bugün

Hayat'ın akışı içerisinde karşılaştığınız, gözlemlediğiniz, yada çok kısada olsa tanımadığınız insanlarla girdiğiniz veya bir satıcıyla girdiğiniz komik ve tebessüm ettirmeyi başaran detaylar.

misal:

yer:eminönü/üstgeçit(yürürken)

satıcı:abi abi parfüm vereyim mi? hugo* var, tomi* var
ben:Yok kullanmıyorum sağol
satıcı:Abi bayan parfümleride var.Kız arkadaşına hediye edersin.
ben:Kız arkadasım yok.*Pardon müsade edermisiniz geceyim ben,
satıcı:Parfüm sürünmessen olmaz tabi.
ben:* * * *
yaşım en fazla 5-6 o dönemlerde mahallemizin bakkalı arif amca vardı.* o dönemlerde de sepet sarkma olayları pek bir meşhurdu.Garibim arif amca'yı çok yorardım ben...

(sepet salinir)
-arif amcaaaaaaaaaaaa sakiz varmi
-var!
-ama turbo varmi
-var var!
-arif amca 2 tane ekmek versee.
-zktir!
-tamam (sepet cekilir)

(kısa bir zaman sonra tekrar sepet salinir)
-arif amcaaaaaaaaaa ekmek varmi
-var kac tane!
-arif amca ama odun ekmegi var mi
-var kac tane!
-arif amca 2 tane turbo versene
-senin nanninavradinni....
-tamam (sepet cekilir)
yer:özel halk ötübüsü

Şile otobanından direk üsküdara giden bir halk otobüsüne iki tane kalçaları tekerlek gibi olan ve fistan giymiş iki teyze biner, teyzelerden bi tanesi "-kaç para iki kişi" der, muavin* 2.600 der, bunun üzerine teyzelerden bir tanesi elini gögüslerine daldırır (bkz: sütyen arasına para sıkıstıran kadınlar) ve daldırdığı ellerinden 10 ytl çıkar muavine verir, para üstünü alır.Tabi bu sırada otobüs hareket etmiştir.Arka sıralara dogru gecerken "-Bu ümraniye'den geciyo deeemi" der, Muavin hayır gecmez demesiyle beraber şoförde yavaslamaya baslar ve teyze bombayı patlatır.

"-Ümraniye'den geçmiyosa niye binekki"
senin anlamadığın, farkında olmadığın, yalnızca kendisinin taşımakla yazgılı olduğunu sandığı, hani nerede ise lanetli bir yük gibi, bir gün gibi.. apaçıklığı, senin nasılda bilemediğine şaşarak..

bilmeyi, anlamayı, farkında olmayı,

senin yani, bilmeyeni işte,

bunu hissettirmeye çalışmanın icazetinde izlemek, dokunamamak,

dur diyememek..

}^{
-yavru bir köpegin kaldırımdan yukarı cıkmak için bitmek tukenmek bilemeyen cabalayısı.
bir gülümseyişi bile bize çok gören hayatın, ona detaylarda ulaşabileceğimizi bize fikrederek ne kadar acımasız olduğunu farkettirirken o gülümseyişlere biraz hüzünlü bir ruj süren detaylardır.
kitabın arasından yere düşen 20 ytl.
(bkz: buz gibi havada mini etek giyen bayan)
kedinin yumak topuyla oynaması.
muhabbet kuşunun birşey yakalamaya çalışırken takla atması ve gururu incinmişçesine hemen kafesine girmesi.
türk takımlarının avrupa kupalarında tur atlaması.
(bkz: evde çikolata bulmak)
(bkz: varım diyor)*
vizelerden beklenenden yüksek almak.
otobüste yanınıza oturan yaşlı teyzedir. kucağındaki poşetlerin sizi rahatsız etmesinden korkarak özür diler. kulağınızdaki kulaklığı çıkartıp dinlediğinizde sevdirir kendini tontonum... sonra siz de bu mutluluk karşılığında inilen duraktan evine kadar yardım edersiniz onun poşetleri taşımasına... sevgilinizi arayıp "biraz bekleteceğim bebeğim" diyerek.
sözlükte başlık açmayı öğrenmek. * *
çaylaklıktan yazarlığa geçmek.

en beğenilen entry.

yaran msn iletileri başlığı.
iş yerimde kapıda duran güvenlik görevlisi bir bayan var... adını bile bilmediğim, ama her girişimde gözlerimin içine bakıp gülümseyerek "günaydın" diyen bir bayan...

bundan birkaç hafta önce, yine kapıdan girerken bana en içten sesiyle "günaydın" dedi. "günaydın" dedim, "ne kadar güzel kokuyor parfümün, bu koku ne kadar çok yakışmış sana." yine en içten gülümsemesiyle teşekkür etti. çok yoğunum(!) çok meşgulüm ya(!) ne gülümsemesine aynı içtenlikle karşılık verebildim, ne de parfümünün adını sorabildim, koşturarak içeriye girip çook mühim işlerimin başına geçtim.

