bugün

Yasama,Yürütme ve Yargı organlarının ayrı birer güç olarak kendi içlerinde özerk olmasıdır.(Anayasa'nın 4. maddesi)

Yasama:TBMM
Yürütme:Cumhurbaşkanı,Başbakan ve Bakanlar Kurulu
Yargı:Bağımsız Mahkemeler
3 güç yeterli görülmemiş bazı resmi kurumlar da antidemokratik olarak yeni bir güç olmuştur.Mesela,

YÖK:Neredeyse dokunulmazlığı olan bir kurum.Kurumu oluşturan rektörleri sadece Cumhurbaşkanı seçer cumhur değil.
YÖK içindeki değerli rektörlerimiz eğer bir suçlamayla karşı karşıya kalırsa ve mahkemede yargılanmak istenirse YÖK Başkanının izin vermesi şartmış.Eğer YÖK Başkanı "hayır yargılanamaz" derse ne suç işlerse işlesin yargılanamaz.

Bir de darbe yapan askerimiz de kendini demokrasiye ayar vermekle yükümlü görebilir. (bkz: 28 Şubat süreci)
_Türkiye'de bulunan güçler,yasama,yürütme,yargı,yök!
_yök mü?
_yök tabi.zoruna mı gitti?
_ne yök'ü ulan gxtünüzden güç uydurmayın.
(bkz: gucler ayriligi)
ülke yönetimleri tek bir kurumun, denetimsiz olarak uygulamalarına bırakılamayacak kadar önemli ve zor olduğundan, yetkilerin farklı kurumlara dağıtılmasıdır.

ülkelerin diktatöryal rejimlere kaymaması amacı güdülmüştür.
(bkz: montesqieu)
hiçbir şekilde anlamadığım şey.
bu üç güç birbirinden ayrı olup birbirini denetleyecek hikayesi iyi güzel de mahkemenin uyacağı yasayı meclis yapıyor, başbakan ve bakanlar aynı meclisin milletvekillerinin arasından çıkıyor, başbakan o milletvekillerinin parti başkanı, vs vs.
neticede ayrılık veya denetim her neredeyse ben göremiyorum. sanırım bu bir illüzyon. tabii sadece sanırım.
yasama: meclis oluyo. yargının ve yürütmenin esaslarını kanunlarını belirliyo. kanun cıkarma yetkisi mecliste.
yürütme: ülkeyi yönetiyo basbakan ve bakanlar kurulu, tüzük çıkarıyo, kanun tasarısı hazırlıyo meclise gönderiyo. dış ülkelerle lişkileri düzenliyor, anlaşma varsa anlaşma imzalıyor meclise gönderiyor meclis kabul etmesse baska bir anlaşma daha yapmaya çalışıyor, meclise sormadan yapabilecekleri de var ihale atama falan..
yargı: bagımsız mahkemeler. daha önce çıkmış kanunlar çerçevesinde. yürütme organı ve yasama organını denetliyor. yanlış yapan olursa cezasını kesiyor.

yani; yargının bağlı olduğu kanunları bakanlar kurulu hazırlıyo, meclis onaylıyo.
yürütme yaptığı işleri önce meclise sunuyor meclisten gectikten sonra anayasa mahkemesi yani yargı kontrol ediyor.
teoride enfes bir şey. pratiğe vurmak güç ama.
demokratik ülkelerde olur , bizde ki örneği ise yasama ve yürütmenin yargının tepesinde olması.
Yasamanın mecliste, yürütmenin hükümette, yargının bağımsız mahkemelerde olmasıdır.Böylece kurumlar birbirini denetler, usulsüzlük yapılamaz. Demokratiktir.Yargının siyasetin dışında tutulması şarttır.
ülkemizde geçerli olmayan durum.

hükümeti kurmak için mecliste çoğunluk olmak gerekiyor. yani şu haliyle yürütme işini ypan insan zaten yasamayı da yapabilecek hale geliyor.

en önemlisi ve en kötüsü de adalet bakanlığı gibi bir kurumla yargıya doğrudan müdahaledir.

zaten demokrasiden bahsedemiyoruz buna ne gerek var diyorsanız orasını bilemem tabi.
ilk olarak montesquieu tarafından ortaya konularak kendi kalesine gol atmasına neden olan doktrindir.
tam olarak uygulayabilen tek devletin a.b.d olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Demokratik olsun ya da olmasın, ülke yönetiminde söz sahibi otoritelerin yetkilerini sınırlandıran, tek bir erkin diğerleri üzerinde baskı kurarak faşizan bir yönetim tesis etmesini engelleyen ve bunu sağlamak için farklı güçlerin karşılıklı kontrol, denge ve düzeltme gücü olmasını içeren; idari ve anayasal hukuk mevhumudur.

Yürütmenin ülkeyi yönetmektedir ancak, kafasına göre hareket edemeyerek kanun ve nizama uymak durumundadır. Söz konsu kanunlar yasama tarafından düzenlenir, yargı tarafından da denetlenir. Yargı, hem yürütme hem de yasamayı denetler. Diğer bir deyişle, üç farklı güç, bağımsız hareket etmekte ve birbirleri arasında denge kurmaktadır.

