bugün

1.Kısa ve özlü anlatımı olan, nükteli, güldürücü hikâyecik, anekdot.
2.Edebiyat Gazete veya dergilerde gündelik konuları bir görüş ve düşünceye bağlayarak yorumlayan ciddi veya eğlendirici yazı türü.
3.Hukuk Kanun maddelerinin kendi içlerinde satır başlarıyla ayrıldıkları ufak bölümlerden her biri.
4.Paragraf.
5.Anatomi Omur.
mustafa sandal şarkısı.

ruhumu sallayan salıncak
bomboş şimdi, çok boş şimdi sanki terkedildi
derin derin bakışların en son delildi
hep en son delildi kalbimi yaşatan

şarkılar söyler seni dinlerdim
böyle gizlendim zor oldu ancak

sonunda anladım senin aşkın bir fıkraymış
ne gariptir sen anlattın ben ağladım
nihayet kavradım senin aşkın bir fıkraymış
ne yazıktır ki aşkımı boşa harcadın

ruhumu sallayan salıncak
durdu şimdi,durdu şimdi sanki farkedildi
derin derin bakışların en son yemindi
bir tek yemindi herşeyi anlatan...
özellikle gazetelerde yayımlanan kısa ve özlü, kamuoyunu yönlendirmeyi amaçlayan düşünce yazısıdır.
birgün temel alman ve fransız trende beraber gidiolar kompartımana bi sinek giriyo ve fransız cıkarıyo kılıcını ve sineği öldürüyo sonra hemen cebindeki kartı cıkarıp diğerlerine gösteriyo kağıtta "fransa'nın en iyi kılıc kullanan adamı" yazıyor. sonra oturuyor yerine biraz sonra bi sinek daha giriyo hemen alman kalkıyo silahını cıkarıp sineği öldürüyor sonra hemen cebindeki kartı cıkarıyor kartta "almanyanın en iyi silah kullanan adamı" yazıyor.biraz zaman gectikten sonra bi sinek daha giriyo bizim temele bakıyorlar temel kalkıyo umarsızca cebinden usturayı cıkarıyor ve sallıyo sinek hala ucuyo diğerleri baslıyo gülmeye. Temel hiç aldırmadan cebindeki kartı cıkarıyo kartta "TÜRKiYE'NiN EN iYi SÜNNETCiSi" yazıyor......ehuehuheehueh
Bir ingiliz, bir laz, bir de alman aynı odada uyuyorlarmış.Sabahın altısında saat çalmaya başlamış ve hepsi uyanmışlar.
ingiliz sinirli bir şekilde : -Saati kim sabahın körüne kurdu?
Laz sırıtarak : -Alman kurdu
doktor 80 yaşındaki ihtiyara laf anlatmaya çalışıyomuş;
- amca sen artık yaşlısın, normaldir senin yapamaman zorlama boşuna,
ihtiyar;
- olmaz öyle şey, siz yanlış biliyorsunuz. benim 18 yaşında bir sevgilim var ve şuan hamile.
doktor laf anlatamayınca çaresiz "gel amca ben sana bir hikaye anlatayım" demiş.
- adamın biri ava çok meraklıymış. bir gün işten eve döner dönmez hemen silahını alıp ava gitmek istemiş. koşarak evden çıkarken silahının yerine şemsiyesini kapıp dalmış ormana. çalılıkların arasında gezerken bir bakmış geyik. hemen doğrultmuş şemsiyeyi. paatt geyik düşmüş yere...
ihtiyar ;
- olamaz, başkası vurmuş olmalı.
doktor ;
- kesinlikle...!
# bir gün bir üniversite mezunu işbaşvurusu yapar. görüşmeye başladıklarında işveren üniversite mezunundan beklentilerini sorar.

- valla ilk olarak maaş konusunda 4000 dolar ideal bir rakam bence. ayrıca evim buraya uzak olduğu için bana fabrikanın yakınlarında güzel bir ev kiralamanızı ve evden fabrikaya gidip gelmem içinde ortasınıf bir araba vermenizi istiyorum.

işverende;

+ valla biz maaş olarak 10000 dolar, kalacak yer olarakta fabrikanın karşısındaki villalardan birini sizin adınıza yapmayı ulaşım içinde size bir x5 tahsis etmeyi düşünmüştük.

