bugün

buzdagina carptin mi bilmiyorum
ama titanik
gibi oldu bati$in
bir sen vardin cunku
$iirin dort bacali $airi

dalgalarin kiyiya vurdugu
e$yalarini toplama tela$inda
imgenin derin sularina
nefesleri yetmeyen
lodoscular

bir gemi gibi batmak
yaki$irdi sonuna
filikaya bini$ sirasina gore ya$antinin:
once cocuklar
ve kadinlar.
her şey yapılabilir
bir beyaz kağıtla
uçak örneğin uçurtma mesela
altına konulabilir
bir ayağı ötekinden kısa olduğu için
sallanan bir masanın
veya şiir yazılabilir
süresi ötekilerden kısa
bir ömür üzerine.

bir beyaz kağıda
her şey yazılabilir
senin dışında
güzelliğine benzetme bulmak zor
sen iyisi mi sana benzemeye çalışan
her şeyden
bir gülden bir ilk bir sonbahardan sor
belki tabiattadır çaresi
senin bir çiçeğe bu kadar benzemenin
ve benim
bilinci nasırlı bir bahçıvan çaresizliğim
anlarım bitkiden filan
ama anlatamam
toprağın güneşle konuşmasını
sana çok benzeyen bir çiçek yoluyla

sen bana ışık ver yeter
bende filiz çok
köklerim içimde gizlidir
gelen giden açan soran bere budak yok
bir şiir istersin
“içinde benzetmeler olan”
kusura bakma sevgilim
heybemde sana benzeyecek kadar
güzel bir şey yok

uzun bir yoldan gelen
tedariksiz katıksız bir yolcuyum
yaralı yarasız sevdalardan geçtim
koynumda bir beyaz kağıt boşluğu
her şeyi anlattım
olan olmayan acıtan sancıtan
bilsem ki sana varmak içindi
bütün mola sancıları
bütün stabilize arkadaşlıklar
daha hızlı koşardım
severadım gelirdim
gözlerinin mercan maviliğine

sana bakmak
suya bakmaktır
sana bakmak
bir mucizeyi anlamaktır

sağa sola bakmadan yürüdüğüm yollar tanıktır
aşk sorgusunda şahanem
yalnız kelepçeler sanıktır
ne yazsam olmuyor
çünkü bilenler hatırlar
hem yapılmış hem yapma çiçek satanlar
bahçıvanlar değil tüccarlardır
sen öyle göz
sen öyle toprak ve güneş ortaklığı
sen teninde cennet kayganlığı iken
sana şiir yazmak ahmaklıktır

bir tek söz kalır
dişlerimin arasından
ben sana gülüm derim
gülün ömrü uzamaya başlar

verdiğim bütün sözler
sende kalsın isterim
ben sana gülüm derim
gül sana benzediği için ölümsüz
yazdığım bütün şiirler
sana başlayan bir kitap için önsöz

sana bakmak
bir beyaz kağıda bakmaktır
her şey olmaya hazır
sana bakmak
suya bakmaktır
gördüğün suretten utanmak
sana bakmak
bütün rastlantıları reddedip
bir mucizeyi anlamaktır
sana bakmak
Allah’a inanmaktır

yılmaz erdoğan
Dinleyin ve düşünün...

Senai demirci-cenazeme gelir misin.
vay be, sözlükte bu başlık nedense bi tebessüm ettirdi. hele erkeklerin şiir bıraktığını görmek. - Adına şiir yazılmamış kadınlara selam olsun! -

"Dışarıya yağmur,
yüreğime hasret,
fikrime sen.
Nasıl yağıyorsunuz üçünüz birden bir bilsen."
-Cemal Süreya
OTUZ BES DUVARI/ümit yaşar oguzcan

Olumu dusunuyorum
O buyuk yalnizlik icindeyim
Kulaklarimda duymadigim bir musiki
Kaskati kesilmisim, kalbim durmus
Artik hic bir seyi gormuyor gozlerim
Icimde ne bir umut, ne yasama zevki
Elim, ayagim buz gibi olmus
Olumu dusunuyorum
Kulaklarimda duymadigim bir musiki

