bugün

insanın kendisinden başlayarak, çevresini, yaşadığı coğrafyayı, dünyayı ve ucu bucağı belli olmayan uzayın içindeki inanılmaz sistemi düşündüğü zaman olasılık olmaktan çıkıp saçma gelecek düşünce.

bir insanda allah inancı olmasa da, kafatasının içindeki organı kullanarak bu sonsuz ve kusursuz işleyen sistemin tesadüfen meydana gelmediğinin, insanın o organı içinde zuhur etmesi beklenir. akla ve mantığa yatkın olanı budur.

özet: yoktur.
(bkz: olasılıksızlık)
"bir demir madeninin patlaması sonucunda eiffel kulesinin oluşması" ihtimalinden bile kat kat düşük bir ihtimaldir.
(bkz: imkansız)
evvel zaman içinde kalbur saman içinde gaz toz bulutçukları varmış. (hatta varmııış)
sonra bunlar durup dururken dönmeye, döndükçe de sıkışmaya başlamış. derken "sonsuz yoğunluklu bir anda" (ifade aynen bu) bir patlama olmuş. bu patlamadan arta kalan bulutçuklar da dönmeye, soğumaya, soğudukça büzüşmeye devam etmiş. büzüşe büzüşe evrendeki tüm gezegenler ve tabii ki dünya oluvermiş. (hatta oluvermiiiiiiş) sonra o dünyanın orasından burasından gazlar fışkırmış, atmosfer oluşmuş, yağmurlar yağmış... derkeeeen tek hücreli canavar herkesi öldür... aman ne diyorum ben, tek hücreli ilk canlı oluşmuş.

nasıl oluşmuş?

anlattık ya! yağmur yağmış, deniz olmuş, tek hücreli canlı oluşmuş.

nasıl oluşmuş?

ee söyledim ya, yağmur yağ..

(bkz: hee hee tamam)

(bkz: ne tesadüfü mermer mermer)
iki tane yol vardır :

birincisi everenin belirtilen gaz bulutlarındaki sıkışma ile oluşup insanların ve doğadaki canlıların ortak atadan milyonlarca yıl boyunca evrilerek oluştuğu..

komedi olanı ise : evrenin yaratılıp, ademin çamurdan, havvanın erkeğin kaburgasından ( saçma şeyleri karıştırmak, hatırlayamamak ) ve insanoğlunun ensest ilişki sonucunda bilmem kaç yıl sonra 6 milyar nüfusa ulaştığı..

teeyyy teeeeyyy!

akıl yaz 2323 e gönder, 35gr akıl cebinize gelsin!
allah'a olan inanç ile paralel olarak değil, ters orantı biçiminde değişkenlik gösteren olasılıktır. şöyle ki;

allah'a inanç = %0 ise
evrenin kendi kendine oluştuğu inancı = %100 dür...
şu an yaşayan hiç bir insanın gözüyle görmediği için, kesin olarak cevabı verilemeyecek olan olaydır. ancak ve ancak varsayımlar yapılabilir. o yüzden kim ne derse desin kesin doğru veya kesin yanlış diyemeyiz.
küçücük bir gezegenden evrene bakan sıradan ölümlülerin kendini kandırma çabası.
topladığı tohumları, dibine sıvı yağ yayılmış tavaya döktü. biraz ısındıktan sonra tohumlar patlamaya başladı, adeta mısır patlar gibi. bu tohumlar patladığında, tavaya atıldığından bilmem kaç kentilyon kat daha büyük bir boyuta ulaştı.

eğer yaratıcı bize kendini tanıttırmak istemeseydi ve bize bu çelişkili ve devamlı mücadele halindeki zeka yapısını vermiş olmasaydı yukarıda bahsettiğim patlamış mısır benzeri şeylerden birinin içinde yaşadığımıza bile inanabilirdik. çünkü bu 'mısırlardan' kaç tane olduğunu, bunların kaç kere eski haline dönüp yeniden patladığını bilemeyiz. Belki insanlığın bu güne kadar tarif ettiği en büyük sayının karesi kadar fazladır bu. şimdi o minnacık ihtimallerin aslında varolabileceği gibi korkutucu bir fikre bile ulaşabilirsiniz. burada mesele şudur: hangi bilgi düzeyinde olursanız olun ikileme düşmenizi sağlayacak bir veri muhakkak karşınıza çıkacaktır. yaratıcı size emrediyor ve uyarıyor; inanın, teslimiyetle bana inanmayı seçin, bende sizi komşularım, ahbaplarım yapayım diyor. hiç bir şey ama hiç bir şey bu şerefi, bu onuru, bu akıl almaz durumu tepmeye değmez. bu ihtimal kainattaki en küçük ihtimal bile olsa kesinlikle denemeye değer.

