bugün

az önce sky türk televizyonunda konuşan, tc yurttaşı ermeni aydın. harika türkçesi, sağlam yaklaşımlarıyla göz yaşartmıştır. hem türkiye'ye hem diaspora'ya güzel eleştiriler yönetltmiş, can alıcı tespitler yapmıştır. karşısında konuşan agos yazarı pakrut estukyan ile birbirlerini güzel tamamladılar.

anlattığı ilginç bir anektod şöyleydi: - ben dolmabahçe sarayı'na çocukluktan beri üç kez gittim. birincisi okullaydı. rehber orada sarayı balyani adlı bir italyanın yaptığını söyledi. ikinci gezimde rehber mimarı atladı, üçüncüsünde ise -bir arkadaşımı götürmüştüm- 14 kişilik bir mimar grubunca yapıldığı söylendi. oysa padişahın mimar başı olmuş balyan ailesi ile övünmek ve onu onurlandırmak da mümkündü.

artık bu tür şeylerin yapılmasının hoş karşılanmayacağı günlerin gelmesi dileğimiz.
Türkiyeli Ermenilerden Hayko Bağdat soruyor: Türkiye'nin bütün konularında 'cesur, ilerici' bir hükümet var iken neden Hrant Dink davasında durum hâlâ aynı? Bağdat Türkiye toplumuna da sesleniyor: Türkiye'nin iklimi hâlâ aynı. Hrant Dink ismini kullanmak hâlâ tehlikeli. Vicdani açılım gerekli.

Hayko Bağdat 33 yaşında. Türkiyeli Ermenilerden. Babadan kalma matbaacılık mesleğini devam ettiriyor. Bağdat'la, Hrant Dink'i, Türkiye toplumunun Ermenilere bakış açısını, son dönemde gündemin sıcak noktalarından Ermeni Açılımı'nı Tokatlıyan Han'da konuştuk. Bağdat, açılımın vicdani olması gerektiğini söylüyor ve tüm kesimleri özeleştiri yapmaya çağırıyor. Hrant Dink cinayetinin üçüncü yılına yaklaşıyoruz. Bağdat'ın bu konuda da çağrısı var: 'Varsa bu toplumda hala vicdanı kanayan Hrant Dink cinayetinin mahkemeleri devam ediyor.'

»Türkiye toplumun Ermenilere bakış açısı nasıl?

Genel anlamda Ermeniler üzerinde konuşurken bir şeyin kökeninde Ermeni bulmak, 'zamanında neler vardı' diye konuşulan bütün hikâye -bunu ancak yaşayan bilir- beni rahatsız ediyor: Bu bitmiş tükenmiş, kapatılmış bir Çin lokantası, nostaljik bir unsur gibi hissettiriyor bana. Konuştuğumuz konularda naftalin kokan ibareler benim yaşamımda bir baskı hissettiriyor. Bazen lehimizeymiş gibi, yapılan 'bunlar esnaf adamlardır sözünde dururlar. Zamanında benim babam yanında çalışmış, hiç hakkını yememiş' gibi sözler, kaybettiğimiz bir değer ya da 'oh oldu iyi ki kaybettik' gibi bir bitmişlik düşüncesini beraberinde getiriyor. Geçmiş zaman kipiyle konuşuluyor Ermenilerden. Oysa 60 bine yakın Ermeni var bu ülkede. Biz hâlâ varız, hâlâ bu topraklardayız, bu topraklarda üretiyoruz, kazanıyoruz, çocuklarımız burada. Gidecek yer de yok çünkü biz buralıyız. Birtek ben bile kalsam bu ülkede ben de hâlâ yaşıyorum ve varım. Bugünü ve yarını konuşan yeni şeyler söyleyecek olan bir kimliğim var benim. Ermenilerle konuşurken onlara karşı kilişeler var.

»Resmi ideoloji de bu yönde...

Ermeni meselesindeki devletin tavrı, Dünyada eşi benzeri az görülür 'başarılı' bir operasyondur. Bursa'ya gittim konuşmacı olarak. insanlara, 'içinizde daha önce Ermeni gören var mı?' diye sordum. 'Yok' dediler. 'içinizde daha önce Ermeni kalıntısı, kilise, ev veya okul gören var mı?' diye sordum. Yine aynı cevap 'yok' dediler. Hayatlarında ilk defa bir Ermeniyi karşılarında görüyordu oradaki insanlar. Osman Köker'in 'Yüzyıl Önce Ermeniler' diye bir karpostal çalışması vardı. Orada yüzyıl önce 80 bin olan Bursa nüfusunun 37 bini Ermeniydi. Şimdi ben Bursa'ya gittiğimde, aynı kitleye "Karesioğulları'nı tanıyormusunuz?" diye sorduğumda biliyor çocuklar. Nasıl olur? Anadolu'nun en kadim halklarından bir tanesi bu toprakların yerlisi Ermeniler nasıl olur da bugünkü durumda olur? Nasıl olur da insanların arkeolojik kazılarda bile izine rastlanamayacağı kadar algısından silinir? 'Türkiye Ermenilerinin en büyük problemi nedir?' diye çokça sorulur. Bence hafızadan ve algıdan silindik. Ve yerine başka bir şey inşaa edildi. Ermeni kavramının yerine içi başka bir şeyle dolduruldu. Mesela Cünety Arkın'ın filmleri buna çok katkı sağlamıştır. Sıradan insanın gözünde haç olan her şey aynıdır. Filmlerde kötü adam oldu. Hâlâçoğlu'nun söylediği gibi bugün bütün bölücü unsurların çakma Ermeniler olduğu iddia edildi. Yerine, -bir dönem hiç konuşulmadı-daha sonra başka kötü bir şey inşa edildi.

