeyler seziyor. Ama tam anlaşılabilmesi için detaylı bilgiye gerek var; yoksa var biçimiyle pek anlaşılmaz.

Ayetlerde peygamberin, eşlerinden birine gizli bir şey söylediği ve ona, bunu gizli tutacaksın dediği sözü çok açık. Yine burada Muhammed’in iki eşinden söz ediliyor ve onlar tövbeye davet ediliyorlar. Bir de onların kalplerinin kaydığı, Muhammed’e karşı birbirlerine destek oldukları, bu konuda birlikte çalıştıkları açık olarak vurgulanıyor ve üstelik de Tanrı tarafından tehdit ediliyorlar/uyarılıyorlar: Eğer peygambere karşı olmaya ve bu konuda birbirinize destek vermeye devam ederseniz, ilkin ben Allah başta olmak üzere, Cebrail, iyi insanlar ve diğer melekler de (topyekûn) Muhammed’e yardım ederiz deniliyor. Burada iki kadının yaptıklarına karşı, Tann’nın tek başına değil de; Cebrail, insanlar ve diğer melekleri de yanına alarak onlara karşı cephe alması ilginç! Konumuz bu değil; ben sadece Tanrı’nın bu yaklaşımını hatırlatmak istedim!

Gelgelelim; bu sure Medine döneminin son 9-10 yılında (71) gelmiş (oluşturulmuş) ki, o zaman Muhammed 61-62 yaşlarındaydı ve 63 yaşında da vefat ediyor. Hele Tanrı’nın, Muhammed’in bu yaşından sonra, siz Muhammed’i rahatsız etmeye devam ederseniz ben her bakımdan sizden daha iyi olan kızlar, dul kadınlar ona verebilirim demesi, gerçekten ilginç. Zaman zaman konular arasında benzer tuhaf şeyler ortaya çıkınca, kısa bir vurgu yapmak zorunda kalırım! Çünkü konu dışına çıkmak, konuyu dağıtmak âdetim değil.

Başta tefsirler olmak üzere, diğer islami kaynaklardan da yararlanarak ayetleri biraz daha açayım.
Ben şahsen daha önce bu ayetlerle ilgili var olan dokümanları, yorumları okuyunca, sanki bu ayetler Muhammed’le eşleri arasında meydana gelen çok basit bir aile ilişkisini anlatıyormuş gibi inanıyordum. Hani bir söz var: Bakmak ve görmek. Evet; ben de bakıp okuyordum; ama diğer Kur’an yorumcuları gibi hakikati görmüyordum. Şartlanma böyledir işte: Sahibini kafese koyar, onu bağlar, gözlerini açtırmaz.

Anılan ayetler hakkında, tefsirlerde ve diğer ilgili kaynaklarda özetle şunlar anlatılıyor.
Efendim bilmem Muhammed hangi hanımının yanında bal yerken-bal şerbeti içerken, Ayşe-Hafsa bunu kıskanmışlar, bu yüzden Muhammed’e film çevirmişler veya bir gün Muhammed Hafsa’ya, bugün babanın (Ömer’in) evine gidebilirsin demiş, kadın da gitmiş. O gittikten sonra Muhammed de eşlerinden (cariye statüsündeki) Maryayı yanına alıp Hafsa’nın odasına gitmişler ve Hafsa’nın yatağında sevişmeye başlamışlar, tabii ki Hafsa da akıllı, Muhammed’in onu sebepsiz yere gönderdiğini anlamış. Dolayısıyla yarı yoldan dönüp geri gelmiş. Odasının kapısını açınca onları sevişirken yakalamış.
Bu manzara onun zoruna gitmiş; sonuçta Muhammed’e çok sert tepki göstermiş (Zira arkasında babası Ömer vardı, kadın ona karşı bunu yapabilirdi; sahipsiz değildi). Hafsa daha sonra bu olup bitenleri kuması Ayşe’ye anlatmış. Sonuçta ikisiyle Muhammed’in arası açılmış ve böylece iş kontrolden çıkınca da Tanrı bu ayetlerle müdahalede bulunmuş gibi bir hikâye, hatta masal anlatılıyor.

Hele çoğu Kur’an yorumcusu/tefsir sahibi ve bu konuyu kaleme alan islam düşünürleri bu hikâyeleri anlatırken, o kadar zevkle ve sanki gayet normal bir şeymiş gibi anlatmışlar ki, insan hayretler içinde kalıyor. Evet, anlatılanlar bu gibi hikâyelerdir.
Ben burada küçük bir soru sorup, konuya devam edeceğim: Hani derler ki, Muhammed geçmişi, geleceği, her şeyi biliyormuş. Madem öyle, peki Hafsa’nın geri döneceğini neden bilememiş! Nerede kaldı onun peygamberliği (Din mantığına göre!) Bir de kadına böyle oyun kurması, tabir caizse hileli yolla onu göndermesi kendisine yakışır mı?
Şu olmuş olabilir ve gayet doğaldır da: Muhammed 60 yaşlarında, o kadınların dedesi durumundaydı ve ayrıca onun birçok kadını daha vardı, tabii ki haklı olarak bu konuda sıkıntılar yaşanmıştır. Ama çok büyük bir Tanrı diye nitelendirdiği yaratıcısını getirip bir aile barışı-ilişkisi konusunda kullanması, bakın ha Muhammed’i rahatsız ederseniz sizin iflahınızı keserim gibi ifadeleri ona mal etmesi, çok sığ bir yakıştırma: Ayetlerde oluşturulan bu hoş olmayan kompozisyon Tanrı’ya mal edilemez!

c) Hz. Ayşe Cenazeye Katılmıyor

Muhammed’in cenazesinin kaç gün yerde kaldığı konusunda değişik rivayetler var. Ancak genel kanı, üç gün yerde kaldığı yönünde. (72)
Hele Ayşe’nin şu sözü enteresan: “Biz cenazenin defnini, çarşamba sabahı yapılan duyurudan öğrendik: Muhammed’in cenazesi bugün gömüldü şeklinde duyuru yapıldı” diyor. Bunu aktaranlar arasında mezhep lideri var, önemli tarihçi ve Kur’an yorumcuları var; yani böyle kenardan söylenen bir söz değil. (73)
Peki, burada, “Acaba cenaze gömülürken Ayşe neredeydi” diye sorulmaz mı? Kendisi bizzat, “Muhammed en çok beni seviyordu, benim odamda vefat etti.” demesine rağmen, nasıl oluyor da, eşinin cenazesi üç gün yerde kalıyor, daha sonra gömülüyor ve Ayşe bunun haberini başkalarının duyurusundan öğreniyor?
Burada şu sözler söylenebilir: Efendim Ayşe bir kadın; dolayısıyla dışarı çıkması, erkekler arasında bulunması dinen uygun değildi, onun için haberi olmamıştır… Oysa cenaze onun evindeydi, madem defin söz konusu değildi ve sorun da yoktu, o zaman cenazeyi nereye, niçin götürdüler? Ayrıca Ayşe hayatında birçok siyasi hareketler içinde bulunmuş, Cemel Vak’ası gibi meşhur tarihi olaylarda yer almış bir kişiliktir; onlar caizdi de bu son uğurlamada eşinin cenazesinin başında bulunması mı yasaktı! Kaldı ki Ayşe için böyle bir yasak söz konusu değildi. Nitekim Hz. Fatma babasının mezarı başında hem ağlıyor, hem halkla konuşuyor, hem de babası üzerine şiirler oku yordu. (74)
Yeri gelince anlatacağım, halife Osman defnedilirken hanımı geceleyin mezarı başında mum tutup çalışanlara yardımcı oluyordu. Yine Ebubekir ölürken, eşlerinden Esma onun cenazesini yıkıyordu. Dolayısıyla Ayşe en azından çarşaf giyer, bu şekilde izleyebilirdi.

d) Ayşe ve Hafsa ikilisinin “Tahrim Suresi”yle ilişkisi

Ayetlerde bu iki kadının adı geçmiyor. Ama tabii ki hitabın Muhammed’in eşlerine olduğu kesin. Peki, hangi eşleri, nasıl biliyoruz?
Bu konuda binlerce kaynak var ki bu iki isim Ebubekir’in kızı Ayşe ve Ömer’in kızı Hafsa. ikisi de Muhammed’in eşleri. Burada kısa bir hatırlatma yapayım. Muhammed 54 yaşında iken 9 yaşındaki Ayşe ile evlenir ve vefat edince kadıncağız 18 yaşında dul kalır, hicri 57. yılında da vefat eder. Bu şu demek oluyor ki, Muhammed’den sonra yaklaşık 50 yıl daha eşsiz yaşamıştır. Yine Muhammed 56 yaşında iken, 17 veya 21 yaşlarında olan Hafsa ile evleniyor. Muhammed hayata veda edince bu kadın 28 yaşlarında dul kalıyor ve yaklaşık 35 yıl daha yaşıyor. işte durum bu iken, mağdur olan bu iki kadın olduğu halde, Tanrı’nın ayetler göndererek (75) “Bakın siz artık Muhammed’in ölümünden sonra başkalarıyla evlenemeyeceksiniz, sizler artık inananların anneleri sayılırsınız.” demesi izah edilir gibi değil.
Bu Tahrim suresinde de mağdur olan yine Muhammed’in bu iki eşidir. Şöyle ki, bu gencecik kadınlar sanki Muhammed’e cariyelik yapmaya mecbur mu, onların yaşama hakları, zevkleri yok mu! Neymiş; bakın Muhammed’e karşı gelirseniz ben Allah olarak onu daha güzellerle evlendireceğim diyor.