tercih sizin.
bilimsel olmayan yöntemlerle fıtık tedavisi yapanların yalanları ile doğru orantılı olarak hesaplanılabilir. şöyle ki;

- fıtık hastam vardı. kızılcık sopasıyla sırtına bi vurdum, koşarak çıktı...

evreninin yaratılışı olarak;

- gaz kütlelerinin canı sıkılmış abi, hadi patlayalım demişler ve sonra nolmuş ama dünya oluvermiş işte. ya, ya...
ihtimaller dahilinde bile olmayan olasılık.
Olabilirliği dahi çürütülmüş teori.
çok küçük bir ihtimaldir. lakin ateistlerce: ' ben senin olabilme ihtimalini sevdim ' cümlesidir.
matematiği bilmeyenlerin olmadığını söyledikleri olasılık...
- şimdi dingilcan bak şöyle olmuş: evren zamansız, mekansız ve sonsuz olduğu içün anlaşılması da sonsuzluk kavramının anlaşılabilirliği kadar zordur. bunu birden pat diye söylersen anlaşılmaz..

+ anlamadım aabi?

- ben de onu diyorum anlayamazsın..matematikte hiç bir şey imkansız değildir, bir milyon yıl sonra düşünen adam heykelinin ayağa kalkıp çükünü tutması bile muhtemeldir bilimde, yadsınamaz..

+ tutar mı aabi?

- bilemeyiz dingilcan, ama ihtimaller dahilinde...neyse dünyanın oluşum süreci ile hayatın başlangıcından şu ana kadar geçen süreyi insan aklının şapadanak algılayabilmesi zordur..biraz psikolojiye girelim..insanlar neye meyillidir dingilcanın?

+ neye aabi?

- boşluk doldurmaya, bazıları çok zevklidir büyüyünce öörenirsin..insanlar sürekli cevap ararlar, çok tanrılı dinlere, hatta daha öncesine ilk neandertal insana kadar gider..

+ kime aabi?

- boş ver, bana odaklan..kafalarında cevabı olmayan bir boşluk bulunmasını sevmezler, insanları tedirgin bir duruma sokar cevapsız kalmış bir boşluk..yani bizler bilmediğimiz şeylerden korkarız..ve ilkel insanlar da bu cevabi bilinmeyen boşluğu öylece bırakıp korkmaya devam etmek yerine kendileri doldurmuşlardır...

+ aabi ben hala zevk alınan boşluk doldurmadayım..

- şşttaaaaaak!* onun için zamanın var daha, bana odaklan.*

+ taam aabi, ama çükle ilgili bişiy dimi annadım ben!*

- her neyse...bu boşlukları kendileri cevap bularak doldurmuşlardır ve dinlerin de gelişme süreci bununla bağlantılıdır..

+ anladığımı sandığımı söylersem yalan söylememiş olan biriyle aynı durumda olduğumu söyleyemem..

- ha!! hımm tamam..mesela dingilcan, çok tanrılı dinlerde bu süreci görebilirsin...insanlar fırtına, sel, deprem gibi doğal felaketler başlarına geldiğinde tanrılara kurbanlar keserlerdi..güneşin ne olduğunu bilmediği için güneşe taparlar, gece karanlığından korktukları için aya taparlar, onlar için kurbanlar keserlerdi..

+ aaa biz de kesiyoruz aabi!!

- evet dingilcanım, konuyu ilişkilendirebilmene sevindimm...ayrıca insanlığın temel özelliklerinden biridir de kolaya kaçmak ya da kolay olana inanmak..şu çok önemli : her insan dinsiz ve doğal olarak inançsız doğar..

+ haşaa aabi, ben doğuştan müslümanım!

