bugün

Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,
Yitirmiş öpücükleri,
Payı yok, apansız inen akşamlardan,
Bir kadeh, bir cıgara, dalıp gidene,
Seni anlatabilsem seni...
Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır
Üşüyorum, kapama gözlerini...
Şimdi saat sensizin ertesi
Yıldız dolmuş gökyüzü ayaydın
Avutulmuş çocuklar çoktan sustu
Bir ben kaldım bir ben kaldım
Tenhasında gecenin avutulmamış ben
Şimdi gözlerime ağlamayı öğrettin ki bu yaşlar
Utangaç boynunun kolyesi olsun

Buda benim sana buda benim sana ayrılırken hediyem olsun

Soytarılık etmeden güldürebilmek seni
Ekmek çalmadan
Doyurabilmek ve haksızlık etmeden doğan güneşe bütün
Aydınlıları içine süzebilmek gibi mülteci isteklerim oldu
Arasıra biliyorsun
Şimdi iyi niyetlerimi bir bir
Yargılayıp asıyorum
Bu son olsun bu son olsun

Şimdi saat yokluğun belası
Sensiz gelen sabaha günaydın
işi gücü olanlar çoktan gittiler
Bir ben kaldım bir ben kaldım
Voltasında gecenin hiç uyumamış ben
Şimdi gözlerime ağlamayı öğrettin ki bu yaşlar
Utangaç boynunun kolyesi olsun
Buda benim sana buda benim sana ayrılırken hediyem olsun

Kafamı duvara vurmadan tanıyabilmek seni
Beyninin içindekileri anlayabilmek ve yitirmeden yüzündeki
anlık
Tebessümü
Bütün saatleri öylece dondurabilmek için
Çıldırasıya parladım kendimi lanet olsun
Artık sigarayı üç pakete çıkardım günde
Olsun güzelim olsun ne olacaksa olsun.

görsel

https://www.youtube.com/watch?v=6TJdcwGjXZ8
Senin dudakların pembe
Ellerin beyaz,
Al tut ellerimi bebek
Tut biraz!

Benim doğduğum köylerde
Ceviz ağaçları yoktu,
Ben bu yüzden serinliğe hasretim
Okşa biraz!

Benim doğduğum köylerde
Buğday tarlaları yoktu,
Dağıt saçlarını bebek
Savur biraz!

Benim doğduğum köyleri
Akşamları eşkıyalar basardı.
Ben bu yüzden yalnızlığı hiç sevmem
Konuş biraz!

Benim doğduğum köylerde
Kuzey rüzgârları eserdi,
Ve bu yüzden dudaklarım çatlaktır
Öp biraz!

Sen Türkiye gibi aydınlık ve güzelsin!
Benim doğduğum köyler de güzeldi,
Sen de anlat doğduğun yerleri,
Anlat biraz!
Küçücük bir çocuktum,
Sokakta koştururdum.
Ufacıktı bana dünya.
Büyüdüm delikanlı oldum.
işte o deli günlerde,
Harbi atarlıydım lise de.
Tuttum mu yamulturdum.
Vurdum mu devirirdim.
Sandım ki üniversiteye girince,
Belimi doğrulturum,
Meslek sahibi olur,
Açlığı unuturum.
Sonunda mezun okdum.
Tuttular yamulttular,
Bir vurdular devrildim.
Ne olur, kaldırın beni yerden.
. . ismail oral . . .
at yalanı , sikeyim inananı.
Merhaba Nalan... bu sen misin,
Yoksa sen mi sandım;
Biri çimdiklesin beni...
Şöyle ışığa gel de göreyim,
Beni dümdüz eden,
O yalandan da yalan gözlerini

Merhaba Nalan...
Amortiden mi çıktın güzelim?
Bak yine şapşal ettin bizi...
Oysa ne güzel unutmuştuk
Ve ne güzel sona ermişti,
O gerzek pembe dizi!..

Hani, son bölümde sen yamuk yapıp
Fabrikatör Nubar Bey'in
Tarabya köşküne gitmiştin...
Hani, arkadaşım Halit Akçatepe'nin yanında
Beni acayip refüze etmiştin...
Ve işte o an gözümde,
Eskicinin bile almadığı
Bir eski eşya gibi, bitmiştin!..

