bugün

derler ki çin seddinden sonra dünyanın en uzun surlarına sahiptir
uçaktan bakıldığında kalkan balığına benzer
(bkz: Diyarbakır Sur Turizm)
ben-u sen
yedi kardeş burcu
keçi burcu
biri bunları doldursun
çin seddinden sonra dünyanın en uzun surları olup dört ana giriş kapısından oluşmuştur.82 adet burca sahip olup eski diyarbakırı baştan başa kuşatmıştır.
çin seddi'nden sonra dünyanın en uzun yapısı..hatta parçalara ayrılmadan önce çin seddi'nden uzun olduğu da söylenir.. dünyanın en sağlam taş yapıları arasında gösterilir.. sağlamlığının sebebi ise bildiğim kadarıyla harç olarak yumurta akı ve at kılı kullanılmasıdır.. surların dört tarafı lokantayla cevrilidir *..sur dibindeki ciğerciler bir hayli meşhurdur..
Bir efsaneye göre projesi Hz. Yunus tarafından çizilen, 60lı yıllarda yerli halkın rüzgarı engellediği için yıkmayı düşündüğü ve cadde yapabilmek için yakın zamanda bazı yerlerinin yıktırıldığı, kitabelerle süslü Tarihi Şaheser.
1948 yılında dönemin belediye başkanı tarafından rüzgarı engellediği, hava akımı olmadığı için salgın hastalık olduğu gerekçesi ile karşılıklı olarak iki küçük kısmı-ki küçük kısım dediğime bakmayın bir tarafta kalan kısım kitabeler ile süslü olan dört ana giriş kapısından dağkağı'nın ta kendisidir.- dinamitlerle patlatılarak yıkılmıştır.
pay-i taht'ın görülecek en güzel yerlerinden biridir efendim.
dünyanın en uzun şehir surlarıdır.
muhteşem bir halk türküsünde adı geçen surlardır.
şöyle ki;

--spoiler--
ip attım ucu kaldı da
tarakta gücü kaldı.
ben sevdim eller aldı da
içimde acı kaldı.

diyarbakır surları da
büklüm büklüm yolları
ne zaman sarhoş oldun da
kaldıramıyon kolları

--spoiler--
roma imparatorluğundan, bölgede yaşamış türkmen beyliklerine ve devletlerine birçok devlet tarafından bakıma alınmış, onarılmış surlar. elin latininin tam iberden gelip yaptığı-değilse onardığı-, düzelttiği, 5000 yıldır orada dolduğunu iddia eden bir de poyi toht diyerek güya imada bulunan medenilerin ise bir tuğlasının olmadığı surlar. oldukça bakımlı olması dolayısı ile önemlidir, uzunluk anlamında bir önemi yoktur.
diyarbakır öyle şehirdir ki; o surların altında bilen işkence sesleri gömülüdür.

"diyarbakır etrafında tanklar var, tanklar var
kuşatmışlar dört bir yandan kenti ordular
kalkacak nerdeyse ayağa surlar, surlar
istemezler gün görmeden ölesem aman."
--spoiler--
elin latininin istanbul'un göbeğinde bıraktığı camiye çevrilen kiliselerle övünmesini bilen türkçü-turancı gerzek topluluğunun kinle baktığı surlardır efendim. muhtemelen kinle bakmalarının nedeni, burçlarında bir zamanlar bu zümreye hoş olmayan şeyler yapılmasıdır. bu arada roma imparatorluğu? iber? tamam eyvallah iber roma'nın dı da, o ara türkmen beyliği ne arıyordu lan diyarbekir'de? *
--spoiler--

t: define avcıları tarafından kazılmadık burcu bırakılmayan, buna rağmen hala harikalığını koruyan.
unesco listesine girmeye çalışmaktadır desteklenesi kampanya.

