bugün

yaşa,
ve senin yaşında,
yaşamına eşlik eden güneş,
günlerini saymasın
yalnızca aydınlatsın onları.
Bir gün seni sevdiğimi anlarsın

Uykuların kaçar geceleri
Bir türlü sabah olmayı bilmez
Dikilir gözlerin tavanda bir noktaya
Deli eden bir uğultudur başlar kulaklarında
Ne çarşaf halden anlar, ne yastık
Girmez pencerelerden beklediğin aydınlık
Kapanır yatağına çaresizliğine ağlarsın
Onun unutamadığın hayali
Sigaradan derin bir nefes çekmişçesine dolar içine
Sevmek neymiş birgün anlarsın

Birgün anlarsın aslında herşeyin boş olduğunu
Şerefin, faziletin, iyiliğin, güzelliğin
Gün gelir de sesini bir kerecik duymak için
Vurursun başını soğuk taş duvarlara
Büyür gitgide incinmişliğin, kırılmışlığın
Duyarsın ta derinden acısını çaresiz kalmışlığın
Sevmek neymiş birgün anlarsın

Birgün anlarsın ne işe yaradığını ellerinin
Niçin yaratıldığını
Bu iğrenç dünyaya neden geldiğini
Uzun uzun seyredersin de aynalarda güzelliğini
Boşuna geçip giden yıllarına yanarsın
Dolar gözlerin için burkulur
Sevmek neymiş birgün anlarsın

Birgün anlarsın sevilen dudakların
Sevilen gözlerin erişilmezliğini
O hiç beklenmeyen saat geldi mi
Düşer saçların önüne ama bembeyaz
Uzanır gökyüzüne ellerin
Ama çaresiz, ama yorgun, ama bitkin
Bir zaman geçmiş günlerin uykusuna dalarsın
Sonra dizilir birbiri ardınca gerçekler acı
Sevmek neymiş birgün anlarsın

Birgün anlarsın hayal kurmayı
Beklemeyi
Ümit etmeyi
Bir kirli gömlek gibi çıkarıp atasın gelir
Bütün vücudunu saran o korkunç geceyi
Lanet edersin yaşadığına
Maziden ne kalmışsa yırtar atarsın
O zaman bir çiçek büyür kabrimde kendiliğinden
Bir gün seni sevdiğimi anlarsın

Ümit yaşar oğuzcan
davetiyeler, odalar
ve localar iki kişilik
ya tek gidersin bi koltukta
ya biletler; iki kişilik

ya tek kişiliktir bi yatak
ya yalnız yatılmaz; iki kişilik
ya tek taraflıdır bi aşk
o da severse; iki kişilik

başka kaç kişiyi seversen sev
bir sevda yalnız iki kişilik
hele baş başa bi akşamda
masalar hep iki kişilik

peki sen kimsin dediler bana
dedim üçüncü tekil kişilik
peki dostluk var mı dünyada
dedim dünya iki kişilik
çocuktuk çoktuk oysa
çok üzgünüm şimdilik.
Gülü sevdim dikeni battı
Beni sevdi gotum kalktı
Seni sevdim şaftım kaydı
Sevmez olaydım.
Ne hale geldi,
Gelmez olaydı.
Benimle kavga mı etmek istiyorsun?
Öyleyse numara al ve sıraya gir
Çiftli ile kazanmak mı istiyorsun?
9'lu(mm) ile senin üstüne çıkarım
Bana kızıyor musun?
Kahretsin çünkü parlayamıyorsun.
Hakettiklerini alamıyor musun?
Bu çok kötü çünkü ben seninkileri de alıyorum.

Elimde bir m1 var ve işte
yüzbaşı öldürmeye başlıyor hay aksi,
Ben milletin yeni Malcom X'i değilim
ama evet bir militanım.
Fakat sanırım tam burada korkmam gerekiyor
Çünkü büyük göğüs kasları yapmışsın
Fakat bendeki 45 kalibre seninle birlikte siktiğimin bench press makineni de havaya kaldırır.
Zenciler toplanıp geldiğinde
Onları nasıl temizleyeceğimi biliyorum
45'liğimi ateşlediğimde
Heryer bomboş olacaktır
Mahalledeki zencilerse bana bayılır
Çünkü orjinalliğimi hala koruyorum,
Onlar G-Unit bebeğim
Mahkemeye kefaretimi her zaman ödemeye devam edecekler.
iki yada yirmi kişi de olsalar,
iki yer soymuş da olsalar
iki gramları da kalmış olsa
Ve kaltak şimdi lütfen dizlerinin üstüne çök ve em şu topları
Çünkü ben senin striptiz yaptığın zenci değilim
Yani kaltak şu anda bir problemin var
Çünkü ben senin beklediğin zenci değilim
Aslında kaltak
Çünkü ben senin için daha çok bir kadın satıcısı gibiyim

