bugün

Dilek Akın, 20 Ekim 1983 tarihinde istanbul'da doğdu.

' Herkesin elinde kalem, evinde enstrüman olmalıdır. ' deyişinden edebiyat ve müziğe olan tutkusu anlaşılır.

Şiirin sihrine müziğin büyüsünü karıştırmış sonbaharın lirik yelinde savrulan istanbul aşığı olarak tanımladığı kendisi öğrenimini istanbul'da tamamladıktan sonra yurtdışında yaşamaya başlamış ve bu dönemde en kadim dostları kalemi ve gitarı olmuştur.

' Yazdıklarımı bir sır gibi sakladığım dönemlerde kendi gerçeğimden kaçıyor olduğumu farkında değildim. Bu mantaliteden kendimi soyutladığımda kalemimden dökülenlerin birileriyle paylaşılması gereksinimini hissettim. Benim özelim diye köşe bucak sakladıklarım aslında başkalarına ait duyguların dökümüydü ve bilmek haklarıydı. ' diyerek edebiyat dergileri ve internet üzerinde bir çok edebiyat portalında eserlerini yayınlamaya başladı. Amatör edebiyatın verimliliğine ve başarısına inandı.

Dilek Akın, şimdilerde hayatının dağınıklığını toplamayı bırakmış, en büyük tutkusu olan istanbul'un hüzn-ü mavisinde şiir ve müzikle ruhunun buruşukluğunu ütülüyor.
Çok orospu tanıdım;
çocukları arkadaşımdı,
dostumdu, sevgilimdi, bir şeyimdi işte...
Hiçbir orospu çocukluklarını görmedim senden fazla..

dilek akın
candan ötedir. üzerimde işlenmiş en güzel hatıradır dilek akın.

--spoiler--
birazdan, intiharıma şarap karıştırıp bir dikişte öleceğim.
sarhoşluğumdan bir adım atarsam geri... failim olun, öldürün beni!
--spoiler--
orospuları da severim, çocuklarını da. tahammül edemediğim; orospu çocukluğu!
Suni sancılarla doğurduğum şiirlerle uymuyor DNA'nız,
şiirlerin Meryem anasıyım, icabında
masalların bekareti çalınmış güzel Pollyanna'sı.
Acısını alsın diye tuza yatırırım düşlerimi geceden,
düş biterse ölüm gelir bayım;
düşlüyorum, öyleyse varım.

Ben anne de olamam bayım,
kundakta acılar büyütürüm en fazla,
umut dayarım ağızlarına ağladıklarında.
Acıların Meryem anasıyım, icabında
filmlerin kötü kadını, üvey annesi, Aliye Rona'sı.
insanlığın hudut kapısından elimi kolumu sallayarak çıkar,
şeytana iltica edebilirim.
Yediğim çanağa pisler sonra,
kırar şeytanın bacağını,
Pollyanna senaryolarımdan bir çift değnek sunabilirim huzuruna...

Dilek Akın
'yaz dedi tanrı' adlı kitabı ile okurlarıyla buluşmaya hazırlanan efnes insan.
- Akıl vermek gibi olmasın da Tanrı'm...
Neden insanlığa dikmedin o zarı?
Bakar anlardık, yırtıksa; ne mal olduğunu!

- Tanrı'm, hiçbir oğlunun aramıza girmesine izin verme bu kez ve dürüst ol;
bu yalnızlığı hak edecek ne yaptın?

dizeleriyle insanın aklında yer eden şiirbazdır.
ve kitabı raflarda yerini almış olan yazardır.
--spoiler--
çok orospu tanıdım; çocukları arkadaşımdı, dostumdu, sevgilimdi, bir şeyimdi işte...
hiçbir orospu çocukluklarını görmedim!
--spoiler--
bugün doğum günü olan müthiş insan, şiirbaz.