Olumu dusunuyorum
Laleli'de bir sokaktan tabutum geciyor
Saygi durusunda bilmedigim insanlar
Butun pencereler acik biri kapali
Kederlerim, umitlerim, hayallerim
Ve gelen bir iki dost mezarliga kadar
Sonra kadinlar kadinlar gozleri yasli
Olumu dusunuyorum
Butun pencereler acik biri kapali

Olumu dusunuyorum
Simdi beni gomuyorlar bak
Agliyorsun, ellerinde dag menekseleri
Hazin bir parilti gozbebeklerinde
Icin izyanla doluyor, kahroluyorsun
Hatirladikca gecmis gunleri geceleri
Bir aci ki oyle buyuk oyle derinde
Olumu dusunuyorum
Agliyorsun, ellerinde dag menekseleri

Olumu dusunuyorum
Dedigi cikmiyor Cahit Sitki'nin
Otuz bes duvarini asamiyorum
Uzulme sevdigim artik ayriliyoruz
Inan yokluguma ben de bir oluyum
O yalan dunyanizda yasamiyorum
Yil 1961, ya Haziran ya Temmuz
Olumu dusunuyorum
Uzulme sevdigim artik ayriliyoruz.
Git iş işten geçmeden, çok geç olmadan vakit,
Günahıma girmeden, katilim olmadan git!

Git de şen şakrak geçen günlerine gün ekle,
Beni kahkahaların sustuğu yerde bekle.

Git ki siyah gözlerin arkada kalmasınlar,
Git ki gamlı yüzümün hüznüyle dolmasınlar.

Mademki benli hayat sana kafes kadar dar,
Uzaklaş ellerimden uçabildiğin kadar.

Hadi git, benden sana dilediğince izin,
Öyle bir uzaklaş ki karda kalmasın izin.

Kahrımın nedenini söylesem irkilirler;
Çünkü herkes beni Kays, seni Leyla bilirler.

Sanırlar ki sen beni biricik yar saymıştın;
Oysaki hep yedekte, hep elde var saymıştın.

Hadi git, ne bir adres, ne bir hatıra bırak,
Zannetme ki, pişmanlık, mutluluk kadar ırak!

Sanma ki fasl-ı bahar geldiğim gibi gitmez,
Sanma ki hüsranını görmeye ömrüm yetmez.

Her darbene tahammül edecektir bedenim,
Gururum mani olur perişanıma benim.

Yari Ferhat olanın ellerle ülfeti ne?
Şirin ol katlanayım dağ gibi külfetine.

Henüz layık değilken tomurcuk kadar aşka,
Sana gül bahçesini kim açar benden başka!

Hercai arılara meyhanedir çiçekler,
Kim bilir şerefinden kaç kadeh içecekler!

Mademki aşk tablosunun takdirinden acizsin,
Git de çağdaş ressamlar modern resimler çizsin.

Ne vedaya gerek var, ne de mektuba hacet,
Git de Allah aşkına bir selama muhtaç et!

Güllere de aşk olsun gene sen kokacaksan!
Fallara da aşk olsun gene sen çıkacaksan!

Kopsun nerden inceyse artık bu bağ, bu düğüm!
Her gece daha berbat, daha vahim gördüğüm.

Korkulu düşlerimi yorumdan kaçırıyorum;
Sırf sana üzülüyor, sırf sana acıyorum!

Git iş işten geçmeden, çok geç olmadan vakit,
Günahıma girmeden, katilim olmadan git! ... cemal safi.
Sana baktıkça örgütleniyorum Zeryâ
yağmurla, suyla, acıyla, aşkla.

Her geçen gün biraz daha
yaşayarak kirazın çürüme mevsimini
Zamanın tıkırtılarını göğsümüzle karşılayarak
yaklaşıyoruz suların karanlığına
Yakışıyoruz ölüme.
Sen yine de gülümse sevgilim,
pencerelerim var hâlâ
yolunu gözlemek için.

Başıma ne geldiyse sendendir
Değil mi ki yağmursun
Değil mi ki ıslanmışım
Çölün serabına kanmadan
gir kanıma, meylet günahıma Zeryâ!

Öpmeden öldürebilirsin pekala
sarılmadan ısınabilirim, gülme
ısmarlayacak gök kalmıyor dudaklarıma.
Mesele ne biliyor musun,
Kiraz ağacının çiçek açmasıyla
senin şiir olman aynı şey.
Farkındayım / ayrıntıları anlatıyorum sana
büyük resmi göremiyorum ben
Ellerini sakın
Tutmasam şiir
Tutsam çiçek oluyor.
Demiştim / anlattıklarım ayrıntıda.

