bugün

Kapısı ısrarla kapalı tutulan avangart salonlardı, evet.
Öyle ya misafirler 2 metrelik kapıdan eğilerek, örümcek ağlarını bir eliyle ayırarak geçerlerdi. Zaten toz dolu kanepelerde oturunca kanepeler rengini alırdı, misafir ayağının tozuyla gelir, abiyesinin tozuyla giderdi. Hey gidi günler havada toz yağmurları yağardı ki bazen toz sisinden hey kimse yok mu, anne ayşe teyze nerdesiniz derken, sesime gel oğlum denilirdi, o hava şartlarında hayatta kalmış kırlent kokusuyla kafa bulmuş misafirler saleplerini tarçın yerine tozla, çaylarını şekersiz içer e efendim toz bu çayın tuzu, biberi bazen de şekeri muhabbeti dönerdi. Bayramdan bayrama koltuklarda heyelan görülürdü, toz yuvarlanır gider, çalı süpürgeyi bulurdu. Hey gidi günler renkli televizyon önce bulunmuştu ama insanlar tozdan renkleri ayırt edemezdi zaten ayırt etmek çok zordu yayın karlı denilirdi, kimisi hiç göremediğini iddia ederdi ki tozdan karlı olurdu, dedemizin tır silecegiyle tv yi silerdik de dizimize kadar toz altında kalırdık. Hey gidi günler hey, bisküviyi çaya batırırken, cayın üstündeki tozları kaşık gibi kullandığımız bisküvi ile alır sonra bisküvi ağırlık altında kalıp, çaya düşerdi de çayı bisküvi ile karıştırıp, içerdik. O dantelleri kanepe üstünden nazikçe kaldırıp, kanepeye desen verirdik, sonra hoplayıp zıplayan misafir çocuğu dağıttı diye cık cık eder içimizden üzülürdük. Çiçekler ise fotosentezi ışıksız yapmaya alışmışlardı, milyon yılda bir gelen şans gibi akşam yemeğine gelen misafir için açtığımız lambanın ışığıyla hayatta kalıyorlardı. Hoş gerçi lamba da 3 metre kare çapında alan aydınlatırdı öyle ya armut gibi olunca ampülun geniş yerleri toz olurdu, el feneri gibiydi hey gidi günler hey.
Kötü bir adetti. Çok şükür kayboldu.
Tozutmuştuk, toz yutmuştuk.
hatırlıyorum...
(bkz: salon salomanje) diye tabir edilen oda sistemi vardı evimizde.
aslında evimiz 2 + 1 di, ama işte bu salon salomanje hedesi sayesinde 3 + 1 oluyordu evimiz.
salonu ortadan ikiye bölen buzlu camlı dev ahşap kapı sistemi.
hah işte o salonun yarısında berjer koltuklarımız vardı. camekanlı büfeler, içinde tabak çanak takımları falan...
bildin değil mi o odayı.
senin evinde de vardı, anladın sanırım.
işte misafir geldiğinde açılırdı o salon salomanjenin kapısı.
öyle sıradan da bir kapı değildi hani.
4 parçaydı ve her iki yana katlanarak açılırdı.
bir marangozluk şaheseri...
misafir gelince açılırdı açılmasına da, bizi yine "hadi büyüklerin yanında oturulmaz" diyerek odamıza kovalarlardı, misafir çocukları ile birlikte çocuk odasına geçer ayıplı şeyler konuşurduk bizde.
hülasa bir de yılbaşı gecesi açılırdı o kapılar.
ohhhh geniş geniş takılırdık yılbaşı gecesi.
hep dansöz beklerdim ben.
ama dansözü seyrettirmezlerdi bana ahlakım bozulması diye.
oysa dansöz ne ki?
yatağımın altında playboy dergileri vardı, dayımlara gittiğimde ondan arakladığım...
güzeldi lan o günler.
şimdi böyle misafir odası, salon salomanje kavramları yok artık.
zaten trt'de de dansöz çıkmıyor sanırım.
Bizim evde hala yaşayan efsanedir. Annemin tek açıklaması ise "orası eve dahil olsaydı +1 olarak geçmezdi" (bkz: 3+1 kombili)
Evet hatırlıyorum o bölgeye giriş yasaktı.
Evet evet hatırlıyorum. Şu özenle ve günlerce uğraş sonucunda seçilen koltuk renklerinin üzerine örtü serilmek suretiyle bir rivayete döndüğü dönem. Yazıktı lan bize.
15 sene geçse bile koltuk takımları eskimezdi o odalarda.misafir geldiğinde etrafa bakmasına fırsat verilmeden direk oraya alınır ve orada bulunan camlı büfeden dededen kalma altın rengi kaplama fincan takımları çıkarılır ve saf gümüş tepside kahve sunulurdu. çocuklara da "hadi bakayım siz gidin odanızda oynayın" denilirdi. üzerinde istanbul fotoğraflı kartpostal olan sigara kabı açılır misafirlere ikram edilirdi. sanki evde konsolos ağırlanırdı. tabi bazı evlerde de o zamanın trendi gereği, içinde amerikan bar olan misafir odaları mevcuttu. onlar gittiğinde kapı tekrar kapanır bir dahaki misafir gelene kadar açılmazdı.
öyle efsanenin ben amına koyim.

Nasıl bi gereksiz nesildir anlatamam ve hangi kategoriye de sokamayacağımı bilemediğim salakça bir gürûh'un sallamasının peşinden sorgulamaksızın giden nesildir.

Kardeşim lütfen ve rica edeceğim, mümkünse beyniniz (beyninizi kullanarak, varsa) ile hareket edin. çok zor değil bu inanın buna.