bugün

türkçe adı yedinci kıta olan süper bir michael haneke filmi.
gercek bir olaydan esinlenerek perdeye uyarlanmıs harika bir michael haneke filmi. filmin konusu, dısarıdan bakıldıgında her seyiyle "tamam" bir ailenin, aniden intihara karar vermesi ve bu surecte yasananlardır.

--spoiler--

filmin temel derdi "seni yok edeni sen de yok et" tir. georg ve karısı anna kızları eva ile, burjuva duzenin tum gereklerini yerine getirmişler, buzdolapları tıka basa dolmus, evleri -muhtemelen- okunmamıs kitaplarla cepecevre cevrilmiş, işlerinde basarılı kariyerlere sahiptir. tum gunluk işleri bir makina edasında yerine getirmekte; "ayıp olmasın" diye ailelerine mektup yazarak hal hatır sormakta, saglıklı bir ilişkinin olmazsa olmazı seksi adeta gorev askıyla yerine getirmektedir. ancak bir gun yolda rastgeldikleri trafik kazası ve yolda dizilmiş cesetler, bu insanların beyninde simseklerin catmasına sebep olur, hayatın aslında ne kadar degersiz bir hale geldigini dusunup varlıklarını sorgulamaya baslarlar. nihayetinde kendilerini bu umarsız ve "buzlasmıs" hale getirenin para ve paraya dayalı sistem oldugunu anlarlar. ve dedigimiz gibi "seni yok edeni sen de yok et" anlayısıyla kendilerini bugune getiren her turlu esyayı yıkıp dokmeye baslarlar. burada kırılma noktası, her gun kucuk kız eva nın besledigi balıkların akvaryumunun da yıkılması ve balıkların olmesidir. eva burada simdiye kadar hic yapmadıgı sekilde duygusal bir tepki verir. işte bu noktayı haneke bizzat kendisi, kucuk kızın olumu olarak yorumlar. (aslında bastan beri duzenden rahatsız olan eva dır, bunu gerek kor numarası yaparak, gerekse kasınma krizlerine girerek gerekse de daha onceden yaptıgını ogrendigimiz astım nobetleri ile yuzeye cıkarır.)

iste tum bunlar, bu sistemden kurtulma ve sistemin elementlerini yok ederek sistemin diger yasayanlarına da zarar verme mucadelesi icindeki bir burjuva ailesinin cabalarıdır. ancak, kurulu duzenden tamamen kurtulmak mumkun degil der haneke, zira olurken bile karakterler rahat yataklarından televizyon izlemektedir.

aslında konusulacak daha bir suru detay mevcuttur, arada giren okyanus-dag-kumsal kompoziyonlu goruntuler ise bircok yone cekilebilir. filmin basında bu kare, bir avustralya reklamı olarak gorulmekte ve ilk olarak "ahanda bu adamlar satacak tum parayı, gidecekler boyle huzurlu bir yere" tepkisi verilebilmektedir. ancak daha sonra bu kareler, bir televizyon goruntusuymuscesine hareket etmekte ve de karakterlerimiz belirttigimiz gibi bırakın tasınmayı, direkt intiharı dusunmekteler. iste haneke burada "bilemiyorum ama bunu hafızamızda yer edinmiş bir olayın, ileride yavas yavas sorun heline gelebilecegi gercegi olarak gorebilirsiniz" demekte ve yine seyirciyi bir nevi ters koseye yatırmaktadır.

--spoiler--

kısacası, buyuk adamdır bu haneke!
iki sahne vardır dikkatle bakılması gereken

birisi aşağıda yazdıklarımdır

--spoiler--
otomobilin uzun uzun yıkanma anı
otomobille giderken kaza yapan ve üzerleri gazete kağıdıyla örtülü insanlar
okyanus ve dağların dijital olarak yer değiştirilmiş hali
akvaryumun kırılmasıyla yere serpilen balıklar
bankadan para çekilirken ailenin takındığı tavır
hazırlıklar başladığında kapıya ptt den adam gelmesi
kör numarası yapan kızın suratına inen şaplak
göz muayenesi sırasında kadının anlattığı hikaye
büyükanne ziyareti sonrasında arabayla uzaklaşırken el sallayan insanların yüz ifadesi
filmin sonunda açık kalan televizyonda anlatılanlar
her sabah aynı saatte diş fırçasını aynı bardağın içine koyan adam
küçük kızın dua okuduğu anlar
evin içinde vurulan ilk balyoz darbesi
klozete atılan banknotlar
süpermarkette okuyucudan geçirilen yiyecekler ve kasiyerin parti mi var diye sorması
büyükbabaya yazılan mektup
amcanın akşam yemeğinde ağlaması ve başını kadının göğsüne yaslaması
--spoiler--

