bugün

Bitmekte olan günü uğurlayan karanlık.
Sararıp düşmekte olan yaprağım artık.
Denizin karaya attığı bir enkaz parçası.
Bir zamanların kralının son çırpınışları.
Yaşadığım her gün, aldığım her nefes,
Dayanılmaz bir acı artık bedenimde.
Izdırabla dolu, çekilmez bir kahır.
Bu öylesine bir yük ki omuzlarımda,
inan taşıması zor, ağır, çok ağır.
Çökmüş her yere sis, her şey bulanık.
Zihnim alt üst olmuş, anılar karışık.
Durmuş benim için bütün saatler artık.
Dönümüyor eskisi gibi zamanın çarkları.
Acıtıyor ruhumu geçmişin yaraları.
. . ismail oral . . .
edipli geceler.

I

Evlerin saat beş olma hali
Ben yorgunum anlamaktan
Bir duvar, bir tebeşir gibi yazmaktan yazılmaktan.

Ve akşam
Alanların caddelerin bana biraz fazla geldiği
Üstümü başımı bilmediğim bir akşam
Ne yapsam
Alkollere gitsem. Giderim alkollere bir mektup gibi
Alkollerden gelirim bir mektup gibi
Bellidir sırtımdaki kan lekesinden ve puldan.

Yağar ki sokaklarda bir uzun yağmur
Islanırım ıslanırım anlamam
Sanki nedir bir yağmurun güzel olması
Sahi bir yağmurun güzel olması
Yağarken kendine severek bakmasından.

II

Duran ben değilim ki ayakta
Gövdemden daha büyük ve akşama doğru
Görünmekte olan bir sıkıntı var
Dönüp arkama bakamam.

Su gürültüleri! ey benim güneşimi ikiye bölen hızarlar!
Ben işte günün birinde belli olurum
iki olmam, bir olurum günün birinde
Hızarlar! bir olurum, tarih de düşerim
Cep defterime bir şeyler de yazarım
Bir gün bir akşama doğru bulunurum da
Bir kapıdan uzanmış binlerce boyun tarafından
Hızarlar! neden olmasın, elbette sorulurum.

Ey benim güneşimi ikiye bölen hızarlar!

III

Çimen kokusundan hızlı
Bir sıyrık gibi bitiveren elde ayakta
Nedir bu benim yalnızlığım?

Neyiz ki bu karanlık kar yağışında
Ey ipini kendi gerip ufka bakanlar
Ölüler, diriler, daha doğmamışlar
Toplanıp birdenbire hep aynı yaşta
Ve nedir bu benim yalnızlığım?

Ve içimde gezerim ucu sivri bir bıçakla
Söylesem size söylerim ey ipini kendi gerenler
Kedere kederle, ağrıya ağrıyla karşı çıkarım.

Masam ki şuracıkta solgun bir köy akşamı
Bir uzun yoksul, bir başka yoksul
Düşer ellerim bir çağın artıklarına
Çatalımda kemikler, ölü gözleri
Ve iniltiler, çığlıklar
Benden bir şey sorulamaz gibiyim. Biri gelsin şu tabağımı kaldırsın
Çatalımı da
iğrenmenin, tiksinmenin en eskisiyim
iki eşya arasında bir hiçlik
Ne iskemle, ne masa, tam orda tökezlenirim.

Bir haziran, bir temmuz nasıl olsa gelir de
Sorsanız size söylerim ey ipini kendi gerenler
Ben döğüşken olanlara açılmış bir mendilim.
Güvendiğim dağlara, çabuk yağdı karlarım
Gönlünce o sorumsuz, yaşar çıktı sevdiğim!
Bu yüzden şu kalbimi, zaman zaman darlarım
Ben namuslu sanmıştım, kaşar çıktı sevdiğim!

Kalbinde de kim bilir, kimlerin vardır izi
Yıllarca saklamış hep, kahpe benden o gizi
Çok şükür ki burada, bitti pembe şu dizi
Ben namuslu sanmıştım, kaşar çıktı sevdiğim!

Yalan gönül köşkün de, hep prenses sandırdı
Şeytan takmış kanadı, bir meleği andırdı
Aldattı adi kadın, beni güzel kandırdı
Ben namuslu sanmıştım, kaşar çıktı sevdiğim!