Biraz daha sabır biraz daha bahar gerek
düğümün döndüğünce kördüğüm için
Yandım susacak kadar
Sokul yanıma sen / ezber et beni.
Ödünç aldığım kitaplara ekledim
gelincik tarlasından geçerken kızıla çalan saçlarını.
Ağlama duvarından serin içim
Değilim siyonist
Değilim antisemitist
Lâkin kibrim fundamentalist

Öyleyse / kim bu aşkın Yahudisi Zeryâ?

Aşk yerleşik hayata geçeli beri
Sen cim’in kalbinde nokta
Ben gözünün yeşilinde on üç kahve tanesi.
Senden saklayamam / gidecektim
bir kavim göçünü daha göze alamadım işte.
Bu bir itiraf:
Biriksem azalacaktın
Bak / cepten yiyor çiçekler bile.

Altı çizili kitaplardan kaçtım.
Geceleyin çocuk masallarından, tebeşir kokan sınıflardan
Nuh’la oğlu arasındaki tufandan,
vizite kağıtlarından, sınav sorularından,
Leyla’nın rüyalarından, Mecnun’un mezarından,
evet, kaçtım!
Doğum masasında kalan bir cümleyim artık.
Hafızamın yarısı kırık ayna
gördüklerimde sen varsan sana ne!

Şerh düş beni:
Kavimler Göçü’nde sağa sola akmadan
sana sapıp aşkı yurt edinen bendim Zeryâ.
(bkz: cengizhan konuş)
Yel ulur kar tozdurur bir kış
Yazı yabanda şu sıra içimiz.
Oysa sevmelerin ustasıyız biz
Bir de alçaklıklarla kavganın.
Alıcı kuş kesiliriz ve de ense kökünde
Göğsümüzdeki o sıcak güvercini
Kara dirgen elleriyle
Boğmaya kalkışanların.

Neden, güvencin kasapları, barışımıza kan bularsınız
Öyle kötüsünüz ki
iki gözden dört ölüm bakarsınız.

Tabanca gibidir tabanca
Sevgilenmemiz de vuruşmamız da
Ya yürek dalında patlar
Ya da bir alın çatında.
Ne ki çok kez dalaşmaktansa
Acıdan yükünü tam almış
Güçlü bir katır gibi
Vururuz yalnızlık yokuşumuza.

Neden yolunuz bu denli ıramış güzellikten
Öyle bataklıksınız ki
Bir çiçek düşü bile geçmemiş içinizden..
attila ilhan'ın tutukluğun günlüğü şiirinden:

"caddebostanı'ndan bir ay yakalarsan kirli sarı
getirir hücrene sonbahar yüklü eski sonbaharları
sonra necla salkım saçak otuziki yılları
saçları alagarson yok inceliğinde kaşları
...................................................................."
sana gitme demeyeceğim,
uza, lavinia.
bütün yalnızlıkların ilenci
korusun çoğulluklarınızı
cinnet koyun erdemin adını
maskeleriniz kuşanıp, yalanlarınızı çoğaltın
hepiniz mezarısınız kendinizin

nilgün marmara
sana geldim istanbul,
sana,
ıslak kaldırımlarını özledim,
boğaza doğru sıcak bir çay içmeyi özledim,
sana geldim istanbul sana.
Ağır bir hastalık
Gibi ilerledik masmavi kentin
Yağmalanmış, küskün âşıklarında

Ne bir söz doğrultabildi kesik başlarını
Ne de saçlarına sıcak bir dokunuş
Kurutabildi o iltihap akıtan kalp yaralarını
Uzanıp, sanki biz kapattık ölü sevgililerinin.
Yiğit olanın lokması cana azıktır beyler
Kimse bana söylemesin buna yazıktır beyler
Soyu soysuz olanın sütü bozuktur beyler

Bunların soyu bozulmuş Türk'e düşman göbekten
Bu hesap sorulacak Apo denen köpekten!

Kan istediniz canlardan bitmedi inadınız
Oğuz size yar olmadı budüz idi adınız
Senelerdir bu vatanın ekmeğini yediniz

Suyunuzu keseceğiz dağlardaki gölekten
Bu hesap sorulacak Apo denen köpekten!

