bugün

anlatamadım kan kardeşime. dostuma. yıllarca söyledim. her an ve her salise. "hayal kırıklığı yaşamın yan etkisidir" dedim. anlamadı. inamadı bana. dışarıdan gördükleri ile yetindi. inandı insanların provasız oynadığı mutluluk oyunlarına.
en önden ayırttı yerini. ve, her birini izlemeye başladı.
filmlere de inandı bu. şarkılara. romanlara. "çık" dedim hepsinin içinden. "çıkamıyorum" demişti bir keresinde 700 küsür sayfalık bir kitabı okurken. "bak" demişti sonra bana. "bir cümle okumak istiyorum sana." oku demiştim kan kardeşime. yutkunup okumuştu.

"o kadar mükkemmelliyetçi oldum ki, hayatı bile kötü yaşarım korkusuyla yaşayamadım."

bu cümleyi bitirdiğinde zero, hiçbir şey söylemedim. "bunların hepsi yalan" demiştim çok önceleri. "gerçek ne?" diye sormuştu bana.
cevap verememiştim. sobada çocuğun elinin yanma hikayesini gerçek diye isimlendirebilirdim. onu da çürütmüştü bedenine açtığı yaralarla. ne zaman ki sonu olmadığını gördü sonsuzluğun. ve, ölene kadar ölümsüz olduğunu kavradı. işte o esnada son kez söyledim:

"yaşamın yan etkisi de hayal kırıklığıdır."

beni şaşırttı işte o zaman. ayağa kalkıp kollarını iki yanba açtığında bağırdı:

"o kadar çok hayal kırıklığı var ki içimde, o kadar çok yaşamışım ki meğerse."

(bkz: cennette uyku yok)