bugün

orjinali;

"görmek istersen denizi,
yukarıya çevir yüzü;
deniz gibidir gökyüzü,
aldırma gönül, aldırma"

şeklinde olan sabahattin ali'ye ait can acıtacak türden mısraları işaret eder nitelikteki yargıdır.

nasıl bir psikoloji, nasıl bir insani ihtiyaç, nasıl bir tefekkür arkadaş bu?

sinop cezaevi...

rutubetli, fazlasıyla kasvetli, insanı hayattan bir makas gibi kopartma potansiyeli var buranın.

sabahattin ali, vaktiyle "işlemesi mümkün görülmeyen bir suç" işlediği yönündeki mahkeme kararı ile burada cezasını çekmiş ve bu sırada da neredeyse hepimizin bildiği "aldırma gönül" eserini kaleme almıştır. şiirin, bestelenmemiş(malum özgürlüğü fazla çağrıştıran mısralardan bahsediyoruz) bu kısmı ele alındığında nasıl bir özlem çekildiği de anlaşılabiliyor hâliyle.

etrafınızın, yüksek ve bir o kadar da kanuni duvarlarla çevrili olduğunu ve buna karşın karadeniz'in yapısı gereği durmaksızın kendini duyuran dalga seslerini düşünün. denizin, orada olduğunu biliyor, duyuyor, neredeyse aldığınız her nefeste hissediyor ama kafanızı uzatıp da o denize bakamıyorsunuz. nasıl bir işkencedir bu? belki de bu kasıtladır dünyanın en meşhur hapishaneleri hep su ortasında kalmış bir kara parçası üzerinde konuşlandırılmıştır. ama bu hapishanelerin misafirleri arasında bir tanesi de çıkıp sabahattin ali gibi tanımlayamamış maruz kaldığı işkenceyi görüyoruz ki.

derin maviliklere bakıp da dinleyin dalga seslerini. bir yandan da kendinize "gördüğünüz manzaranın denize ne kadar benzediğini" anlatmaya çalışın. sonra sabahattin ali'nin bunu nasıl yaptığına dönüp de bakın ve sonra da "bu adam neden ve kim tarafından öldürülür?" diye düşünün.

sırf konumuza bahis olan ifade yeteneği sayesinde dahi yaşamayı, pek çok ifade özürlü, oynak kalçalı götverene nazaran daha çok hakettiği kanısındayım bu adamın.
güncel Önemli Başlıklar