hrant resmi ideolojiyi kırdı

»Ne zaman kırıldı bu inşa? Ya da kırıldı mı?

'Ermeniler yoktu varsa da kötüydü' denilen yerde 90 yıllık resmi ideolojiyi kıran tek bir Ermeniydi aslında: Malatya ağzıyla konuşan, hareketleri bir Malatyalı gibi olan Hrant Dink bütün hafızayı değiştird: "Vardık, varız, bildiğin Malatyalıyız" dedi.

»Aslında bütün kesimleri değiştirdi...

Tabii ki... Ermeni toplumunun kalanı da bütün baskı ve ifade biçimleri yüzünden kemikleşmiş, kafasını toprağa gömmüş, susmuş, mümkün olduğu kadar kamufle olmuş bir kitleydi. Çok başarılı bir operasyonun aslında kolayca çökebileceğini gösterdi Hrant Dink. Sen 90 sene boyunca Ermenilerin adını ağzına almamışsın, tarih kitaplarından çıkarmışsın, yok saymışsın ve varlığını silmişsin. Sadece bir kişinin çıkıp kendi bireysel hikâyelerini anlatması bile bunun yıkılmasına neden oldu. Niye tehlikeliydi Hrant Dink? işte bu yüzden. Tarihi bilgiyle değil, bellekle çözülmesine yol açtı. Bellek anlatan insanlar olursa işte o daha tehlikelidir.

»Hrant Dink'ten sonra çoğaldı mı bellek anlatıcıları?

Evet. Hrant ölene kadar... Ben 2003 yılında radyo programı yapmaya başladım Yaşam Radyo'da. Cumhuriyet tarihinde ilk defa bir Ermeni kendi kimliğiyle radyo proğramı yapıyordu. Yaşlı bir kadın arayıp, "Ermenistan Radyosu zannettim. Normal bir Türkiye radyosundan Ermenice şarkı duydum. Ölsem de gam yemem artık" demişti. Yaşadığımız duruma bakın: Bu toprakların bir insanı kendi dilinde radyodan bir şarkı duyduğu için "ölsem de gam yemem artık" diyor. Kitaplar basılıyordu. Gençler bir şeyler yapıyordu.O zaman açılmış yürüyen bir yol vardı. bir şeyler değişiyor, biz de 'artık kafamızı kumdan çıkarabiliriz' diyorduk. Hrant Dink'e bir şey olursa dünya ayağa kalkar diye düşünürken, Hrant Dink'e 'bir şey' oldu. Dünya da ayağa kalktı. Sonra... Sonra büyük bir hezeyanla, vicdan duygusu bu toplumu ayağa kaldırdı. Üçüncü yıl geliyor. Pazartesi 12. duruşma var. Bütün faaliyetlerimizi 'Hrant için adalet için' kurduk. Ve adalet taleplerimizin asla gerçekleşmeyecek olduğunu görüyoruz yavaş yavaş, bu benim bireysel fikrim. Dava duruşmasında Dink'in ailesine hâlâ hakaret ediyorlar, hakimle şakalaşıyorlar. Dışarı çıkıyorsun 'plan yapmayın plan' şarkısını söylüyor birisi. Türkiye'de bir şeyler değişiyor bunun farkındayız. Fakat bizim reflekslerimiz ve referanslarımızla gerçekleşmiyorki. Türkiye'nin bütün konularında 'cesur, ilerici bir hükümet' var iken hepsine 'risk aldık çıktık yola' derken - önemli sözlerdir bunlar Türkiye'de biliyoruz ne risk aldığını- neden Hrant Dink davasında durum böyle değil? 'Namus borcudur' denmişti Hrant Dink'in evinde. Ben bunları konuşmak istiyorum. Üçüncü yıla yaklaşıyoruz. Adalet talebimiz karşılanmadı. Türkiye'de iklim aynı. Bugün beni Türkiye'nin herhangi bir yerine götür, 'Ermeni var' diye bağır. Öldürürler. Türkiye'de bir Ermeni en kolay gözden çıkarılabilecek kişidir. Türkiye'nin kırmızı çizgisi Ermeni olmak. Her an birisi seni iki cümleyle toplumun hedefi haline getirebilir. Sarı Gelin diye bir belgesel yapılıp okullara gönderildi. Bu her okuldan 25 tane benim yarınki katilimi çıkarmak demek. Türkiye'de yaşayan insanların hâlâ bazıları üzerine atış serbesttir. Başbakan, Adalara geldi söz verdi. Teknik, Vakıflar sorunları var dedi. Fakat acil iklim değişikliğine ihtiyaç var.