Merhaba Nalan..
Pişmanlıklar denizinin biletsiz yolcusu...
Merhaba, artist olma hayallerinin
ikinci sınıf karakter oyuncusu!..

Vay anasını sayın seyirciler,
Vay anasını be... vay anasını!..
Bak, şimdi ağlarım ha,
Tez kapatsın biri,
Gözlerimin bozuk vanasını!..

Oysa, o zehir kusan fabrika yolunda
Beraber ıslanmıştık biz, nice yağmurda.
Ve o gün, Nubar Bey'in çarpıp kaçtığı
Bir hayvancağızdı inleyen,
Yol kenarı çamurunda.

Ve hep kendine ayırdığın
O bencil yüreğin,
Bir de o gariban köpeğe sızlamıştı.
Ve ben, ilk defa seni böyle bilmiştim,
Ve damarlarım ilk defa böyle cızlamıştı!..

Merhaba Nalan... merhaba!
Yoksul mahallemizin en havalı kızı.
Merhaba, yanlış ağlara takılmış
Muhteşem deniz yıldızı!..

Ben sana bakınca, dolardım bulut gibi
Dolardım da bir türlü yağamazdım...
Sen bana bakınca,
Bir ağlamak düğümlenir boğazımda,
Gurur yapar, ağlamazdım...

Ne düşkündüm sana be!
Hani hayvanlar yavrusunu nasıl yalarmış,
Aynen öyle...
Ne tutkuydu bizimkisi be!
Hani Ferhat dağları nasıl delermiş,
Aynen öyle...
Ve o nasıl gidişti be!
Hani bir tren gelir de üzerinden geçermiş,
Aynen öyle...

Of Nalan of!..
Sen benim neler çektiğimi bilsen,
Bunu bilmekten ölürdün...
Şu kadarını söyleyeyim:
Hani taş olsan,
Yani taş olsan;
Ortadan ikiye bölünürdün...

Gitme Nalan, dur!
Tekrar gitme ne olur!..
Aldırış etme saçma sapan sözlerime.
Yoo... hayır, ağlamıyorum,
Galiba cıgaranın dumanı kaçtı gözlerime.

Belki de sen haklıydın,
Bu mahallede ne bahtın açılır,
Ne de boyun uzardı.
Üstelik annen ölmüştü
Ve sokağınız,
Acını kaldıramayacak kadar dardı...

Terso gidiyordu herşey...
Milllet işi-gücü bırakmış,
Aklını bize takıyordu.
Altımızda çul yoktu,
Üstümüzde dam akıyordu.
Arap kızı camdan bakıyordu...

Sen gittikten sonra ben,
Hiç sorma...
El attığım her işi, çok geçmedi batırdım.
Çünkü seni unutmanın tek yoluydu;
Bütün kazancımı şaraba yatırdım.

Ama gelinliğin duruyor.
Baba yadigarı cumbalı evi de satmadım.
Yalanım varsa kalkmayayım şuradan:
Ben seni bir tek gün,
Bir tek gün bile unutmadım!..

Merhaba Nalan,
Merhaba üzgün melek.
Merhaba kadersizim, talihsizim.
Merhaba titreyen elim, sancıyan belim,
Ağrıyan dizim, vazgeçilmezim!..

Ama Necdet Tosun öldü Nalan,
Artık yemekleri sen,
Salatayı da ben yapacağım.
Sami Hazinses kadar olmasa da
Bahçeyi sevdiğin çiçeklerle donatacağım.

Kemal Sunal da öldü Nalan,
iyi kalpli amcaları birer-birer uğurladık.
Ve dünya kirlendi,
Filmler bozuldu
O masum sevdalar yaşanmıyor artık...

Sen varsın, ben varım.
Bir de, acımasız bir dünya var dışarıda...
Esas film şimdi başlıyor,
Ve bütün koltuklar bomboş bu sinemada!..