Dağlar, taşlar bu ovalar bilin ki Türk'ün yurdu
Aslımız insan neslidir Türk'e semboldür Kurd'u
Soyu ermeni olanlar nerden bilecek Kürd'ü

ihaneti seyreyleyin perdedeki delikten
Bu hesap sorulacak Apo denen köpekten!

Alperenler şehadeti seslenirken çağrına
ibrahim'in dedikleri nişan oldu bağrına
Mehmetçik'ler şehit düştü bu vatanın uğruna

Vatan mı istediniz lan beşikteki bebekten?
Bu hesap sorulacak Apo denen köpekten!

Başı bozuk yaylalarda bol keseden savurdun
Ne dinin var, ne imanın sen ne biçim gavurdun?
Hem korkaksın, hem zavallı zoru gördün kıvırdın!

Urgan bile dava eder boynundaki ilmekten!
Bu hesap sorulacak Apo denen köpekten!

Aşık Sefai
Seni birden hatırlarım akşamlar içinde.
fevkalade tatlı bir sesin söylediği..
şöyle kolay dokunaklı aydınlık ve temiz..
gittikçe yakınlaşan bir melodi gibi,
kalbim artık ürperen bir mandoline benzer.
ne güzel şeydir seni hatırlamak..

saçların örülmüş örülmüş olsun.
ve beyaz ellerin geceye karşı çıplak.
porselen tabakta yıkanmış kayısılar,
yere düşmüş bir kitap bir şiir kitabı,
içinde hürriyetten bahseden mısralar.

insan bir düşünse ne çok şey bulabilir;
hatırlamak gülmek ve ağlamak için.
arzularımız nereye sürüklüyor bizi?
neredeydik, hangi rüzgara karıştık?
ve şimdi ne tür manzaralar çekiyor,
karanlık içinde açılmış gözlerimizi?

saçların mutlaka örülmüş olmalı;
mektepli bir kıza benzemelisin.
aklında kimbilir kimden bir mısra,
gözlerin nur gibi parlasın saadetten.

Attila ilhan - Saçların Örülmüş Olmalı
güzel günlerim vardı yağmurlarla ıslanan
ve güzel gecelerim masallarla dopdolu

seyrederdim göklerde her gün büyüyen ayı

neş'elerim geride kaldı eski günlerde

bir gün sabah vakti kapıyı çalsam
uykudan uyandırsam seni

çekemezsin bir yere sineden başka
biliyorum günler hep böyle geçecek

işte günlerden bir gün elagözlüm
yeni bir başlangıçla bitecek ömrümüz

heybetli arsiyan dağlarında bir gün 
atım yoruldu, ben yoruldum

bir gün uyanıvermişim uykudan
geçmiş, gelecek cümle rüyalar içimde

bütün yaratılmışlara selam salmalı, selam almalı
iyi gün lerden, kötü yıllardan, baharlardan
gecelerin peşinde kaybolmuş diyarlardan
ah! şimdi şu sessiz gecemde bana
-turgut, kalk gidekim- diyen bir dost olmalı

gün olur bütün kaygılardan uzak
ben de gelirim

bir gün alıp başımı gideceğim
-yıldızlar ışısın, yollar üşüsün, yollar...-

bir gün , bir parkta otururken, biliyorum
bir el yağmurlarla dokunacak omuzuma

bu kandır akıttığımız sıkıntılı pazarlarda

güneş biterse elbet ertesi kalır
ya perşembe kalır ya pazar kalır

öyleyse ne yapsın o zaman
gitsin bir pazartesi gibi
gitsin uyusun ölene kadar
bir denizin taşrasında o zaman

1935'te bir akşam
bir salı akşamı sanırım
perdeleri kapadık. öyle kaldık artık.
duvarların uzaklığında ve durgunluğunda
1935'te bir akşam
öyle 
kaldık

denizsiz bir salı günüydü

gölleri bölümlediler ve sonra suya gittiler çoğu
babalar hep perşembe, anneler hep cuma olur

neden bütün insanların birbirini sevmesi gerektiğini
bir gün saat üçte köprüde anlayacak

hergün her sabah bir şu kadar kuşun, adamın
uçağın, yağmurun yunup arındığı gökyüzü

bir o gün e beslerim o ak pak gün eşe
o her şeyin birden serpilip ortaya döküldüğü gelişeceği
gizlide
kalmış uçların birbir belireceği günler

herkesin bir gün ağlayabileceği, herkesin varamadığı
işin kutsallığını bulamadığı bir yere götürüp
yüreksizleri güldürdüler, bizi alçaltıp ağlattılar.

