bugün

kelime anlamı olarak funda; kurak bölgede yetişen ve çalı süpürgesi yapılan bitkiye verilen isimdir.
Zeytinyagi ile beraber hazirlanan merhemi ciban ve egzamada faydali olan cicektir.
denizclikte demir atmak anlamına gelen terim.
ÇARESiZSiN iSiMLi hoş parçaya imza atmış eski jenerasyon hatun şarkıcı.
burada daha önce yazılmış olan bir çok şeyle ve sonradan yazacağım kelimelerle anlatmanın kendisine haksızlık olacağına inandığım bir kimsenin adı.

silip, yeniden yazmamak anlamına da geliyor bence bir başka dilde, bildiğimiz o dilde.
hülya koçyiğit, kartal tibet ve salih güney'in rol aldığı, 1968 yapımı film. senaryosunu erdoğan tünaş'ın yazdığı, yönetmenliğini mehmet dinler'in yaptığı film, kerime nadir'in eserinden sinemaya uyarlanmıştır.
sanırım dilimize balkan dillerinden girdi veya biz onlara ihraç ettik.

rumence fundoti'de funda anlamına geliyor zira.
(bkz: soz muzik funda arar)
FUNDA Türkiye'de en çok kullanılan 104. isim (... 102. gamze, 103. sinem, 104. funda, 105. ilhan, 106. neslihan, ...). Ülkemizde yaklaşık her 566 kişiden birinin adı FUNDA ve ismin yaygınlık oranı binde 1.77.

FUNDA adının yaygınlık oranının Türkiye'nin resmi nüfus sayımı sonuçları ve günlük ortalama nüfus artış hızına orantılarsak ülkemizde 13-02-2009 20:59 itibariyle yaklaşık 127,305 kişinin isminin FUNDA olduğu ve FUNDA isimli kişi sayısının her yıl ortalama 2104 kişi arttığı tahmini yapılabilir.

FUNDA isminin Amerika Birleşik Devletindeki yaygınlık oranını hesaplarken bu isme elimizdeki Amerikan veritabanındaki 702,203 kişi arasında hiç rastlayamadık. Bu nedenle ismin Amerika Birleşik Devletindeki yaygınlık oranın bir milyonda 1.4'ten dahi az olduğunu ve Amerikada toplam 400'den az sayıda FUNDA yaşadığını tahmin ediyoruz.

FUNDA Türkiye'nin en yaygın 104. ismiyken, Amerika Birleşik Devletinde en yaygın 104. ad ise Larry ismi. FUNDA adının yakın kullanım oranına sahip diğer Amerikalı isim kardeşleri arasında 102. Edwin 103. Nancy 104. Larry 105. Leonard 106. Kathleen isimleri de sayılabilir.

http://www.ismiDidikle.com'dan alınmıştır.
idrar sökme özelliğine sahip, zayıflatıcı mucizevi ilaç.
süpürge otu diye dalga geçtiğim arkadaşımın anlamı süpürge otu değil dört mevsim yeşil kalan bitki * diyerek kıvırmaya çalıştığı ismi.
funda yedi yaşında bir kız idi. 1982 yılının en güzel şeyiydi o. bembeyaz yüzünde inatla ışıldayan iri, kapkara gözleri vardı. yaşama sevinci vardı o gözlerde. hayat ne kadar güzeldi funda gülerken. tanrısal bir büyü beklerdi kirpiklerinde. yaz sıcağında karpuz yiyen, akşamüstüne doğru saçları rüzgarda yanaklarına yapışan bir kızdı. düşüp dizlerini yaraladığında uf olan yerlerini öpmek istediğim yegane kızdı funda.
sabah kalktığımda içimde birşeyler pır pır ederdi. funda taa şuramdaydı. funda'yı görmeden geçen her gün ziyandı. boşa yaşanmıştı.

sonra mahalleye bora adında bir çocuk taşındı. sahi tanrı bana neden böyle birşey yapmıştı ki? bora'nın, yeleğiyle, şapkasıyla, topukları mahmuzlu çizmelerine kadar tam takım bir kovboy elbisesi vardı. kısa sürede kasabamızın şerifi oluverdi. bora 1982'de bahçelievler'de yaşayan bir çocuk. nereden buldun o elbiseyi be eşşoğlueşek! bora'nın kılıfından çıkardığı siyah ve parlak tabancası her allah'ın günü bize küfür ediyordu.

bir hafta sürmeden funda'nın iri gözleri usulca bora'ya kaydı. funda ellerini yanaklarına koyup bora ne derse dinleyen salak bir kıza dönüştü. benim güzel fundam nereye gitti? hala oralarda bir yerde olmalıydı. aklımı kaçırıcam. benim fundam gamzelerini, gülüşlerini bora'ya verdi. tebessüm ettiği zaman gözüken o tavşan dişlerini bora seyrediyordu artık. oysa bora asla bilemezdi aşkı ve funda'yı. kedilerin kuyruğuna teneke bağlayan, sapanla kuş avlayan taş kalpli bir piçti o. pes etmeye niyetim yoktu ama funda'nın gözleri gözlerime değsin diye çırpındıkça maymunlaşıyordum sanki. bora onu tersledikçe karizmatik oldu, ben yaltaklandıkça zevzek...

