bugün

selam.

umudu çalınmış bir sonbahar akşamıydı,
fersah fersah yok olmuş akıbeti meçhul yarınlar gülümserdi,
avuçlarımda ağlayan periler uhrevi birer gölge şimdi;
münafık düşlerim, müreffeh görmez gidişlerine boş bir müfret,
ve artık günahkar gözlerin;
yalnızca babasız kalmış piç bir hatıranın mürebbiyesinden ibaret...

bu anımı sizlere bu liriklerimle tasvir etmek istedim.
merhaba,
ben pembe tolga

alelade bir günün, afaki mutluluklarının arasında "merhaba" demiştim yeni bir güne. pembe güneşin ahenkli sıcaklığı tenimi okşuyor, abluka altına alınmış popolu insanların cadde üzerindeki aktüel sohbetleri günüme detay katıyordu.
tanrım ne güzel bir gündü bu...
analitik düşüncelerimi meşgul eden keltoş ve bir o kadar da sevimli sübyanların koşuşturmaları, bir vektörden farksız görmediğim kırışık götlü yaşlı teyzelerin pazar dönüşlerinde bir kitle imha silahını aratmayan korkunç ve yersiz kahkahaları, milli servete saygısı olduğu anlaşılan orta yaşlı ve bir o kadar da bıyıklı amcaların emektar göt loblarını takiben kendisini gösteren tahriş olmamış bebeksi baldırları, sükunet içinde yaya geçidini kullanan kuyruk sokumu zımparalası üniversiteli gençler ve daha niceleri...
her şeyiyle harika, ve bir o kadar da pembe bir günün içerisindeydim.

mutluluk muafiyetimi yitirmeden, neşeme neşe katmak gayesiyle mizansen eylemlere atılmak, adeta yapay bir endorfin şelalesinin üzerinde bungee jumping yapıyormuşçasına hissetmek için toplum içerisine pembe deparlarımı salarak dahil oldum.
kalabalığın arasına dalmamın akabinde de, gür bir kahkaha atmayı da ihmal etmedim. zira uzun süredir hiç bu kadar oğlanı bir arada görmemiştim. sanki kutsal bir mıknatıs yardımıyla tüm dişisel varlıklar arşa çekilmiş, ve vajinalarına hidrojen bombası sokulmak suretiyle idam edilmişti. bu ne güzel bir tabloydu böyle...
kısa bir süre elimle "ooo piti piti karamela sepeti" yaptıktan sonra, arka cebimden çıkardığım portatif mızrağımı oğlanlarla dolu kalabalığın içerisine fırlatıverdim.

ve neticesinde genç bir oğlanı sağ böbreğinden yakalamıştım. kahkahalar eşliğinde, mutluluk tesirli naralarıma engel olamadan yanına koştum.
oldukça çekici bir oğlandı. biraz olsun çekiciliğini yok edebilmek, aynı zamanda kendisine gelmesini biraz olsun kolaylaştırabilmek için kulak memesini bir çırpıda ısırdım.
acı dolu bir haykırışla bakışlarını şahsıma çevirdi. 1,85 boylarında, beyaz tenli, sağ yanağındaki gamzesine göre bir kurumda finansal uzman olarak çalışan, arka cebinden gelen bozuk para seslerine göre toplumla ilgili bazı sorunlar yaşayan, hafif biçimsiz meme uçlarını ele alacak olursak da; sporun birçok dalıyla ilgilendiği gün gibi ortada olan, iyi bir yüzücü ve lisanslı voleybolcu olmaması için aklını yitirmiş olması gereken, loblarının hiçbir zaman ayrılmamış olacağına dair yemin edebileceğim genç bir oğlandı. bu yapısal gözlemimin ardından bu genç oğlanın genel kültürünü sorguya çektim:

- merhaba, ben pembe tolga. malum, sizin de onaylayacağınız gibi; az evvel sizi yakalamış bulunmaktayım. kendimi tanıtmama izin verişinizi taktir ederek, size bir kaç soru yöneltmek isterim. umarım vaktiniz vardır efendim. zira sizi becerip becermemem bu suallerime vereceğiniz cevaplar neticesinde netlik kazanacak. (bir yandan da bozuk para sesleri gelen cebine 5.000 tl iliştiriyordum).

+ elbette tolga bey. lütfen buyurun.

onlarca yıllık pembe yaşantımda ilk kez böylesine razı bir oğlan görmüştüm...
şaşkınlığımı gizleyerek, elimdeki not defterine not almak suretiyle ilk sorumu yönelttim:

- bahse girerim ki arabesk dinliyorsunuz öyle değil mi?
+ ha ha. yapmayın tolga bey. elbette jazz dinliyorum.