Ortada iki ihtimal var: Ya bunlar kadın kısmını hiç insan saymıyorlardı (ki gerçek olanı bu) dolayısıyla biraz boylu poslu oldu mu hemen evlendirirlerdi veya Ayşe ve Hafsa’da olduğu gibi, kız vermekle iktidarı ele geçirmek hedeflenmiştir. Olaylara bakıldığında bu fikir kuvvetle muhtemeldir.

Tahrim suresinde anlatılan bu ikilinin Ayşe ile Hafsa olmasında bir kere islam camiasında ittifak var. Bu iki isimle ilgili Buhari ve Müslim’in ortak olarak aldıkları hadisleri temel alarak kısa bir bilgi vereyim. Şunu da hatırlatayım ki, her iki kaynakta da bu konuda hadisler çok fazla. Zaten bir kısmını aşağıya alacağım.
Sahabeden ibni Abbas anlatıyor. Bu ayet geldikten sonra, “Acaba Muhammed’in hangi kadınları kastedilmiş?” diye hep merak ettim, fırsat kovalıyordum ki, bir gün bunu Ömer’den sorayım; ama pek cesaret edemiyordum. Sonunda hac mevsimi geldi biz yola çıktık, hacca gidiyoruz. Bir ara yolda fırsatını bulup Ömer’den sordum: Ayette sözü edilen iki kadın hangileri, diye. O da, “Hayret sana, ya ibni Abbas! (yani nasıl hâlâ bilmiyorsun) bu iki kadın Ayşe ile Hafsa’dır” dedi. (76)
Daha önce de belirttim; tefsirlerde anlatılan bal şerbeti/bal olayı, bilmem Hz. Muhammed falancanın sırasında falanca eşiyle yakalandı gibi hikâyeler bir yana; ortada bir gerçek var: Muhammed, Ayşe ve Hafsa’ya -sebebi ne olursa olsun- bir söz vermiş, olup bitenlere karşı onları durdurmak için kendilerine torpil yapmış: Söz veriyorum; ben gidersem benden sonra babalarınız Ebubekir ve Ömer yerime geçsinler, halk tabiriyle halife olsunlar diyor, tabii ki bu, Muhammed’in isteğiyle olan bir teklif değil; zorunlu bir sözdür. Ancak anlık bir söz. Olayları yatıştırmak için o an için söylenmiş geçici bir söz. Çünkü yerine kimi belirlediği konusunda çok tartışmalar var; işin içinde özellikle Hz. Ali ismi öne çıkıyor. O bakımdan geçici diyorum. Hatta Muhammed bunu Ayşe ve Hafsa’ya ilk söylediğinde, müjde olsun” şeklinde hitap ediyor onlara. (77)
Diyelim ki aralarında başka hiçbir olumsuzluk da yoksa bir kere bu halifelik sözünün verilmesi zaten Muhammed için tehlikeli. Çünkü söz vermiş, zaman da hızla ilerliyor ve adamlar da (Ebubekir-Ömer) onun yaşıtları. Onun için bir an önce iş başı yapalım hesabıyla kendisine karşı suikast yapmak için geçerli bir neden. Kaldı ki, kanıtlar zaten güçlü; ama bu da onlar için önemli bir neden. Bu gibi planlar konusunda Ebubekir pek aktif biri değildi; aslında Ömer onu çok kolay yönlendirebiliyordu demek yerinde bir tespit olur. ilerde Ömer’le ilgili detaylı ve bağımsız bir başlık sunacağım. Orası da okunursa, sanırım Ömer’in gerçek kimliği hakkında daha inandırıcı bilgi edinmiş olunur.
Tahrim süresiyle ilgili bilgiler daha bitmedi; somut kanıtlar var.
Burada birçok hadis kaynaklarında geçen bir olayı, en başta Buhari ile Müslim’den aktarayım. Muhammed bir ara Ayşe’nin evini göstererek ve üç sefer de tekrarlayarak, “işte küfür/fitne buradadır, şeytanın boynuzunun çıktığı yer burasıdır” diyor. (78) Bu sözü, Ayşe’nin evinden çıkınca üç sefer söyledi şeklinde rivayetler de var. Aynı sözü başka zamanda Harsa için de kullanmıştır. (79)
Burada gözden kaçmaması gereken ince bir nokta var: Muhammed yalnız Ayşe ve yalnız Hafsa dediği zaman “Şeytanın boynuzu” terimini kullanmış (Yani tekil). Ama isimleri telaffuz etmediği zaman, bakıyoruz “Şeytanın boynuzları” şeklinde çoğul kullanmıştır. (80)
Fitne ve şeytan boynuzu terimlerini başka konularda da kullanmış; onlar ayrı şeyler. Bunu da belirtmiş olayım. Kimileri bunu çarpıtabilir diye hatırlattım.
Burada hiç şüphesiz ki bir kinaye, birini/birilerini işaret etme söz konusudur. Nitekim Ayşe ve Hafsa’yı işaret ettiği gibi; bunu böyle anlamak lazım. Hani halk arasında da kullanılır: Falanca aynen şeytan gibidir denilir. O da bunu kastetmiştir.
Hatırlıyorum, 1980′lerde Türk-islam sentezcileri, Nurcular bu gibi hadisleri komünizme karşı anti propaganda olarak kullanıyorlardı. Yani Muhammed, “Fitne doğudan çıkar.” derken burada V.i. Lenin’i kastetmiş (komünizmi!) diye anlatıyorlardı. Bazı sözlerinde fitne buradadır yerine, doğudan çıkar şeklinde ifade etmiş. O da şundan: Artık ya farklı olay ve kişileri kastetmiştir veya bunu söylediği zaman Ayşe-Hafsa evleri ona göre doğuya düşmüş olabilir. Çünkü Ömer ve Ebubekir’den çekindiği için, Ayşe ve Hafsa’ya bazen dolaylı sözler söylemek zorundaydı.
Türk-islam sentezcileri bu hadisleri şöyle kullanıyorlardı: Bakın işte komünizm o kadar tehlikeli ki, Muhammed ta o zaman -mucize yoluyla- buna işaret etmiş, diyorlardı ve ayrıca ballandıra ballandıra “Komünizm tehlikesinden Rusya’yı terk edip Karadeniz’i yüzerek geçen ve bu zorluklarla Türkiye’ye gelen sayısız insanlar var, bakın bu konuda kitaplar bile yazılmış” gibi islam’ın mucizelerini anlatıyorlardı. Üstelik o kitaplar bedava dağıtılıyordu. Ki o zaman ben zaten küçüktüm, dünyadan haberim bile yoktu. Ama madem söylenen hadisten maksat Rusya ise, bari “Şeytanın boynuzu kuzeydedir” deseydi, o zaman hiç olmazsa koordinatlar tutardı; ama doğu denince, Rusya Suudi Arabistan’a göre pek de doğuya düşmez. Bir de komünizmin asıl çıkış yeri Rusya da değil: Marx, Engels Avrupalı!
Muhammed ayrıca Ayşe ve Hafsa için, “Siz aslında Hz. Yusuf’un etrafındaki kadınlar gibisiniz.” diyor. Hani Kur’an’daki anlatıma göre Yusuf’un etrafındaki kadınlar ona oyun kurmuşlar. Nitekim bu konuda özel bir ayet de var: “Sizin tuzağınız gerçekten büyüktür.” diye. Her ne kadar bu hadis vefatına yakın bir zamanda Ebubekir’in cemaate namaz kıldırma olayıyla ilgili olarak anlatılmışsa da; aslında bu bir uydurmadır, gerçeği yansıtmıyor. Nitekim Şia kesimi, Muhammed’in bu sözü, Ayşe’nin insanlara, “Muhammed diyor ki, Ebubekir cemaate imam olsun” iftirasını duyduktan sonra söylediğini iddia ediyor. Yani ben ne zaman Ebubekir’i önerdim, sizi gidi tuzakçılar şeklinde anlatıyorlar. Yoksa Hz. Muhammed bu kadar ağır bir benzetmede niye bulunsun ki. Bunu, kendisine karşı tertiplenen komplonun bir parçası olarak değerlendirmek daha doğru ve mantıklıdır açıkçası. (81)
Kanıtlar daha bitmedi; Kur’an’la devam edelim.
Tahrim suresinden anlamlarını verdiğim ayetlerden 10. ve 11. ayetler, önemli bir mesaj içermektedir aslında; ama islam düşünürleri bunlara hep basit anlamlar yüklemişler, farklı yönlere çekmişler; gerçek anlamlarını hep gizlemeye çalışmışlardır. Burada kötü iki kadın örneği veriliyor. ilginçtir ki, Ayşe ve Hafsa nasıl kötü bir ikili ise, verdiği Nuh ile Lut’un kadınları (10. ayette) da iki kötü kadın olarak açıklanıyorlar. Şu soruyu sormanın tam da zamanıdır: Acaba neden o iki kötü kadın örneğini getirip bu olay bağlamında/Ayşe ve Hafsa’nın geçtiği Tahrim suresinde anlatıyor, ne alâkası var? Burada Ayşe ve Hafsa’yı, kötülük bakımından Nuh ve Lut kadınlarına benzetiyor.
Kaldı ki, Nuh ve Lut eşleri kocalarına karşı hainlik yaptılar diyor. Hainlik, nerdeyse ihanetle eşanlamlı bir kelime (aynı kökten gelen biri üç harfli, diğeri de dört harfli/mezid bir fiil). Bir kere burada daha uygun sözcük kullanılabilirdi. Gerçi “hıyanet” yalnız ihanet anlamına gelmez, başka anlamlarda da kullanılır; ama sonuçta olumsuz bir anlam taşır. Madem Hafsa ile Ayşe’yi bu ikiliye benzetiyor ve bu ikili de eşlerine karşı haindi diyor; peki Hafsa ile Ayşe de böyle miydi acaba (ihanetçü). Diyelim Ayşe’nin Safvan’la ifk olayı meşhurdur, ya Hafsa?