»Ermeni Açılımı iklimi değiştirebilir mi? Kapıların açılması da gündemde.

ilişki kurulur. Sanatsal kültürel faaliyetler yapılır. Mutlaka faydası olur. Fakat Ermeni meselesinde açılım vicdani açılımdır. Türkiye'de yaşayan Ermeniler üzerindeki ambargonun, ablukanın düzeltilmesi yaraların sarılması nasıl olur bilmiyorum. Fakat, mesela Hrant Dink'in 'Ali topu Agop'a at' hikâyesi önlemli ve bir formüldür. Bu kurtlar vadisi toplumunda insanlar sırf Ermeni olduğu için normal hayat yaşayamıyorsa ben açılımı vicdanen beklerim.

»Yani açılım bu topraklardan çıkmalı?

Ermeni meselesinin, diaspora, Ermenistan, Türkiye hatta Azerbaycan ayağı vardır. Rusya, Amerika var. Çok boyutlu. Burada çözümü nerde arayacağız? Kimin en çok barışa ihtiyacı var? Benim. Neden buradaki insanların, Hrant Dink'in söylediği bu kadar önemlidir? Çünkü buralıdır. Açılım istiyorsak çok daha fazla iş lazım. Her devlet kurumundan. iadeyi itibar lazım.

»Türkiyeli Ermeniler açılım hakkında ne düşünüyor?

Bir üst kuşak çok fazla badire yaşadığı için şuna ikna olmuş: Bu ülkede yaşıyorsan güçlü iktidarla yakın ilişkiye geç. Bir sıkışıklığın olduğunda gidip meramını anlatırsın. Ölümü gösterip zatürreye ikna olursan olursun. Ermeni meselesinde değişmiş bir Türkiye diğer bütün konularda değişmiştir. Normalleşmiş bir algı diğer bütün algıları değiştirir. Türkiye'de bize mütekabiliyet diyen bile var. Savaş esiri yani... Biz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyız. Genelkurmay başkanıyla, Başbakanla anayasa karşısında aynı haklara sahip insanım ben. Bu topraklara düşmanlık üretmeyen aleyhine olmayan fikirleri var insanların. Hepimizin ortaklaşa daha özgür yaşamasını öngörüyoruz. Bu meselenin çözümü diğer bütün her şeyi etkileyecek. Yabancı gibi görülmek sanırım en zoru.Vakıflara bile yabancı vakıflar diyorlar. Meseleye yabancılar.

»Çok karamsar bir tablo çizdiniz genel olarak umut bu tablonun neresinde?

Sembolik adımlar var. Başbakan Adalarda konuştu. Durmadan etnik milliyetçiliğe kaşı olduğunu söylüyor. Ezber cümle var. Ben de Başbakan, Türk, Kürt, Gürcü, Arap hepimiz kardeşiz diye sayarken, üçüncü sıraya Ermeniyi koymasını istiyorum. Türk, Kürt, Ermeni desin mesela. Yüzleşilmesi gerekiyor. Zehirlenen Türkiye toplumu algısının yerine, tamir edilecek işler yapılması gerekiyor. Milli Eğitim Bakanlığı'na iş düşüyor. Bakanlık, çocuklara Ermenileri bir kaşık suda boğacak CD göndereceğine, Ermenileri anlatması gerekiyor. Geçmişte neler yapıldığını herkes biliyor, şimdi neler yapılması gerektiğini konuşmamız gerekiyor. Asıl doğru sözü ve yol haritasını verebilecek insanlar Türkiyeli Ermenilerdir. Bir psikoloğ denetiminde konuşmak gerekiyorönce. Oradan da toplum mühendisleri, sosyologlar nasıl bu insanları normal hale getirebiliriz diye oturup çalışma yapmaları gerekiyor.

»Fakat en son söz verilenler Türkiyeli Ermeniler...