sularsa akmak birgün birgün birgün 
birgün dağlara çıkmak birer birer dağlara çıkmak birgün 
çıkmak çıkmak birer birer birgün dağlara dağlara birgün 
birgün birer dağlara
ah nasıl dağlara birgün 

ey birgün 
çiçek açmak bir gün 

otları büyümek birgün 
birgün köyler kentler yıkanık damlar geri dönmek
birgün 

bir gün yeni dönmek
birgün dağlara çıkmak birer birer çıkmak çıkmak

suruma uymak kısaltıyordu günlerini artamayan
eksilmeyen bir hüzünle

ve atlar ve tüfekler ve sözler eskidi bir gün 
o gün . artık büyüdünüz dediler
o gün artık büyüdünüz dediler

ve bir gün yalnız kalındı bütün ilişkilerde
ve kimbilirdi aşk nerde oteller nerde

bir gün , günah yapılmazdı hiçbir yerde
ama kimbilirdi aşk nerde oteller nerde

gün döndü bir bayramı sabahlarken
sular kesildi akşam uzadı herkes

ama. bir akşam oldu muydu iyi bir akşam
yani saksı çiçeklerinin üzerine tozlar konan
ve çalışsam o gün , dürüst ve islam kalmışsam
bu iyi bir başlangıçtır derim aşk yapmaya

ve bir düzenle yüzyüze gelmenin acısı
bugün başka şey ve başka bir şeydir yarın

hep böyle süreceği sanılır bu gül hikayesinin
hep böyle sürer ama bir gün sonu değişir

yetmiş gün filan yürüdüm gece gündüz durmadan
kıyıya bugün vardım ama bak çok yorgun geldim

epeski bir yorum: sıcak bir eylül değişmesidir bir
eşkiya yatağının en uzun günleri

duyduğu gümbür gümbür silah sesleri
bir gün elbet gelir

eskide bir gün ; şurdan burdan konuştuklarımızı hatırlıyorum

nasıl hatırlamazsınız
bir gün öldüğümüzü

evet gün bir ölüyle ve kötü bitti
pazarlıksız

artık şaşırıyorum gözyaşına
hiç unutmam çünkü pazarcıların
haftanın her günü öteye beriye
gözyaşı taşıdığını

ilk günden biliyordum ama gene bekledim
gülü değil ölüyü gözlüyorlar

kar erimedi
sonsuz bir üç gün 

öyle bir gün geçti ki
hiç unutmam artık

uzun bir günü bölüştük
doğayla ben ikimiz 
bir de çocuk

gelecekte bir gün gülümseriz

ve senin bir gün ölmeyeceğim
mutlu ediyor beni

günün tarihi akşam şimdi söyleyebilirim yanılmadan

yani ancak günlerce koşarsam duyabilirdim
aramızda ne varsa

bir korkuyorum yalnız kalmaktan bir korkuyorum
gündüzleri delice çalışıyorum geceleri
kadınlarla yatıyorum

sonra yanılgan insanlığım başladı
birinde üç gece dört gündüz, orada, evde kaldım
üç gece dört gün düz sinan'ın yatağında kaldım

kutsal gibiliği üç gece dört gündüz
kurtlar gibi bizi kovaladı

benim işim gece gündüz gökyüzünde durmaktır

yapılan bir şeydi gündüzümüz ve 
gecemiz isteğimizce kullanılmazken

uzun bir gündüzü fark edenlerin en sonuncusuyuz

yetmiş gün filan yürüdüm gece gündüz durmadan
kıyıya bugün vardım ama bak çok yorgun geldim
tahir olmak da ayıp değil zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil,
bütün iş tahirle zühre olabilmekte
yani yürekte.

meselâ bir barikatta dövüşerek
meselâ kuzey kutbunu keşfe giderken
meselâ denerken damarlarında bir serumu
ölmek ayıp olur mu?

tahir olmak da ayıp değil zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.

seversin dünyayı doludizgin
ama o bunun farkında değildir
ayrılmak istemezsin dünyadan
ama o senden ayrılacak
yani sen elmayı seviyorsun diye
elmanın da seni sevmesi şart mı?
yani tahiri zühre sevmeseydi artık
yahut hiç sevmeseydi
tahir ne kaybederdi tahirliğinden?

tahir olmak da ayıp değil zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.

nazım hikmet ran
görsel
silahlara veda..
geceye rüyaya ve sana..
yalnızlığın geyik gözlü köşesinden..
düzenlerin çıkmazına.