Belki ayetten bunu kastetmemiş; ancak seçilen terimler uygun değildir. Burada ihanet/hainlik kelimesi kullanılınca Kur’an yorumcularının zoraki açıklamalara başvurduklarını görüyorum: Efendim peygamberlerin eşleri zina yapmazlar gibi yorumlar. işte alâkası olmayan bir terim kullanıldığında tabii ki yorumculara iş çıkar: Zoraki anlamlar yüklemek durumunda kalırlar.
Hiçbir kanıt olmasa bile, insan bağımsız bir gözle yalnız bu Tahrim süresindeki anlatılanlara baksa, yine aklına bir şeyler gelir: Muhammed’le eşleri arasında olup biten neymiş ki, Kur’an’a bu ilginç biçimde yansımış diye insanın aklına sorular gelir!
e) Ayşe Hakkında Bazı Saptamalar
Ayşe’yi biraz daha fazla tanımak için, hakkında sağlam islami kaynaklardan derlediğim bazı bilgileri sunmak istiyorum. Maksat, anılan planları başarabilecek kapasitede mi değil mi?
Ayşe’nin anlattığı şöyle bir hadis var:
“Muhammed’e sihir yapılmıştı, o sihrin etkisiyle öyle bir hale gelmişti ki, yaptığı bir işe hayır yapmadım diyordu… O kadar akli dengesini kaybediyordu” diyor. (82) Bu, Buhari ve Müslim’in ortak olarak işledikleri hadislerden. Bunları bu suikast bağlamında şöyle değerlendirmek mümkün:
Demek ki bu ilaç içirme olayı sadece vefat ettiği sırada olmamış; daha önce de Ayşe ve Hafsa tarafından değişik yollarla kendisine verildiği olasılığı çok güçlü. Neden Hayber’de bir Yahudi kadın bunu planlayabiliyor da Ayşe böyle yapmasın! Üstelik Ayşe yapsa babası halife olacaktı, bu işte çıkarı vardı. Şu denilebilir: Ayşe Muhammed’i kaybetseydi, ayetlere göre artık bir daha evlenemezdi. Dolayısıyla Ayşe neden kendini eşsiz bıraksın ki? Bir kere Muhammed’in Ayşe’den başka aynı anda en az on hanımı daha vardı (83) ve kendisi 60′ı geçmişti. Bu nedenle, Ayşe’nin bir kere ondan beklentisi yoktu, biyolojik olarak artık Muhammed’den aşk beklemek mümkün değildi.
Bir de Ayşe gibi bir kadın kendi işini bilirdi, Muhammed’den sonra -istemişse- koca ayarlayabilmiştir. Kim bilir ve garanti eder ki, Muhammed’den sonra Ayşe 50 yıl tek başına yaşamış, artık başka bir erkekle yaşamamıştır! Tabii ki yaşamışsa diyecek bir şey yok: Genç kadın ve onun en doğal hakkı. Ayşe, Hatice gibi cömert, eli açık biri değildi. Devlet onun maaşını veriyordu. Zenginliğine küçük bir örnek vereyim. ibni Asakir’in anlattığına göre, Onun köleleriyle-işçileriyle ibni Abbas’ın köle-işçileri arasında bir ara kavga çıkınca, Ayşe bunu duyar duymaz -çözmek için- hemen koşarak olay yerine gider. (84) Kadın her yönüyle becerikli biri.
Bir kere başlangıçta babasının onu Muhammed’e vermesi büyük bir yanlışlık, hatta bir insanlık suçu idi. ister yaşı 9 olsun, ister 15 olsun fark etmez. Bir kere Muhammed 55 yaşlarındaydı ve başka hanımları da vardı. Bunun savunulacak hiçbir tarafı yok.
Burada demek istediğim, aşk konusunda Ayşe’nin zaten Muhammed’den bir beklentisi yoktu. O yüzden eğer Ebubekir ve Ömer Muhammed hakkında bir suikast planlamışlarsa ve o da bu iki kadın tarafından uygulanmak istenmişse, bunlar rahatlıkla bu plana iştirak etmişlerdir.
Muhammed’in vefat ettiği ay Haziran ayı ki, o coğrafyanın en sıcak aylarından. Kaldı ki bugünkü gibi sıcaklığa karşı tedbir de yoktu. işte halifelik kavgaları yüzünden cenaze o yaz sıcaklığında 3 gün dışarıda kalır. Burada, cenazenin ne kadar bozulduğunu insan herhalde tahmin edebiliyor. Daha önce de belirttim, cenaze üç gün yerde kalmıştır; ama Ayşe kendi evindeydi, Ebubekir’le Ömer de o üç gün içinde halifelik peşindeydi. (85)
Bu büyü hadisinden bahsetmekte maksadım şu: “Birileri Muhammed’e sihir yapmıştı, o da akli dengesini kaybetmişti” sözü, mantık ve ilmi açıdan boş bir iddiadır. Aslında bu da Muhammed’e yapılmak istenen planın bir parçasıdır: Olay sihir değil; belki de ilaç yedirmek/içirmek gibi bir komplo söz konusu. Tekrarlıyorum: Sihir yapıldı açıklaması zaten Ayşe’ye dayanır, tabii ki bu da anlamlı. Hadis uzun ve içinde çok lüzumsuz şeyler var; ben hepsini anlatmadım. Mesela Ayşe diyor ki, bu büyü Muhammed’de o kadar olumsuz etki yapmıştı ki, hanımlarıyla seviştiği halde sevişmedim diyordu/bunun farkında değildi.
“Sonuçta bir gün Muhammed bana dedi ki, Ayşe ben çaremi buldum. iki kişi (melek) bana gelip dediler ki, bu adama sihir yapılmış; o sihrin malzemesi de Yahudilere ait olan Zekvan kuyusuna atılmış. Bunu anlattıktan sonra benle Muhammed gittik, söylediği malzemeyi kuyudan çıkardık, böylece onun büyü işi bitti, rahatsızlığı geçti. Bu arada ben Muhammed’e, “Peki bunu insanlara anlat” dedim. O, gerek yok, nasıl olsa ben sağlığıma kavuştum; başkası önemli değil dedi.” Bunları anlatan Ayşe’nin kendisi…
Çok açıktır ki, Ayşe çaktırmadan ona bir şeyler yedirmiş; onun izini benzer uydurmalarla kaybettirmeye çalışmış; ama kaybolmaz ki. Çünkü açıklamalar inandırıcı değil.
Ayşe’den farklı bir hadis: Muhammed hasta iken bana, “Ayşe sen benden önce ölseydin ben sana dua ederdim.” dedi. Ayşe devam ediyor: “Söze bak! Vallahi benim bildiğim, sen ölümümü istiyorsun. Hâlbuki senden önce ölsem, aynı gün sen gider başka hanımlarınla aşk yaşarsın” diyor. Ayşe’nin bu hadisi, en başta Buhari’de pek çok yerde geçmektedir. Bir de değişik kaynaklarda bunun farklı versiyonu da var. Hz. Muhammed, Ayşe’ye, “sen benden önce ölseydin ben senin cenaze namazını kılar, seni kabre indirirdim” diyor. Bunun üzerine Ayşe sert tepki gösteri yor: “Bu açıklaman gösteriyor ki, sen bir an önce gitmemi ve benden kurtulmanı istiyorsun” diyor. Belli ki Muhammed ondan kurtulmak istemiş; ancak çaresini bulamamıştır. (86)
Hele Muhammed’in Ayşe hakkında şu açıklaması şüpheleri daha da artırmaktadır. Kendisiyle Ayşe arasında olup bitenler bağlamında bir ara, “Yazıklar olsun! Bu kadın (Ayşe) başarabilirse ne yapmak istiyor, neyin peşindedir!” diyor. (87) Tabii ki bunu anlatan Ayşe, olayı başka konularla ilişkilendiriyor: Mesela bir gece kalkıp gitti, ben de sandım ki başka hanımlarına gidiyor (kıskandım), peşine takıldım. Meğerki mezarlığa, ölülere dua etmeye gidiyormuş, işte beni görünce o arada bu sözü söyledi diyor. Bunun bir çarpıtma olduğu belli. Aslında bu söz, ona verilen ilaçtan sonra veya kendisine karşı Ayşe’nin çevirdiği genel planlar bağlamında söylenmiştir. Yoksa Ayşe’nin anlattığı böyle basit şeyler yüzünden söylenen bir söz değildir.
Şu da var ki, verilen bilgilere göre Muhammed son günlerde Ayşe’nin evinde kalmış ve artık orada vefat etmiş. Anlaşılan, yer de böylesine bir komplo için tam uygun. Bu durumda Ayşe kimseyi kolay içeri almamış demektir ve rahatlıkla istediğini kendi evinde yapabilmiştir.
Hatırlanacağı gibi biraz önce de açıkladım, kendisi Ayşe’ye şeytan demişti.
işte Hz. Muhammed’in Ayşe’ye karşı kullandığı yukarıdaki cümle, islam âlimleri arasında tartışmalara neden olmuş, hatta bazı Kur’an yorumcuları ve islam düşünürleri bu ve benzeri kanıtları göz önüne alarak, Ayşe ile Hafsa’nın (tabii ki Ebubekir ve Ömer’in de direktifleriyle ki bir an önce iktidarı ele geçirsinler diye) Muhammed’i katlettiklerini, ona zehir içirdiklerini net söylüyorlar… Mesela; Muhammed b. Mesut Ayaşî (h.4. asırda yaşamış) kendi tefsirinde (88) bu konuda halife Ömer, Ebubekir ve kızları olan Ayşe ve Hafsa’nın Muhammed’i zehirleyip öldürdüklerini ve hepsinin katil olduklarını açıkça belirtiyor.