Benimle kavga mı etmek istiyorsun?
Öyleyse numara al ve sıraya gir
Çiftli ile kazanmak mı istiyorsun?
9'lu(mm) ile senin üstüne çıkarım
Bana kızıyor musun?
Kahretsin çünkü parlayamıyorsun.
Hakettiklerini alamıyor musun?
Bu çok kötü çünkü ben seninkileri de alıyorum.

----50 cent'in bir şiiri----

dipnot: ingilizcesi müthiş kafiyeli.
Bir kalpten kovulmuş gibiyim.
Evsiz kaldım.
Bilmiyorum nereye gideceğimi
Başka yol da bilmiyorum zaten.
Ben ilk kez
ilk kez bu yolda yürüdüm.
Bu çalılıklı patika yolunda.
Yalnız
Senin evini bilirim.
Başka kapı çalmadım ben,
Başka zillere basıp kaçmadım.
Kabul,
Ürkekçe davrandım.
Ama istedim ki
Kim gelmiş diye aşağıya in
Ve beni görmek için
Biraz olsun çabala.
Hiç değilse
Çalılıklı patika yolu için.
Ama bilirim
Gelmedin ve gelmezsin.

Bu patika yolları sen için yürümüştüm oysa
geçmiyor yüreğimdeki sevda,
anla beni ne olursun.
gel bir kere sev beni,
Allah için ne olursun.

eray keskin
Ne güzel şey hatırlamak seni:
ölüm ve zafer haberleri içinden,
hapiste
ve yaşım kırkı geçmiş iken...

Ne güzel şey hatırlamak seni:
bir mavi kumaşın üstünde unutulmuş olan elin
ve saçlarında
vakur yumuşaklığı canımın içi istanbul toprağının...
içimde ikinci bir insan gibidir
seni sevmek saadeti...
Parmakların ucunda kalan kokusu sarduya yaprağının,
güneşli bir rahatlık
ve etin daveti:
kıpkızıl çizgilerle bölünmüş
sıcak koyu bir karanlık...

Ne güzel şey hatırlamak seni,
yazamak sana dair,
hapiste sırt üstü yatıp seni düşünmek:
filanca gün, falanca yerde söylediğin söz,
kendisi değil
edasındaki dünya...

Ne güzel şey hatırlamak seni.
Sana tahtadan birşeyler oymalıyım yine:
bir çekmece
bir yüzük,
ve üç metre kadar ince ipekli dokumalıyım.
Ve hemen
fırlayarak yerimden
penceremde demirlere yapışarak
hürriyetin sütbeyaz maviliğine
sana yazdıklarımı bağıra bağıra okumalıyım...

Ne güzel şey hatırlamak seni:
ölüm ve zafer haberleri içinde,
hapiste
ve yaşım kırkı geçmiş iken...

(bkz: Nazım hikmet ran)
Aziz Yıldırım gitti
Ali Koç geldi
Fenevbahçe ye 150 milyon geldi
Gitme azizim bırakma bizi
Galatasaray özleyecek seni.
Yasak bana gözlerini anlamak
Ellerin
Bana yasak

Ah olaydım
Gözünde yaş
Fikrinde telaş
Düşünce suçun
Beraatin olaydım

Fakat yasak
Yasak bana gözlerini anlamak
Ellerin bana yasak

Ah olaydım
Yüzünde sürgün
Yatağında mülteci
Vatanın
Anayurdun olaydım

Fakat yasak
Yasak bana gözlerini anlamak
Ellerin, uyruğum
Bana yasak.............
Halk aşksızsa sokaklar banka dükkanlarıyla doludur. Cahit Zarifoğlu
Bilmek acı çekmektir. Ve bildik;
Karanlıktan çıkıp gelen her haber
Gereken acıyı verdi bize:
Gerçeklere dönüştü bu dedikodu,
Karanlık kapıyı tuttu aydınlık,
Değişime uğradı acılar.
Gerçek bu ölümde yaşam oldu.
Ağırdı sessizliğin çuvalı.