üniversite mezunu;

- şaka yapıyorsunuz.

işveren;

+ evet ama önce siz başlattınız.

kayseriliye sormuşlar, 2 + 2 kaç eder?

kayserili: alcez mi, satçez mi !!!! *
Doktorun biri yeni bir muayenehane açmış. Kapıya yazmış... " Vizite ücreti 100 Dolar. iyileştiremediğimiz hastaya beş mislini geri veriyoruz..." Vizite pahalı ama, doktor gerçekten doktor... Her gelen hasta iyileşip gidiyor... Doktorun ünü her geçen gün artıyormuş... Uyanığın biri doktora gidecek, iyileşmeyecek ve beş misli parayı geri alacak ya, kapıyı çalmış... "Doktor! Ağzımın tadı hiç yok... Öyle kötüyüm ki, hiçbir şeyin tadını alamıyorum..." Doktor... Adama şöyle bir bakmış, hemşireye seslenmiş: "Hemşire hanım! Sekiz numaralı kutuyu getirin" Hemşire adama uzatmış kutuyu, adam, bir kaşık içindekinden yemiş ve anında tükürmüş... "Ama Bu bok!!!!!" Doktor sakin, "Evet! iyileştiniz. Tad alıyorsunuz artık.." Adam, parayı ödemiş sinirleri tepesinde gitmiş... Aradan birkaç ay geçmiş. Büyük bir hırsla yeniden kapısına dayanmış doktorun .. "Doktor bey, ben de hafıza kaybı başladı... Herşeyi unutuyorum...!" Doktor, adama şöyle bir bakmış yine, hemşireye dönmüş, "Kızım, sekiz numaralı kutuyu getirir misin?" demiş. Adam, hemen itiraz etmiş, "Ama, o kutuda bok var!"... Doktor, "Doğru! Bakın, hafızanız da yerine geldi!...." Adam, ağlamaklı, hırsla ödemiş parayı çıkmış dışarı... Kurmuş da kurmuş intikam planlarını... Birkaç ay sonra.. "Doktor! Ben de iktidarsızlık başladı... Durumum kötü, hiçbir şey yapamıyorum..." Doktor adamı gözüyle şöyle bir inceleyip, "Hemşire hanım sekiz Numaralı kutuyu getirir misin" diye seslenince, adam, tüm hırsıyla, "S.kecem,seni de sekiz numaralı kutunu da..." diye bağırmış.. Doktor gayet sakin, "Geçmiş olsun! Artık yapabiliyorsunuz.
(bkz: yaran fıkralar)
hollywood' da bir parti veriliyor.
partinin sahibi, partiye heyecan ve değişim katmak için mikrofonu eline alıp başlıyor;
- arkadaşlar, akvaryumdaki iki piranayı bu havuza atacağım. havuza atlayıp karşıya çıkan arkadaş şu gördüğünüz sarışınla sabaha kadar eğlenebilir.
kimsede ses, seda yok.
- bu esmeri de sunuyoruz.
yine kimsede ses yok.
-bu i... yi de veriyoruz...
slaaaşş! adamın biri suda hızla yüzüyor ve karşıya geçiyor...koşup, havuzun öbür kenarına geliyor.
- nerede o i...?
- beyefendi o havuzun karşısında.
adam şaşkın şaşkın;
- o değil, beni havuza iten i... nerede?
rte ve buş amerikada olağan toplantılarını yapıyorlarmış.buş rte ye havasını basmış:
-biliyor musun,biz teknolojide öyle ilerledik ki, ölüleri bile diriltmeye başladık.
rte altta kalmamak için cevap vermiş;
-bizim partiye üye olanlar 100 km yi üç saniyede koşuyorlar.
rte döndükten 1 hafta sonra , buş yarın ülkemini ziyarete geliyor diye telefon gelmiş.ve rte nin etekleri tutuşmuş.kurmaylarına dönüp,
-eywahh ben ne yapacağım,adama yalan söyledim.buş biz ölüleri diriltiriz deyince,ben de 100 km yi 3 saniyede koşarım dedim...şimdi yalanım ortaya çıkarsa ne yapacağım?
kurmayları yanıtlamış:
-merak etmeyin sayın rte biz çözümü bulduk.onu anıtkabir'e götürün.ve asıl onun dediğinin doğru olup olmadığını test edin.atatürk'ü diriltmesini söyleyin.eğer gerçekten diriltebilirse , siz zaten 100 km yi 3 saniyede koşarsınız.
anlatana göre güldürücülüğü yada düşündürücülüğü değişen yazı türü.
köşe yazılarının diğer bir adı makaleyle farkı isoatlanma kaygısının olmayışıdır.
telaffuz ederken sondaki harfin uzatılmaması gereken kelime.
üniversitenin büyük amfisinde 800 kişinin katıldığı bir imtihan... süre iki saat... profesör son derece sert ve sürenin esnetilmesine imkân yok. cevapları yetiştiremeyen kalıyor. bu yüzden bütün talebeler harıl harıl kâğıt dolduruyorlar.
ama birisi ağırdan gidiyor. biraz düşünüyor biraz yazıyor. hiç aceleci bir hâli yok.
derken süre doluyor. "getirin kâğıtları çocuklar" diyor profesör ve herkes bitirebildiği kadarıyla kâğıdını getirip masanın üzerine koyuyor. veren çıkıyor, veren çıkıyor, masanın üzerindeki kâğıtlar birikiyor. sınıfta hiç talebe kalmıyor. bir kişi hâriç. bizim ağırdan giden talebe hiç istifini bozmadan yazmaya devâm ediyor.
böylece biraz daha zaman geçtikten sonra, bizimki kalkıp kürsüye gidiyor ve kâğıdını bir sonraki ders için hazırlıklarını tamamlamakta olan profesöre uzatıyor. profesör kızarak:
-hayır! çok geç kaldın. artık senin kâğıdını alamam...
bizimki ters ters bakıyor:
-sen benim kim olduğumu biliyor musun?
-yoo, aslında bilmiyorum. ne olacak?
talebe bakışlarını dikleştirerek tekrar soruyor:
-sen benim kim olduğumu biliyor musun?
-hayır bilmiyorum! üstelik bu hiç de mühim değil!
-iyi öyleyse, diyor bizimki ve yığılı duran imtihan kâğıtlarının bir kısmını kaldırıyor ve araya kendi kâğıdını koyup kâğıtları tekrar düzeltiyor. sonra da:
-iyi günler hocam, deyip profesörün şaşkın bakışları arasında yürüyüp gidiyor.
bu ülkede başbakanlık yapmış olan tansu çiller, anıt kabir’de atatürk'ün huzuruna 5 kez çıkmış ve beş kez yazı yazmış deftere. dördü hiç okunmuyormuş... okunabilen 5. nin de fıkra olmasını temenni ediyor, sozluk kullanıcılarının insiyatiflerine bırakıyorum.