Benzer ağır ithamlar Sünni kaynaklarda da var. Her ne kadar yazdıkları halde katılmıyorlarsa da, Zehebi, ibni Hacer gibileri şu ağır ifadeleri de eklemişler. Kimileri (isim de vererek), Ebubekir ve Ömer’e Firavun demişler, kızları Ayşe ve Hafsa’yı Lut kavmine benzetmişler şeklinde net açıklamaları var. (89) Ayaşî’yi sadece sivri bir örnek olarak gösterdim. Hatta Meclisi gibi Şia ekolüne bağlı yazarlar (90) Ebubekir-Ömer ve kızlarını daha ağır bir şekilde suçluyorlar.
Her ne kadar islam’ın Sünni kesim yazarları bu konuyu soyutlayarak, insanlardan gizli tutmak istemişlerse de, aslında kanıtlar çok güçlü ki, uhammed bir siyasi cinayete kurban gitmiş ve bunu tertipleyenlerin baş aktörü de Ömer’dir; ancak Ebubekir’i de yönlendirmiş ve hatta kullanmıştır demek yerinde olur. Bunu yaparken de en önemli avantajları, kızlarının Muhammed’le evli olmaları ve onunla yaşamaları. Zaten Muhammed’den sonra Ömer’in Ebubekir için aktif bir şekilde çalışması, aslında kendi geleceğinin altyapısını güçlendirmekti; bunu hep söylüyorum. Nitekim Ömer’in yaptıklarına dayanamayan Hz. Ali, bunu açıkça Ömer’e karşı söylemiştir: “Aslında Ebubekir senin umurunda değil. Sen bununla geleceğini garantiye almak istiyorsun.” demiştir. (91)
Şimdi farklı bir tarihçiden bazı bilgiler sunacağım. Bu adam Hz. Ali ile çok samimi, onunla birlikte yaşayan biri. Adı Selim bin Kays Hilali (h.2-76). Kitabında enteresan şeyler anlatıyor.
Aslında bu konuda var olan tüm bilgilere bakınca, yazarın bu olayı bir sonuca bağladığını anlıyor. (92)
Selim’in anlattıklarından bir özet sunayım.
Ebubekir, Ömer, Ebu Ubeyde, Muaz bin Cebel ve Salim başta olmak üzere, Muhammed’in Ali’yi halife olarak adres göstermesi yüzünden harekete geçenler kendi aralarında bir plan yapıyorlar. Bunu da uygun zamanlarda Ka’be içinde yürütüyorlar. Hani ibadet yeridir kimse bunu tahmin etmez niyetiyle (bilerek) Ka’be’yi seçiyorlar. Muhammed bu planı bilmesin diye Ayşe ve Hafsa da bu konuda görev alıyorlar, göz-kulak oluyorlar. Daha sonra bu sayı hayli kabarıyor, 34 civarında bir kitle bu plana dahil oluyor ve giderek sayı artıyor. Sıra sözleşme metnini yazmaya gelince Ebubekir’in evinde toplanıyorlar. Sait bin As da bu sözleşmenin kâtipliğini yapıyor. Olay tarihi hicri 10. yılı ki bir yıl sonra da Muhammed vefat ediyor. Yazılan yazı Ebu Ubeyde’ye veriliyor, o da götürüp Ka’be’de uygun bir yerde gömüyor. Belge orada kalıyor ta ki Ömer halife olana kadar.
Peki, alınan karar ne!
Hedefleri, Ali’nin halife olmasına fırsat vermemek için, bir darbe ile Muhammed’i ortadan kaldırmak. Bu gerçekleştikten sonra da sırayla Ebubekir, Ömer ve Ebu Ubeyde’in halife olmalarına karar veriyorlar. Daha önce Tebük’te yaptıkları gibi, burada da Veda haccından dönmekte olan Muhammed’i yolda öldürmeye karar veriyorlar. Bu iş için 10-15 kişilik bir katil grup da ayarlıyorlar, tabii ki Muhammed’in de istihbaratı güçlü, bunun bilgisini alıyor ve plan yine boşa çıkıyor. Selim’in kitabında daha enteresan şeyler de var. Mesela Ömer bir sözünde, “Benim yanımda ha Muhammed’in davası, ha pislik içinde yetişen bir hurma, aralarında hiç fark yok.” diyor. Bunu duyan Muhammed çok kızıyor, bir toplantısında dolaylı olarak da olsa bunu belirtiyor; ama ne fayda! Karşısında en başta Ömer ve çok güçlü bir muhalif kitle var; fiziki olarak yapılacak hiçbir şey yok. (93)
Yineliyorum, Muhammed’e karşı olanlar çok güçlü insanlardı. O yüzden elinde iki tedbir vardı. Birincisi, sık sık ayetler oluşturup bu yolla onları durdurmak, ikincisi ise, maddi olarak tedbirini almak.
işte Tahrim suresindeki anlatılanlar, Muhammed’e karşı yapılmak istenen ve içinde eşleri Ayşe ile Hafsa’nın da bulunduğu bu suikastlerle ilgilidir aslında. Muhammed, Ayşe ve Hafsa’dan bir şeyler sezmiş ki, durumu ayetlerle formüle ederek bir taktik ve tedbir olarak uyguluyor.
Bir bal şerbeti, bir gece hayatı meselesi değil olay, bu kadar ayetleri bunun için oluşturmaz.
iktidar kavgaları yüzünden ta Tebük’ten bu olaya kadar sonuç vermeyen plan, Ayşe ve Hafsa’nın ona zehir içirmeleriyle sonuç veriyor ve maksadına ulaşıyorlar. Hem baştan beri verilen bilgiler, hem de bundan sonra anlatacaklarım bir bütün olarak değerlendirilirse ve bu insanların da 1400 yıl önceki bir toplumun insanları oldukları düşünülürse, aslında senaryonun gayet normal ve oluşan kanaatin de bu yönde olduğunu rahatlıkla söylemek mümkündür.
Bir de eğer anlatılanlar doğruysa, Ayşe bugünkü saf Müslümanların inandığı gibi, pek de dine inanan biri değildi. Burada yine başta Buhari ve Müslim’den somut örnekler vereyim. Mesela Kur’an’da Mirac’la ilgili isra suresi var. Ki güya Muhammed Cebrail eşliğinde bir gece Burak denen bir araca (her ne ise!) bindirilip Mekke’den Kudüs’teki Mescid-i Aksa’ya, oradan da göklere, Allah yanına götürülmüşü) tabii ki bu olay islam’da meşhurdur ve bir de bunun adında bir sure var: isra suresi. Burada bu hikâye üzerinde durmaktaki amacım, Ayşe’nin bu olayla ilgili yorumundan dolayı. Ki o zaman henüz dünyaya bile gelmediği halde; zaman içinde bu konuda konuşulunca fikrini söylüyor. Kendisi, “Aslında Muhammed bedeniyle/fiziki olarak göklere çıkmamıştır; o ancak rüya yoluyla bunları anlatıyor.” diyor. (94)
Yine en başta Buhari ve Müslim’de geçen ve Ayşe’ye atfedilen önemli bir söz var: Ahzab suresi 50. ayetin bir yerinde deniliyor ki, Muhammed bir kadını eğer beğenirse, ona mehir ücretini vermeden/bedava alabilir. Yine 51. ayette, Muhammed’e tam özgürlük verilir: “Kadınlarından istediğini boşayabilir, istediğini geri getirebilirsin, eşlerin arasında geceleyin sıralama yapmayabilirsin’ gibi avantaj ayetleri oluşunca, Ayşe buna çok kızar ve o meşhur sözünü burada söyler: “Bakıyorum senin Allah’ın senin zevkin doğrultusunda acele ederek hemen ayet gönderiyor.” (95) işte benzer örneklere bakılınca, Ayşe’nin Muhammed’in peygamberliğine inanmadığı düşüncesi kesinlik kazanmaktadır.
21. asırda yaşıyoruz; peki günümüzde hangi Müslüman bu kadın kadar cesaret edip böylesine eleştirel bir söz kullanabilir? Dediğim gibi islam tarihi çok güvensiz ve uydurmalarla doludur. Ancak sağlam diye kabul edilen kaynaklarda geçen bu söz Ayşe’ye ait ise, demek ki kadın gerçekten harikaymış.
Ama aynı şekilde kaynaklarda şunlar da var.
Muhammed, gelip Ayşe ile oynasınlar diye, ara sıra ufak çocukları çağırırdı.
Bariz bir örnek vereyim. Bir ara eve gelince bakıyor ki Ayşe çocuklarla oynuyor, deri gibi o günkü malzemeden iki kanatlı bir at yapmışlar. Muhammed soruyor, “Bu da ne?” Ayşe, “Bu Süleyman peygamberin atıdır, hani onun da kanatları varmış ya!” karşılığını verince, Muhammed gülmekten bayılıyor. (96) işte bir taraftan oyuncakla uğraşan küçücük bir çocuk; diğer taraftan nerdeyse filozof gibi gösterilen bir Ayşe. Onun için hep karşımızda uyduruk bir resmi islam tarihi vardır diyorum.