bu sabah yine aynı gülümsemesiyle kapıdaydı. "günaydın" dedi. "günaydın" dedim. "pardon" dedi, hızımı kestiği, değerli(!) zamanımı çaldığı için biraz da sitemle "efendim" dedim. elinde yeşil kaplı özenle paketlendiği belli olan bir kutu vardı, bana uzattı. "bunu size aldım" dedi. "o nedir, ne gerek vardı" diye merakla, anlam vermeye çalışarak pakedi açtım. içinden o çok beğendiğim parfümünün olduğu, üzerinde d&p yazan bir şişe çıktı. kalakaldım, şaşırmaktan öte mahçup oldum, ne desem bilemedim. "çok incesin, hiç gerek yoktu" diyebildim...

yarın işe gittiğimde, kapıdan girer girmez ilk işim yaka kartından bayanın adına bakmak olacak, adını soramam ki... bu kadar ince düşünen, bütün günümün * gidişatını bu kadar değiştirmiş bir insana "adın ne" diyemem ki...

çok yakınlarda sizi hiç ummadığınız bir anda gülümsetip, hiç ummadığınız anda mutlu edebilecek insanlar var ki... ve bu insanlar her şeyi o kadar temiz duygularla, karşılık beklemeden ve iyi niyetle yapıyorlar ki, kendinizden, çevrenize olan duyarsızlığınızdan utanıyorsunuz.

yarın sabahı iple çekiyorum...
avrupa ya ilk gelişim , havalimanindayim. kopenhag havaalani ve giristeki taksici ile yasanan dialog:

ingilizce metro soruyorum adam yüzüme bakiyor, almanca soruyorum adam halen yüzüme bakiyor. (ulan danimarkaca bilsem)

neyse taksiciden uzaklasiyorum, uzaklasinca adam yanindaki taksiciye sesleniyor - ula mehmet su cocuk ingilizce bir seyler sordu ama anlamadim, hele sen gel konus, senin ingilizcen vardir.

(ic ses:adamlar türk`müs lan)*
- abicim ben roskilde ye nasil gidebilirim ,buralarda metro falan var mi?

(aslinda tebessüm edilebilecek bir sey olmasa gerek, adam avrupa da yasiyor fakat ne ingilizce ne de almanca biliyor, üstelik taksici) *
eve gelenin, elinde ne varsa fırlatıp tuvalete can hıraç koşması, ve akabinde duyulan kapı kilit sesi.
bilenler bilir, ego kartlarda bir saat içerisinde aktarma yapılabiliyor ve bu kartlar akbil gibi kişiye özel olmadıklarından kullanıldıktan sonra atılıyor.

Fakat ortada söyle bir durum var. Ego kartı son kullandığınız zaman, eğer bir saat içerisinde başka bir araca binmeyecekseniz ve dolayısıyla kartı çöpe atacaksanız son aktarma boşa gidiyor. Bugün bir amcanın ben metroya binerken bana bitmiş fakat aktarması hala duran kartını vermesi nedensiz gülümsetti beni sözlük.

öyle işte.