"yüce önder. ulu ve büyük atam! doğru yol partisi'nin 14'üncü yılını idrak ediyoruz. (sonra 14'ün üzerini karalamış, 15 yapmış) laik türkiye cumhuriyeti'nin ve demokrasinin bekçileri olarak 16'ncı yılımızda huzurundayız... davamız yarım asırlık yani 65 yıllık bir davadır. milliyetçilik ve çağdaşlık yolunda yarım asırdır yani tam 40 yıldır yürüyoruz. bu ülkenin çimentosu olmanın sevinci içindeyiz. biz bu ülkenin çimentosuyuz. bizimle tuğlaları yapıştıracaklar, duvar örecekler, bina yapacaklar, içimize girecekler. ilkelerinin ışığı altında partimizin 17'inci yılını kutluyor, saygılar sunuyorum. görüşmek üzere."
en güzel mustafa sandal şarkılarındandır. herkesin mustafa sandalla ilgili eleştirilerine esprilerine gülememe sebebidir. sadece bu şarkının sözlerini yazdığı ve söylediği için mustafa sandala eleştiren bir sürü insana muhalif eder adamı. o kadar yani. ruhunuzu sallayan salıncak hiç durmasın, allah sevdiğinize bağışlasın. amin.
komikligi anlatıcının beceresine baglıdır. iyi pazarlarsan en sogk espri bile iyi bir fıkra malzemesidir.
torunu yolda çiftleşen iki köpek gördüğünde dedesine soruyor dede ne yapıyorlar bunlar diye.
+dedesi şakalaşıyorlar evladım diyor
-torun hemen cevabı yapıştıryor
- dede şaka maka iyi si..yor buna benzer dinleyince tebessüm etmemizi sağlayan hikayelere fıkra deriz.
komiklik olsun diye anlatılır amacına ulaşmadımı rezil olma durumu ile karşı karşıya kalınabilinir samimi olmadınız kişilere anlatılmaz en önemli kuralıda budur..

