bugün

asya’da maymun yakalamak için kullanılan bir çeşit tuzak varmış. bir hindistancevizi oyulur ve iple bir ağaca veya yerdeki bir kazığa bağlanırmış. hindistancevizine ince bir yarık açılır ve oradan içine maymunların çok sevdiği tatlı bir yiyecek konurmuş. bu yarık sadece maymunun elini açıkken sokabileceği kadar büyüklükte olurmuş. yumruk yaptığında elini dışarı çıkaramazmış. maymun, tatlının kokusunu alır, yiyeceği yakalamak için elini içeri sokar ve yiyeceği kavrar, ama yiyecek elindeyken elini bir türlü dışarı çıkaramazmış.

sıkıca yumruk yapılmış el, bu yarıktan dışarı çıkarılamadığından, avcılar geldiğinde, maymun çılgına döner ama kaçamazmış. aslında bu maymunu, tutsak eden hiçbir şey yoktur. onu sadece, onun kendi bağımlılığının gücü tutsak etmektedir. yapması gereken tek şey elini açıp, yiyeceği bırakmaktır. ama zihninde açgözlülüğü o kadar güçlüdür ki bu tuzaktan kurtulan maymun çok nadir görülür.
Profesör, elinde, içi dolu bir bardak tutarak dersine başladı. "Bu bardağın ağırlığı sizce ne kadardır?" diye sordu.
Öğrenciler, '50gr!' .... '100gr!' .... '125gr' cevabını verdiler.
"Bardağı tartmadıkça gerçekten ben de bilemem" dedi profesör ve devam etti: "Ama, benim sorum şu: Bu bardağı böyle birkaç dakikalığına tutsaydım ne olurdu?"
- Hiçbir şey - Tamam, peki 1 saat boyunca tutsaydım ne olurdu?
- Kolunuz ağrımaya başlardı.
- Haklısın; peki ya 1 gün boyunca tutsam ne olur?
- Kolunuz iyice ağrır, adaleniz spazm yapar, belki de çözüm bulmak için hastaneye gitmek zorunda kalırsınız.
Sorularına cevap alan profesör, can alıcı noktaya temas etti:
- Peki tüm bu sorunlar olurken bardağın ağırlığında bir değişme ortaya çıktı mı? Öğrenciler bir ağızdan cevapladılar: "Hayır."
- Peki o takdirde, zaman içinde kolun ağrımasına ve kas spazmına yol açan olay neydi?
Profesör ikinci bir soru daha sordu:
- Acıdan ve ağrıdan kurtulmak için ne yapmam gerekir bu durumda?
- Bardağı bırakırsanız, rahatlarsınız.
Profesör beklediği cevabı almıştı.
Öğrencilerini kutladı ve bütün bu soruları sormasına sebep olan açıklamayı yaptı: "Hayatın problemleri de böyle bir şeydir. Onları kafanda birkaç dakika tutarsan, bir sorun yaratmaz.
Uzun bir süre düşünürsen, başın ağrımaya başlar. Ama hiç aklından çıkarmazsan, artık başka bir şey düşünemez hale gelirsin; bu seni bitirir. Elbette hayatınızdaki sorunları düşüneceksiniz; halletmeye çalışacaksınız. Ama en önemlisi, onları, her günün sonunda, uyumadan önce yere bırakmaktır. Bu şekilde strese girmez ve sabah taze bir beyinle uyanırsınız. Taze bir güne, yeni sorunlarla mücadele azmini kazanarak başlamış olursunuz. Bu yüzden arkadaşlarınıza vereceğiniz en önemli tavsiye, 'Bardağı yere bırak' olmalıdır." -alıntıdır
görsel
ilkokuldayken okuma parçası vardı iki tane kurbağa süte düşüyordu biri pes edip boguluyordu öteki hep cırpındığı için süt peynir mi oluyodu bişey oluyodu hayatı kurtuluyordu.
Kurbağalar süte değil bataklığa düşseler tam tersi olacakmış. Demek ki hayat genellemelere bağlanamayacak kadar karmaşık.
Birgün ibni Kemâl Hazretlerine bir zât geliyor; “Efendim bir konuyu anlamayamadım, Allah’ın ilmi ile insanların ilminin birbirine oranı ne kadardır” diye soruyor. ibni Kemâl “mukayese edilmez, bütün insanların ilmini bir araya getirsen Allah’ın ilmi ile mukayese edilemez” diyor. Gelen adam, “biliyorum ama bunu bana somutlaştırın” diye ısrar ediyor. ibni Kemâl büyük bir kağıt istiyor, elinin yettiği kadar kocaman bir daire çiziyor, “bak, Allah’ın ilmine sınır yoktur ama diyelim ki bu dairenin sahası Allah’ın ilmi”, sonra kalemle bir nokta koyuyor ve “bu da bütün insanların ilmi” diyor. Adam “anladım” diyor teşekkür ediyor ve ekliyor, “o noktada sizin ilminiz ne kadar?” O zaman ibni Kemâl ayağa kalkıyor ve “kiminle müşerref oluyorum” diye soruyor. Gelen adam kendisinin Bayramî dervişi olduğunu söylüyor ve gidiyor. ibni Kemâl ondan sonra ibni Kemâl olmuştur.
güncel Önemli Başlıklar