En çok tedavi edilmesi gereken algılardan bir tanesi bu. Başbakan'a Türkiye'de önemli insanlara suikast yapmayı planlayanlar şimdi içeride. Planı yapılmış ve bitmiş bir cinayetin hakkında bir şey yok. 'Kan adaletle susar' dedi Rakel Dink. Bari bunu bize sembolik olarak yaşatsınlar. Ben, Hrant Dink öldürüldüğü için üzülen bir hükümet, ordu, emniyet ve toplum görmek istiyorum. Hrant Dink ismini kullanmak hâlâ tehlikeli. Anadolu'nun herhangi bir yerinde 'Hrant Dink öldürüldü yazık oldu' demek hâlâ tehlikeli. Nasıl tarif edeceğimi bilemiyorum. Açılım iklimi değiştirmektir. Değiştireceğin iklim Ermeniyi kendi içerisinde eşit, onurlu bir yurttaş gören bir iklim olmalı. Mümkünse bu arada o iklim yaratılmalı. Sonrası biraz daha zor olabilir. Milli maçtan sonra bizim okulun camlarını kırdılar Ermeni okulu diye. Bir halkın bir toplumun derdini çevresindeki iyi insanlar duyarlı oldukları için çözemezler.Benim talep etmem gerekiyor. Sen de benim yanımda yoldaşım olacaksın. Fakat bu talebin çıkabilme kabiliyetini de elinden alıyorsun. O zaman gidelim mi gitmeyelim mi sorusu karşımıza çıkıyor. Ben nereye gideyim. Hep Hrant Dink'in cümlelerine benzer cümleler kuruyoruz: Gitmek ama nereye? Bu toplumun vicdanı varsa bunu harekete geçirebilecek duygular varsa bu bir tek cenazelerimizde olmaz. Biraz da düğünlerimize gelin. Zamanında çok iyi bilinen tanıdık gelen, Anadolu'da her yerde üçte bir nufusu olanlar yok artık. Tarihi bilgiyi, enformasyonu değiştirebilirsin fakat bellekteki sızıyı değiştiremezsin.
Hiç kimse bir şey bilmese de aslında bir şey biliyor. Türkiye'deki muhalif kesiminde turnusol kağıdı Ermenilerdir. Solda da Ermeni düşmanlığı var. Ermeniye gelince o da muhafazakâr, milliyetçi olabilir. Makbul olarak da görülür üstelik. Türkiye toplumu neyle yüzleşti ki bu meseleyle de yüzleşsin? Bütün kesimler kendi aralarında özeleştiri yapmalı. Varsa bu toplumda hâlâ vicdanı kanayan, Hrant Dink cinayetinin mahkemeleri devam ediyor. 19 Ocak geliyor, tavrını koysun, kendini göstersin.

söyleşi: ozan bilir
taraf gazetesi çalışanlarından ermeni asıllı, yok lan hatta bizzat ermeni bir vatandaş. ermeni falan deyince böyle küfür ettim gibi sandım bir an ya. niye öle oldu ki?
Dün odtü'de barış süreci ve ermeniler adlı bir panele konuşmacı olarak davet edilen aydınımsı.

Öğrencilerin kendi cebinden masrafları karşıladığı panele gelirken önce havaalanını beğenmemiş, daha sonra da aradaki fark neyse vereceğim demiştir. Ayrıca korumasına da bilet istemiştir.

Panelde konuşmasına başladığında; " aranızda hiç ermeni arakdaşı olan var mı ? " gibi bir soru sormuş ve sonrasında da bizi ancak 19 ocaklar da, 24 nisanlar da hatırlarsınız bir iki panele çıkarır sonra unutursunuz demiştir. Kendisine emine ayna çok güzel bir şekilde, hiç ermeni arkadaşınız var mı dediğinizde kediniz var mı gibi oluyor, yakışmıyor demiştir.

Kendisi şunu bilsin ki, öğrenciler ona şu süreçte kendini anlatabileceği bir yol açmış ve ona saygı gösterip dinlemeye gelmişlerdir. Ancak o daha en başından "entelektüel" kişiliğini göstermiş ve resmen paneli yapanları ermeni sevicilikle suçlamıştır. kendisini ve halkını da vitrine çıkarılacak bir promosyon ürünü olarak gördüğünü belli etmiştir. Öğrencilerin el emeğiyle hazırladığı afişle alay etmiştir. ha ayrıca ermeni halkının politik 8 kişisinden biri olduğunu iddia etmiştir, kendisine buradan onden çok daha birikimli ve çok daha aktivist ermeniler olduğunu hatırlatmak ve o dostların kendisinden çok daha "entelektüel" olduğunu belirtmek isterim.
barış çığırtkanı bir zat. pek fazla bilmem nedir ne innesidir lakin arada bir tweetlerine şöyle bir göz gezdirince nabza göre duruş gösteren biri gibi geliyor bu aydıncık bana.

