bugün

istanbul ve çevre illerde yaşayanlar için son zamanlarda bir çok kesim tarafından kullanılan yatta doğum günü organizasyonları, Sevdiklerinizi 'oha bu da yapılır mı?' dedirtecek kadar şaşırtabilir.
Tam 00.00 da kapima minik kekle gel
Ve beni 26 yillik öp.
şüphesiz herkesin sevdiği şeylere göre değişir. onun sevebileceği ne varsa gücünün yettiğince yapmaya çalışırsın, hazırlarsın heyecanlanırsın,, daha sürprizin başında bi cümle kurar ne hevesin kalır ne de başka bir şey. diğerlerini yapmaya gerek yok dedirtir insana. memnun kaldığını göremedikten sonra yapsan ne yapmasan ne. * * *
sonra pastayı da sen yersin şarabı da sen içersin. * * *
14/05/2012

hayatım boyunca hiç sürpriz bir doğum günü yaşamadım. yapmaya niyetlenenler oldu, ben çaktım köfteyi; son ana bırakılınca başaramayanlar oldu; aksilik çıktı; sürpriz yapmak istemeyenler oldu.

üniversitede ilk senem. sene başında türkan çok dikkatimi çekmişti. çok soğuk duruyor, bu onu etkileyici kılıyordu. laubali değil, boş şeylere gülmüyordu. ilk hafta... hocalarla tanışılıyor... kendini tanıtırken onu izliyordum, güzelliklere düşkünüm, güzel olan her şeyi izlerim. psikolojik danışmanlık ve rehberlik bölümünü hep istemişti, şimdi kazanıp gelmiş sınıfta kendini tanıtıyordu, benim aksime. ben istememiştim. ben işletme istemiştim. o olmazsa uluslararası ilişkiler demiştim. ama sivrilmem gerekiyordu bu iki bölümde de; gitmedim. pdr yazdım, tuttu. loto tutturmuşum gibi sevinmiştim yine de. çünkü tutan şehirden memnundum. her neyse! ne diyordum... izlerim işte... bi gün fakülte önündeki bir çardakta oturmuşum, ya kitap okuyorum, ya müzik dinliyorum. keşke hafızam kuvvetli olsaydı da güzel güzel anlatabilseydim. türkan geldi, yanında ali. oturdu karşıma, konuşmaya başladık. meğer çok gülüyormuş. öyle ota boka değil de işte gülüyormuş meğer. neşeliymiş, sıcakkanlıymış. böylece tanıştık.

yakınız biz artık. birlikte eve çıkmaya karar vermiştik. ama o çarşıda, ben kampüs yakınında istiyordum evi. aslında belki de bunlar bahane. o benim nasıl bir hayat sürdüğümü bilmiyor ki. ona söylemediğim bazı şeyler var. bilirim, anlayışla karşılar. dostluğumuzda kopma olmaz anlatsam. fakat bilmiyorum, bilmesini istemem. bir gün okursan bunu, sorma türkan.

her neyse, yine maydonoz oldu bir şeyler. ne diyordum? bugün sosyal antropoloji dersindeydik. mustafa girdi sınıfa, hocaya doğru yürüdü. "gel bakim sen bi buraya." der gibi bi hareket yaptı hocaya. şöyle başını hızlıca öne eğip kaldırırken gözlerini de kapatıp açtı, bilirsiniz... kulağına bir şeyler fısıldadı. ben de türkan'a "mustafa'ya bak, hocaya küçük çocuk muamelesi yapıyor sanki ahahaha" dedim. güldük. sonra türkan her gün yaptığı gibi "dersten sonra kantine gidelim. ama önce tuvalete gidelim." dedi. olur dedim. aradan 10 dakika geçtikten sonra, hoca geç bırakacağını söyledi. tuvalete gitme meselesi tekrar gündeme oturdu.