-tamam canım benim sakin ol..bak şimdi schopenhauer diye bi adam var.. ne demiş biliyor musun?

+......

- "dinin üstünlüğünün kaynağı; doktrinlerini çocukluğun körpe çağında zihne kazıma, dolayısıyla neredeyse doğuştan gelen fikirler gibi görünmelerini sağlama şeklindeki paha biçilmez ayrıcalıktır."

işte bu yüzden sen doğuştan müslümanım diyorsun her çocuğun dinsiz doğduğu gerçeğini söylediğim halde..

+ aabi seni taşlarım hee!

-tamam canım sakin ol! Konumuza dönelim, insanlığın kolaya kaçmaya, kolay olana inanmaya meyilli olması..buradaki en önemli katalizör dindir dingilcanım..bir insanın aklını ve düşünce dünyasını kilitlemek daha doğrusu uyuşturmak istersen anahtar dindir..tarihin başından beri böyledir ama günümüzde yüzdeye bakınca bilimle ters orantılı olarak azalan bir yüzdeyle karşılaşır. evrim sadece biyolojik değildir, sosyal ve kültürel evrimler de vardır, dinler evrimi de.. çok tanırılı dinlerden binlerce yıl sonra tek tanrılı dinlere evrilen bu sürecin sonucu malumdur...bilimin en ileri olduğu kıta olarak kabul gören avrupada dinsizlik oranı son yirmi yılda olmadığı kadar yüksek orana ulaşmış ve yükselmeye devam etmektedir..

+ pis kafirler, kaka insanlar!
-sakin ol canım...insanları, dogmatik düşünce ve durumlara karşı çıkamayacaklarını ve kolay olana inanmaları gerektiğini dinin sağladığını belirttik..ceza ve ödül(günah-sevap-cennet-cehennem) sistemleriyle yetişen insanların tipik ortak özellikleridir..pavlovun köpeği gibi...

+hmmmm!*
-o yüzden de dingilcanım, dünyanın oluşumu ve hayatın başlangıcından bugüne kadar olan süreci bilimsel olarak açıklamaya çalışan bilimsel teorilere inanmaktansa dinin içi boş açıklamalarına inanmaya meyillidir insanlar..

+aabi şerefsizim yicen taşı başına he!

-sakin ol canım benim, dur! Dünyanın oluşumu için yapılan teorilerden en doğrusu ve inandırıcılığı en yüksek olan bilimsel teori big- bang teorisidir. Ama buna bile komik ve hiçbir bilimselliği olmayan karşıt görüşler sunulmaktadır bu yaradılışçı dindarlar tarafından..

+ ne gibi aabi?

-şöyle söylim mesela bir tanesi şudur : e peki o gazları kim oluşturdu..peki şunu kim etti, buna kim sıçtı falan..burada empati kavramının eksikliğini görebiliriz..bizim gibi ateistler, karşıt görüşü savunan kişi yerine kendilerini koyduklarında, kendilerince oluşturdıkları kör bir mantığı anlaması zor da olsa anlayışla karşılayabiliriz..nasıl ki kendileri Allah ın zamansız mekansız ve yaratılamaz olduğuna inanıyorlarsa, biz bilim insanları da evrenin zamansız ve mekansız olduğunu biliriz, inanmayız! O yüzden illa ki bir şeyin gazları ya da ilk olan varlığı yaratması gibi bir durum olamaz, bu bir din dogmasıdır...evren sonsuzdur, yaratılamaz lakin vardır....evrendeki bir çok bilinmeyen nesne için de geçerlidir bu..

+ heeee! *
-sonuç olarak dingilcanım, bilimsel olarak henüz açıklanamamış olaylara bakış; kişinin din denen olguyla arasındaki mesafeye göre izafiyet kazanır. Şimdi söyliyeceğim kitapları da alıyorsun okyorsun hemencik tamam mi...

-ta ta ta tamam aabi!

+ yaz bakiiim : biiiiirr - Richard dawkins - gen bencildir
ikiiiiii- Richard dawkins - kör saatçi
`Üüüüççç - Richard dawkins - tanrı yanılgısı
Dööört- bilim teknik dergisi- evrenin oluşumu ve evrimi incelediği sayılar..araştırıp bul.