iktidarın öcalan ile görüşmesine saygı duyuyor, destekliyor, onurlu ve çözümcü bir müzakeredir diyor lakin muhalefetin en ufak bir itirazına "susun, sizi gidi faşistler, darbe, asker, ordu, ergenekon, faşist, faşist, faşist" gibi 3-5 ezber kelime ile saldırıveriyor. ne güzel dünya lan bu. çok var la bunlardan. mesele kürt-türk meselesi olmayınca "kötü akp, pis akp" mesele türk-kürt meselesi olunca "sayın başbakan, sevgili barış sözcüleri, çözümcü büyüklerimiz" ekseninde bu herifler.

kendilerine naçizane önerim; ağızlarını açınca insan haklarının en büyük savunucuları, özgür düşüncenin bekçileri ilan ettikleri kendilerine şöyle bir dönüp bakmalarıdır. sizin hak ve özgürlük anlayışınız "kendine müslüman" bağlamında mı değil mi onu bir cevaplayın önce.

edit: tahmin ettiğim üzere kendisi yetmez ama evetçiymiş.
Twitter'da geceleri yazdığı özlem duyduğumuz Türkiye'ye ait hikayelerle sempati beslenebilecek insan.
Birazdan Habertürk tv'de ''açılım'' konulu programda konuşacak ermeni aydın.
yetmez ama evetçi, liberal kişi.
kimdir necidir hangi hakla canlı yayında pkk avukatlığı yaptığını anlamadım kişi.
kürtlere pek bir yakın fakat türklere çok uzak düşünsel bir yapısı var..*
--spoiler--
Bence Fenerbahçe'ye ben antrenör olayım. Hem yerli hem yabancı antrenör gibi takılabilirim gerekirse.
--spoiler--
en nefret ettiğim insan türü. sürekli farklı, öteki olduğunu vurgulama çabasındadır. bundan prim yapar. türkiye'de türk'e dair ne kadar değer varsa karşısındadır, diğer bütün değerleri işine yaradığı şekilde kullanır.

günahını almak istemem lakin bu tarz insanların bizzat iktidar kişilerince maddi destek falan aldığı öngörüsündeyim. yalnızca bir öngörü tabi. zira bu tarz ileri düzey liberaller, bir de solculuktan falan dem vurarak solu iyice kemalizm karşıtı bir mertebeye indirgediler. oysa solun evrensel ilke ve değerleri vardır. sadece kemalizm, asker karşıtlığı bu kişilerce sol diye yutturulmaya çalışılır piyasaya. bizim kendini öteki hisseden, veya ötekileştirilen insanlarımız da direk yapışır bu liberallere.
yetmez ama evet sloganının mucididir. ve hatta tanrı belamı vereydi de böle bir şey demeyeydim diyor.

okuyunuz: http://ulu.so/u2k28m
"samimiyet". hayko bağdat'ı anlatırken kullanılması gereken ilk kelime samimiyet.

art niyetsiz konuşan, plan yapmayan ama çok iyi kurgu yapan bir gazeteci..

hafiften çocuksu bir yan, güzel tespitler, nükteler ve mizah.

ama bütün bunlar kendisini sevilen biri yapmıyor. kimi ermeni olmasına kimi gezici olmasına kimi yetmez ama evetçi olmasına kimi bilmem nesine takıyor ve bu adamın samimi gazeteciliğini çöpe atıyor..

çelişkileri, yanlışları, bir sürü hataları olmuş olabilir ama kalbinin temizliğinden gram şüphe etmem, "satılık" biri değildir buda yeter..
Dünkü yazısında oyunu hdp'ye vereceğını açıklayan vicdanlı adam. Yok, hdp'ye verdiği için vicdanlı değil. Normalde de vicdanlı.
oy kullandıktan sonra "Bu seçimden çıkacak sonuç AKP'nin Cumhurbaşkanı adayının kaybedecegi şeklinde olacak. Bu düşüşün ilk raundudur. Fazlasını beklemeyiniz." açıklamasını yapan adam.
nihayet seçim bitti.

ayıptır söylemesi 1-2 puan farkla deklere ettiğim tahminlerim tuttu.

bütün bu olan bitenden sonra akp tabanının partisinden vazgeçeceğini, büyük bir sürpriz yaşanacağını düşünen kesimler hayal kırıklığına uğradılar.

o işler öyle kolay olmuyor maalesef.

yaşadığımız baskılar, gençlere reva görülen zulüm, devlet dersinde öldürülmüş çocukların ahı, tehdit altında olan gelecek algısı çevremizdeki herkesin gerçekliği haline dönüşmüyor hemencecik.

sesinizi herkesin duyduğunu, vicdan ve hak adına buna itiraz edeceğini düşünmeniz biraz da “acemi öteki” olmanızdan kaynaklanıyor sanırım.

cemaat, chp, mhp…

kürdün, ermeni’nin, alevi’nin, devrimcinin dünyasına hoşgeldiniz.

hırsızlığın, gaspın, yağmanın, cinayetin, katliamın kalabalık kitleler tarafından onaylandığı bir iklimde kapısını çalacak ‘devlet’ bulamama haline hoş geldiniz.