Merhaba Nalan, merhaba!..
Sen ortada sıçan, ben şaşkın körebe...
Ulan seviyorum seni be!..
Ulan, nereden inceldiyse,
Oradan kopsun be!..
Gökyüzüne aşık bir adam

Aceleci olmuş herkes, kaptırmış kendini
Güzellikleri görmez olmuş
Oysa baksa yukarı
Farkeder gökyüzünün endamını
Bembeyaz bulutların maviyle dansını
Gündüzki neşeliğini
Geceki ihtişamını
Çocukken karar verdim
Gökyüzüne aşık olduğumu
Kimi seviyorsun dediklerinde
Gökyüzünü dedim
Bizi koruyan bizi mutlu eden
Yağmurlar getiren
Rüzgarlar üfleyen
Bazen ürküten bazen serinleten
iç karartan ve neşelendiren
Ama beni hep hayran eden
Bu yüzden
Gökyüzüne aşık bir adamım ben.

şahsıma aittir.
Gece gece akla nerden düştü, bilinmez...

Şenlik dağıldı bir acı yel kaldı bahçede yalnız
O mahur beste çalar müjganla ben ağlaşırız
Gitti dostlar şölen bitti ne eski heyecan ne hız
Yalnız kederli yalnızlığımızda sıralı sırasız
O mahur beste çalar müjganla ben ağlaşırız

Bir yangın ormanından püskürmüş genç fidanlardı
Güneşten ışık yontarlardı sert adamlardı
Hoyrattı gülüşleri aydınlığı çalkalardı
Gittiler akşam olmadan ortalık karardı

Bitmez sazların özlemi daha sonra daha sonra
Sonranın bilinmezliği bir boyut katar ki onlara
Simsiyah bir teselli olur belki kalanlara
Geceler uzar hazırlık sonbahara

Attila ilhan
görsel
Hava keskin bir kömür kokusuyla dolar,
Kapanırdı daha gün batmadan kapılar.
Bu, afyon ruhu gibi baygın mahalleden,
Hayalimde tek çizgi bir sen kalmışsın, sen!
Hülyasındaki geniş aydınlığa gülen
Gözlerin, dişlerin ve ak pak gerdanınla
Ne güzel komşumuzdun sen, Fahriye abla!

Eviniz kutu gibi bir küçücük evdi,
Sarmaşıklarla balkonu örtük bir evdi;
Güneşin batmasına yakın saatlerde
Yıkanırdı gölgesi kuytu bir derede.
Yaz, kış yeşil bir saksı ıtır pencerede;
Bahçende akasyalar açardı baharla.
Ne şirin komşumuzdun sen, Fahriye abla!

Önce upuzun, sonra kesik saçın vardı;
Tenin buğdaysı, boyun bir başak kadardı.
içini gıcıklardı bütün erkeklerin
Altın bileziklerle dolu bileklerin.
Açılırdı rüzgârda kısa eteklerin;
Açık saçık şarkılar söylerdin en fazla.
Ne çapkın komşumuzdun sen, Fahriye abla!

Gönül verdin derlerdi o delikanlıya,
En sonunda varmışsın bir Erzincanlıya.
Bilmem şimdi hâlâ bu ilk kocanda mısın,
Hâlâ dağları karlı Erzincan'da mısın?
Bırak, geçmiş günleri gönlüm hatırlasın;
Hâtırada kalan şey değişmez zamanla.
Ne vefalı komşumdun sen, Fahriye abla!

Ahmet Muhip DRANAS

görsel
Çığlık

Önce düğmelerimi çözüyorsun,
sonra
okşuyorsun.
Ağız dolusu öpüyorsun
sonra
göğüslerim avuçlarında
uç veriyor.
Sen
soluk soluğa,
Ben
çığlık çığlığa.