http://www.facebook.com/p...06.45373922188&type=1
radikal gazetesinin haberine göre, sur üzerindeki süslemeler çeşitli mezopotamya uygarlıklarına ve yakındoğu uygarlıklarına aitmiş. Bunların hangi uygarlıklar olduğunu söyleseler de bizde bilsek. yalan yanlış yorumlanmasa.
http://www.radikal.com.tr...1123668&CategoryID=77
DiYARBAKIR KALESi:

http://galeri.uludagsozlu...%B1r-surlar%C4%B1-420486/ mardin kapı; giriş kapısı.

http://galeri.uludagsozlu...%B1r-surlar%C4%B1-420491/

http://galeri.uludagsozlu...%B1r-surlar%C4%B1-420487/

http://galeri.uludagsozlu...%B1r-surlar%C4%B1-420488/

http://galeri.uludagsozlu...%B1r-surlar%C4%B1-420490/

http://galeri.uludagsozlu...%B1r-surlar%C4%B1-420492/ evli beden.

(Fotoğraflar kendi çekimim.)

Eski Diyarbakır şehrini kuşatan kale ve surlara Diyarbakır Kalesi diyoruz. Çin Seddinden sonra dünyanın en uzun, en geniş ve sağlam surlarından biri olduğu kabul edilir. Kale, Karacadağ'dan Dicle'ye uzanan geniş bazalt yaylanın doğu ucuna, zeminden yüz metre yüksekliğe kurulmuştur. Kalenin ilk yapılışı kesin olarak bilinmiyor. Fis Kayasına kurulu iç Kalenin, milattan 2.000 yıl kadar önce Hurriler Döneminde kurulduğu sanılıyor. Yazılı belgelere göre milattan sonra 349 yılında Roma imparatoru ikinci Constantinus (Kanstantinus) zamanında şehrin surlarla çevrildiği kalenin onarıldığı biliniyor 367 ve 365 yılları arasında şehrin batı surları yıktırılmış, Urfa Kapısı ve Mardin Kapısına uzanan bölüm yapılmış, altıncı yüzyılda Justinianus zamanında güçlendirilerek genel biçimini almış, daha sonraki yıllarda sürekli onarımlarla genişletilerek günümüze kadar ayakta kalmıştır.

Genel olarak kalkan balığı biçimini andıran Diyarbakır Kalesi, Dış Kale ve iç Kale olarak iki bölümden meydana gelmektedir. Dış Kale surlarının uzunluğu 5 kilometre kadardır Doğu - Batı doğrultusunda 1.700, kuzey - güney doğrultusunda 1.300 metrelik bir alanı kuşatmaktadır. Surların yüksekliği 10-12 metre, kalınlığı 3 - 5 metredir. Surlar üzerinde kuleleri birbirine bağlayan geniş bir yol vardır. Bu yol, 70 santimetre kalınlığında mazgal duvarları ile korunmuştur. Kalenin 81 burcundan en ünlüleri Evli Beden (Ulu Beyden), Yedi Kardeş ve Keçi (Kiçi) burçlarıdır. Burçların içinde koğuşlar, mahzenler, sarnıçlar ve depolar yer almıştır. Dış Kale ile iç Kale surlarında Romalılardan Osmanlılar kadar çeşitli devletlere ait yazıtlar (kitabeler) bulunmaktadır. Bunları şöyle sıralayabiliriz : Latince : Romalılar, 367 375 yılları arası, Yunanca: Bizanslılar, 440 - 528 yılları arası. Arapça yazıtlar : Abbasîler 909, Mervaniler 995 - 1035, Büyük Selçuklular 1088 - 1092, Şam Selçukluları 1093, inallılar 1141, Nişanlılar 11 54 - 11 83, Artuklular 1 1 88 - 1 208, Eyyüplüler 1 236 - 1 237, Akkoyunlular 1149 - 1479. Farsça yazıtlar Osmanlılar Dönemine aittir. 1525 – 1527 arası tarihlerini taşır. Dış Kalenin kapıları : Kuzeyde Dağ Kapışı (Harput Kapışı), batıda Urfa Kapışı (Rum Kapışı), güneyde Mardin Kapışı (Teli Kapışı), doğuda Yeni Kapı (Su Kapışı, Dicle Kapışı). iç Kalenin kapıları : Fetih Kapışı, Oğrun Kapışı, Saray Ka- pışı, Küpeli Kapış;, Fetih ve Oğrun kapıları dışarıya, Saray ve Küpeli kapıları iç tarata şehre açılır. iç Kale Kanunî Sultan Süleyman zamanında 1524 – 1526 yılları arasında ikinci bir surla çevrilerek genişletilmiştir. Dış Kale surları içinde cami, medrese, türbe, kilise, han, hamam gibi tarihî eserler yer almaktadır. iç Kale surları içinde iki kilise, Artuklu Sarayı kalıntıları. Viran Kale, sarnıç ve cami bulunmaktadır. http://wowturkey.com/forum/viewtopic.php?p=191588
Guzeldir.
gezilesidir.
Kimi yazarları atmak istediğim surlardır.
Yapımı 5 yıl sürmüş surlardır. Evet.
Bir zamanlar çay içmek, fotoğraf çekmek; güzelliğine, temizliğine, berrakligine bir defa daha şahit olmak için gittiğim yer. Memleketim şimdi onbeş kilometre otemde kayboluyor.
Bir şehir ol mesela, diyarbakır gibi...
Gerisini bulamadım arkadaşlar asdfjk.