Başlangıç için ideal sayılabilir..hadi bakim kolay gelsin...

- taam aabi, sağol! (bkz: Aydınlanmaktan tir tir titremek!)
(bkz: murphy kanunlari)
(bkz: sen git ben geliyorum)
(bkz: binde bir)
cern'deki bilim adamlarının hesaplamaya çalıştığı, "tutar mı lan?" diyerek bir takım deneylere giriştiği, deney olumlu sonuçlanırsa ileriki aşamalarda "hadi allahçılık oynayalım lan" diye muhabbetlerin döneceği, umut sarıkaya ile uğur gürsoy karışımı bir kafa yapısına sahip, bunlardan farklı olarak bir de ateizmin dibine vurmuş bir insanın düşünce yapısına uygun olan şeydir. *
Bazı yerlerde tesadüfün imkansız olduğuna dair bir görüş hakimdir. Bu görüş yerel sistemlerin hareketini, ki bu bir galaksinin neden olduğu kütle çekiminden basit bir tek hücrelinin beslenme davranışına hatta fotonun hareket yönü de olabilir; içinde bulunduğu bir üst sistemden bağımsız kılarak bu davranışında bir erek olduğu kanaatına varır. Bu erek insan ereğidir ama fark etmez zaten insanın ereği de kendi arzularını içinde bulunduğu sisteme hakim kılabilmektir. Hayvansal bir özellik olan bu dominant davranışın bazı sakıncaları olsa da önümüzdeki 127 yıl daha doğaya bu ereksel bakış açısı sürecek gibi görünüyor. Ancak bazı gerçekler doğayı istediğimiz ereklere yönlendiremeyeceğimizi göstermekte. Tabii ki bunun ne kadarını bilirsek yine değiştirip istediğimiz ereğe yönelteceğiz ki buna da teknoloji diyoruz. Örneğin çekim yasalarını kendi açımızdan yorumlayarak balistiği ve roketleri benzer teknoloji ile uçan araçlar yapmayı öğrendik.

Gözümüzü alet yapma teknolojimizin yarattığı bu yeni teknolojiyle doğaya çevirdiğimizde (artık çıplak gözle değil tabi) garip durumlarla karşılaşırız. Fotonlar, karadelikler, madde-karşıt madde çiftlerinin yaratmakta olduğu evrenin bir başka gizi. Tesadüfün neden olduğu madde oluşumu.

Evrende türlü şekillerde ortaya çıkıp yok olan parçacık çiftleri olduğunu söyler Kuantum kuramı ve bunu deneysel olarak da gözlemiştir. Örneğin elektronun karşıtı pozitron (+) yüklüdür. Işık kuanta paketleri olan fotonun yükü ve ağırlığı olmadığından karşıt foton da aynıdır ki zaten karşıtlar çarpışınca da yok olup fotona dönüştüklerinden dolayı karşıt foton pek bir şey ifade etmez bu açıdan. Örneğin elektron ile pozitron çarpışınca genellikle yok olmalarının yarattığı ışımadan iki foton çıkar. iki foton çarpıştırılarak da pozitron elde edilip normalde anında yok olacak olan bu parçacık haftalarca bir manyetik alan altında saklanabilmektedir.

Kuantum garip bir kuramdır, doğanın sağ duyuya aykırı görünen olgularını matematiksel açıdan çok iyi bir şekilde analiz edebildiğinden teori ile deney arasındaki yanılgı payı binlerce kilometrede bir saç teli kalınlığının ölçüsünü geçmez genellikle.

Kuantum için çok garip olgular mevcuttur. Örneğin bir elektron bir fotonu soğurabildiği gibi, bir foton saçıp sonra zamanda geri gidip bir fotonu soğurduktan sonra tekrar zamanda ileri gidebilir. Zamanda geri gitmek ne demektir? Bir elektron ve bir foton çarpışırken örneğin, ortaya bir pozitron çıkabilir fotonun bozunması ile ortaya çıkmış olan bu pozitron aslında zamanda geri giden elektrondan başka bir şey değildir. Karşıt parçacıklar zamanda ileri giden gerçek parçacıkların zamanda geri giden halleridir.