Süheyla Taşçıer
Güller açarken bir gülüşünle o gül yüzünde.
Kırış kırış yazılmış alnına, yaşanan acılar.
Hüzünlü o güzelim gözlerin, gülemez olmuş.
Hiç acımamış sana hızla geçen zalim yıllar.
Canlanıyor gözümde mazi, eski hatıralar.
Nerede bir bakışınla çıkardığın yangınlar.
Senin için esen rüzgarlar, kopan fırtınalar.
Bir tel saçın uğruna birbiriyle vuruşanlar.
Ölüyordu bir zamanlar, senin için insanlar.
Bir ömür bir an gibi, gelip de geçti değil mi.
Hep böyle aynı mı kalacak sandın ki zaman
Sarararak solmuş kurumuş daha kış gelmeden
Çöle dönüşmüş tarumar olmuş artık gül bahçen
Susmuş sanki senin için neşeyle öten bülbül.
Bu kadarlık senin de güzelliğin, soldu gitti.
Yanına kaldı yaptığın, yapamadığına yan.
Kaçar gibi gizlice, bizlere veda etmeden,
Gidiyorsun usulca, kimselere görünmeden.
. . ismail oral . . .
Bahçenizde bir gül olsam
Yazın açsam kışın solsam
Gelir beni yoklar mısın?
Ara sıra koklar mısın?
Bahçemizin Halinden Baharımı Kıyasla

Bahçemizin halinden
baharımı kıyasla.
Zambaklar verem olmuş
kırmızı güller yasta
eller yüzler simalar
resimler aynı değil
baharlar bile değişmiş
artık her şey bir başka
bu sonbaharda ki ayak izlerim
sanki geçmiş bir şeyler
her yerler talan olmuş
hatıralar bile yanlış
üç beş kırık bardak
tas tabak çanak
bir kaç kiraz dalı
ürkütülmüş bir kaç kurbağa
yolcular yok olmuş
yollar artık bambaşka
artık akortsuz saz gibi
dalda kuş çiçekteki arı
bir uçkur iki bağlama
yalnızca varı yoğu
iki öz kırpmışım
bir kaç da öpücük
boşunaymıs burukluklar
aceleler, tezler
hesap kitap yanlışmış
yıllar boşuna geçmiş
ayrılıklar hüzünler
şimdi pususundan
bakan gözler bir başka
hesap kitap gerekmez
var zararı hesapla.
Şair: Nazım Hikmet

O mavi gözlü bir devdi.
Minnacık bir kadın sevdi.
Kadının hayali minnacık bir evdi,
bahçesinde ebruliii
hanımeli
açan bir ev.
Bir dev gibi seviyordu dev.
Ve elleri öyle büyük işler için
hazırlanmıştı ki devin,
yapamazdı yapısını,
çalamazdı kapısını
bahçesinde ebruliiii
hanımeli
açan evin.

O mavi gözlü bir devdi.
Minnacık bir kadın sevdi.
Mini minnacıktı kadın.
Rahata acıktı kadın
yoruldu devin büyük yolunda.
Ve elveda! deyip mavi gözlü deve,
girdi zengin bir cücenin kolunda
bahçesinde ebruliiii
hanımeli
açan eve.

Şimdi anlıyor ki mavi gözlü dev,
dev gibi sevgilere mezar bile olamaz:
bahçesinde ebruliiiii
hanımeli
açan ev.
biliyor musun
aşk şiiri yazmaktan bıktım
bir gün şöyle bir baktım
yazdığım bütün şiirler öyle
bir sarsılma, nedir bu
bir otuz aşk şiiri daha
kendimi hiç suçlamadım

peki o zaman ben neden
dereceler sokayım koltuğumun altına
ateşim varsa zaten
ey gözleri maden
çünkü aşk bir suçlamadır
sonuna kadar yaşanmamışsa
bir bardak birada yeni bir deniz
ve yağmur
eski bir denizde yeni bir ada
yaşanmamışsa

sözgelimi Galata'dan Afrika'ya gidiyordum
korsanları kralları ve bazı ülkeleri
ve bütün madenleri
ve kendi sonumu
iyi görmüyordum sonunda
her türlü madeni
elimde bir sürü kağıtla
hazırladım kendimi.

turgut uyar
Bir menekşe duyuyorum ellerimsiz
O kadar güzel ki, Amerika bile güzel
Sen bile güzelsin bensizce
Atomlar bile güzel
Moleküller bile
Toplanıp ayak oluyorlar bende
Ağız oluyorlar biraz
Diş oluyorlar keskince
iki göz parlakça
On tırnak sivrice.