görsel
ROZA

Yoldular, soydular, kırıştılar
insanı insanla yıktılar
Aşna fişne iskandiller ağında
Bıçkınları puluçlarla oydular

Adındır, dudağımda asırlık
Esrarına amade yalım
Adındır, terk etmez, sıddık
Vurur yumruğunu
Sadrıma sadrıma
Hücremin başkenti suskunluğun

Gözlerin, yalın kılınç
Gözlerin ıssız, kallavi
Bir benim şimdi
Firari sensizliğin belasında
Bir benim tütsülü
Voltalı ahrazlığa

Şimdi yürek yorgun
Virane, ıssız
Ansızın yaşlanmış bir gecede
Yaşlanmış canına kadar
Orostopolluk
Sırtlanca, sefil
Yığınların tenhasında savrulmuş
Yırtılmış bir hecede
Kursağıma avazın gelmiş

Sevmişem, şahidim dağlar
Sevmişem Allah’ına kadar
Ölünceye dek değil
Ölümden sonra da
Yeşerinceye değin
Tutuşan ellerimiz
Seni yangın bağrımın
Avlusuna gömmüşem

BEJNA

Gözlerin savruk bozkırlar
Gözlerin hoyrat
Ceylansı, afacan
Sevimli taraçalar koylarda
Kalyonlar kanyonlarda
Herkesten sakladığım
Künyeni sayıklar
Gözlerin, gözlerin jiyan

Perçemin pençeler canı
Perçemin perva
Vahim, amansız
Çitlembikler taç olmuş saçlarına
Cimcime sekseklerin
Otağıma volkandır

Fezan; behişt, benefşe
Fezan saflık, insaniyet
Sen bana gürül gürül memleket
Ben sana hep gurbet kalmışım

Biz bizde Diyarbekir
Biz bizken masumiyet
Biz bizsizsek esaret
Bir gün sen de anlarsın
O gün sen de ağlarsın

Rengin nasıl da ateş Bejna
Teninde nehirler ve başaklar
Gülüşün nasıl da mermi
Nasıl da hançer bakışın

Vefakâr boranlara
Harfsiz vasiyetimdir
Kurutunca yokluğun
Beni simana gömsünler

SEVDE

Çifte dikiş gider sabanlar
Fersiz toprağın koynu
Fersiz, yetim, analar
Kuş uçan, kervan geçen
Bostanlar ölgün şimdi
Ölgün Dicle denizi

