bugün

(bkz: sözlükteki esrarkeş yazarlar) esrarın zihinsel etkileri, esrardaki thc oranına, ortama, dinlenilen müziğe, esrarın içiliş şekline * * * dayalı olarak oluşan etkilerdir. bir çok sanatçı sahneye çıkmadan evvel, ya da albüm çıkarıcakken yarım kalan şarkı sözlerini tamamlamak için de bu maddeyi içerler. yukarıda okuduğunuz etkileri tamamiyle doğrudur. buna ek olarak esrar, beyin hücrelerini katleder. beyin hücrelerini katletmesinin sebebi beyini normalinden daha hızlı çalıştırmaktadır. thc oranı yüksek esrarlar bazı yabancı şarkılarda (bkz: lsd) nin kardeşi olarak anılırlar. bu halusinojen maddeler aşırı derecede zararlı ve kullanımı gereksizdir..
amsterdam'ın göbeğinde, sol kulağın arkasından naklen ezan sesi vermesidir. zenci arkadaş tarafından bizzat yaşanmıştır.
amsterdam'daki zencinin notlarında geçtiği kadarıyla bilgi probleminin önemini arttıran bir maddedir. notlar şöyle devam etmektedir:

"
o anla o kadar içiçesin ki onun ne olduğunu bilmek yerine, onu yaşamayı seçiyorsun.

***

algının kendisi ard arda akan fotoğraflardan oluşmuş bir film şeridinden ibaret. iki "algı anı"(fotoğraf karesi gibi)nın arasındaki süre normal kafayla en az durumda. ve cigarayı vurdukça aradaki süre önce açılıyor. fakat süre açıldıkça arada kalan boşluk silik bir leke gibi oluyor. ve kayıp olan karelerden sonra yepyeni bir kareyle karşılaştığınızda nerede, ne durumda, ne yapıyor, ne söylüyor olduğunuzu anlamaya çalışıyorsunuz. bu şekilde, her seferinde algı sürecinin kendisi yeniden, sıfırdan başlıyor. "kendimi yerde yatıyor vaziyette buldum" gibi saçma bir söz kalıbı da muhtemelen böyle bir kafadaki insanın dilimize kazandırdığı birşey.

***
hayalgücü aklın iplerinden sıyrılıp süzülüyor. hatırladığın her an sanki o anın sesiyle, kokusuyla, sanki gün ışınının tüm tonlarıyla birlikte geliyor. algıyı izleyen başka bir iç benliğin gözünün önünde oluyor herşey.

biri size "kuş" dese, aklınızın yapacağı teş şey sizi bir kuş imgesine (ideasına) yönlendirmektir. "kuş"u diğer varlıklardan ayırt eden ideaların birlikte durmasından fazla birşey demek değildi bu. bu kuşun sadece belirsiz bir renkte, genişlikte, kokuda kanatları, pençesi ve belki gagası vardır. fakat hayalgücünün yapacağı sizi "kuş" sözcüğünü duyduğunuzda tam bir kuşla başbaşa bırakmaktır. tüylerinin pis kokusuyla, pençelerindeki çamur ve sivri tırnağın batma hisiyle, uçarken yüzünüze fırlattığı tüyün yüzünüze değdiği zamanki yumuşak ve gıdıklayıcı dokunuşu ile, sesiyle. herşey, o anı oluşturan algı parçacıklarını geri çağıracak şekilde düzenlenmiştir. ve sonuçta hayalgücünün size sunacağı, kanlı canlı bir kuştur, belli bir kuş. bu kuşu hayal etmek ne kadar zordur... oysa şu anki gerçeklik algısı onu yeniden yaşamayı mümkün kılıyor."
bu belirtiler kesler icin gecerlidir diye yorum yapamama sebep olan etkiler efenim!
tüm bunlar cereyan ederken yenilenmeyen beyin hücreleri (bkz: nöron) ölmektedir.
esrarın kişinin kendi üzerinde veya başkası üzerinde fark ettiği zihinsel etkilerdir.
örneğin...

duyuların açılması: duyular o kadar hassaslaşır ki bir kedi miyavlamasını çığlık olarak duyabilir, bir otomobil farını güneş olarak görebilir, size dokunmuş birinin size vurduğunu düşünebilirsiniz.

paranoya yapma: duyuların gerçeği çarpıtması üzerine duyu verilerinizin kuvvetinden korkuya kapılıp saçma sapan şeylerin size zarar vereceği saplantısına kapılabilirsiniz. öyle ki, yanınızdan geçen biri bir an size bakıp yanındakine bir şey söylese kendinizi tehlikede hissedip kaçmaya başlayabilirsiniz. veya 20 metre uzağınızdan geçen bir arabanın aslında size çarpmak üzere olduğunu düşünüp çığlık atabilirsiniz.

zaman algısının kısa sürelere bölünmesi: her an için kendinizi bayılma durumundan çıkıyor gibi hissedersiniz. sanki suyun dibinden yükselmeye başlıyorsunuz gibi sesler, ışıklar, kokular canlanmaya başlar. tam yüzeye varıp da sağlıklı duyum haline vardığınızda tekrar dibe düşersiniz. böylece bilinciniz her seferinde işe sıfırdan başlar. nerede olduğunu, ne yapıyor olduğunu fark etmeye başlarken ve herşey düzeliyor, aydınlanıyor derken tekrar dibe vurursunuz.

ne konuştuğunu unutma: yukarıdaki durum sonucunda, her kendinize gelmeye başladığınızda kendinizi konuşuyorken bulursunuz. fakat cümlenin başını ve ne konuşuyor olduğunuzu bilmezsiniz. böylece muhabbet aptal yerlere gider. hele ki ortamda birkaç kişi aynı kafada ise durum vahim bir hal alır. örnek bir diyalog:

- kalktık, sonra adamın evine gittik abi... (dibe vuruş!)
şey... ondan sonra... ne bileyim işte... bi garipti.
+ ... nasıl yani?
- ... ne?
+ ... şey!

iç-dış konuşma: cümlenin ilk yarısını içinizden, diğer yarısını ise sesli olarak söylemektir. bu durumda hangi konudan bahsettiğinizi kimse anlamaz ki bu durum daha kuvvetli bir trip sebebidir. işin kötü yanı, belki de o an içinizden geçiriyor olduğunuz şeyi aslında sesli bir şekilde söylüyorsunuzdur. işte bu fikir kişiyi tam bir paranoyaya, tribe iter.

not: kesinlikle söz konusu maddeyi hoş gösterme amacıyla yazılmamıştır. sadece bilinmesi amacıyla, amsterdam'da yaşayan zenciler üzerinde yapılan gözlem sonuçlarına dayanarak hazırlanmıştır.