Bir menekşe duyuyorum ellerimle
Bir molekül duyuyorum
Bir atom
Korkunç
Birleşip ayak olmuyorlar bende
Ağız, diş, tırnak
Göz olmuyorlar
Hep birden,
Hep birden bir şey oluyoruz işte
Ağzı, burnu, elleri, kolları
O korkunç güzelliğe karşı.
YAŞASIN TEMiZLiK

Cevriye hanım koşarak banyoya girdi
Banyonun dört yanı fayans
Duvarları kar gibi.

Cevriye hanımın işi acele
Kocası yatakta bekler
O da ayrı mesele.

Cevriye hanım soyundu çabucacık
Güzelliğini seyretti
Düşündü açık saçık.

Cevriye hanım başladı yıkanmağa
Sonra çıktı kurulandı giyindi
Doğru yatağa.

Cevriye hanımın kocası güldü gevrek gevrek
Başında kuş tüyü yastık
Altında pufla döşek.

Cevriye hanımda bir rahatlık bir hafiflik
Ohh! Dünya varmış
Yaşasın temizlik.

Ümit Yaşar Oğuzcan
Edebiyat dergisinde yayınlanan şiirim.

Gecenin şu saatinde
Sokakta olmak vardı
Beyoğlunun cihangire
Oradan Kadıköy'e
Bu şehrin öyküsünü
Yazmak vardı şimdi
Sokak sokak
Şimdi doğu Roma'da
Lojyoner olmak
Boğazın karanlığında
Savaşmak vardı
Yazmakla bitmiyor şehir
Düşünmek yetmiyor.
her şey yapılabilir
bir beyaz kağıtla
uçak örneğin uçurtma mesela
altına konulabilir
bir ayağı ötekinden kısa olduğu için
sallanan bir masanın
veya şiir yazılabilir
süresi ötekilerden kısa
bir ömür üzerine.

bir beyaz kağıda
her şey yazılabilir
senin dışında
güzelliğine benzetme bulmak zor
sen iyisi mi sana benzemeye çalışan
her şeyden
bir gülden bir ilk bir sonbahardan sor
belki tabiattadır çaresi
senin bir çiçeğe bu kadar benzemenin
ve benim
bilinci nasırlı bir bahçıvan çaresizliğim
anlarım bitkiden filan
ama anlatamam
toprağın güneşle konuşmasını
sana çok benzeyen bir çiçek yoluyla

sen bana ışık ver yeter
bende filiz çok
köklerim içimde gizlidir
gelen giden açan soran bere budak yok
bir şiir istersin
"içinde benzetmeler olan"
kusura bakma sevgilim
heybemde sana benzeyecek kadar
güzel bir şey yok

uzun bir yoldan gelen
tedariksiz katıksız bir yolcuyum
yaralı yarasız sevdalardan geçtim
koynumda bir beyaz kağıt boşluğu
her şeyi anlattım
olan olmayan acıtan sancıtan
bilsem ki sana varmak içindi
bütün mola sancıları
bütün stabilize arkadaşlıklar
daha hızlı koşardım
severadım gelirdim
gözlerinin mercan maviliğine

sana bakmak
suya bakmaktır
sana bakmak
bir mucizeyi anlamaktır

sağa sola bakmadan yürüdüğüm yollar tanıktır
aşk sorgusunda şahanem
yalnız kelepçeler sanıktır
ne yazsam olmuyor
çünkü bilenler hatırlar
hem yapılmış hem yapma çiçek satanlar
bahçıvanlar değil tüccarlardır
sen öyle göz
sen öyle toprak ve güneş ortaklığı
sen teninde cennet kayganlığı iken
sana şiir yazmak ahmaklıktır

bir tek söz kalır
dişlerimin arasından
ben sana gülüm derim
gülün ömrü uzamaya başlar

verdiğim bütün sözler
sende kalsın isterim
ben sana gülüm derim
gül sana benzediği için ölümsüz
yazdığım bütün şiirler
sana başlayan bir kitap için önsöz

sana bakmak
bir beyaz kağıda bakmaktır
her şey olmaya hazır
sana bakmak
suya bakmaktır
gördüğün suretten utanmak
sana bakmak
bütün rastlantıları reddedip
bir mucizeyi anlamaktır
sana bakmak
Allah'a inanmaktır.

görsel

https://www.youtube.com/watch?v=s6sLwILvf2k
Yıldızlar da seni aradım.
Senden parlak bulamadım.
Gecelerim de ay aradım.
Sen yoktun bulamadım.