fıkraya örnek:

adamın birisi birine pezevenk der. adam da kendisine
pezevenk diyen kişiyi mahkemeye verir.
duruşmaya çıkarlar. hakim sorar: sen bu adama pezevenk dedin mi?.
evet dedim ama bizim oralarda bir adam ev
yaptırırsa ve zengin olursa ne ev yaptırdı pezevenk’ deriz.
bir güzel iş yaparsa işini biliyor pezevenk&
deriz. onun için ben kötü niyetle söylemedim.’ der.
hakim davacıya sorar: ne diyorsun arkadaş? bak bu adam böyle söylüyor.
davacı adam cevap verir:
valla ne diyeyim hakim bey. o kadar güzel savunma yaptı ki pezevenk.''
üniversitenin büyük amfisinde 800 kişinin katıldığı bir imtihan... süre iki saat... profesör son derece sert ve sürenin esnetilmesine imkân yok. cevapları yetiştiremeyen kalıyor. bu yüzden bütün talebeler harıl harıl kâğıt dolduruyorlar.
ama birisi ağırdan gidiyor. biraz düşünüyor biraz yazıyor. hiç aceleci bir hâli yok.
derken süre doluyor. "getirin kâğıtları çocuklar" diyor profesör ve herkes bitirebildiği kadarıyla kâğıdını getirip masanın üzerine koyuyor. veren çıkıyor, veren çıkıyor, masanın üzerindeki kâğıtlar birikiyor. sınıfta hiç talebe kalmıyor. bir kişi hâriç. bizim ağırdan giden talebe hiç istifini bozmadan yazmaya devâm ediyor.
böylece biraz daha zaman geçtikten sonra, bizimki kalkıp kürsüye gidiyor ve kâğıdını bir sonraki ders için hazırlıklarını tamamlamakta olan profesöre uzatıyor. profesör kızarak:
-hayır! çok geç kaldın. artık senin kâğıdını alamam...
bizimki ters ters bakıyor:
-sen benim kim olduğumu biliyor musun?
-yoo, aslında bilmiyorum. ne olacak?
talebe bakışlarını dikleştirerek tekrar soruyor:
-sen benim kim olduğumu biliyor musun?
-hayır bilmiyorum! üstelik bu hiç de mühim değil!
-iyi öyleyse, diyor bizimki ve yığılı duran imtihan kâğıtlarının bir kısmını kaldırıyor ve araya kendi kâğıdını koyup kâğıtları tekrar düzeltiyor. sonra da:
-iyi günler hocam, deyip profesörün şaşkın bakışları arasında yürüyüp gidiyor.
Ateşli bir köy çocuğu şehrin en büyük marketinde işe başvurur.
Dünyanın bu en büyük alışveriş merkezinde herşey ama herşey satılmaktadır.
Patron sorar:
- Daha önce hiç satıcılık yaptın mı?
- Evet köyümde bu işi yaptım.
- Patronun gözü çocuğu tutar:
- iyi, yarın başlıyorsun. Ertesi gün akşam olur ve patron çocugu karşısına alır;
- Evet, bugün kaç satış yaptın ?
- Bir !
- Ne bir mi? Ötekiler 20-30 satış yaptılar,
- Nasıl Bir?

- Kaç dolar tuttu peki?
- 320.334 USD.
- Patron şaşırır ve sorar :
- Nasıl becerdin bunu?
- Adama başta küçük boy bir olta, sonra orta boy ve sonra da büyük boy bir olta sattım.
- Adama nerede balık tutucağını sordum. Kıyıda deyince bir tekneye gereksinimi olduğunu söyledim. Tekne bölümüne indik ve çift motorlu, yelkenli, lüks bir yat sattım. Vosvosuyla bunu çekemeyecegini söyleyince son model 4x4 bir jeep sattim. Patron kendinden geçer:

- Ne diyorsun, tüm bunlari bir küçük olta almaya gelen adama mı sattin?

- Genç çocuk yanit verir:

- Yoo aslında karısı için bir tane orkid istemişti...

Ben de ona şöyle dedim:

- Hafta sonun mahvolmuş, sen en iyisi balığa git...
Temel Dursun'a arabasının öyküsünü anlatıyordu: 'Bir gün otostop yapiyordum ki önümde, bu arabayla, mini etekli güzel bir bayan durdu ve beni arabasına aldı. Bir süre gittikten sonra kadın arabayı kuytu bir köşeye çekti. Mini eteğini iyice yukarı çekip, dudaklarini ıslattı ve Benden ne istersen alabilirsin dedi, ben de arabasini aldim. Dursun : iyi etmişsin Temel, zaten mini etek sana hiç yakismazdi.
Temel; Dursun'dan sinemaya gitmek üzere ayrılır. Sinemaya gider, filmini izler ve evine gelir. Ertesi sabah Temel'le karşılaşan Dursun, arkadaşına bu kültürel faaliyetini sorar:
+Ne yaptın Temel? izledin mi filmi?
Temel cevaplar:
-He uşağım, izledim.
+Neydi filmin adı?
-intikam Peşinde.
+Filmin başrol oyuncusu kimdi?
-intik. *