“teröristliğe, bölücülüğe, vatan hainliğine, dış mihraklığa, ajanlığa, dinsizliğe, allahsızlığa” hoş geldiniz.

balkonlara çıkıp meşrebinize, itikatınıza, geleneğinize, gençlerinize, önderlerinize küfür eden, her birinizi açıkça tehdit eden siyasetçi ağzına hoş geldiniz.

kalabalık kitlelerin sloganları arasında hak adına attığınız çığlıkların duyulmamasına, o kitlelerin kapınıza gelmesi korkusuna, polisin, askerin, zabıtanın o kalabalıklardan yana durmasına hoş geldiniz.

bu hale alışmayınız.

bu şoku çabuk atlatınız.

madımak’ta yakılan alevi’nin hafızasına sığınınız.

tribünlerde “hepimiz ogün samast’ız” diye bağrıldığını duyan ermeni’nin sabrına sığınınız.

çocuğunun bindirildiği beyaz toros’un peşinden koşan kürt anasının öfkesine sığınınız.

“bu devlet senin değil” diyenlerin karşısında ata toprağınızın sıcaklığına sığınınız.

bir daha asla bu devletin “sizin” olmasını istemeyiniz.

bu devletin sahibi olan zalimlere karşı halkınızın arasına karışınız.

tüm kimliklerin taşıdığı insanca, eşit, özgür, onurlu bir gelecek hayaline ortak olunuz.

konuşacak çok konu, sorulacak çok soru, hesaplaşacak çok mesele var aramızda biliyorum.

ama devlet tehdit ederken “niye geldin” diye sorulmaz bizim buralarda.

zamanı geldiğinde çaresine bakarız.

belki de hayırlısı olmuştur.

yeni cumhurbaşkanı’nı kürtler seçecek

bu seçimin sadece yerel seçim olmadığını söylemeyen kalmadı herhalde.

hükümet adına bir güven oylaması, yolsuzlukların sandıkta aklanması, tayyip erdoğan’ın siyasetteki yeni rolünün belirlenmesi, muhalefet liderlerinin konumu, yeni siyasi figürlerin ortaya çıkışı ve en önemlisi cumhurbaşkanlığı seçiminin provası gerçekleşti diyebiliriz.

oy oranlarına baktığımızda chp ve mhp’nin kazanma umudu olan adaylar etrafında birleştiğini görüyoruz..

bu ittifakın ‹ki turlu olarak yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerinde bir ortak aday etrafında sürdürüleceğini öngörebiliriz.

peki ortaya nasıl bir matematik çıkıyor?

oy oranlarına göre akp adayı = chp+mhp adayı gibi bir tabloyla karşı karşıyayız. (%43) hdp+bdp’nin (ahmet türk’ün aldığı bağımsız oy da eklenirse) oy oranı %7 civarı.

%51’i alan adayın cumhurbaşkanı olacağı bu seçimde bu yüzde %7’lik oyu hanesine yazdıran kazanacak.

chp ve mhp, kürdün de oy verebileceği bir ortak aday bulabilir mi dersiniz?

barış sürecinin hatrına kürtler akp adayını destekler mi dersiniz?

yıllarca “terörist” damgası vurularak dışlanmış bir hareket ülkenin cumhurbaşkanı’nı seçecek gibi duruyor.

allahın sopası yok işte."

hayko bağdat.
demukrat.

bir de cahil ilan edilmişiz iyi mi.

bunlar aydın olurken varıp biz cahil olalım dert değil lan.
"iktidarı boyunca öldürülenlerin ölümü neden hakettiklerini anlatıp durdu bize. Çünkü zihniyeti öldürenden yana, onu daha iyi tanıyor."
buraya hakkinda yazilanlari okuyunca aaaa.. ulan! diye bi dusundugum kisidir. bence gayet net tavirlarla ortaya koyuyor ne demek istedigini ve ne hissettigini. turkiyeye dair gercekleri acikca soylemesi hosuma gidiyor. sanki daha once bu kadar pes pese siralayan net konusan biri dinlememistim. yakisikli adam. ha bir de twitterda irkci soylemlere cok uzuluyorum onun hakkindaki. ben farkli kokenden olup turkiyede yasasam kotu hissederdim cok uzulurdum bu tarz yaklasimlara vicdan azicik ya :(
verdiği bir röportajı aynen paylaşıyorum. tanımanızda çok faydası olacaktır.

seni gazeteci olarak biliyoruz ama farklı bir mesleğin daha var. nedir?

babadan gelme matbaacıyım ben. istanbul üniversitesinde türk dili ve edebiyatı tarihi okudum ama bitirmedim. bir ermeni olarak türkiyede tarih okuduğunda ne olabilirsin? mesela bir öğretmen olmak istersen yapmıyorlar zaten veya tarihçi olsan yine mümkün değil. üniversiteyi bırakıp askere gittim. savaşın en yoğun olduğu zamanlarda tuncelide 18 ay yaptım askerliğimi. geldiğimde de matbaacılığa devam ettim.

gazeteciliğe ve radyoculuğa başlaman nasıl oldu?