Bilmem nasıl oldu da, yolu benle tokuşmuş
Gururu hep tepe de, sevgi ona yokuşmuş
Şimdi benden uzak da, küflenmişte kokuşmuş
Ben namuslu sanmıştım, kaşar çıktı sevdiğim!

Başımı dost içinde, hep yerlere değdirdi
Sapladı bıçağını, yüreğime değdirdi
El değmemiş gibiydi, teni beyaz peynirdi
Ben namuslu sanmıştım, kaşar çıktı sevdiğim!
odamın içinde uçan sinek
çıplak bedenime konup durur
uzak dur benden sinek
ölümün yakın olur.

çırpma kanatlarını, kulağımın dibinde
aynısını anana bacına yapsalar hoşuna gitmez
siktir git odamdan sinek..
camım ebesinin arşına kadar açıkken

dakika da 10 kere üstüme konuyorsun
anladık, dinlene dinlene uçuyorsun..
ama seni yakalarsam...
sonunun ne olacağını hiç bilmiyorsun..

(bkz: aq sineği)
mutsuzluktan söz etmek istiyorum
dikey ve yatay mutsuzluktan
mükemmel mutsuzluğundan insansoyunun
sevgim acıyor.
"Bir şey var aramızda
Senin bakışından belli
Benim yanan yüzümden.
Dalıveriyoruz arada bir.
ikimiz de aynı şeyi düşünüyoruz belki,
Gülüşerek başlıyoruz söze.

Bir şey var aramızda
Onu buldukça kaybediyoruz isteyerek.
Fakat ne kadar saklasak nafile
Bir şey var aramızda,
Senin gözlerinde ışıldıyor,
Benim dilimin ucunda."

-Nahit Ulvi Akgün
Koynumda bin bir rüyaya dal
Derinden tüm nefesini sal
Kusarsa sözlerin kussun bal
Gitme bu gece yanımda kal

Ne olur hep konuş kalma lal
Bizlere çarık beygirde nal.
Böyledir işte bizdeki hal
Gitme bu gece yanımda kal
Senin istediğin gibi olmaktan sıkıldım

Yerin altında umutsuz bir sekilde kaybolumuş hissediyorum.

Benden ne beklediğini bilmiyorum

Ayakkabinin içinde yürümenin baskısı altındayım

Attığım her adim sana göre yeni bir yanlış

O kadar hissizleştim ki senin burada olduğunu fark edemiyorum
Ne hale geldiğimin çok daha fazla farkına vardım
Tek istediğim daha cok benim gibi, daha az senin gibi olmak

Beni boğduğunu göremiyormusun

Kontrolu kaybetme korkusu ile çok sıkı tuttuğunu

Çünkü benim olabileceğimi sandiğin her şey

Dağılıverdi gozünün önünde

Attığım her adim sana göre yeni bir yanlış

Ve harcadiğim her saniye dayanabileceğimden fazla

O kadar hissizleştim ki senin burada olduğunu fark edemiyorum
Ne hale geldiğimin çok daha fazla farkına vardım
Tek istediğim daha cok benim gibi, daha az senin gibi olmak

Ve biliyorum

Hüsrana da uğrayabilirim

Ama biliyorum

Sende hayal kırıklığına uğrayan biriyle tıpkı benim gibiydin

---Linkin park'tan bir şiir---
SAÇIMA DOKUNMA

"saçıma dokunma" diyorsun masal saçan bir sesle
ekmek gibi dilimlediğimiz yatak sarılmış bize,
bırakmak istemiyor
kasıklarını öperken "saçıma dokunma" diyorsun
dilimde gezdirirken seni,
"saçıma dokunma, n'olur"
kapısı açılan bahçene girerken bir daha, bir daha
anılar dökülüyor göksarmaşıktan
ikimiz de biliyoruz
bir çözsem saçlarını
bir daha söz etmeyeceğiz ayrılıktan
saatlerin saçları olsaydı sevgilim
bu kadar hızlı geçip gider miydi zaman
ah sevgilim ne diyecektim ben sana
aç pencereyi ve dışarıya bak
son gecemizde kar altında kuğular

Akgün AKOVA
Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne.
“O olmazsa yaşayamam” demeyeceksin.
Demeyeceksin işte. Yaşarsın çünkü.
Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.
Çok sevmeyeceksin mesela.
O daha az severse kırılırsın.