günler böyle azap içinde geçerken funda birgün evinin penceresinde salçalı ekmek yerken dedi ki "babamın tayini bolu'ya çıktı." anneme koşup "tayin ne demek anne?" dedim. annem "gidiyorlar yavrum" dedi. içimden birşey koptu. ertesi gün funda'yı bir bedford kamyonuna yüklediler. aşka dair ne varsa bir kamyona sığdırdılar. bedford hoyratça gaza bastı. egzoz dumanı simsiyah içime doldu. içimde kaldı. bir taş salladım bedford'a. funda'mı aldı götürdü diye. hava kararıyordu. kış geliyordu, funda gidiyordu. ben şimdi nasıl yaşayacaktım? sonra gözlerim bora'yı aradı sokakta. bora'yı nergis adında bir kızla gülüşürlerken yakaladım. bir taş da bora'ya salladım. bora'nın kafası yarılıverdi. salya sümük ağlarken bir taraftan da annesine parmağıyla beni gösteriyordu. bora ağlıyor ben ağlıyorum. öyle güzel ağlıyorum ki bir günahtan arınır gibi. sessizce.
bora ağlıyor ben ağlıyorum.
kısa boylu ve çakma sarışın olan, aynı zaman da pek şirin olan hatunlar için ideal bir isim.
hayatımdaki en büyük karşıtlığın simgesi...

siyah olduğu zaman beyazı kıskandıran, beyaz olduğu zaman karanlıklara ışık açtıran,
şiirlerimi yazarken kalemin durmamasını sağlayan,konuşurken boğazımda bir şeylerin düğümlenmesine neden olan,
her sabah gözlerimdeki umut, her gece duvara dönüp ismini sayıkladığım hayal kırıklığı...
çölde kaybolurken karanlıkta bulduğum su ve ya buzullarda donarken içimi ısıtan ışık...
içinden çıkamadığım derin bir kuyu ve bana yardım edip etmeyeceğini bilemediğim ateşten merdiven basamakları...

ben seni hep mutlulukla betimlemiştim ama sen kendin yarattın üzüntümü.
ben senle ikimizi sürekli çalan bir şarkıya benzettim, sense kulaklarını tıkayıp yine kendi başına dans etmeyi sürdürdün.
ben bütün dileklerimde ikimizi konuk ettim dudaklarımda, sen dudaklarını büzüp yarının bi' önemi olmadığını söyledin.
üzüldüğünde sarıldın , çünkü yanında hep duran bendim; ama sen senin gidişinden sonra günden güne tükendiğimi görmemiştin.
ben seni bulurum yine bir gün, çünkü göremesen de benden daha da yalnızsın.

ben sana ' bu türlü gitmene alışamam ' demiştim; alışamadım.

üzdüm seni haklısın, özür dilerim her şey için.
funda ne istediğini bilemedi. elinde bana ördüğü atkı, kalakaldı. ah funda yaktım tüm anıları. ahh funda ellerimde kaldı ellerinin ıssızlığı. funda güzelliğin belki benim kalbime girmişti ama beş para etmedi . belki benim yüzümden düşen bin parça senin kalbine batmıştır funda olamaz mı ? olabilir!. herneyse senin için söyleyeceklerim bitmedi funda .. yağmurlu bir karşılaşmada kendi sahamda oynarım o zaman benim üzerime yatırabilirsin bütün varını yoğunu ne kadar içsel çatışşmaların varsa onlarıda. kaybedilmiş bir içsavaşın içerisinde yazık bir kız çocuğu funda... öptüm acılarımızı funda. yenik düştük geçer mi sandın.?
(bkz: fundamental)
canımı yakmıştır. kiliste üniversite okumaktadır. vicdansızın tekidir. sevgi nedir, aşk nedir bilmez.
kerime nadir romanıdır okunmak için okunur yoksa bir özelliği yoktur.
seksi bir kız ismi.
taş kızlar çıkartan isimdir.
Ilgın Olut'un kitabıdır. (bkz: Günaydın Funda)
1958 yapımı, siyah beyaz türk filmi. yönetmen nişan hançer, oyuncular muhterem nur, kenan pars, ahmet mekin, zeynep değirmencioğlu, handan adalı, hikmet serçe, erol taş, danyal topatan, necil ozon, cevat tayşı, kamuran ateşli, afet oynar, hayri esen, toron karacaoğlu, samiye hün, aliye rona, sadettin erbil, kemal ergüvenç, nursan alçam.
kaynatılarak suyu içildiğinde zayıflatan bitki.
denizcilikte demirlemek işlemini başlamak için kullanılan terimdir. köprü üssünde süvari bey'in 'funda bismillah' komutu ile demirleme manevrası başlar.
iskoçya'da beyazından çok yetişir, ve yine iskoçya'da bu bitkinin şans ve mutluluk getirdiğine inanılır.