Ayşe ister filozof olsun, isterse çocuk; Ömer onu ve Hafsa’yı bu komploda bir piyon olarak kullanmıştır. Hatta bu konuda Ebubekir bir hiçtir demek mübalağa değildir. Saflığına ve hiçliğine küçük bir örnek vereyim. Bilindiği gibi onun lakabı ‘Sıddık’tır. Bunun tarihçesi de şu: Muhammed, ben göklere/miraca çıktım deyince o da tartışmasız olarak buna inanırım demiş ve bu unvanı bu olaydan dolayı almıştır. Sıddık demek, çok doğru sözlü demek. işte böylesine saf bir Ebubekir’i Ömer kolay yönlendirebilmiştir. Hele biraz da ona prim vermişse (yönetici olursun diye) iş tamam olmuştur. Hafsa’nın da bu konuda bir hadisi var. Muhammed’e, “bakıyorum sen hasta olursan Ebubekir’i namazda öne geçiriyorsun” diyor. Buna karşı Muhammed, “Ben öne geçirmiyorum ki; Allah onu öne geçiriyor/yani vahye dayanıyor” diyor. Nerde bu gibi sözler varsa hep Ayşe ve Hafsa’ya dayanıyor. Belli ki onlar da iyi çalışmışlar! (97)
f) Halife Ömer Hz. Muhammed’i Konuşturmuyor!
Hz. Muhammed ölüm döşeğindeyken, “Bana kalem-kâğıt getirin size öyle bir vasiyette bulunayım ki, onu yerine getirirseniz zarar görmezsiniz” diyor. Bunun üzerine halife Ömer, “Hz. Muhammed artık hastadır, ne dediğini bilmiyor. Dolayısıyla Kur’an var, o bize yeter” diyor ve sözü edilen o vasiyetin yazılmasına engel oluyor/Hz. Muhammed’i konuşturmuyor. Tabii ki Ömer’in bu sözü üzerine orada bulunanlar arasında tartışma çıkıyor: Kimisi, madem Muhammed’in arkasında Allah vardır, hasta da olsa yine doğru konuşur diyor, kimisi de Ömer’i haklı buluyor. Bunun neticesinde Muhammed onlara “Çıkın ” diyor ve vasiyet yazılmadan konu kapanıyor. Hatta ibni Abbas, “Hayret! Bırakmadılar ki peygamber sözünü tamamlasın” diyor. Bu açıklama en başta Buhari’nin eserlerinde birçok yerde, Müslim’de ve diğer islami kaynaklarda anlatılmaktadır.
Her ne kadar kimi rivayetlerde Ömer’le birlikte başkaları da Muhammed’in yanında varmış, onlar da onun bu vasiyetine itiraz etmişler deniliyorsa da, aslında Ömer dışında hiç kimsenin adı geçmiyor. Zaten Ömer’den başka da kimse bu ifadeyi kullanma cesaretinde bulunamazdı. Buhari’de birkaç yerde Ömer’in bu konuda ismi geçiyor. (98)
Burada kullanılan tartışmalı bir terim var. Ömer yukarıdaki cümleyle birlikte burada Muhammed’e karşı ‘HCR’ kelimesini kullanıyor. Bunun anlamını ibni Esir’den dinleyelim. ‘Hecere’ demek, boş konuşmak, ne dediğini bilmemek diye genel sözcük anlamını verdikten sonra, az önceki hadise değiniyor ve Hz. Muhammed’e bunu demekten kasıt, artık hastalıktan dolayı sözlerini karıştırıyor, sağlam konuşamıyor demektir diyor ve ekliyor. “Hz. Muhammed’e karşı bu ifadeyi kullanan da Ömer’in kendisidir.” diyor. Aynı açıklama ibni’l Manzur tarafından da yapılmıştır. (99)
Ömer sadece bu olayda itiraz etmiyor. Yine bu hastalık anında Muhammed hanımlarından kâğıt-kalem istiyor, verin size önemli şeyler yazayım diye. Onlar getirmeye çalışınca o sırada Ömer geliyor, durumu öğreniyor, “Siz kadınlar ancak ağlamaya varsınız; başka neye yararsınız” diyor ve burada da engel oluyor/bırakmıyor. Bunun üzerine Muhammed (demek ki artık dayanamıyor) “ Kadınlar senden daha iyidir.” diyor. Bunlar aslında önemli açıklamalardır. (100)
Sonuç şu: Ömer, Hz. Muhammed’e, “Artık hastadır, akli dengesi yerinde değildir, abuk-sabuk konuşuyor. Dolayısıyla onun söylediklerinin bir değeri yoktur” demek istemiş; kullanılan kelimenin anlamı bu. Şu da var ki, bir kere Ömer’in bu karşı çıkması islam inancına uygun değildir. Eğer inansaydı ki Muhammed’in projesinde Allah var, -islam inancına göre Allah cansızları da, hastaları da konuşturur- o zaman bunu söylemezdi. Çünkü iş sadece akılla olsa, o zaman Muhammed’in mucize iddiası nerede kalır? Yani ne olursa olsun bu karşı çıkış Ömer için olumlu değil; ancak, Ömer’in burada korktuğu bir şey varmış ki karşı çıkmış. Aşağıda bunun nedenini anlatacağım.
g) Halife Ömer Neden Telaşlıydı?
a) Belki Muhammed bu son nefesinde, Ömer’in de içinde bulunduğu Tebük’teki suikastçıları ve yine Ömer’le Ebubekir’in, kızları Ayşe ve Hafsa aracılığıyla Muhammed’e karşı tertipledikleri komployu açıklar endişesi Ömer’i sarmış olabilir.
b) Bir diğeri de, belki damadı Ali’yi toplum içinde halife ilan eder korkusu. işte bu durumda Ömer’in planı suya düşerdi, tabii ki her iki neden de önemli. Hatta son nefeste Hz. Ali onun yanında yalnız kalıyor ve dışarı çıkınca soruyorlar: “ Muhammed’in durumu nasıl?” diye. O da iyi diyor. Ancak amcası Abbas artık Muhammed’in çok ağır olduğunu ve vefat etmek üzere olduğunu anlıyor. Kendisi bunu oradakilere söylüyor, tabii ki bu başbaşa kalmakta Muhammed’in ona halifeliği konuştuğunu söyleyenler ta o zamandan vardı. Hatta, Hz. Muhammed’in Ali’yi kendine vasi olarak seçip seçmediğini Ayşe’den soruyorlar. Ayşe sert tepki gösteriyor, “bu da nerden çıktı, 24 saat Muhammed’in yanındaydım, hatta tuvalet ihtiyacını altından alırdım. Böyle bir şey olsaydı ilkin ben duyardım” diyor ve Ali’nin vasi olduğunu inkâr ediyor. Bunlar, en başta Buhari’de anlatılan şeyler. (101)
Az önceki hadis çok uzun ve ilginçtir ki, Ayşe ile ilgili bu hadis sadece Buhari’de 18 yerde tekrarlanmıştır. Ayşe burada Ali ile ilgili şu önemli açığı da veriyor/ona kızgın olduğunu belirtiyor, şöyle diyor.- Benim ifk olayıyla ilgili (hani bir savaş dönüşü yolda Safvan adında biriyle zina yapmakla suçlanıyordu) henüz Nur süresindeki ayetler inmemişti, bu konudaki belirsizlik sürüyordu (Allah neden uzun süre onları bu konuda seyretmek istemiş ve daha sonra yaklaşık 10 ayet birden göndererek Ayşe’nin ve dolayısıyla Muhammed’in ailesinin dosyasının sağlam olduğunu belirtmiş; tabii ki bu da notlarımız arasında kalsın!) Ayşe devam ediyor. Bir ara Hz. Muhammed hem Ali, hem de Üsame bin Zeyd’i huzuruna çağırıp sordu: “Siz bu iş için ne dersiniz, ben Ayşe’den ayrılayım mı?” diye. Üsame, “Senin eşindir, sen onu daha iyi tanırsın” karşılığını verdi, benimle ilgili olumlu konuştu; ama Ali, “Ey Muhammed, dünyayı kendine dar etme; sanki sana kadın mı yok” dedi. Ali’nin bu sözleri Ayşe üzerinde çok olumsuz bir iz bırakmış. Çünkü daha sonra meydana gelen tarihi olaylarda Ayşe hep Hz. Ali’ye karşı olan cephede yer almıştır. (102)
Konunun aydınlanması açısından şu olay da önemli: Bir kere Muhammed son nefesinde Ali ile başbaşa kalmış ve ona bir şeyler söylemiştir. Hatta hadisler var ki, Muhammed Ebubekir ve Ömer huzurunda Ali’yi halife olarak ilan edince Ömer buna itiraz bile etmiş: Sen kendin mi Ali’yi tayin ediyorsun, yoksa bu atama konusunda vahiy ile mi hareket ediyorsun, demiştir. O da, “Ben vahiyle konuşuyorum.” diyor. Bunu ilerde Hz. Ali-Fatma kısmında daha detaylı olarak anlatacağım. Zaten daha önce de bu konuda bazı değinmelerim oldu. işte bu bilgiler de var iken, Ayşe’nin “Hz. Muhammed Ali’yi vasi yapmadı.” şeklindeki açıklaması doğruluk ifade etmiyor. Bir kere Ayşe artık taraftır ve benzer konulardaki açıklamaları asılsızdır.
Mutezile ekolüne yakınlığıyla itham edilen ibni Ebi’l Hadid’den birkaç cümle eklemek istiyorum (h.656.ö). Aynı şeyler Necahî Tai’nin “iğtiyal’ül Halifet’i Ebibekir” adlı yapıtında daha fazla ve detaylıca işlenmiştir. Bu ikiliden kısa bir özet sunmakta yarar var. Konuya ilişkin anlattıklarımdan çıkan sonuca yardımcı olur diye düşünüyorum. Şunu anlatıyorlar:
Ömer, henüz Hz. Muhammed hayatta iken Ebubekir’le konuşur: Kimse senin halife adayı olacağını zaten düşünemez, herkes buna sürpriz der; ancak sen olursan pek tehlike olmaz. Sen halim selim/yumuşaksın, her kesim sana ılımlı bakar. Onun için ilkin seni halife yapalım, bir yıl sonra da sen ayrılırsın ben başa geçerim gibi pazarlıklar ve senaryolar anlatılır. Hatta bir yıl geçtikten sonra Ebubekir çekilmek istemeyince, “Aslında beklentim şuydu, diyordum ki Ebubekir sistemi rayına oturttuktan, sükuneti sağladıktan sonra bir hafta içinde kendisi bir bahane bulur ve bir yılı beklemeden görevden ayrılır, bana devreder; ama işi uzattı!” şeklinde Ömer’den böyle bir açıklama aktarıyorlar. (103)
