bugün

bu şehirde ulaşım; tramway, kırmızı minibüsler ve yeşil otobüslerle sağlanmaktadır. aslında başlık eskişehir de ulaşılamayan ulaşım olacaktı. zira ben, bu şehirde, direk bir yere ulaşmayı beceremedim henüz.

şimdi, anlamadığım bu otobüsler bir seferde aynı durağa iki kez uğruyorlar, birinde osmangazi ye gidiyor diğerinde de nereye gideceklerse oraya gidiyorlar da bu şoförlerle nasıl iletişim kurulacak bilemedim.

ilk bir acemilikle bindim ki eve gidebilme umuduyla, kendimi osmangazi üniversitesinin şehrin terk edilmiş noktasındaki kampüsünde buldum. üstüne üstlük şoförden de azar yedik neden sormadım diye.

neyse efendim.. dedim bir dahakine sorayım. sordum. bu sefer de, "yazıyor ya! niçin soruyorsunuz?" dediler. la havle dedim.

bir gün gene başka diyarlardan otobüse binmeye çalışırken, sormadım bu kez üzerinde yazıyor diye. sonra dedim, "ulan gene gitmez, sağa sola giderim, bir gün de dolanmadan gideyim şu eve.." bir yandan kart basmaya çalışırken, bir yandan da gidiyor değil mi derken, adam gülerek geçmez dedi. yer miyim? kesin üzerinde yazıyor, yazmasına rağmen sorduğum için dalga geçiyor diye düşündüm, yine basmaya yeltendim. bu sefer acı bir haykırış işittim. "geçmez gerçekten geçmez! şaka yapmıyorum. valla!" yeminlen dehşete düştüm. nasıl indiğimi bilemedim otobüsten. o nasıl bir haykırıştı ya rabbim.

yine bir gün zavallı bir şekilde zor bela binebildiğim otobüsten inmeye çalışırken şoför beyin nidasıyla karşılaştım: "son durak değil. felan yere gideceğiz. eğer oraya gidiyorsanız inmeyin!" "yok." dedim "ineceğim." bunun üzerine tutturdu. gerçekten gidiyoruz! "hayır ya ineceğim." ineceğim, ineceğim alla allaaa. hasta mıdır nedir. evimi geçecek odun kafa.. üstüne üstlük bir de afra tafra yaptı iniyorum diye. peki siz bilirsiniz dedi. ne demek istedi len bu? kötü bir şey mi dedi hala anlamadım.

bir de bu şehirde herkes beni tanıyor galiba artık. çünkü durmadan kayboluyorum, yol soruyorum. köprübaşına giderken * * oradaki yorgancı amca bile beni kaybolan kız olarak tanıyor. bir gün, farkında olmadan, dükkanının önünde durmuş, yönümü bulmak için kendi etrafımda daireler çizerken en son dayanamadı geldi, "nereye gideceksin?" dedi. neyse ki o gün de öyle buldum yolumu. * *
hatta bir keresinde öyle bir kaybolmuştum ki taksiciler bile nereye gideceğimi bulamadılar, polise haber vereceklerdi. bu yaşta böyle rezil olmak da varmış hayatta. gerçi bu durumdan pek de utandığım söylenemez.
belediye otobüsü şöförleri durakta kendine el, kol sallamayan yolcu görmezse o durağa uğramaz. otobüsün durması için 3453 metre öteden hazırlanmanız gerekmektedir. durağın yanından jet hızıyla geçiyorlar. sen o minicik numarayı görüp kolunu sallayasıya kadar otobüs çoktan gitmiş oluyor. ben 6 senedir bu stesle yaşıyorum. tam numarayı görüp hareket ediyorum, otobüs taaa ebesinin şeyinde duruyor. koşmayı da sevmediğim için şöförün kötü bakışlarına maruz kalıyorum. hayır biraz daha yürüsem eve varıcam zaten. ya da nasılsa durağı geçtim, bi sonraki otobüse binsin bezevenk deyip yoluna devam ediyorlar. hem tabelalar okunmuyor, hem dur lan durağa geliyoruz beyler, belki tabelayı göremeyenler vardır şöyle bir yavaşlayalım diyen şöförler var. insan durağa yaklaşınca bi yavaşlar amına koyayım.
çarşıya yakın yerlerde oturuyorsanız genelde yürüyerek mümkündür. okula giderken de minibüse bindiysem şoförünün çılgınlığına bağlı olarak 5-10 dakika sürerdi. tramvayı hiç söylemiyorum binmeyin, bindirmeyin.