bugün

kurulması ve yıkılması en zor olandır.
lanet olasıca vıcık vıcık bir mesele. kökünün kazınması temennisiyle...
tıpkı aşk gibi, herkesin kendine göre anlamlandırdığı bir kavram. bazısı sırdaşlık ile özdeşleştirir, bazısı zor zamanda yardımına koşan olarak, bazısı güzel vakit geçirdiği biri olarak. bana sorarsanız ne hepsi, ne de hiçbiri. bazen ikisi, bazen sadece biri.
Hiç öyle uzun uzun yazmaya gerek yoktur.
Seni dalgın gördüğünde 2 bira biraz fıstık alıp gelmesidir.
düşmanı bencillik olan insan ilişkisidir.
zor bulunan ve çabuk kaybedilmeyen kişidir.
hiç bi zaman bulamadım diye yakındım. buldum daha sonra sevgili bulunca sırt çevirdim farkında olmadan. sevgilinin gerçek yüzünü gördüğümde düştüğüm yerde elimden tutarak ayağa kaldıran kişiye sesleniyorum burdan eşşekler tepsin beni.
Yanında çok rahat tavırlar sergileyebileceğiniz, gülerken de ağlarken de o halin tadını çıkarabileceğiniz ve en güvendiğiniz kimselerle oluşan münasebettir.
diamond dash'ta en sıkıştığın, cana en ihtiyacın olduğu anda can gönderilmesidir dostluk. öyle mutlu olursunuz, öyle rahatlarsınız ki. ben dostluk nedir, sende öğrendim diamond dash, çok sağol. bir insanı 7 dakika can beklemekten kurtarmak..paha biçilemez bir şey.

(bkz: gözlerim doldu)
(bkz: şimdi ağlıcam)
bazen bir an gelir kimse anlamaz sizi. anlasında istemezsiniz zaten. hani hiç konuşulmasın soru falan sormasın ama yanınızda otursun istersiniz ya. sanırım ben hayatımda sadece iki kişide yakalayabildim bunu. diğerleri dost sandıklarım yani yakın olucaz sandıklarım hep bi saçmalık yaptılar. küçük nüanslar ama ben asıl onlara bakarım. dostluk her türlü kabul etmek değil midir yanındakini? bende bu kavramı tam anlamıyla yeni öğrendim. ama kazıklar yiye yiye insan anlıyo.
kendimce dostluğu betimlemek isterim size okursanız eğer: bence dostluk en çok yanında susabilmektir. benim için birinin yanında susabilmek zordur. hep bir konuşalım saçma boşluklar olmasın kaygısı vardır ya dostlukta yoktur işte. susabilmek candır yani.yanında rol yapmamaktır. rol hepimiz yaparız bence karşındakiyle bi bağ ortak bi nokta bulmak için yaparsın rol. ama dostuna ben böyleyim bile demezsin o seni öyle kabul etmiştir zaten. dostluk bi lafı söylerken sonra yüzüne çarpmasından korkmadığın kişiden gelir. hatta onunla heryere gidersin. götürdüğün yerde korkmazsın saçma sapan bişey yapar diye.
o değilde hepimiz biliriz dostluğu bide dost gözüken asıl düşmanlar vardır ki anlamazsınız ne olduklarını. anlayınca aldatılmış kullanılmış hissedersiniz ya. hani o an ona değil kendinize kızarsınız ya ben neden bu kadar değer verdim diye. öğrendim ki değer verilirmiş ama bu sizin insanlığınızdan gelirmiş. o karşınızdakinin KÖTÜLÜĞÜ onun yeni dostu olurmuş artık.artık değer verdiklerim ve boşa çıkanlar için üzülmeme kararı aldım artık değer verdiğim ve o değeri alamayanlar için, onlar için, onların yalnızlığına üzülücem. hatta vazgeçtim düşünmeye bile değmezken ne diye üzüleyim ki.
dostluk.. gerçekten bulunması zor olan en önemli şey.. dostlar istridye içinde sunulan inci taneleri gibidir. eğer dostun gülüyorsa gülebilirsin gönül rahatlığıyla. bazen gözyaşları kahkahalara dönüşür onunlayken. dostluk dostunun en çok 'kırmızı' rengi sevdiğini bilmektir. ne yiyeceğini sormadan sevdiği yemeği önüne koyabilmektir.. rahatlıkla konuşabildiğin tek yardımcındır. en zor anlarında telefona sarıldığında cıvıl cıvıl sesiyle 'takma bebeğim biz bize yeteriz' diyebilendir. ağladığında bir omuz olabilendir. hep yanında olmasını istediğindir. güldüğünde gülen, ağladığında senden daha çok üzülen, canına can katandır. zaman zaman hatalarını yüzüne rahatlıkla vurabildiğindir. doyasıya kavga edip o bağırışlardan sonra 'nasıl kavga ettik ama!' deyip seninle yeniden gülebilendir. yüzüne baktığında ne düşündüğünü anlayabilendir. kardeşinden daha yakın olandır. kısacası herşeydir o. candır can! (bkz: havuclutarcinlikek)
toplam bir elin parmaklarını geçmez fakat sizin için bir parmağınız kadar önem taşıyandır kesildiğinde acıyan üşüdüğünde sızlayan gibi.