Pablo neruda
Bıktım artık kelimelerle oynamaktan
Anlayabileceğin cümle seçmekten.
Alkollü kafamla
Uzun yol hikayesi yazasım var.
Ama sana değil,
Yollara, belki de yıllara.
Hadi dönelim dünümüze.
Onlar ümidin düşmanıdır, sevgilim,
akar suyun
meyve çağında ağacın,
serip gelişen hayatın düşmanı.
Çünkü ölüm vurdu damgasını alınlarına :
- çürüyen diş, dökülen et-,
bir daha geri dönmemek üzere yıkılıp gidecekler,
Ve elbette ki, sevgilim, elbet,
dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya,
dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle : işçi tulumuyla
bu güzelim memlekette hürriyet.
Bursa da havlucu Recebe,
Karabük fabrikasında tesviyeci Hasana düşman,
fakir köylü Hatçe kadına,
ırgat Süleymana düşman,
sana düşman, bana düşman,
düşünen insana düşman,
vatan ki bu insanların evidir,
sevgilim, onlar vatana düşman...
Nazım Hikmet RAN
Bugün pazar.
Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar.
Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün
Benden bu kadar uzak
Bu kadar mavi
Bu kadar geniş olduğuna şaşırarak
Kımıldamadan durdum.
Sonra saygıyla toprağa oturdum,
Dayadim sırtımı duvara,
Bu anda düşmek dalgalara,
Bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım.
Toprak, güneş ve ben...
Bahtiyarım...

Nazım Hikmet

Ölümünün 55. Yıldönümünde Saygı ve rahmetle..
aşk kalbimi yakan bir volkan gibidir,
en sevdiğim tatlı kazandibidir.
leyla sev beni sokma müşküle,
beraber kaşık atalım bir tabak keşküle.
Boşversene sen niye beklemeli
Sıktı artık bu kent beni
Çekip gitmeliyim hiç düşünmeden
Bulmalıyım aradığım o yeri
Şiirmiş, bilgelikmiş her neyse
Ne varsa benden kalsın geride
Kalsın o yalanlar, o yalan ilişkiler de
Ve ölümler ki sevdanın ikiz doğurduğu
Yetsin, taşımak istemiyorum hiçbirini yedeğimde
Nerdesin ey benim hergün yeniden doğan oğlum
Sevginin çoğul oğlu
Senin ülkende yalnız bütün özlemler
Bilirim yalnız orda, içtenlik, erinç, coşku
Bayrağındaki bir tek çiçekli dalla
Orda uçsuz bucaksız
Olanca görkemiyle bir erguvan imparatorluğu.

Öğrendim öğrenmesine, mutsuzluk da bir gelişmedir
Tanımadığım kentler, yüzler, hiç mi hiç tanımadığım
Oteller, genelevler, nar ağaçları
Dar sokaklar, eğri büğrü kaldırımlar
Satın alamadığım bir örtüye çeviren yalnızlığı
Ve bir yağmur öncesinde belli belirsiz
Üç beş çocuğun birbirini çağırdığı
Sopasını düşürdüğü bir dilencinin
Unutup gittiği sonra ses çıkarmadan
Anlaşılmaz mırıltılarla yokuş aşağı
iner gibi ben de
Örgüsünden başını kaldıran bir kadının
Gözlerinde
Nasıl binlerce rengin içinden sıyrılırsa dünya
Bulacağım elbette aradığım o yeri
Yıllar yılı tuttuğum aklımda
Hani salkımlar içinde bir ev vardı
Eski bir gemici feneri asılıydı kapısında
Duvarlarında uçan balıkların kurutulduğu
Yıkılmışsa ne yaparım bilmem ki
Eksilmiş gibi ağzımda bir dişim
Yerini dilimle oynaya oynaya
Dalar çıkarım elbet bambaşka sokaklara.

Geçerim kuduğum hayallerin altından
Bir gökkuşağının altından geçermiş gibi
Budakları kalın ellerimi andıran
Asmaların yanıbaşından
Yüzümde bir garajın tutulmaz akşamıyla
O geçimsiz akşamla
Ve mutlaka kayalardan doğmuş olan
Göğün mavi yapamadığı bir şahin
Başımın üstünde tek başına.

Kırmızı dallar, göğe uzanır çitler
Yıldızları birbirinden ayıran
Bilmez olur muyum hiç, mutluluk da bir gelişmedir
Yaşarken olsun, ölümle olsun, sonu ayrılığa varan
Ey gün batımı! benden duymuş olma bu yakınmayı
Bir gül bana kendini kopardı verdi
Daha dün akşam, daha dün akşam.