Zamanla Ebubekir’le Ömer’in arası açılır. Hatta Ebubekir Ömer’i hac görevinden alır. Daha da cesaret edip ileri giderek bir ara Ömer’e, “Bana kalırsa sen bu halifelik işinden vazgeçersen daha hayırlı olur” der. Taberi bunu farklı bir şekilde aktarır: Ömer bu halifelik işinden vazgeçseydi daha iyiydi şeklinde aktarmış. (104) Bundan sonraki gelişmeleri, Ebubekir’in nasıl katledildiği bölümüne bırakayım.
Sonunda Ebubekir görevden ayrılmayınca ve hac yetkilerini de Ömer’den alınca araları tam açılır ve Ömer, gelecekte halifeliğin riske gireceğini artık anlar. Bundan sonrasını az önceki yazarların kaynaklarından dinleyelim: Ebubekir, konuşulan sürede istifa etmeyince halife Ömer harekete geçer ve onu ortadan kaldırmak için planlar yapar. Bunu, Ebubekir’in ölümü konusunda izah edeceğim. Hatta ilk başta Ebubekir, ya Ömer halife olsun ya da Ebu Ubeyde di yordu, halife Osman’ın adı hiç yoktu. Ama daha sonra nedense Osman öne çıkar ve Ebu Ubeyde birden gündemden düşer. Hatta Ömer iş başı yapınca, Ebubekir’in çoğu valilerini görevden alır. (105)
Yine Ebu Süfyan ile oğlu Muaviye’ye çok aşırı ayrıcalıklar t a n ır ki bunlar Osman’ın akrabalarıydı, tabii ki bu ilk adımdı; zaman içinde Osman iktidara gelince bu akraba saltanatını daha da geliştirir ve bilindiği gibi bundan dolayı Emeviler dönemi başlar. Yani bu görevden almalar ve yerlerine Emevi soyuna bağlı kişileri tayin etme olayı, Ömer’le Osman/ dolayısıyla onun soyu arasında yapılan pazarlıkların bir soncuydu aslında.
Burada gözden kaçan bir şey var: Halifelik makamına geçme olayı halk arasında bilinen o çok basit şekilde gerçekleşmemiştir; tam tersine ilk halifeden itibaren hep zorlu ve skandallarla olmuştur.
Şu sorulabilir: Mademki Muhammed bütün bu olup bitenleri biliyordu, artık burada Ömer’i bu son nefeste ne gibi hesaplar için dinliyordu ki? Artık ne varsa açıklamalıydı.
işte bu onun sorunudur, neden söylemedi bilemeyiz. Yalnız şu gibi hesaplar kuvvetle muhtemeldir: Mesela; açıklasam daha kötü olur, sistem dağılır. Veya damadım Ali rahatlıkla halife olsun, ben sorun yaratmayayım, dolayısıyla kızım Fatma da rahat eder gibi hesaplar yapmış olabilir; ama şu kesin ki, Muhammed, Ömer’e karşı hep defansa çekilmiş, çekinmiş ve etkisinde kalmıştır.
Yeri gelince Hz. Fatma kısmında belirteceğim gibi, Haziran ayında vefat edenMuhammed’in cenazesi üç gün yerde kalırken, Ebubekir’le Ömer cenazeyi bırakıp iktidarı ele geçirmek için kulis yapıyorlar. Halifelik işini sağlama bağladıktan sonra Muhammed’in cenazesine döndüklerinde; artık cenazesi gömülmüştü, yetişememişlerdi. Burada çok basit bazı yorumlar var: Mesela bu üç gün olayı, acaba Muhammed’i Mekke’de mi yoksa Medine’de mi gömelim veya millet lidersiz kalmıştı, mecburen bunlar uğraşacaktı gibi laflar. Bunlar zaten dini kaynaklarda da pek öne çıkmamış; ancak cılız da olsa bazı eserlerde geçiyor ama dediğim gibi gerçekle ilgisi yok. (106)
Daha sonra Ebubekir’le Ömer, Hz. Fatma ve Ali, Ebubekir’in halifeliğini tanısınlar diye onlara gidince Fatma aynen şunu diyor: En zor anımızda bizi cenazemizle başbaşa bırakıp kendi işlerini görmeye çıkan kişilerle bizim işimiz yok; ne bizden izin aldınız, ne de bu konuda (halifelik konusunda) bize bir hak verdiniz. (107) Ömer, Hz. Ali’nin evine baskın düzenleyince Hz. Fatma bunu o sırada söylüyor, “babamın cenazesini yerde bırakıp çıkarınız peşine düştünüz; bizden ne istiyorsunuz” diyor. Acaba, Ebubekir vefat edince Ömer’in hemen halife olması tesadüf müdür? Bütün bunlar yapılan planların birer sonucudur. Halbuki halifelik için ilk başta en çok adı geçen Ebu Ubeyde idi ama ne hikmetse Ömer öne çıkıyor ve Ebu Ubeyde birden tarihe karışıyor, ortalıktan kayboluyor.
Nitekim Ebubekir öldürülünce, Ömer hemen başa geçiyor.
h) ibni Mesut’un Önemli Açıklaması
ibni Mesut, “Bana teklif edilse ki, ey ibni Mesut; sen yemin içer misin ki Muhammed katledilmiştir diye? Ben de derim ki, değil ki bir kere; dokuz sefer bu konuda rahatlıkla yemin içerim ki Muhammed suikasta kurban gitmiştir. Ancak bana, ‘Yemin içer misin ki Muhammed normal eceliyle ölmüştür diye?” teklif gelse, bu konuda tek bir sefer bile yemin içemem” diyor. Önemli bir kişiden önemli bir açıklama. Bu hadis, birçok islami kaynakta geçmektedir. (108)
Tabii ki ibni Mesut bu açıklamayı yaparken detayını anlatmıyor: Nasıl katledildi, neydi olay, bunu izah etmiyor. islami kesim burada Yahudi kadının Hayber’de verdiği zehir olayını gündeme getirebilir; yoksa Ayşe miydi, Hafsa mıydı… Müslüman yazarlar bunu akıllarından bile geçirmezler veya geçirmek istemezler. Ama olay tek bu hadise bağlı değil ki, görüldüğü gibi kanıtlar fazla.
Şa’bi bu konuda, “Yemin ederim ki, Hz. Muhammed suikasta kurban gitmiştir” diyor. (109)
Daha önce de Enes b. Malik’in, “Hz. Muhammed’in Hayber’de yediği o zehirli et, onun küçük dili ve ağız bölgesinde iz bırakmıştı, tahribat yapmıştı” hadisini aktardım. Ki Hayber zehrinden de etkilendiği bir gerçek; ama o olayla ölümü arasında üç yıllık bir zaman var. (110)
Az önceki hadise bakıldığında, acaba gerçekten dini bir emir gereği mi; yoksa bu ilaçtan dolayı ağız bölgesinden dökülen etler sonucu meydana gelen çirkinlikten dolayı mı Hz. Muhammed’in resim-heykele yasak koyduğu konusunda tereddüt içinde kalıyoruz. Yani belki de, “Bundan sonraki nesil beni bu halde görmesin” demek istemiş ve bu nedenle resminin yapılmasına izin vermemiştir, tabii ki bu da bir yorum.
Burada şu sorulabilir: Peki buraya kadar anlatılanlardan nasıl bir sonuç çıkaralım? Yani Muhammed’i, Ayşe ve Hafsa aracılığıyla Ömer-Ebubekir iktidar kavgası için mi katletmişler, Hayber’de yediği zehirli yemekten mi ölmüş, yoksa normal kaderiyle mi? işte bence bu sorulara sağlıklı yanıt almak için kitabı sonuna kadar takip etmek lazım. Çünkü böyle olursa verilen yanıt daha da sağlıklı olur. Yine de buraya kadar anlatılanlardan okuyucu ne anlamışsa tabii ki bu onun algısı ve takdiridir. Ama dediğim gibi sağlıklı karar için kitaptaki tüm bilgileri bitirmek lazım.
Ancak şu var ki, iktidar kavgası yüzünden, Ebubekir ve Ömer öteden beri Hz. Muhammed’e karşı suikast düzenlemişler; ancak bir nevi başaramamışlar. Bardağı taşıran son damla ise, Hz. Muhammed’in, Ali’yi halife göstermesi ve Ebubekir, Ömer gibi Hz. Ali’ye rakip çıkabilecek, ileride sorun yaratabilecek kişileri de, dönüşü imkânsız bir savaşa gönderip bu yöntemle ortadan kaldırması. Nitekim vefat ettiği ayın pazartesi günü Üsame’ye bu görevi verirken hasta değildi; bundan sonra çarşamba günü hasta olur ve fazla geçmeden vefat eder. (111) Demek ki artık ölüm-kalım savaşı; onlar o arada işi hızlandırmışlar.
Arif Tekin, Hz.Muhammed’in Ölümü, s.61-95
Düzenleyen: Arap Şükrü
Dipnot:
57) a- Buhari-Müslim, L. Ve’l Mercan, no: 1427.
b- ibn’il Cevzi, Tıbbi Nevevi, Ilac’u Zatei’l cenb 1/66.
c- Buhari, 1-) Megazi, Muhammed’in hastalığı kısmında. 2-) Tıp, Ledut md bölümü. 3-) Diyat, bir grup tek kişiyi katletse kısmında.
d- Müslim, Selam.