2000li yılların başında agos gazetesi, aras yayıncılık gibi alanlar ermenilerin konuşabilirliğini ortaya çıkarmıştı. ben de bu dönemde yeni kurulmuş olan yaşam radyoda türkiyede ilk defa ermeniler üzerine yayın yapan ermeni programcı oldum. ama profesyonel bir iş değildi yaptığım.

teklif kimden geldi?

cengiz abazdan gelmişti. metin göktepe üzerine çektiği belgesel ile ödül almış olan cengiz abimiz teklif etmişti. o zaman radyo temsilcisiydi ve yaşam radyonun da başına geçmişti. fakat ben o zaman ermeni taklidi yapan bir gençtim.

ermeni taklidi yapan bir genç nasıl oluyor?

yani işte, herkes gibi solcu molcu takılıyordum. çok fazla etnik kimliğimi vurgulamıyordum ve kendi kimliğimin kurumlarını falan bilen bir adam değildim. bu nedenle de bir sürü komik şey gelmiştir başıma. çünkü türkiyede ermeni programı yaptığını var sayıyorsun, diasporada bile etkileri duyulmuş, programın cdleri filan diasporaya gitmiş, türkiyede nasıl olur da böyle bir radyo programı olabilir, nasıl olur da bu şarkılar çalınabilir soruları doğmuş ama ben bu arada patrikhanenin yolunu bilmeyen bir adamdım.

patriğin annesine nasıl hitap edildiğini bile bilmiyordum

başına gelen en komik hatıran ne oldu bu süre içinde

inanç turizmi için 30-40 kişilik bir grubun gezisi sırasında otobüs devrilmişti ve kaza geçirenler arasında patrik mutafyan da vardı. ben o sırada canlı yayına çıkmak üzereydim. ali hergel ile yapıyorduk programı. oradaki arkadaşları aradık patriğin ve birkaç kişinin yaralandığını söylediler. ben de patriği yayına almak istedim, kabul edildi. fakat şöyle bir durum var, cemaatin bir takım gazeteleri vardı o zaman, agos, marmara ve jamanak. ben marmarada köşe yazarlığı yapıyordum. patrik ile telefonda konuştuğumda burnum ve ayağım kırık, ameliyata gireceğim, allahtan kimseye bir şey olmadı dedi. biz patrik ile telefonu kapattıktan sonra telefonlar gelmeye başladı. bir kadın aradı dedi ki, merhaba ben diramayr, kaza için çok üzgünüm, sizin bazen çaldığınız modernize edilmiş bir ilahiniz var onu istiyorum, çalar mısınız dedi. ben de neden bilemiyorum ama telefonla istek müzik yapan bir program formatı gibi algıladığımdan diramayr hanım çok mümkün değil ama bakarız, çalmaya çalışırız dedim ama galiba da çalmadım. daha sonra telefonlar ve maillerle sen acaba ermeni programı yapmasan mı, çok bilmiyorsun tepkileri aldım. bu tepkilerin neden olduğunu da sonra anladım ki, diramayr bir isim değil, bir sıfatmış. yani buyurun ayşe hanım gibi kullanabileceğimiz bir isim değilmiş. diramayr patriğin annesine denirmiş yani arayan patriğin annesiymiş. bu tip pot kırmalarım çok olmuştur, patriğin kendisine bile yapmışlığım vardı.

hrant abiden gereken ilgiyi görmüyordum

peki, ermeni taklidi yapan bir genç olmaktan nasıl çıktın?

türkiye ermeni toplumunun kurumsal yapısını öğrendim, zaten okul ve dernek geçmişim vardı. aras yayıncılıkın, agosun açtığı sivillik üzerinden ermenilik anlatımı bana daha da heyecanlı gelmeye başlamıştı. birçok vakıf yöneticisinin devletle ve devletin resmi politikası ile uğraşamadıkları daha doğrusu bunu çoktan kaybettikleri bir durum söz konusuydu. amatör olarak köşe yazarlığını ve radyoculuğu devam ettirdim. daha sonra hrant abiyi kaybettiğimizde hrantın arkadaşları ekibini kurduk. tüm bunların aslı şu, biz konuşan ermenileriz. ne söylediğimizin çok önemi var mı bilmiyorum ama hrant abinin kaybından sonra toplasınız 7-8 isim sayabileceğimiz kadar, yeni jenerasyonun da dâhil olduğu bir konuşan ermeniler grubu var artık.
radyoculuğun döneminde hrant dinke kırgınlığının nedeni neydi?