Örneğin, bir elektron ile bir foton birbirine yaklaşırken görüyoruz diyelim. Derken foton aniden çözülüyor ve bir elektron ile pozitron oluşuyor. Bu elektron ile zamanda tersine giden kendisi olan pozitron baştaki elektron ile çarpışıp yok oluşuyor ve bir foton oluşuyor. Önceki bozunan fotonun oluşturduğu elektron ise zamandaki ileri hareketini sürdürüyor. Burada görüldüğü gibi sonuç olarak hiç bir şey değişmedi ve yine elektron ile foton normal yollarına devam eder göründüler oysa baştaki ilk elektron fotondan bozunmuş pozitron ile etkileşime girdiğinden yok olup fotona dönüşürken, fotondan bozunan çiftten pozitronun yok olmasıyla serbest kalan elektron yoluna devam etti. Doğada bu sık sık olmaktadır.

Karadeliklerin sonsuz çekim gücü bilinen bir olgudur ve benzer foton ile karşıt madde etkileşimleri orada da olur. Karadelik ışınımı denilen olayda ise yine bu tür bozunan fotonlardan bir pozitron elektron çifti olduğunu düşünelim. Bu çiftten oluşan kısa ömürlü pozitronun yeniden herhangi bir elektronla etkileşime giremeden karadeliğin çekim alanına girmesi ile elektronun ise karadeliğin çekim alanına girmeden kurtulması mümkündür. Böyle durumlarda negatif parçacıkların katılımı ile kütlesi azalan karadelikden ışıma olduğu gözlenir. Fotondan bozunan madde çiftinin zamanda geri giden elektronu pozitronun karadeliğe düşmesi bir elektronun serbest kalmasına neden olacağından madde oluşabilir. Aynı durum diğer atom altı parçacıklar için de geçerlidir. Madde çiftlerinden zamanda geri gidenin kendisiyle değil de ortamda bulunan başka bir zamanda ileri giden eşdeğer parçacıkla etkileşime girip yok oluşu da zamanda ileri giden yeni reel parçacıkların oluşmasına neden olur.

işte bu noktada tesadüfün bir cilvesi yeni maddesel yapıtaşlarının oluşmasına neden olabiliyor. Bu rastgelelik sayesinde oluşan tanecik dolayısıyla maddedir. Kim demiş tesadüfen hiç bir şeyin olamayacağını ve oluşamayacağını. Bu evrenin tesadüfen meydana gelme olasılığına sadece bir örnektir.

Ayrıca neandertal hocanız olarak karşımda ters duran beyinler gördüğüm zaman bu insanların bir organizma olduklarını ve her şeyin kendilerinden, arzularından ibaret olmadığını ne vakit öğrenecekler de olguları ve gerçekleri konuşabilir hale geleceğiz diye de merak etmekteyim.

Dünyadan 1 milyon 300 bin kat büyük olan koca güneş ve onun öncesindeki çok daha dev bir yıldızın yarattığı reaksiyonların ve süpernovaların neden olduğu, katı elementlerden oluşmuş Dünya yüzeyindeki 4,5 milyar yıl sonra ortaya çıkmış ve bunları anlamış olmanın şaşkınlığına düşmüş düşünen memelilerin arzuları için değildir hayat. Onun içinde biçimlenmez. Amaç? işte bu üslup belki size çok insancıl gelmekte ama bana özür dileyerek söylüyorum doğayı küçümser bir aptallığın ürünü olarak görünüyor evlatlarım. Aklını ve zihnini ne zannetmektesin ki tüm bu olup bitene bir amaç biçecek yetkinlikte görmektesin kendini. Hayata bir amaç biçmek ne senin ne de benim sınırlandırılmış aklımın yapabileceği bir şey değil bırakın bu süper ego yansınması hayal perestlikleri. bu tür ucuz laflarla bu olguları sorgulama hakkına sahip değilsiniz.