Yağan kara sordum seni.
Ben beyazım bilmem dedi.
Parlayan aya sordum seni.
Benim gözüm görmez dedi.

diyar diyar geziyorum,
Dünya bana az mı geldi
Ne kafam sığdı ne de kolum.
Acep yerim dar mı geldi.

Dört yanımı batak sardı.
Ölüyorum sel mi geldi.
Sardım seni öpüyorum.
Hayal bana var mı geldi.

Beyaz bir perde indi.
Donuyorum kış mı geldi.
Her yerime ateş değdi
Yanıyorum yaz mı geldi.

Neşe ile cıvıl cıvıl ötse bülbül,
Muhabbetin ömrü bir gündür.
Yaranamaz kıpkırmızı açsa gül.
Her daim gene gonca makbuldür.

ismail'dir özge namım.
Dümdüz idi benim anlım.
Kırış kırış şimdi halim.
Tutmuyor ayağım elim.
Ölüm bana geç mi kaldı.
. . ismail oral . . .
Müslümanlık nerde bizden geçmiş insanlık bile
Alem aldatmaksa maksat aldanan yok nafile
Kaç hakiki müslüman gördümse hep makberdedir
Müslümanlık bilmem ama galiba göklerdedir

Varsa şayet söyleyin bir parçık insafınız
Böyle kansızmıydı haşa kahraman eslafınız
Böyle düşmüşmüydü herkes ayrılık sevdasına
Benzeyip şirasesiz bir mushafın eczasına
Hiç görülmüşmüydü olsun kayd ı vahdet tarumar
Böyle olmuşmuydu millet can evinden rahnedar
Böyle açlıktan bogazlarmıydı kardeş kardeşi
Böyle adetmiydi bi perva yemek insan leşi

Irzımızdır çiğnenen evladımızdır doğranan
Hey sıkılmaz ağlamassan bari gülmekten utan

Kurt uzaklardan bakar dalgın görürmüş merkebi
Saldırırmış ansızın yaydan boşanmış ok gibi
Lakin aşk olsunki aldırmazda otllarmış eşşek
Sanki tavşanmış gelen yahud kılıksız köstebek
Kar sayarmış bir tutam fazla olsun yutmayı
Hasmı derken çullanırmış yutmadsan son lokmayı

Bir hakikattır bu bildiğin usluba sok
Halimiz merkeple kurdun aynı asla farkı yok
Burnumuzdan tuttu düşman biz boğaz kaynındayız
Bir bakın halamı hala ihriras ardındayız
Saygısızlık elverir bir parça olsun arlanın
Vakti çoktan geldi hem geçmektedir arlanmanın
Davranın haykırmadan nakus-u izmihlaliniz
Öyle bir buhrana sapmıştırki zira haliniz
Zevke dalmak şöyle dursun vaktiniz yok mateme
Davranın zira gülünç olduk aleme
Bekleşirken gökte yüzbinlerce ervah intikam
Yerde kalmış naşa benzer kavm için durmak haram
Kahraman ecdadınızdan sizde bir kan yokmudur
Yoksa istikbalinizden korkulur pek korkulur

M.akif ersoy.
daha nen olayım olayım isterdin,
onursuzunum senin.