1920 TBMM'si ve anayasası, güçler birliği prensibinde çalışmıştır. TBMM hem yasama, hem yargı hem de yürütmeyi tayin etmekteydi. 1924 anayasasıyla güçler ayrılığı sistemine geçilmiştir. Günümüzde kanun koyucu kurum yani yasama, halkın seçtiği parlamentodur. Parlamento aynı zamanda yürütmeyi yani hükümeti (kabine) denetler. Yargı ise tam bağımsızdır. Kendi vicdanı ile parlamentonun belirlediği kanunlar çerçevesinde görev yapar ve hiçbir siyasi güç, yürütme ya da yasamadan emir almaz. işte buna gü.ler ayrılığı demekteyiz. tabi kağıt üzerinde yazılı kanun ve uygulamalar arasında bazen farklılıklar cereyan edebilmektedir.
yasama yargı ve yurutme ilkelerinin birbirinden bagımsız sekılde calısmalarıdır demokrasının temelıdır.
demokrasi ile yönetilen ülkelerde, genel kural olarak belirlenen ilkedir aslında güçler ayrılığı.

türkiye de; 1920 tbmm kurulduğunda güçler birliği esastı, çünkü ülke savaş içerisindeydi, bütün kararlar bir an önce çıkarılıp uygulanmak zorundaydı, ancak ne zaman ki 29 ekim 1923 de bağımsızlık ilan edildi, ülke de herşey rayına oturdu sona bu ilke değiştirildi; güçler ayrılığı şeklini aldı.

efendim nedir bu güçler ayrılığı;

yasama; tbmmm
yürütme; cumhurbaşkanı, başbakan ve bakanlar kurulu
yargı; bağımsız mahkemeler.

ulu önder atatürk; ilerde olur da padişahlara kul köle olmak isteyen %47 lik bir kesim çıkar da kendilerine bi padişah yaratmak isterlerse, tbmm kararları kendi istediği gibi alabilecek bir konumda olursa, cumhurbaşkanı olabilecek olumsuzluklarda müdahale edebilsin diye, daha sonra olur de bu %47 lik kesimin seçtiği vekiller kendi cumhurbaşkanını seçer, yasama ve yürütmede kendi istedikleri gibi davranırlarsa, yargı, yani bağımsız mahkemeler onların yanlışlarına müdahale edebilsin diye.

peki ya yargı da kendi ellerine geçerse ne olacak?..

(bkz: darbe)

hiç bir zaman darbe çığırtkanlığı yapmadım, yapmam, ama bu vatanı, akıllarında binbir kurnazlık bulunan ne yediği belirsiz insanlara bırakmak gibi de bir niyetim yok. hiç bir türk insanının da olmaması gerekir.
bir zamanlar hatırlarmısınız bilmem ama bir üçlü vardı, mazhar, fuat, özkan gibi, metin, ali, feyyaz gibi, izel, çelik, ercan gibi...
yasama, yürütma, yargı...
hatırladınız mı?
evet evet işte güçler ayrılığı.
sınırları anayasamız tarafından çizilen üç egemen güçtü bunlar,yasama organı meclis yasa yapar, yürütme organı hükümet icra eder, bağımsız yargı da kanun hükümleri ile kırmızı çizgilerimizi korurdu. her üç unsur da zaman zaman isnat edilen vazife ve selahiyetleri ile çelişse de yine de kör topal giderdi işte.
ama tüm muhteşem üçlüler gibi bunun da sonu gelecekti elbet...
şimdilerde baktığımızda bu güçler ayrılığından eser yok ülkemizde. varsa yürütme, yoksa yürütme...
ne denir?
helal olsun...
bizler ki ulu önderin çizdiği yoldan saptık, o'nun ilkelerini cumhuriyetin temel taşlarını tartışır olduk, demek ki hakettik bu durumu...
sadece yürütme ile demokrasi olduğunu sanıyor zorba tiranlar günümüzde. bunun adı çoğulcu demokrasi olmaz olamaz. yüzde kırkyedi dünyanın hiçbir yerinde yüzde yüzü yönetemez.
bunun adı monarşidir, saltanattır...
hani birileri 3. abdülhamit benzetmesi yapmıştı ya birilerine.
o misal işte...
yasama, yürütme, yargı öldü efendiler
allah rahmet eylesin...
yeni trendimiz;
yürütme, yürütme, yürütme...
halkın %58'inin onayıyla ortadan kaldırılmıştır.
12 eylül 2010 tarihinde, türkiye cumhuriyeti halkının %58'inin onayıyla ortadan kalkmıştır. Sözde "demokrasi" ye hayırlı olsun.
iş dünyası, özellikle demokrasilerin kökü olan yasama yürütme yargı bağımsızlığının ve dengelerinin
çalıştığı bir ülke olması beklenir.

kuvvetler ayrılığının ortadan kalkıp da birleştiği noktalar iş dünyası için belirsizliklerin arttığı ve risklerin
oluştuğu bir ortam haline gelir.

iş dünyası demokrasinin bütün kurumlarıyla çalışmasını arzu eder. böyle

çalışan ülkelere sermaye ve yatırım gelir.
bu prensiplerin oluşmadığı yerlerde de tedirginlikler ve rahatsızlıklar artar.
güçler ayrılığı ilkesi bir safsatadır. Tüm güç halkın oylarıyla seçilen vekillerden oluşan mecliste olmalıdır. Meclis bu gücünü istediği kişiye kullandırılmalı ve onu denetlemelidir.
Güçler ayrılığı ilkesinin yokluğu krallık/padişahlık kurmayı kolaylaştıracaktır. Bu da birtakım insnaların işine geliyor elbet.

Hadi işine bak, saçma sapan konuşuyon.
ayrılmış güçler, kavga etmişler. neymiş sen o güçle nasıl konuşursun hayatında ben varken.

böyle işte.