Ve çakırkeyif buğdaylar
Kahyalar körkandil çeper
Mösyölerde bir kültür
Nankör çıyanlık
Kepenekler mahzun
Bağlamalar öksüz
Kalleşlik mazinin töresine
Şimdi âdet diye bellenen
Hicapsız ikirciklik

Heybesiz bulvarlarda
Cartalı haybeciler salınır
Dümenci dubaralar
Ertekeden nümayiş
imam kayığındayız sürgit
Façalar çiğnedik muttasıl
Erce, âdil, hilesiz
Bundandır kavlimizden kaçışı
Geçmişi tam kınalı
Piyazcı sendikalar
Kaparoz puştlarının

Çifte dikiş gider sabanlar
Cana bir çınar gerek
Yüreğin, yüreğin gibi serin
Derin kuyular içim
Mars olmuş, dumanaltı
Kaybolmuşam, gel artık
Karışsın közlerimiz
Karışsın yeşil…

HiVDA

Kül yutmaz kevaşeler hanında
Hancıyı vurmuş gibi yürek
Şimdi unutulmuş bir marştadır
Mavzerlerde mermiler hazan
Bir umuttur alnımızın çatında

Sevdalanmış sedanda salıncaklar
Ay ışığı kokar derin kuyuların
Gül Hivda… Gülşen Hivda…
Sen bende hür, ben sende parya
Ve keşmekeş; yaralar yaralarda

Babaçkolar rıhtımında bir mavi rüzgar
Aparıyor gönlünü çılgın enginlere
Bozuk çalsa da bozum havamız leyley
Çarkına tükürmüşüz bir kere
Kayarto kopillerin, dalkavuk hırboların
Ne çiçektir biliriz
Kokoz kokorozlar da

Vardakostalar zamazingo
Voliyi vurmuş godoş hırtapozlar kanişi
Hey gidi erlik hey şimdi şinanay
Zartayı çekmiş yiğitler
Mıshıtçı gebeşlerin melun insicamında
Sigortası atmış janti yürekler
Bilenmiş zırzoplara
Puskun, kıvam bekler

Ranzam, zulam, soluk resmin
Saplanır soluğuma
Can Hivda… Canan Hivda…
işte böyle yazıyorum canına
Hatıran mermidir damarımda
Dışarda çılgın bir bahar
içerde hep kış mevsimi

LEYLAN

Ilgım ılgım açar yediverenler
Ambarlarda yeşerir hamal fidan
Görsen her biri bir filinta
Pahabiçilemezdir burada alınteri
Helal ekmeğin verdiği memnuniyet
Emeğin kitabı, işhanlarında yazılır
Komşuluk destandır antik katlarda
Seni namusluca sevmeyi
ilkin buralarda öğrendim
Şırfıntılar sokağında tütün emekçisi
Avuçlar bilirim, ihtiyar, nasırlı
Memleketim gibi ak alınları vardır

Sen hep o küçeden gelirdin canıma
Eserdi terütaze hivbanu nefesin
Arzuhalcim, kadife karanfilim
Daya endamını santimantal bağrıma
Daya da dinle, çaylardan su içer gibi
Can feryad, can figan, can yangın yeri
Bayramlar, matemlere sapmış
Namlu yürek, aşka, sevdaya kıvrılmış
Nasıl, nasıl sevmişem bir sevebilsen
Anlarsın zehir zıkkım geceleri
Anlarsın, netameli oyundur, heba
Vurulur denizin, ırmaklarınca

Kaç dağdır aşılmaz olumuş içim
için için tüter kuyumda bir yara
Birden hüzünlenir bütün avlular
Cümle vadilerde zılgıtın kopar
Derin mutsuzluğun türküsüdür
Eser, eser korkunç albenin
Çekilir sürgüler demir koyaklara
Çekilir hayalimden asi bakışın
Gömülürüm kendime bir başına
Tek başına hırgür sensizliğim
Leylanım, nupelda pervinim

bilal yavuz
görsel