Hatta size şunu söylemeliyim ki peygamberinin ki sen ona inandığını sanırsın; bir insan olarak ne demek istediğini ben anladım (dini inancım olmasa da) siz hala anlayamamışsınız. Nerede mucize görseniz gidip tapınacak soyut ya da somut bir put ararsınız bir heykel ya da adının "Bir" veya aynı anlamdaki "Allah" olması fark etmez. O çok bilmişliğinizle de kendi organik amaçlarınızı tüm doğaya yakıştırmayı akıllılık sanırsınız. Bence tam tersidir. Akıllı değilsiniz ne siz ne de bu insanlık. Sadece doğaya uyum sağlamak için olguları ellerimizle ya da aklımız ile birleştirip ona benzemeye bir yerinden hayatı yakalamaya çabalıyoruz. Bu bizim amacımız. Kendini doğa sanma ey insanlık! Sen bir hiçsin şu koca evrende ve tüm bunlar senin tasarrufunda değil ölüp gideceksin tanrılarınla birlikte!

Hayat kendisinden ibarettir. Kendi kendisini yaratabilecek güçtedir. Etkindir hayat oysa edilgen olan aklımızdır. Biz hayata göre şekillenip insan oluruz, insan zekası bir varlık ya da hayatın bir zerresini bile oluşturamamıştır bu güne dek. O düşünce anca bir "Asimo" yapar ve komiktir yürüyemez bile, hissetmez de uyum da sağlayıp yaşama arzusu edinip hayatta da kalamaz. Yaşamın sırrı kendiliğinden kendi devamına doğru arzulu hareketidir ereksiz bir yönelimdir. Sevgiliye koşarken amaç bellemezsin zaten başka türlüsü mümkün değildir artık ondan koşarsın.

Hani şu dinin işlevi dediğin "kendine yontmacılık"ın engellenmesi, görüyorum ki asıl kurumsal dinin vazgeçilmez bir görünümüymüş. Her şey ortada. Doğa da senin istediğin şekle girmem diyor, buldukların ve ereklerin sadece seni bağlar diyor ve illa amaç arayıp bir benzetme yaparsak amacının tüm insani amaçları aştığı anlaşılıyor. O türden amaçları doğaya yüklemek isteyen senin insani bencilliğin sadece. Doğanın amacı olamaz, olsa da anlayamazsın ve anladığın an doğanın amacını amaç olmaktan çıkarırsın böyle der belirsizlik ilkesi de. Kendi amaçsızlığın ise senin öznel sorunun. Evren seni veya benim ya da insanlık için oluşmadı. Ama kendi ihtiyaçlarına yönelik geçici amaçlar belirleyen organik bütünlüğümüz ve aklımız onun hareketinin dolaysız bir hali.

Şizofrenik hayaletler ve amaç tasarlayan put düşünceler yerine doğanın kendisine bakıp uyum sağlamak akıllıca, hayvanca, insanca ve de doğal olan. Gerisi toz ve hava, bugün var yarın yok, her şeyin değişip sürüklendiği gibi. Anladınız mı? Hiç sanmıyorum yükle sen kendi düşünceni koca evrene bile ne de olsa ruhun Güneşten de sıcak senin hayalinde. Ama ben Güneşin ve bu sonsuz çeşitlilikteki boş bir küre olmayan Dünyanın benden öte bir şey olduğunun farkındayım. ama ona tapınmadan çünkü ben de zaten başka bir özerk biçimiyim.
sokrates'in, muhteşem bir sözle son noktayı koyduğu * olasılık.

"kainatta tesadufe tesaduf edilmez"
ilahi dinlere göre imkansızdır.
dinsel inancın evren açıklamasının karşısında, bilimin varoluşu açıklama çabasıdır. ki tüm varoluş tesadüf olarak ta adlandırılmaz, olgular ve çıkarımlarla hipotezler açıklamaya çalışılır. yani demden öncesi için mantıklı olabilecek açıklama çabasıdır.
doğadaki işleyişe bakıp, işleyişin mükemmelliği illaki tanrıyı çağrıştırmak zorunda mı sorunsalı. mükemmel işleyişe, ondan bağımsızmış gibi herşey insan içindir anlayışıyla vahşice saldırmaktansa, aslında bu işleyişte küçücük bir yerimizin olduğu gerçeğini inkar etmek.
yüzde elli'dir. ya tesadüftür ya da değil.

çok zekiyim, evet. foto imzaliim mi?

edit: yazdığım şey yanlışsa "ben malım" diye bağırırım. yazdıklarımın okunmadan eksilenmesinden gına geldi mına koyim.