"ağzı bozuk imgelerin laneti var parmak uçlarımda, ellerim bilmiyor."

kelimelerinden öperim kendisini.
bazen öyle şeyler yazıyor ki, üstüne bişey söylemeye gerek kalmıyor kişisidir.
"çıplağız çünkü, sevişemeyiz bu yüzden.
çünkü dini aşktır sevişmenin, dili her zaman vücut değil.
yalnızız, korkağız, karanlığız biraz, biraz yok, hiç biraz.
demek istiyorum ki giyinsem senin yalnızlığını, sığmayacak kadar yokum.
diyorum ki soyunsam yalnızlığımı, ürker çıplaklığın.
işte bu yüzden, yarımız, yitiğiz, arasak bulamayız kendimizi.
doğuramayız öldürdüğümüz yerden birbirimizi."
Adini solda gorunce tikladim rastgele. Entrylere baktim ve insanlarin siir kitabi cikartmadaki özgüven ve cesaretini hic anlayamayacagima inandim bir kez daha. Hic mi siir bilmiyorsunuz. Bu kadar mi bihabersiniz. Nasil bir kafa. Kim gaza getirdi sizi ve nasil aldiniz o gazi. Vallahi uzuldum. Eyvah eyvah. Agir ergen. Bir de bunlari siir sananlar var onlar ayrica incelenmeli zaten.
kesin karıdır.
"sevdiğim şiirleri unuttum, sevdiğim şehirleri terk ettim ve sevdiğim şairler öldüler. bilmediğim bir neden olmalı, burada olmam için.
notalarını kaybetmiş şarkılardan, dizeleri yitmiş şiirlerden geliyordum. sessizliğimi alnına dayayıp, tehditler savurduğum çığlıklardan dönerken, bilincin altına hayati şantajlarla yatırılmış ölümlerin rahminden düş'tüm."
"salyaları akan insan kıyafetli sürüngenlerin arasına bırakılmış kabuğu sağlam içi çürük bir yem güdüsü saplanırken boğazıma; bir zar, evet bir zar sarıp sarmalayan ve ar ve namus gibi yaftalara sarmalanmış ve ürkünç ve utandırıcı ve hayvani. akıl vermek gibi olmasın da tanrı'm, neden insanlığa dikmedin o zarı, bakar anlardık, yırtıksa; ne mal olduğunu."
"beni kimsenin bulamayacağı bir yere, kendime gidiyorum. ki kendim güzel bir kadın ölüsüdür, yaşamanın ne olduğunu en iyi o bilir. adı sessizlik olan bir çocuk büyüteceğim; kırılgandır. ses etmeyin, kırılır. bilmediğim her şeyi biliyorum."
"anneler günü diyorsan; güneşin aydınlatamadığı, o karanlık, o arka, o annesiz sokaklara bir uğra.
konuşmaktan öte bir adıma uğra, git o çocuğun yanına, sorma ve sorgulama yalnızca sarıl.
cinsiyetin fark etmez, bugün sen annesi ol, elindeki tiner yerine.
yarın mı? git kaldığın yerden devam et, anneni sevmeye.
o çocuk itecektir seni, uzattığın elden korkacak, öfkelenecektir, belki sana küfredecek, vurmaya kalkacaktır.
ama o çocuğu sokak değil, sadece bir anne, bir kadın da değil; o çocuğu sen doğurdun, unutma."
"organlara ayrılıyoruz, cinsiyetçiyiz. kadının çıplaklığı orospuluktan nasiplenirken, erkekte yiğidin malı ortada deniyor. birinin penisi birinin vajinasından hep üstün. kadının namusuna kan dökülüp temizleniyor, erkeğin elinin kiri, yıkanıp geçiyor."
"kaybetmek, düelloya yatırılmış arsız bir sokak kadını, hangi sebeple sevişse sonuç doğuramaz biliyorum ki bilmek ölmek gibidir, gitmek; bile bile ölmek."
"çıplağız çünkü, sevişemeyiz bu yüzden.
çünkü dini aşktır sevişmenin, dili her zaman vücut değil.
yalnızız, korkağız, karanlığız biraz, biraz yok, hiç biraz.
demek istiyorum ki giyinsem senin yalnızlığını
sığmayacak kadar yokum,
diyorum ki soyunsam yalnızlığımı ürker çıplaklığın."