Ve zaten genellikle o daha az sever seni,
Senin O’nu sevdiğinden.
Çok sevmezsen, çok acımazsın.

Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.
Çalıştığın binayı, masanı, telefonunu, kartvizitini…

Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.
Senin değillermiş gibi davranacaksın.
Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın.
Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.

Çok eşyan olmayacak mesela evinde.
Paldır küldür yürüyebileceksin.

ille de bir şeyleri sahipleneceksen,
Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.
Gökyüzünü sahipleneceksin, Güneşi, ayı, yıldızları…
Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak.

“O benim…” diyeceksin.

Mutlaka sana ait olmasını istiyorsan bir şeylerin…
Mesela gökkuşağı senin olacak.

ille de bir şeye ait olacaksan, renklere ait olacaksın.
Mesela turuncuya, ya da pembeye.

Ya da cennete ait olacaksın.
Çok sahiplenmeden, çok ait olmadan yaşayacaksın.

Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi,

Hem de hep senin kalacakmış gibi hayat.

ilişik yaşayacaksın.

Ucundan tutarak…

CAN YÜCEL
gündüzleri kaçabilirdi insan kendinden
ama gecenin karanlığında yalnızca gerçekler hüküm sürerdi.
Gelsene dedi bana,
Kalsana dedi bana ,
Gülsene dedi bana,
Ölsene dedi bana ,
•••
Geldim.
Kaldım.
Güldüm.
Öldüm.
•ah be Nazım abi.•
Sizin hiç babanız öldü mü?
Benim bir kere öldü kör oldum
Yıkadılar aldılar götürdüler
Babamdan ummazdım bunu kör oldum
Siz hiç hamama gittiniz mi?
Ben gittim lambanın biri söndü
Gözümün biri söndü kör oldum
Tepede bir gökyüzü vardı yuvarlak
Şöylelemesine maviydi kör oldum
Taşlara gelince hamam taşlarına
Taşlar pırıl pırıldı ayna gibiydi
Taşlarda yüzümün yarısını gördüm
Bir şey gibiydi bir şey gibi kötü
Yüzümden ummazdım bunu kör oldum
Siz hiç sabunluyken ağladınız mı?

Cemal Süreya - sizin hiç babanız öldü mü?
Anılar defterinde gül yaprağı
Gibi unutuldum kurudum
Başıma düşmüş sevda ağı
Bir başıma tenhalarda kahroldum
Sen kimbilir, rüzgârlı eteklerinle
Kimbilir hangi iklimdesin, ben
Sensiz bu sessizlikle
Deli gibiyim sensiz
Bu sessizlikle
Ayrılıkla başım belada
Gözlerini çevir gözlerime
Yoksa sensiz bu sessizlikle
Deliler gibiyim
Sensiz bu sessizlikle

Cahit zarifoğlu
Gitme desem sana,
Gitme kal.
Daha zaman var.
Batmadı henüz güneş.
Kararmadı ortalık, çökmedi karanlık.
Eğer gidersen gündüzümde de,
ışık yok artık,
Olmayacak hiç sabahım.
Bir yanım hep karanlık.
Gitmen için vakit erken.
Gitme lütfen,
Kal,
Kal her zaman.
Ne olur tut elimi kal,
Ölene kadar,
Benimle ol,
Benim yanımda kal.
. . ismail oral . . .
off uzun zamandır buraya entry girmemişim.
eski arşivlerden bulup geldim bu şiiri.

"tırnaklarım etimden ayrıldı çünkü.
çünkü beklenenden tez düştü aklar çocuk sakallarıma.
-çünkü kırıldım saç uçlarıma kadar!-

ve
haziran gibiydi çocuklar, yakmayan sıcaklıklarıyla
yüzlerinde yüzlerce iklim,
alabildiğine savunmasız, ürkek ve masum.
ve böyle temizken hayat ne büyük günah işledik büyümekle.

cahit zarifoğlu
adnan yücel'in çok güzel ve devrimci şiiri, ''yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek'', güzel bir abimizde yaşar kemal'in cenazesinde okumuş. bu vesile ile hem adnan yücel'in hem yaşar kemal'in mekanı cennet olsun.

https://vimeo.com/137065701
Her şey birdenbire oldu.
Birdenbire vurdu gün ışığı yere;
Gökyüzü birdenbiler oldu;
Mavi birdenbire.
Her şey birdenbire oldu;
Birdenbire tütmeye başladı duman topraktan;
Filiz birdenbire oldu, tomurcuk birdenbire.
Yemiş birdenbire oldu.