en kötü gününde yanında olmuştur seninle ağlayıp sarhoş olduğunda koluna girmiştir. karşılık beklemeden sana bir şeyler yaparsın maddi-manevi. dosttur, aranızda kocaman bir uçurum olsada sizinle aynı yerde olmak için pazarlık yapar uçurumu aşar gelir.

boşluk değil dostluktur derdini paylaştığın çenen yoruluncaya kadar güldüğün ensesine şaplak götüne parmak attığın.
"Dostluk" kavramından en çok istediğim arzu kelimesi; "Ey dost! Vefalı ol ki, vefa bulasın..." dır.
Dostluğumuz süresince nadide bir güzelliği paylaştık; durmadan birbirini yansıtan iki ayna misali birbirimizde sonsuzluğu seyrettik.Ama eninde sonunda çember döner, devir tamamlanır, ayna sırlanır.Her kışın bir baharı, her baharın bir sonu vardır...
önden gitmektir yol açmak için.

takip etmektir.

kahrına kahretmemektir.
bir fotoğraf karesinde şöyle anlatılabilir;

görsel
Kimdir dost? Nedir dostluk? işte insanoğlunun üzerinde çağlar boyu kafa yorduğu iki kavram. Sözlüklere bakarsanız insanın iyiliğini isteyen, kötülüğe düşmesini engelleyen, onu koruyan, gözeten kişi. Yani düşmanın tersi anlayacağınız. Dost demişiz, arkadaş, ahbap, tanıdık kelimeleri dururken. Demek dostluk, dost, arkadaşlıktan öte, daha derin bir kavram.
Edebiyatımızda bu iki kelimeyi hep yan yana görürüz. Divan şairlerimiz, sevgiliyi anlatmış dost kelimesiyle. Hani o kendilerine hiç vefa göstermeyen sevgiliyi. Tasavvuf şairleri içinse dost, kendisine ulaşma uğrunda bin bir eziyet çektikleri Tanrıdır. Hep iyi ve yüce kavramlarla karşılamış insanoğlu dost kelimesini. Bu nedenle dost, her türlü çıkar ilişkisinin dışında yer vermiş. Öyle ya çıkarlarla dostluk hiç yan yana yürür mü? Yalansız görmüş, dolansız görmüş, anadan babadan bile yakın görmüş onu. Gün gelmiş, çekinmeden sırtını dayayabileceğine, omzunda ağlayabileceğine inanmış.
Doğduğumuzdan itibaren annemize bağımlıyızdır. Açlığımızı açıklığımızı, sevgimizi hep onunla doyururuz. Yavaş yavaş büyür, çocukluk ve gençlik devrelerine geçeriz. Gene aileye bağımlıyızdır ama artık çevre yavaş yavaş genişlemeye başlar. Komşu çocukları, akraba çocukları, okul arkadaşları, sıra arkadaşları derken ilk dostlar kendiliğinden edinilmeğe başlar, oluşmaya başlar. Oyunlarımız yanında ilk hayat deneyimlerimizi, dertlerimizi, kederlerimizi, sevgilerimizi, aşklarımızı, hayallerimizi hep onlarla paylaşmaya başlarız. Bazen küser bazen barışırız, ama onlardan asla vazgeçmeyiz. Çocuklukta temelleri atılan bu dostluklar yetişkin birer insan olduğumuzda, temelleri sağlamlaşarak devam eder. Bazıları da kendiliğinden silinir gider. Sadece anıları kalır belleğimizde.