çizdiğim resmin saat kulesi ağlıyor.
ağzım o çeşit yok.
şişe bu çeşit var.

sen bir gece gelsen
güneş doğmasa
gitmeden yine gelsen
bu yeni geleni
bu bize bakanı
sana bir anlatsam
güneş doğmasa
sandıkların içini göstersem sana..
çizdiğim resmin
yalnızlığın geyik gözlü köşesinde
bir rafa koyabilsen
olup biteni ve onları
sabaha kadar konuşsak
o ürkek ürkek bakanı sana bir anlatsam..
ateş karı tüfeği çeksem..

ocağa, pencereye, kapıya..

kemana veda..

yağmurda şeytan ve şapkası
silahın ölümünü kutluyorum..

sana veda..

sezai karakoç

şiirli geceler..
Ağzındaki apseyi, gözündeki çapağı
Çok özledim sevgilim, dün koyduğum kapağı.
Çok güzeldi aşkımız, birazcık da şaşkınız
Altımdayken inlerdin, mahalleye dinletirdin. ~Tolga Çevik
ben seni severim sevmesine de toplum buna hazır değil nükleer denemeler kyoto sözleşmesi küresel ısınma falan. belki sen çok küçüksün belki benim ruhum ölü biraz nietzsche biraz kant kafan karışmış belki parlıamanet'i de bozdular tutunacak dalımız mı kaldı? pavyonda tanıdığım bilge bir pezev...nk vardı! kötü kitaplar okumak kötü yaşamak gibidir derdi. iyi kitaplar okudum bir b..ka yaramadı.. ben seni severim aslında da düzenim bozulur diye korkuyorum durduk yere başımıza saçma sapan bir aşk çıkar sinemaya gitmeye ele ele tutuşmaya falan kalkarız işin yoksa çiçek al,saç tara, parfüm sık. küsmesi,barışması,ayılması,bayılması hatta eninde sonunda kaçınılmaz ayrılması meyhanede tanıdığım gerzek bir filozof vardı! güzel kadınlar insanın ömrünü uzatır derdi. bir sürü güzel kadın girdi hayatıma hepsi ağzıma s....çtı.. ben seni severim belki de rabbim buna hazır değil. her şeyin güzelini sever o ideal birliktelikler ister seninle benim yan yana oturacağımız çekyata ne ilahi adalet sığar ne de diyalektik.. içime çöreklenmiş sığ bir sığır var benim. ben seni severim sevmesine de iş çıkarmasana şimdi ne gerek var güzelim..   
Ne hasta bekler sabahı,
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.

Geçti istemem gelmeni,
Yokluğunda buldum seni;
Bırak vehmimde gölgeni
Gelme, artık neye yarar?

(nfk)
Kendi olarak, sana gelen-
sana gereksinimi olmadan, seni isteyen-
sensiz de olabilecekken, senin ile olmayı seçen-
kendi olmasını, seninle olmaya bağlayan- -
O, işte...
görsel
Seni ne çok kedi tırmalamış anne
camlara baktım ordamısın hala
dün akşam haydutlar bıçaklamış bir karanfil
kaçamamış vurmuşlar ölememiş solmuş
seni ne çok iğfal etmişler anne
her yerin delik deşik
ağlayışın bile yamuk yumuk
bakışların kısık
ve bilhassa değişik
ne çok isyanlanmışım ne çok gitmemişim meğer
bağırdıkça etlenmiş sesim
etlenikçe sesim, kanamış elmas liğme liğme
seni ne çok öldürmüşler anne
beni ne çok dövmüşler
artık evlenelim anne hayata karşı
ve gel, beraber kaybedelim mor savaşı
benimle birlikte intahar et anne

K. iskender - Ne Çok
güncel Önemli Başlıklar