Birdenbire,
Birdenbire;
Her şey birdenbire oldu.
Kız birdenbire, oğlan birdenbire;
Yollar, kırlar, kediler, insanlar...
Aşk birdenbire oldu,
Sevinç birdenbire.

(bkz: orhan veli)
Çok güzel muhteşem bir şiir. Geceyi ve seni çok güzel özetlemiş
"dört yanım puşt zulası,
dost yüzlü,
dost gülücüklü
cıgaramdan yanar.
alnım öperler,
suskun, hayın, çıyansı.
dört yanım puşt zulası,
dönerim dönerim çıkmaz.
en leylim gecede ölesim tutmuş,
etme gel,
ay karanlık..." (#ahmet arif)
dünyanın dışına atılmış bir adımdın sen 
ömrümüzse karşılıksız sorulardı hepsi bu 
şu samanyolu hani avuçlarından dökülen 
kum taneleri var ya onlardan birindeyim 
yeni bir yolculuğa çıkıyorum kar yağıyor 
bir aşk tipiye tutuluyor daha ilk dönemeçte 

çocuksun sen sesindeki tipiye tutulduğum 

dönüşen ve suya dönüşen sorular soruyorsun 
sesin bir çağlayan olup dolduruyor uçurumlarımı 
kötü bir anlatıcıyım oysa ben ve ne zaman 
birisi adres sorsa önce silaha davranıyorum 
kekemeyim en az kasabalı aşklar kadar mahçup 
ve üzgün kentler arıyorum ayrılıklar için 

bir yanlışlığım bu dünyada en az senin kadar 
ve sen kendi küllerini savuruyorsun dağa taşa 
bir daha doğmamak için doğmak diyorsun 
ölümlülerin işi bir de mutlu olanların 
onların hep bir öyküsü olur ve yaşarlar 
bırakıp gidemezler alıştıkları ne varsa 

çocuksun sen her ayrılıkta imlası bozulan 

susan bir çocuktan daha büyük bir tehdit 
ne olabilir, sorumun karşılığını bilmiyor kimse 
kötü bir anlatıcıyım oysa ben ve ne zaman 
bir kaza olsa adı aşk oluyor artık 
aşksa dünyanın çoktan unuttuğu bir tansık 
seni bekliyorum orda, o kirlenen ütopyada 

kirpiklerime düşüyorsun bir çiy damlası olarak 
yumuyorum gözlerimi gözkapaklarımın içindesin 
sonsuz bir uykuya dalıyorum sonra ve sen 
hiç büyümüyorsun artık iyi ki büyümüyorsun 
adınla başlıyorum her şiire ve her mısrada 
esirgeyensin bağışlayansın, biad ediyorum. 

çocuksun sen ve bu dünya sana göre değil.

Çocuksun sen - ahmet telli.
zamanda yolculuk,
sokak lambalarıyla beraber.
bir sen
bir de lambalar biliyor bizi
1 yılda aynı yerde kaldığımızı.
tek değişenin
saçlarda ki akların olduğunu,
bir ben
bir de sokak lambaları..
hele seni sevdicek,
biraz umutsuz rüyalar
biraz ben
en çok da sokak lambaları biliyor.
ansızın,
esen rüzgar da tanımaya başlıyor seni.
bir ben
bir de şarap şişesi
sana geliyoruz sevgilim,
sokak lambalarının tesirinde.
Seni düşünmek güzel şey,

ümitli şey,

dünyanın en güzel sesinden

en güzel şarkıyı dinlemek gibi birşey...

Fakat artık ümit yetmiyor bana,

ben artık şarkı dinlemek değil,

şarkı söylemek istiyorum...

Baya banel oldu ama.
görsel
Ne eksikse sen tamamla,
son derece yorgunum
Çok uykum var, öp beni,
öpersen ne güzel uyurum.