- git şimdi, hoca zaten bir şey demiyor.
+ yaa yok kantine gidemem ama.
- e kantine teneffüste gideriz yahu.
+ boşver.
- peki. (klasik türkan hareketi. bensiz gitmez tuvalete; anca beraber, kanca beraber)

ders bitti, tuvalete gittik. önce o girdi, çantasını ve hırkasını tuttum. sonra ben girdim. türkan ruj sürdü. makyaj muhabbeti geçti o esnada. bıyıklarım çıkmış, onu söyledi. cidden çıkmış. sınıfta bir şey unuttuğunu söyledi. sınıfa yürüdük, kapıyı açtı. herkesin elinde mum var, sınıf karanlık. ilk 2-3 saniye aklımdan geçenler aynen şunlardı: "ne yapıyor bunlar? çayda çıra mı yapıyorlar lan? türk kültürüyle ilgili bi şey mi? ne lan bu? ayin yapıyorlar sanki, çok kom/" (bu esnada, sınıfa girmek de istemiyorum ne yaptıklarını anlamadığım için. yaklaşmıyorum, adım atmıyorum, öylece izleyip anlam vermeye çalışıyorum)

komik demeye kalmadan: "iyi ki doğdun eski sevgilin" demeye başlıyorlar nağmeli nağmeli. elim ayağım titremeye başlıyor. dedim ya, hiç sürpriz yaşamadım ben. bu fikir türkan'a aitti, mücahit de çok yardım etmişti. tüm sınıfın elinde browni, üzerinde birer mum. hepsini teker teker üfledim. gözlerim dolmuştu, hatta sessizce, çaktırmadan ağlıyordum. hayatımın en güzel anlarından biriydi ve ben minnetten başka bir şey hissetmiyordum. hayatımda ilk kez, hediyeye tercih edeceğim bir doğum günü kutlaması yaşadım. sınıfla çok da içli dışlı değildim oysa, konuştuğum, sevdiğim ve sevildiğimi hissettiğim kişi sayısı oldukça azdı. o bir saat boyunca affallamış bir şekilde gezdim. aptallığıma inanamıyordum. mumları görüyordum; sonraki gün doğum günüm olduğunun farkındaydım, türkan'ın beni mutlu edecek bir şey yapacağından emindim ve çayda çıra diyordum.
kışın ortasında insanın burnuna gelen deniz kokusu misali hiç beklenmeyen birinin aramasıdır.
bir yıllık çikolata stoğu.
yine yıllar önce taa izmitten dogumgunu partısı suprızıyle arkadaslar tarafından ıstanbula getırılıp cıragana dogru sapısımızdır efendım.
ne yanı cıragan mı yok canım emınnmısınız sacmalamayın haykırmalarımın ee senın dogumgununu burda kutlamayacagızda kımın kutluyacagız dıyen dostların bu jestıyle şok olup, qjazz da daha ferhat göçer bu kadar unlu degılken onu dınleme serefıne erısmıs hayranı olmus mekanda ferhat gocerle pastamı kesmıs dogumgunu sarkıma eslık etmısdır.en guzel dogumgunu suprızımdır efendım.
mandalinayı çok severim ama kimse bana doğum günümde al sana mandalina demedi. genelde sürprizler maddi anlamla karşılanıyor. araba aldım, ev aldım sana... ooo bu ne büyük sürpriz şaşırdım.
bence en güzel sürpriz, önceden planlanır herkesin o gün için işi vardır kimse umursamaz doğum günü kişisine yalnızlık hissi verilir. biz o gün yokuz şimdiden kutlu olsun falan ayakları bile yapılır. sonrası işte sürpriz hiç beklemedik doğum günü partisi ve tüm sevdiklerin bir arada. peki bu her sene yapılır mı? yok yapılmaz o zaman en güzel doğum günü sürprizi olmaz.
hastahanede yatarken siz kendinizi bile unutmuşken sabah vizitine arkadaşlarınızın elinde pasta ile odaya girmesi doktorun elindede temiz çıkan tahlil sonuçları varmı daha ötesi.
üç can'ın gece tam 12de ellerinde mumlarla telefon açıp camdan bak demesi, tam cama çıkmışken iyiki doğdun şarkıları eşliğinde doğum gününü kutlaması ve yaşanan duygu selinden daha özel ne olabilir ki.

(bkz: ağlayacağım)
''sana manisadan bi oda ayırttık patrona da söyledik iş de sorun olmayacak..kafan bozuldukça gidip yatarsın artık..'' denmesi.