Hayatın içinde yetişkin birer insan olduğumuzda, hayat onlarla daha güzeldir artık. Eşimiz olur, çocuklarımız olur. Ancak dostlara, dostluklara ihtiyaç duymamıza onlarla birlikte olmamıza engel değildir bunlar.
iyi günümüzde, kötü günümüzde çevremizde dostlar görmek isteriz. Yaşadığımız olayları onlarla paylaşmak isteriz. Sevinciyle, kederiyle, acısıyla, tatlısıyla… Doğumlarımızda, ölümlerimizde, düğünlerimizde yanımızda hep onlar vardır. Onlar vardır iyi günde, kötü günde. “ Dost acı günde belli olur.”derler. Doğrudur. En çok kötü günlerimizde ihtiyaç duyarız onlara. işlerimiz kötü gittiğinde, bir ihanete uğradığımızda, çevremizle ters düştüğümüzde, sevdiğimiz bir insanı kaybettiğimizde, omzumuza uzanan, bize destek bir dost eli hissetmek isteriz. Bize sarılacak, göz yaşlarımızı elleriyle silecek, bizi dinleyecek, bize destek olacak, kötü günlerimizi atlatmada bize yardımcı olacak bir dost. Dünya böylesi dostluklarla güzel kuşkusuz.
“Bir dost bulamadım gün akşam oldu.” der Anadolu’da bir halk türkümüz. Türküde istenen para değil, yemek değil, yatacak yer değil. Bir dost ister şair, yani kendisi gibi bir insan. Paylaşmak insanını doğasında olan bir ihtiyaç. Malı olmuş, mülkü olmuş, hanları hamamları olmuş, yatları, katları olmuş. iyi bir işi, iyi bir kariyeri olmuş. Ama yalnız, ama paylaşacak kimsesi yok çevresinde. işte insanın en büyük fakirliği. Zavallı fakirliği. Bundan daha acı ne olabilir ki?
tan ne kaldı geriye..

https://p.twimg.com/AtM1EkOCAAEeLSp.jpg:large
hep iyi arkadaşlıklarım oldu. uzun uzun seneler süren.
bir iki de dostluk sığdırdık, kısacık ömrümüze.

hep tek dostum var derim, ağız alışkanlığı. bir o var derim, e en çok o çekti kahrımı. sarhoşken gülmelerimi, üzgünken ağlamalarımı, mutluyken gevezeliklerimi.

sonra bir dostum daha olmuş, ben bilememişim. bilmişim de hiç iki dostum var dememişim.
arkadaşım, daha yenice annesini kaybetti, görevimi yaptım yapmasına da hiçbiri şu mesaj kadar önemli değildi.

"zaten annem yok, bari sen olsaydın bugün."

dostluğun tanımını yeniden yapacağım, dostluk başka bir şey. dostluk ne güzel bir şey.

dostluk bir de çocuk parkında yansımıştı objektifime.

görsel
görsel
bir uzakdogu atasozu der ki: dostluk, mantar yemegine benzer zehirli olup olmadigini anca yedikten sonra anlarsin.
iki kişilik ilişkinin zirvesidir. kıymetinin bilinmesi gerekir.
dostluk bir cuma günü 400km yol gidip parmaklıklar ardından da olsa dostuna gülümseyen bir ihtiyacın var mı diyendir.
Bir talepte bulunurken "acaba ayıp olur mu" diye düşündürtmeyendir
--spoiler--
Polis: Ben dostlugu bugun öğrendim. hırsıza ne yaptıysam diğer arkadaşını söylemedi.
--spoiler--
anlayana..

https://pbs.twimg.com/med...Ayz4H_4CMAEjTvt.jpg:large