cemal süreya - ama senin
YANGIN

Dışarı çıkıyorsanız dikkat! Çiçeklerle karşılaşmayın
Ya da koklamayın onları, iyisi mi yüzünüzü örtün şapkanızla
Ya da düşünmeyin hiç, ben bakın öyle yapıyorum
Neden diyeceksiniz, insandaki sevgiliyi eskitiyor bu çiçekler
Güneşe benzetiyorlar adamı, masaya vurmuş koyun bulutlarına
Pek tuhaf! ben de sahanda yumurtayı kıskanırım
Beni seviyorsanız dikkat! köşe başındaki camcıya sorun
O ne derse doğrudur, dalga geçmeyin adamla
Ustelik beni sevmek haşlanmış pirinçleri beyazlatır
Gunaydın!
Sabahlarınız gibidir beni sevmek, horuzun renkleri gibidir
Beni sevdiniz mi yangındir artık parmaklarınız
Sizi görmüyor muyum dikkat! trenlere çikolata yediriyorum
Bunu her zaman yapıyorum, akılla oynamak yani
Öyle trenler var ki insani şımartıyor
Çıkıp kuruluyorum pencere yanına gel keyfim gel
Gidip duruyorum böylece, adımı bileceksiniz çok ülkeli adam
Üstelik daha kalkma saati gelmeden trenlerin.
Sokağa dökülüyorsam dikkat! bu da doğrudur oldukça
Bir kanunu vardır belki, ya su içmişimdir ya da yıkamışımdır yüzümü
Olmayacak şey mi niye bakmayayım denizlere
En akıllı tarafımdır balıkla deniz tutmak.
Bir cümle tuhafsa dikkat! pek tuhaftır insanin tırnak çıkardığı
Sonra da boyadığı, ne demeli sonra da kestiği
Korkum yok ben güpegündüz rakılar boğazlıyorum
Gözlerimi batırıyorum ıstakozlara
Oh ne güzle şişenin de bir anlamı oluyor böylece
Kim konuşuyor ben konuşmuyorum.

Bir gün çok yürürseniz dikkat! sinekler şehirde kalıyor
Bütün taşıtlar paslanıyor ayrıca
Pencereli yıldız, misafirli oda, bol bol öttürüyorsunuz onları
Çünkü kırlara çıkıyorsunuz, şemsiyenizi bırakın ayıp
Bana parmağınızdaki çiçekleri gösterin.

Bir yere kapanıyorsanız dikkat! yanınızda olsun elleriniz
Kim ne der bakındı işte durmadan ellerinize
Dünyayı dolasan damarlar içinde
En kemikli taraflarıyla zencileri döversiniz
En kirli yerleriyle çat kapı fakir mahalleleri
Ayıptır yani insan elini temiz tutmalı biraz.
Bir gün olumu beğenmeyecekseniz dikkat! ölmeyin kolayla
Kadınlara sarkıntılık edin, hoşa giden bardaklar satın alın
Ya da bir aptalın yalnızlığını seçin, çiçek sulamakla olsun bu
Tıkır da tıkır işleyen apartmanlar vardır ya, sakin ha
Ya da her sabah
Göğe bir yüz metre kollarınızla.
Tezer Özlü

“ölüm düşüncesi izliyor beni.
gece gündüz kendimi öldürmeyi düşünüyorum.
bunun …
belli bir nedeni yok.
yaşansa da olur, yaşanmasa da.
bir kaygı yalnız.
beni, kendimi öldürmeye iten bir kaygı.
karanlık bir gecenin geç vaktinde kalkıyorum.
herkes her geceki uykusunu uyuyor.
ev soğuk.
çok sessiz davranmaya özen gösteriyorum.
günlerdir biriktirdiğim ilaçları avuç avuç yutuyorum.
kusmamak için üstüne reçelli ekmek yiyiyorum.
genç bir kızım.
ölü gövdemin güzel görünmesi için gün boyu hazırlık yapıyorum.
sanki güzel bir ölü gövdeyle öç almak istediğim insanlar var.
karşı çıkmak istediğim evler, koltuklar, halılar, müzikler, öğretmenler var.
karşı çıkmak istediğim kurallar var.
bir haykırış!
küçük dünyanız sizin olsun.
bir haykırış!
sessizce yatağa dönüyorum.
ölümü ve yokluğu üzerine uzun süre düşünmeye zaman kalmıyor.
şimdi gözümün önündeki görüntüler renkli kırları andırıyor.
korkacak bir şey yok.
kırlarda koşuyorum.
sanki bir deniz kentinde yaşamıyorum.
hep kırlar.
esintiyle birlikte eğilen otlar arasında bir başımayım.
birazdan ölüm beni alacak.

(Ev, sayfa: 12)
güncel Önemli Başlıklar