(bkz: kafa dinleme seansları)
edit ; neyi eksiliyosa cıbır! doğum günü benim sürpriz benim..
takımının şampiyon olması ki bunun için mayıs ortasında doğman gerekiyor.
ya da bi nikon d90.
hiç olmadı oyuncak bir araba klasik modellerden.
elinde soz yuzuguyle bana dogru ilerlerken o guzelim sesiyle mirildandigi dunya'nin en guzel sarkisi.
doğum gününüz olmayan gün sürpriz hazırlanması. gerçekten büyük sürpriz olacaktır.
öğrencilerinizle dersteyken; velilerinizin elinde pasta ve hediyelerle sınıfa girmesi..
- ekonomik durumlarının iyi olmadığını bildiğiniz insanların sizin için zaman, para ve emek harcadığını ve belkide hayatlarında ilk defa böyle bir organizasyona sizin için girişmiş olduklarını görmek..
üniversiteden dolayı başka şehirde olan sevgiliyi bir anda sabah uyandığınızda karşınızda görmek. elinde hele çikolatalı pasta varsa böyle güzel bir hediye olamaz iyi ki doğmuşum lan diyebilirsiniz işte o zaman.

(bkz: o kız seni cidden seviyoo)
güzel mi çirkin mi orası bilinmez ama hiç bişey yapmamak en büyük sürprizdir. beklentileri boşa çıkarır.
bir gün öncesinden yapılan süprizdir. artık samimi gelmiyor aa çok şaşırdım ben bile unutmuştum bugünün doğumgünüm olduğunu şeklinde kıvırmasyonlar
en güzel doğumgünü sürprizi henüz yapılmamış olandır. *
sevgili eve davet edilir, önce odanıza giden koridorlara "aşk' a gider", "mutluluk yolu" gibi sempatik bir o kadar romantik notlar asılır.
sevgili içeri girdiğinde fonda en sevilen şarkı açılır ve yanına gidilir.
sevgili duvarlara baktığında gördüğü küçük notlar, odanın etrafına saçılmış papatyalar ve kocaman bir peluşun kucağına yerleştirilmiş birlikte izlenilen filmler ve sevilen şarkıların olduğu bir cd armağan edilir.
süpriz amacına ulaşmıştır.
afiyet olsun.
sabah sizi uyandırır doğum gününüzü kutlar, yanınızda olamadığı için özür diler. sonra da "doğum günün ama aşkım lütfen benim eve bir uğrar mısın? kombiyi açık unuttum herhalde, bir bakıver" der. hiç şüphelenmezsiniz...
kapıyı açar açmaz gülleri görürsünüz; yollarınıza güller sermiştir. güllerin üzerinden yürüyerek evi gezersiniz şapşal bir gülümsemeyle. her köşede ufacık notlar ve fotoğraflarınız vardır ama büyük sürpriziniz buzdolabındadır. bir pasta ve ufacık* bir hediye. ağlamaktan telefonda ne dediğini anlayamazsınız ama yanınızda olamasa da sizi mutlu etmek için nasıl çabaladığına şaşarsınız. yine de hep keşke dersiniz "şu an birlikte olsaydık, bütün bunlardan değerliydi bu" gerçi aynı evde daha büyük bir sürpriz yaşamışlığım var ama neyse!* ahh anılar, şimdi gözümde canlandılar...
üniversitede çok sevgiğiniz hatta ağladığınız hatta içip içip kışın ortasında karlı havada saçmalayıp denize girdiğiniz açılıp eve gittiğiniz ve iki hafta yataklarda yattığınız hanım kızı ikna edip doğum gününüzde karşınıza çıkarıp sevdiğiniz kızın size hediye vermesi... sizin gözlerinizden yaş gelmesi süpriz budur? budur...
tam doğum günü sona erip gece saatler 12,00 ye yaklaşmışken kapının zırıl zırıl çalması ve bir dolu arkadaşın ellerinde kocaman bir doğum günü pastasıyla içeri dalmaları.
ve böylelikle 3. doğum günü pastanızı yiyor olmanız.
insan musmutlu oluyor vallahi.
binlerce kilometre uzaktaki sevgilinin hiç haber vermeden kapıyı çalması, ve sizin kapıyı moralsiz bir şekilde açtığınızda gözlerinize inanamamanız, akabinde sevinçten şoka girmeniz. "ama ama, sen, burda, nasıl???" diyerek ağlamaya başlamanız, boynuna sarılmanız, kavuşmanız. bundan güzel sürpriz mi olur, bu doğumgünü unutulur mu be. ah ah. (bkz: olsa da yesek)
gecenin 12' yi vurmasıyla birlikte elinde malafa'yla * gelen iki kardeş.