ben gazete yazarlığı yaparken, kendi gençlik algımda hep, ben solcu bir adamım, parlak bir adamım niye hrant abiden gereken ilgiyi görmüyorum duygusuna kapılmıştım. onunda ilgi göstermediği, hala kızgın olduğum tarafları vardır. ben isterdim ki, el vererek yeni jenerasyon içinden biraz daha parlayanların ve çabalayanların yer bulabilmesini. hrant abinin de ben kötü bir yöneticiyim. çok gelen oldu ama çok giden de oldu diyerek yaptığı bir özeleştirisi vardır. son dönemlerinde de zaten bana agos gazetesinde yazmamı teklif etmişti. ve ben o zamana kadar ki kızgınlıklarımı hemen unutup kabul etmiştim. ama tabi bu kısmet olmadı. birçok alanda mesaimiz oldu. özellikle o dönem bir ermenice radyo yapılsın projesi vardı. patrik ile hrant abinin arası açıktı son dönemlerde ve tek ortak projeleri bu olmuştu. ben de bir radyocu olarak o projenin heyetinde yer almıştım.

profesyonel ermeniyim

radyoculuktan imc tvye geçişin nasıl oldu?

önemli günler ve haftalar vardır ermeniler için. büyük toplumun merak ettiği zamanalardır bunlar. 19 ocaklar, 24 nisanlar, fransız parlamentosundan bir yasa çıkacağı zamanlar ya da sevag balıkçı gibi ırkçı bir cinayete kurban giden bir gencimiz olduğu zaman bir ermeni lazım olur insanlara. bunu anlayışla karşılıyorum. insanlar yüzleşmeyi şöyle anlıyor, bir tane ermeniyi, bir rumu, bir kürdü, bir romanı, bir trans bireyi, toplumda ötekileşmiş bütün kimlikleri çağırıp, bir masa etrafında söz hakkı vererek, onların anlattıklarını dinleyerek bir yüzleşme olacağını düşünüyorlar. bu mantıklı bir şeydir, ben bunu yadsımıyorum ama hep aynı sorular soruluyor: sana ne oldu.? ve sen de ne hissetiysen, ne yaşadıysan anlatıyorsun. bütün anlattıklarından sonra oturup sen de anlayıp anlamadıklarını ölçmeye başlıyorsun.

nasıl ölçüyorsun?

yüz ifadelerinden anlıyorum. uzmanlaştık. profesyonel ermeniyim dememdeki espri işte bundan kaynaklanıyor. şöyle bir şey düşün, 1915 ile ilgili hissettiğin bir şey var diyelim, ya ailenle ilgili var, ya bir yakınınla ilgili ve sen bunu bütün samimiyetinle anlatıyorsun. sonra bir daha anlat diyorlar ve bir daha anlatıyorsun, sonra yine, sonra yine ve sonra artık otomatiğe geçmiş anlatıyorsun. yavaş yavaş duyguna tecavüz edildiğini fark ediyorsun? bu durum samimiyeti, duyguyu azaltan bir hale geliyor. bir gün bir panelde bana anlat diyorsunuz, peki size ne oldu diye sordum. mesela, 6-7 eylülü görmüşseniz, yanı başınızda yaşanmışsa, bundan sizin etkilenmemeniz mümkün mü? size de bir şey olmuş olması lazım. herkese ortak bir şey olmuş olması lazım. sadece ölenin hikâyesi değil, kalanında hikâyesi ilginç olabilir.

televizyona çıkıp soykırım diyorum sonra dönüp kartvizit lazım mı abi diyorum

son olarak bir not da ben iliştireyim. twitterdan falan sakın takip etmeyin, adamdan boşu boşuna soğumayın. benden demesi yani. sade siyasi yazılarını okuyun yeter. keşke o da sadece o tarz yazılar yazsa ama neyse işte.

okuyunuz, okutturunuz efendim.
rüyama girmiş şahsiyet. kendisine sempati duymam ve twitterda sürekli insanlarla yaptığı muhabbetlerin sayfama düşmesi neticesinde oldu sanırım. fazlaca zeki bir insan olduğunu düşünmemekle beraber kendisi çok şey, normal hayatta tam arkadaş olunabilecek bir insan tipi gibi sanki.
twitter'ı çok iyi kullanan yazar. arasıra trollüyor ama iyi trollüyor, gülüyoruz, seviyoruz kendisini.
(bkz: salyangoz)
salyangoz adlı kitabın yazarı. anne rum baba ermeni bir ailenin çocuğudur (ya da tam tersi).

kitapta kınalıada'da başlarından geçen bir cuma namazına katılma bölümü vardır, hem güldürür hem iç acıtır.

güzel yazmış devamını bekleriz.