58) ibni Sad, Tabakat, Üsame b. Zeyd seriyesi, 2/345, Halebi, insanu’l Uyun, aynı kısım.
59) El-lü’lüü ve’l-Mercan, no: 1412.
60) El-lü’lüü ve’l-Mercan, no: 1661.
61) a- Buhari- Megazi, bab’ü merd-i nebi ve tıp kısmında,
b- ibni Sad.Tabakat 2/367.
c- Ebu davud, Sünen, Diyat kısmı no: 3913.
d- A. Razzak, Musannaf, no: 19815.
62) Buhari-Müslim, Lü’lüü ve’l Mercan, no: 1413.
63) a- Zehebi, Siyer-i A’lam, 27/438.
b- Mecme’u Zevaid, peygamberlik alametleri kısmı no: 14262.
c- Hakim, Müstedrek no: 4449, Mrgazi.
d- Beyhakı, Sünen-i Kübra no: 19097,Dehaya, müşriklerin kap-kaşığını kullanma kısmında.
64) Ebu Ya’li el-Mevsılı, Müsned, 8/258, no: 487-4843. Burada dipnotta başka kaynaklarda var; ancak zayıf hadis.
65) Tahrim suresi, 3. ayet.
66) Tahrim suresi, 4. ayet.
67) Tahrim suresi, 5. ayet.
68) Tahrim suresi, 10. ayet.
69) Tahrim suresi, 11. ayet.
70) Tahrim suresi, 12. ayet.
71) Osman Keskioğlu, Kur’an Bilgileri, Diyanet yayını, s. 120-129.
72) a- ibni Kesir, Büdaye-Nihaye, Hz. Muhammed’in gömüldüğü yer kısmında. 5/292. Burada imam Ahmet’ten alıntı yapıyor.
b- imam Malik Muvata, no: 545 Cenâiz kısmı,
c- Taberi Tarih, 11. yılı olayları, 3/216 ve sonrası
73) a- Ahmet b. Hanbel 6/62. Ayşe hadisleri.
b- ibni Abdi’l Ber, Temhidö Muvatta şerhi, 24/396.
c- ibni Sad, Tabakat: 2/401. Muhammed’in defni kısmında. Burada çarşamba yerine salı günü sabahı geçiyor,
d- Taberi Tarihi 1, 1. hicri yılı olayları, 3/217.
e- ibni Kesir, Bidaye-Nihaye, 5/292. Hicri 11. yılı, ne zaman gömüldü konusunda.
f- Beyhakı, Sünen-i Kübra, 3/403-409.
g- Ibn’l Cevzi, El-Vefa bi Tarif-i Fedaili’l Mustafa. 35. bab.
h- ibni Hişam, Sire 4/344.
74) A’lam-i Nisa, 4/113.
75) Ahzab suresi, ayetler: 6 ve 53.
76) a- Buhari, Tefsir, Tahrim suresi kısmı, Nikâh, babanın kızına eşi hakkında nasihati konusunda. Mezalim-gasb kısmında. Libas, peygamberin ruhsat verdiği elbise kısmında.
b- Müslim, Talak, bu iki isimde sorun yok: Ayşe ve Hafsa’dırlar; ancak daha fazla bilgi için, adeta bir ansiklopedi durumunda olan imam Suyuti’nin ‘Dürr’ül Mensur’ adlı tefsiri, ilgili ayetler kısmında birçok kaynak var, oraya bakılabilir. Ayrıca Zamahşeri, Er-Razi, Kurtubi, Beydavi, ibni Kesir, Sealibi, Taberi ve daha niceleri Ayşe ve Hafsa diye belirtmişlerdir.
77) Suyuti, Dürrü’l Mensur, Tahrim suresi. Burada imam Suyuti birçok yazar kaynağın ismini detaylıca veriyor. ibni Asakir, ibni Adiyy, Ebu Naim Isfahani, Dahhak ibni Mrdeveyh gibi.
78) a- Buhari, Farz’ül humus. Muhammed’in eşlerinin evleri kısmında,
b- Müslim, Fitne bölümünde.
c- imam Ahmet, Müsnedüi müksirun ibni Ömer hadisleri kısmında.
79) Müslim, Fiten bölümünde.
80) a- Müslim, Fiten kitabı.
b- Abni Ebi Şeybe, Musannaf, Fedail, Yemn kısmında.
c- imam Ahmet de Müsned’inde almış, ibni Ömer hadislerinde.
81) Buhari, Ezan kısmında, no: 681 ve 684. Buhari-Müslim hadisleri, Lü’lüü Mercan, namaz kısmı, birinci cilt, no: 238
82) El-lü’lüü vel-Mercan, no: 1412
83) Şevde, Hafsa, Cüveyriye, Marya, Ümmü Habibe, Ümmü Seleme, Safiye, Meymune, Zeynep b. Cahş vs.
84) ibni Asakir, Muhtasar’ü Tarih-i Dımaşk. 13/Z93, Zehebi, Düvel’ul islam, 22.
85) Hz. Muhammed’in cenazesinin üç gün yerde kaldığını içeren kaynaklardan birkaçı:
a- ibni Kesir, Bidaye-Nihaye, 5/292. Hz. Muhammed ne zaman gömüldü, bölümünde.
b- ibni Hişam, siyer 4/315.
c- Taberi, Tarih. 3/217. Özel başlık: Ne zaman öldü, ne zaman defnedildi, kısmında.
86) a- Buhari, Mer’da, kavl’ül marid kısmında ve Ahkâm, istihlaf kısmında,
b- ibni Sad, Tabakt, 2/353, Hz. Muhammed’in ağrısı, hastalığı kısmında.
87) a- ibni Sad, Tabakat, 2/351, Hz. Muhammed’in ‘Beki’a çıkması’ başlığıyla,
b- Müsned-i Teyalisi, 1/202.
c- Müsned-i Ebu Ya’li, 8/87. no: 4620.
d- Beyhaki, Şa’b’ül iman 1/214 ve Sünen-i-Kübra, 5/289.
e- Ahmet b. Hanbel, Müsned, 6/111.
88) Al-i imran suresi 144. ayetin açıklamasında.
89) Zehebi, a-) ‘Siyer u A’lam-i Nübela’, 15/578. b) ‘Mizan’ül itidal’, Ahmet b. Muhammed b. Sırrı b. Ebi Darem kısmı, no 551, s. 2/283. Siyer-i Atam’ın ilgili dip notunda Zehebi’nin Tezkiretü’l Huffaz, 3/884, Lisanü’l Mizan, 1/268 ve Suyuti’nin Tabakat’ül Huffaz 364, no: 822′de de geçtiği yazılı.
90) Bihar’ul Envar adlı yapıtı, cilt 22/239 ve 22/516.
91) Belazuri, Ensab, 1/587.
92) Meclisi aslında Şia; ama uzunca da bir kaynak hazırlamış, tam 110 cilt.
93) Selim b. Kays Hilali, Kitab’ü Selim, nami diüeri Kitab’ü Sakife, s. 148 ve sonrası. Aynca 235 Ömer’in Muhammed’e ihaneti kısmında.
94) Fahrettin er-Razi, Taberi ve daha birçoğu, bunu isra suresi ilk ayetin açıklama kısmında anlatıyorlar.
95) a- Buhari, Ahzab suresi 50. ayet tefsiri bağlamında.
b- Müslim, Reda, 49, bir kadın gece sırasını kumasına hibe edebilir mi kısmında.
96) a- ibni Hibban. No: 5863-64, Oyun kısmında, 13. cilt.
b- ibni Kesir Tefsiri, Sad suresi 30. ayet ve devamı.
97) ibni Asakir, Tarih-ü Medinet-i Dımaşk, 30/265
98) Buhari, ilim, bab’ü kitabet-il ilmi.Mer’za, bab’ü kavl’il meriz. lsti’sam, bab’ü kerahet’il hilafı. Buhari bu 3 yerde Ömer’in ismini verir; aynca birçok yerde bu karşı çıkışı isimsiz olarak verir. Müslim, Vasiyet, no: 1637
99) a- ibni Manzur, Lisan’ül Arab, 5/254.
b- ibni Esir, Nihaye fi Garib-il Hadis, 5/212.
c- Buhari, a- Cizye, Yahudilerin arap yarımadasından çıkanlması kısmında,
d- Megazi, Muhammed’in hastalanması bölümünde,
e- Cihad, hel yüşfeu ila ehli-1 zimme babında.).
f- Müslim, Vasiyet, babü terk’il vasiyet. Ömer’in ismi var. Ayrıca 1-2 hadis de isimsiz var.
g- Buhari- Müslim ortak hadisleri: El’lü’lü’ü ve’l Mercan, no:1059. ‘Hecere’ kelimesi var.
100) A. Razzak, Musannaf, no: 18771 ibni Sad’dan alıntı yapıyor.
101) Buhari Megazi, mered’ü Nebi. Müslim, Vasiyet. Mercan, no: 1058. Kur’an’ın Kökeni adlı yapıtımda bu konuda detaylı bilgi var.
102) a- Buhari-Müslim’in ortak hadislerini alan El’Lü’lüü ve’l Mercan, Tevbe bölümü, Ifk kısmında, no: 1763.
b- Buhari, Şehadat kitabı, birkaç yerde. Tefsir, Nur suresi, birkaç kez.
c- Müslim, Tevbe bölümü, ifk kısmında.
103) ibni Ebi’l Hadid, Şerh’ü Nehci’l Belaga, 2/31 vd.
104) a-ibni Hiban, Sıkat 2/192
b-Taberi Traih-I 3/428
105) Mesela Halit b. Velit, Müsenna b. Haris, Şerahbil b. Hasene, Enes b. Malik, ikrime b. Ebi Cehil, Ebu Ubeyde b. Cerrah gibi. Yine Osman’a yalcın kişileri/Emevileri iş başına getirir. Sait b. As, Velit b. Ukbe gibi
106) Şehristani, Milel ve’l Nihal, s. 1/31.
107) a- ibni Kuteybe Dineveri, El-lmame ve’s-Siyase adlı yapıtında Ebubekir kısmında, s. 21.
b- Ömer Rıda Kehhale, A’lam-i Nisa, 4/114.
108) a- Zehebi, Siyer-i A’lam, 27/437.
b- ibni Kesir, Bidaye-Nihaye, hicri 9.yılı olayları Tebuk seferi kısmında ve 11. yılı olayları. Muhammed’in ölümü kısmında 5/247.
c- Hakim, müstedrek no: 4394, 3/60-61.
d- ibni Sad, 2/350.
e- imam Ahmet b. Hambel, Müsned, Abdullah b. Mesut müsnedleri, no: 3435.
109) Müstedrek, Megazi, no: 4395.
110) a- Buhari-Müslim hadisler, EI-LüTüü ve’l-Mercan, no: 1413.
b- Müslim, Selam, Zehirleme kısmında.
c- Buhari, Hibe, 51: Müşriklerden hediye kabul etme kısmında.
111) ibni Sad, Tabakat, 2/345.
ebu cehilinde çok hayalleri vardı. ebu lehebinde. dünya. para. kadın. makam mevki. saltanat. sonları cehennem çukuru oldu. hani diyorlarya şimdi, ya muhammed (s.a.s.) ebu cehil ölmedi, ebu leheb kıtalar dolaşıyor. halbuki ne diyordu hz. muhammed (s.a.s.) ;

