bugün

iyi ya da kötü anlamda bir şeylere hakkı olmak, bir şeylere değer görülmek.
Bir emek karşılığı hakkı olan şeyi elde etmek, hak kazanmak.
emektir,
azimdir.
hak ediş eylemi.
yepyeni pull and bear yağmurluğumun kapüşonu tam olarak suratımı örtmüştü. yandan asmalı çantamda macbook pro’m yürüyorum. yağmur yağıyor.
doğulu bir adam durduruyor beni. kenara çekiyor. yarı kürtçe ya da doğu şiveli bir şeyler söylüyor. anlayabildiklerim “uzak yerden geldim, para ver açım”.

aynı tiplerde birisine, geçen sefer yolumu kestiğinde 50 kuruş vermiştim.
“yok abi” dedim. söylenmeye devam etti. yine kürtçe ya da şiveli bir şeyler dedi.

senin gibi birisi daha vardı ona da verdim gelirken dedim. halbuki haftalar önce görmüştüm bahsettiğim diğer adamı.
“ekmek al” dedi. kolumdan çekti. hah dedim tamam. tamam. tabi ki. öyle iyi hissetim ki. alayım şurdan diyerek onunla birlikte yürümeye başladım. “ha ekmek arası dürüm bi ekmek ara..” demeye başladı. “ha öyle yok”

“ben de öğrenciyim abi” dedim. bu sefer cidden kürtçe bir şeyler dedi. anlamadım. adamın yanından ayrıldım. yürüdükten sonra vardığım yer alışveriş merkeziydi. whooper jr menü aldım daha sonra da starbucksa gittim.
bir dönem boyunca girmediğim hukuk dersinin finaline çalışmaya çalıştım. çalışamadım. çalışmak istemedim. i̇stememeliydim. 12 lira harcamıştım o adamdan sonra.
i̇nsanlık hali. bundan bin yıl öncesine gitsem birden. ve sen teknoloji çağından geliyorsun e bize göster geleceği yap bir şeyler deseler. hiç bir şey yapamam. şu an bu yazıları yazdığım mac pro’nun bir tuşunun maddesinin neden yapıldığını bile bilmiyorum. o harfi aydınlatan elektriğin nasıl oluştuğunu bilmiyorum. sanki her şey gökten inmiş bana sunulmuş gibi.
bundan bin yıl öncesine gitsem pull and bear tarzı kıyafetler dikemem. diktirtemem de başkalarına. kalıp nedir, nasıl modellenir. dikişi kumaşı nasıl yapılır bilmem.

ancak ağlayabilirim şarkı çaldığında. ancak ağlatır beni. bu kadar eşyanın altında ezilmenin, koskoca binaların aslında senden daha kudretli daha güçlü olduğunu bilmek koyar sana. deprem olduğunda üzerine yıkılan maloz taşları en kral müttehitti bile paramparça eder. rezil eder onu.
o zaman benim ne hakkım var da ben o sokaktaki adamdan daha fazla şeye sahibim. hem de nasıl üretildiğini bilmeden. kendim üretemezken. bir şey yapamazken. acizken.

mühendislere amele demeyin. doktorlara hele hele hemşirelere hiç çemkirmeyin. iddiasız olun. lütfen her şeyin en iyisini bilmeyin. lütfen sanki dünyada 7 milyar kişiden biri değilmişsiniz gibi olmayın. lütfen agresif olmayın. lütfen.
mantıklı olan tüm insanlar eşit doğar ve çoğu normal olaya hakkı vardır. ama nedense ben çoğu zaman hiç bir şeyi hak etmediğimi düşünüyorum. çünkü olmuyor..
kötü bir şeyi hak etmeye değinmeyeceğim, onu bilemeyiz geniş bir mevzudur, ama iyiyi hak etmenin anahtarı kesinlikle sabırdır. sabrı başa koyup, sonradan hak etme olayı da şöyle olabilir ancak; bir hata yapmışsındır, hak etmişsindir başına gelenleri, bundan sonrası için, önce sabır edip, sonra iyiyi bulma durumu olabilir. bakıldığı üzere, sabır etmek olayı yine kriterin başına geliyor.
(bkz: halk ekmek)*
hakketmek veya haketmek'in doğru yazılmış hali.

not: hakketmek diye bir fiil de mevcut ancak başlıkta kastedilenle alakası yok. tdk'ya göre "Maden, ağaç, taş üzerine elle yazı veya şekil oymak" anlamına geliyor.