Yürek bir kez görür, sonra hep gözler görür
Ben onu yüreğimle görmüşüm anlaşılan
Çözüldü artık o büyü, yanımda
Sıcaklığı parmaklarımı acıtan bir haziran
Üstelik çoktan buldum aradığım o yeri
Tam yedi kez doğan güneşlerin altında
Bir yitip bir yükselen sıradağların ardından.

Yıkansam, yıkansam, hep o güneşlerle yıkansam
Dişleri tenime geçse yaz rüzgarlarının
izine pek rastlamasam
Ama kalbini sert ve serin tutan bir denizciye
Bunu bir daha sorsam
Ne çıkar bir daha sorsam
Sonra hiç konuşmasam, sonra hiç konuşmasam
Ve bu yorgun, bu üzünçlü yüreği
Benim değilmiş gibi, benim değilmiş gibi
Kimse görmeden şöyle bir yol kenarına bıraksam.
savrulurken kırmızı pelerininin raconu o zarif öfkeye
zaman ki sana hasta oldu, incelikli haytasın,

nüksederken raksına mahellenin maşallahı eyvallahı
güzelleş be oğlum şimdilik ölümüne kadar hayattasın.
akşam erken iner kentlere
gökdelenler keser güneşi
usta sürücü ya da ejderha olsan
kavgada çatal yürek civan olsan kar etmez
kar etmez inceden inceye içime dolan
alıp götüren hasrete...
Baka kalırım giden geminin ardından;
Atamam kendimi denize,
dünya güzel;
Serde erkeklik var,
ağlayamam.

orhan veli kanık.
"Ne çok hüzün vardı anlatılmayı bekleyen mısralarda
Sokaklarda tek sıra ekmek bekleyen hatıralarda
Duyulmak için can veren kelimelerin terleyişi etrafında soluduğum bu hava yorgun ve bitkindi
Ben de öyle...
Susarak konuşmamızın verdiği acıysa hala damağımda
Çok yakmış olmalı bu kemiksiz dili
Şayet zor olmamalıydı güç bela sorduğum neyin var suali
Ve
Sanırım artık aydınlatmalıydı bu odadaki lamba
Karanlıkta başıboş gezinen mum
Geceyi gökyüzünde ağırlayan ay
Gözlerimde biriktirdiğim nehirleri aydınlatmalıydı biri. "
Aklıma takılan Ülkü Tamer şiiridir.
Aman, kendini asmış yüz kiloluk bir zenci,
Üstelik gece inmiş, ses gelmiyor kümesten;
Ben olsam utanırım, bu ne biçim öğrenci?
Hem dersini bilmiyor, hem de şişman herkesten.

iyi nişan alırdı kendini asan zenci,
Bira içmez ağlardı, babası değirmenci,
Sizden iyi olmasın, boşanmada birinci
Çok canım sıkılıyor, kuş vuralım istersen.
Hadi gel
Yıldızlı karanlıklar tutkunu
Sokaklara sığmaz
Bir çocuk gibi
Hadi gel
Mor tepelere uzanıp
Karıştıralım ufku
Bildiğin her şeyi unut
Hadi gel
Ufkunda macaralar batırıp
Maceralar çıkartan
Beyaz bir teknedir bulut
Hadi gel
Ay bizi bulmadan
Hadi gel
El bizi bulmadan
Hadi gel
Şarkılar doğrulanmadan

Hadi gel
sis iner
Miladıma

nevzat çelik.
bunalıyoruz çocuk, bunalıyoruz
biçim veremediğimiz şeylerin
biçimini alıyoruz...
Miskinlikte buldular, kimde erlik var ise
Merdivenden ittiler, yüksekten bakar ise
Gönül yüksekte gezer, dem-be-dem yoldan azar
Dış yüzüne o sızar içinde ne var ise

Ak sakallı pir hoca, bilemez hali nice
Emek vermesin hacca, bir gönül yıkar ise
Sağır işitmez sözü, gece sanar gündüzü
Kördür münkirin gözü, alem münevver ise

Gönül Calab'ın tahtı, Calap gönüle baktı
iki cihan bedbahtı, kim gönül yıkar ise
Sen sana ne sanırsan ayruga da onu san
Dört kitabın manası budur eğer var ise

Bildik gelenler geçmiş, konanlar geri göçmüş
Aşk şarabından içmiş, kim mana duyar ise
Yunus yoldan azuban, yüksek yerde durmasın
Sinle sırat görmeye, sevdiği didar ise.

yunus emre
güncel Önemli Başlıklar