- pekala... o halde kumardan, edebiyattan, felsefeden ve kokain partilerinden de hoşlanıyorsunuzdur. yanılıyor muyum efendim?
+ haklısınız efendim... ben ki kadere dem vurmamış bir gelinciğin berdevam düşlerine tutsak bir..

bu genci becermem kesinlikle mümkün görünmüyordu.
kaderime lanet okuyarak, "neden genel kültürü zayıf bir erkeğe rast gelemedim?" diye hayıflandım. binlerce oğlan arasında neden en kültürlüsünü avlamıştım?.. mutlu günümü sekteye uğratan bu delikanlının yüzüne tekme atıp uzaklaştım.
hala daha söylenmeyi de ihmal etmiyordum.

ta ki o bıyıklı ve yırtık fanilasıyla uzaklardan gülümseyen müthiş çirkinlikteki, ve de şehvete meydan okuyan bir ihtiras tanrısı gibi geyirişlerini gizlemeden doğaya salan aşk savaşçısı görünümlü adama kadar... tanrım, bir anda erekte olmuştum.
aradığım adam karşımda dikiliyordu. az evvel ardımda bıraktığım kültürlü gence dil çıkararak bu seksi magandaya doğru koşmaya başladım. magandanın yanına yaklaştığımda adeta aşık olmak üzereydim.
fanilası yırtık pırtık, sol arka cebinden sarkan boş bira kutusu, sakallarının arasında tetris oynayan karıncalar, burun kılları solunum yollarına muhalefet uygulayabilecek uzunlukta, kaşları sanki bir mesaj vermek istermişçesine rüzgarda sallanan o adam karşımda dikiliyordu... elinde de en fazla 2-3 aylık olan tatlı mı tatlı bir bebecik vardı.
adam henüz beni görmemişti. tam yanına yaklaşıp ensesinden öpecektim ki;

bir anda elinde tuttuğu yavru bebecanı çöp tenekesinin içine atıp, ardından da tenekeye tekme atarak yokuş aşağı yuvarlanmasını sebep oldu.
şaşırmıştım...
küçük bebeyto daha fazla yuvarlanmadan, az önce kültürlü genci avladığım mızrağımı tenekeye fırlatarak bebeytoyu bir çırpıda kurtardım. bebeğin sağlığının yerinde olduğunu görür görmez de bu vicdansız adamın karşısına dikilerek bağırmaya başladım:

- merhaba, ben pembe tolga. az önce yaptığınız bu yersiz ve bir o kadar da fütursuz davranışınızın sebebini öğrenebilmem mümkün mü? bu yavrucak tanrının sevdiği kuluymuş ki yetişebildim. sizi tüm pembeliğime kınıyorum efendim. lütfen bu gafletinizi izah ediniz.

+ bıraksaydın da geberseydi piç kurusu. sana ne be adam? bu anasını siktiğimin oğlu ibne olacak başımıza. anasının memesini emmiyor, benimkini emmek istiyor. altını değiştirirken pipisini gördüğünde ağliyır, poposunu gülünce agucuk atıyir. götüme mi sokam böyle evladı? bırakaydın da gideydi ibne dölü. bize ibne evlat gerekmez. bak sen delikanlı adama benziyin. çekil önümden de dereye atam şunu.

bir süre usulca gökyüzüne bakıp gülümsedim.
adam şaşırmıştı... kendi kendime birtakım dizeleri mırıldanıyordum. sinirden tüm pembeliğim atmıştı.
bir derin nefes çekip, sol arka cebimden çıkardığım 9.950 tl'yi bu kalpsiz adamın yüzüne çarpıverdim.

adam şaşırmıştı...
bir 50 tl de mpt'nin (minik pembe tolga'nın) yanından çıkarıp çarpınca, artık niyetimi anlamıştı.
"burada mı beyim?" diye utançla seslendi. "şştt" diye yanıtladım.
bebecik kollarımda uyuya kalmıştı. uyanırsa adamı becermekle kalmazdım. bebeği yumuşak bir zeminin üstüne usulca bırakıp, pantolonumu aşağıya indirerek adamın önünde haka dansı yapmaya başladım. adam utancından bakamıyor, her bakmayışında yüzüne çakıl taşları fırlatıyordum. kısa süreli dansımın ardından, bu vicdansız babanın kafasını çöp konteynerinin içine sokup, akabinde de kapağını kapadım. artık iri ve bakımsız göt loblarıyla yapayalnızdık. derhal loblarını ayırıp, içine pembe rüyayı empoze ettim.
o'nu bir yandan beceriyor, diğer yandan da bağımsızlığını ilan etmiş taşaklarını penseyle sıkıp patlatıyordum. o'ndan nefret ediyordum...

bebek uyanana kadar o'nu nefretle becerdim. birtakım becerişlerimin bitmesinin ardından da; günahkar loblarına bir 2.000 tl daha sıkıştırıp, o'nu yokuştan aşağıya usulca ittim.
kafası konteynerin içine sıkışmış devasal bir lob gözlerden saniyeler içinde kaybolup gidiverdi...