sigh.
yaş 14-15. metro ankara ile tanışalı henüz birkaç yıl olmuş, fakat benimle tanışması işte o meşum gün olmuştu...
kuzenimle batıkentten kızılaya gidecektik. dedi "metroyla gidelim" ki dediği andan itibaren benim içim kıpır kıpır, anam nasıl bir heyecan nasıılll... indik batıkent metrosuna, bir kalabalık bir kalabalık. kuzenimin metroyla ilk macerası değil* ama biz bir araya gelince her şeyi ilk defa yaşar gibi olduğu için, benimle beraber köyden indim şehre moduna geçmişti bile. birbirimizi kaybetme korkusuyla ellerimiz kenetlenmiş, heyecanla bakıyoruz sağa sola. o kalabılığı görünce sanıyoruz ki metro dolmuş gibi bir şey, kızılaya gideni başka x yere gideni başka metro. birisine soracağız artık "hangisi kızılaya gidiyor" diye. bi amcanın yanına gittik "pardon amca. kızılaya gitmek için bu tarafta mı bekleyeceğiz?" amca olağanca kayıtsızlığıyla bize sırtını döndü gitti. biz şaşkın "anlamadı galiba" diyoruz. yanımızdan geçen başka birisine sorduk hiç dinlemedi bile geçti gitti. bir başkasına sorduk o da diğerlerinden farksız, sırtını döndü gitti o da... biz öylece kalakaldık n'oluyordu bu insanlara yahu böyle. aynı şarkıdaki gibi bu şehri periler sarmıştı galiba. yaşlıca bir teyzenin yanına gittik ona soracağız bir de. şevkatle bize cevap verecek diye beklerken oturduğu yerden kalktı gitti o da. ağlayacağız nerdeyse. kimse bizi duymuyor, görmüyor bile. yeminle yarım saat bekledik orda. bize cevap verecek yardımsever birini bulabilmek umuduyla... yok! kimsecikler yok!.. "öldük mü biz yoksa" diye düşünüyoruz ağlamaklı. kılığımız kıyafetimiz de gayet yerinde hani cepçi falan sanmaları da bize göre mümkün değil. en az 10 kişiye sormuşuzdur ama cevap yok. biz soruyoruz, millet bizi duymadan yanımızdan geçiyor. hızlıca bi ötekine soruyoruz o da olmadı diğerine. benim halim içler acısıydı özellikle. 360 derece kendi etrafımda dönerek gözümün her iliştiği insana art arda "kızıya gider miiii kızılaya gider mii" diyorum. yok sözlük kimse duymadı çığlıklarımı. sanki herkes sağırdı. kafayı yiyeceğiz. heyecanımızın yerini korku aldı bu sefer. kaybolma korkusu falan da değil "bu insanlar niye bizi duymuyor, neler oluyor" korkusu. ümidimizi yitirdik her şeyden. gelen metro ne ise bineceğiz artık nereye giderse... gittiğimiz yer neresiyse belki orda bizi duyan birileri olur diyoruz boynumuz bükük. metro geldi, biz bindik nihayetinde. bir amcanın yanı boştu, gittik oturduk. ağlayacağız az kaldı. bir ümitle, ürkekçe amcaya soruyoruz ağlamaklı gözler, büzük dudaklarla "amca bu kızılaya gidiyor mu?" "evet evladım" dedi. allahım sana şükürler olsun yaşıyoruz! amca bizi duydu ve cevap verdi "evet evladım". çok şükür yaşıyormuşuz! "çok sağol amca çok çok teşekkürler" diyoruz bin minnetle. elini öpeceğiz nerdeyse. sıkıca elele tutuştuk kuzenimle. ağlamakla karışık gülmeye başladık. çok acayipti sözlük çok...

kuzenimle yaşadığım metro anılarımı yazsam*roman olur sözlük. diğerlerini başka zamana yazarım artık.

edit: sözlük ben bunu hangi başlığa yazacağımı bilemedim. yaşadığım an yazabilseydim eğer (bkz: hayata dair iç burkan detaylar)a yazardım. şimdi gülümseten detay oldu bizim için...
msndeki en güzel hatunun "yha ben seni gördüm cok shekermisin birgün bulusakmi" dediğinde "olmaz canım hoşlandığım kız var " demek.

(bkz: naptin sen yigen yau)
günlerden bir gün,evden dışarı attım kendimi ve bütün sıkılganlıklarımı.evden cıkarken plan yapılmadığı için ne yapsam ne etsem diye yürüyüp kendi kendime söylenirken,evin yakınında bulunan normalden küçük parkın normalden küçük duvarındaki yazı gözüme çarptı.bir anda gevşemiş ve herşey aklımdan gidivermişti.duvarda gülümse kaderine yazıyordu ve altında da büyük harflerle reis.o günden sonra ne zaman oradan gecsem reisi anmadan edemem.eyvallah reis.
bir günde başımdan geçenler;
1.üniversitenin danışma bölümüne gidip,soru sormak ve karşılık olarak;
-bak yukarda ne yazıyor
* ???
-danışma diyo
*içerden içerden (allah belanı versin) denir.
2.bankamatik sırası bana gelmiştir ve bir anda tam ensemde bir nefes hissedip arkama bakarım
-pardon beyfendi geri çekilir misiniz?
*olur der çekilir.( lakin kafa yine aynı konumdadır bedeni geri çekilmiştir.)
-yok bu böyle olmayacak beyfendi,bu kişisel bir bankacılık,oldu olucak şifreyide verim elinize
* istemez sağol.
-??
* ben yeniyim köyden geldim bu meletin nasıl kullanıldığını bilmiyorum.
-o zaman sorun yardım edeyim.
* olmaz hesabımı neden göresin
-(dumur olmuştum) sen benim hesabımı görüyosun.
2.okul ve banka işlemlerimi hallettikten sonra eve geri dönüş yolunu tutmuş durakta beklemekteydim ki
bir araba yanaşır
- hanım efendi gideceğiniz yere kadar bırakim
* yok teşekkürler
- olmaz bırakalım
* ??
dipnot : durakta benden başka on kişi daha vardı.
günün sonunda;Allahım sen bunları bana sayıyılamı gönderiyorsun dediğiniz andır.Ağlasam mı gülsem mi bilemedim.
güncel Önemli Başlıklar