'' sağ elime güneşi, sol elime ayı verseniz, asla davamdan vazgeçmem. ''

sen kalk böyle bir insana laf söyle. edepsiz utanmaz arlanmaz. haddini bilmez hıyanet.

hz peygamberi (s.a.s.) kıskanmanın bu çeşidini de görmüş olduk böylece. beh beh beh. fesatlık diz boyu. damarlarına işlenmiş hasetlik. iftira atan diliniz kökünden kopsun. ense kökünden hemde.

doğru onun zamanında müslümanlar derli topluydu. sahabeler, islamı/imanı yaşarlarken iman ediyorlardı. hz. peygamber (s.a.s.) tek başına çıktığı bu yolda allahın (c.c.) yardımıyla örnek bir insan/örnek bir yaşam/seçkin ve tertemiz bir hayat sürdürmüştü. ondaki güzel ahlak öylesineydi ki düşmanlarını bile affederdi. çünkü allah onu alemlere rahmet olarak göndermişti.

allah (c.c.) peygamberini (s.a.s.) seçmiştir. onu en güzel ahlak üzere yaratmıştır. kafirlerin nefesi onun nurunu söndürmeye yetmez.
Bu mübarek Kadir gecesinde tüm müslümanları bu gerçekle yüzleşmesi için davet ediyorum.

Neden peygamberin cenazesi 3 gün bekletildi.

Neden 17 kişi katıldı.

Neden zekat 40 ta 1 e düştü ki Kuran'da mallarinizin fazlasini dağıtın verin diyorken.

Söylenecek çok şey varda anlayacak az insan var.
Nasıl olduğu merak edilendir. Acaba ahirette bu sorunun cevabını görebilecek miyiz, bilinmez ki.
pek fazla kişinin katılmadığı cenazedir...
kişinin mübarekliği cenazenin kalabalığına göre mi değişiyor? hayır yani kendini peygamber ilan eden bir adam vardı cenazesi dolup taşmıştı bursa'da bu hesapla.
şimdi olsa bütün tvler verirdi.
Ar*pların iktidar kavgasından ortada kalmış, vaktinde toprağa verilememiş cenazedir.
bence bir açıp bakmak lazım gerçekten orada mı diye.
güncel Önemli Başlıklar