ve küçük gay bebek gülümsüyordu kollarımda.
bebekliğine mahsus duruluğu minik gözlerinden ışıldıyordu. "gülümse bebek. gülümse..." diye seslendim o'na.
"asla bakmasın gözlerin müteessir..."
pembeliğe mütamayil kalbimi eritirmişçesine gözlerime baktı bebecan... bebekti işte.
o her şeyden habersiz bir sabiydi yalnızca...

ve yanaklarımdan süzülen yaşlardı basiretimizi değiştiren.
o bir bebekti yalnızca.
o bir bebekti...

umudu çalınmış bir sonbahar akşamıydı,
fersah fersah yok olmuş akıbeti meçhul yarınlar gülümserdi,
avuçlarımda ağlayan periler uhrevi birer gölge şimdi;
münafık düşlerim, müreffeh görmez gidişlerine boş bir müfret,
ve artık günahkar gözlerin;
yalnızca babasız kalmış piç bir hatıranın mürebbiyesinden ibaret...
(bkz: eşcinsel bebek)
Bu olay imkansız bir şey çünkü bebekken çocuğun yüzü erkek mi kız mı daha belli olmaz. Bu başlığı açan kişi bir taraflarından atarken benim buna inanmam imkansız. Bu başlığın açılması rezillik. Başlığı açan arkadaşımızın hayal gücü kat kat fazla onu bu yönünden dolayı cidden tebrik ediyorum.
bebğin eşcinsel mi heteroseksüel mi olacağını anlayan babanın yaptığı şey olsa gerek. cinsiyet iki yaşına kadar şekillendiğine göre bunu bu baba nereden anlamıştır merak konusudur.
eşcinsel bebekten sonrasını okumadım.
yazar kendini anlatmış diyolaa.
tanım yapmadan olmaz.hayallerde yaşıyor bazı pembeler.
bebek ve eşcinsellik vay be yaklaşık 15 yıl sonrasını görmüştür. bu öngörüye hayran kalmaktayım.
Not: bana da bi el atsana ya yarınımı göremiyorum.
Yazar burada hermafrodit demeye çalışmış olmalıdır.
peşinen suçlanmaması gereken babadır. önce bir kavram kargaşasını çözelim. eşcinsel bebek ne lan.
(bkz: eşcinsel babaya sahip olmak)
lobları ayrılıp kendisine fütursuzca taciz edilmesi gereken babadır.
bebek ne yaptı da eşcinsel oldu diye sordurur.
(bkz: çöpte büyüyen pembe tolga)
ilginç bir baba.

(bkz: kafa açmak)
(bkz: eşcinsel bebek)
eşcinsellik edebiyatıdır. bebekleri de alet etmek ayrıca iğrenç.
çok uzak değil yüz yıl sonra eşcinsellik insanların asıl cinsel yönelimidir diye edebi, psikolojik kampanya açılacak gibi. yeter artık, şu allah'ın lanetlediği çirkin işi övmeyin, yaymaya çalışmayın. kendiniz böylesiniz bari gençliğe dokunmayın.
güzel ve düşündürücü yazıdır. şiddetle tebrik edilmesi yerinde olur.
bu sefer olmamış pembe tolga.

daha iyisini yapana kadar bekliyor olacağız.
bebeğini çöpe atacak kadar gaddar olmasının yanında, bebeğinin eşcinsel olduğuna nasıl kanaat getirdiği çok merak edilen baba.
eşcinselliğin çuvalladığı an...
maalesef diyoruz,
bir bebe sadece kız veya erkek olarak dünyaya gelebiliyor
hala eşcinsel doğum yok...

bir de çocuk edinme hakkı istiyosunuz pneler!
bebeğin eşcinsel olduğu kanısına nasıl vardığını büyük bir soru işareti oluşturan baba.
bebeğin eşcinsel olduğunu anlayan bir baba da varmış meğer.
+ingaaaa ayol ingaaaa!
-hö?
+ayol ağlıyorum süt vermiyorsun babiş!
-ne?
+ay yerim seni kız!
-hanım bizim bebekte bir tuhaflık var.
+senin bıyıklarını yalarım babişko!
-ben çöp dökmeye gidiyorum.
+ay kucağına aldı beni, oah, fena oluyorum.
baba olamamış babalık duygusunu bilmeyen bir tür yaratıktır.
kendisi ailesinden öyle görmüş babadır;

kendisi de zamanında eşcinseldir, onun babası da bebekken onu çöpe atmıştır

ve soya çekim nedeniyle bebeğinin eşcinsel olacağını biliyordur,

oğlum eşcinselsin güçsüz kalma kendi ayakların üzzerinde dik bir şekilde hayatta kal,

ileride sana yumuşak diyecekler, güçsüz olduğunu anlayarak seni sömürmeye kalkacaklar

işte bu yüzden seni çöpe terk ediyorum diyen vicdansız babadır.

aslında o sadece oğlunu düşünen vicdan timsali, hikayesi yürek burkan çaresiz bir babadır.
sapkınlıktır. zira mesela daha anlaşılabilir düzgün bir başlık bile açamayan yazar sözlükten atılır mı? tedavi mi edilir? tabiyki tedavi edilir.