diğeri de film bitiminde televüzyonda gösterilen beyaz gürültüye, filmi izleyen insanların baktığı sahnedir ki henüz çekilmemiştir.
1989 yapımı orijinal adı "Der Siebente Kontinent" olan Michael Hanekenin yönettiği psikopat film. türü için drama deniyor ama drama pek hafif kalıyor, kanımızı donduruyor...
haneke'nin kent üçlemesinin ilk filmi.
haneke'nin kapitalizmin bir aileyi nasıl soğurduğunu anlattığı sert filmi. izlerken aklıma falling down filmi de geldi. schumacher'in amerikanvari ve farklı bir anlatımla bu filmi çektiğini düşündüm. tabii aralarındaki fark bariz ama ulaştıkları nokta çok yakın.
michael haneke nin izlediğim ilk filmi bundan sonra altında imzası geçen bütün filmlerini video kayıtlarını sünnetini doğumunu nesi varsa izlerim işte arkadaş getirin hepsini. avusturya nın zeki demirkubuzumusun yoksa demirkubuzmu bizim henekemiz ikincisi daha mantıklı tabi. nedir o kapı takıntın senin? nedir o kamerandaki buğu kasvet ne o tripler ne bakış ne endam ne boy psikolojime tecavüz ettin.
bir ailenin şehir hayatından, kapitalizmden, özgürlük getirdiği varsayılan kurallardan kendini sıyırıp; herkesin isteyebileceği bir yaşama sahipken bir anda intihara karar vermelerini konu alan filmdir. michael hanekenin kent üçlemesinin ilk filmi olmasının yanı sıra, basit objelerle verdiği gerilim ile de funny gamesten sonra en sıkıcı, asap bozucu filmidir.
filme farklı açılardan yaklaşmak mümkün.
öncelikle 1989'da haneke temsil ettiği germen toplumu öncelikli olmak üzere batıda çoğu memleketin ununu eleyip duvara astığını anlayabildiğimiz ve artık kusursuzluğun yıpratıcılığıyla ilgili film yapacak rehavete eriştiklerini gösteren bir film çekmiştir.
bizim sinemamız ise haneke'nin bu filmi çekmesinden bir sene sonra başlayan on yılını kentlerdeki keşmekeş ve düşmüşlerin hayatının karanlığını anlatmakla geçirmiştir. çünkü o dönemde bizim toplumsal gerçeğimiz odur. haneke de kent üçlemesini çektirecek bir toplumsal gerçeğin içinden gelmektedir.
filmde dikkat çeken bir ayrıntı her sekans arasında ekranın bir kaç saniye kararması ve yeni sekansa sonra geçilmesidir ki burada bile her şeyin düzenli, görev bilinciyle, olması gerektiği gibi, katı-tavizsiz, sıralı ama akıcı olmayan bir şekilde yapıldığı bir hayata vurgu yapmıştır.

--spoiler--
aile içindeki ilişkiler o kadar duygudan yoksundur ki araba yıkama esnasında bile birbirleriyle tek kelime etmezler ve makinanın işini bitirmesini put gibi sabırla beklerler. aslında o araba yıkama makinası bile hayatlarını sembolize edebilir.

çocuğun anneyle ya da babayla paylaşabileceği, paylaştığı hiç bir sevinci üzüntüsü yoktur. annesi kendisini yatırırken her defasında ışık açık kalabilir mi diye sorar annesi izin vermez ve çocuk itiraz etmeden yatmaya devam eder.

ve çift seviştikten sonra yine ortada bir duygu belirtisi yokken radyo alarmı çalışmaya başlayınca eşler birbirine işi zamanında bitirmenin vermiş olduğu keyifle gülümser.

--spoiler--
bu yazının sonunu bağlamaya gerek yok.
haneke'nin tapılası bir yönetmen olduğunun bir ispatı dahadır bu film.

--tam da spoiler sayılmaz aslında--

tekdüzeliğin sessizliğini ve robotlaşmış insanların sınırlılığını izlerken, birden her şey tersine döner ve gözleriniz kocaman açılmış bir halde izlemeye başlarsınız filmi, kırılan kitaplıktan ve gömlek düğmelerinden başladığında kopma. ve film biter, o ekrana siz bakarsınız alabildiğine cızırtılı. noluyo lan dersiniz. haneke'ye en okkalısından bir küfür eder ve bir kere daha bağrınıza basarsınız.

--tam da spoiler sayılmaz aslında--
yine haneke'nin yönetmenliğini yaptığı funny games filminden katbekat rahatsız edici filmdir. güzel zaman geçirmek için film izleyenler izlemesin.
haneke filmlerine rahatsız edici demeyini dövüyorlarmış ki dayak yememek için değil ama cidden insanın etlerini lime lime eden, gerek çekimler, gerek karakterler bu filmi ciddi rahatsız edici yapmış.
o ne biçim bir aileydi ya; iletişimsiz, ruhsuz, rutin, sıradan böyle ne kadar rahatsız edici özellik varsa toplamışlar. detay, detay insanın içine işlediler.
filmin çekimleri için; rutin hayatın sıkıcılığını daha daha göze sokmak için yakın ve uzun çekimler, sahne geçişlerinde ki ekranın geçişlerinde ki uzunluk, yüzlerde ki ruhsuzluğa uzun yakın çekimler, her yönüyle insanı daraltan içine girmek dahi istemeyeğin bir atmosfer yaratılmış. filmi kapatmak istiyorsun kapatamıyorsun.
bu arada başrolde ki kadın Juliette Binoche'e bayağı benziyordu kanımca.
klasik bir haneke filmi yine beklenmedik olaylar ve yine modern zaman ailelerinin makinalaşan hayatlarına farklı bir bakış. filmde her yapıtında olduğu gibi uzun sahneler sanki biryere dalmışsınızda siz bakıyormuşsunuz hali yaratıyor. oldukça başarılı bir film .
bunalımdayken veya depresyondayken asla izlenmemesi gereken film. en hassas yerinden yakalıyor insanı.
Dün gece 03:00 te izledigim, haneke sinemasına bir kez daha hayran biraktiran, allak bullak eden film. Dogal olarak film bittilten sonra uyuyuyamadim. Hayatin anlamsizligini tekrardan yüzüme vurdu haneke. Izleyin, kesinlikle izleyin.
"Uyduruk bir tatile gidebilmek için bir sene çalışmak; kesinlikle pahalı bir anlaşma..."

http://sinemahzen.com/der-siebente-kontinent/
Filmi izlemediyseniz lütfen okumayın.

--spoiler--

ister filmdeki insanların amaçsızlık yüzünden intihar ettiklerini düşünün, ister maddenin kölesi olmanın acı vermesi yüzünden. Bu filmden herkes farklı bir anlam çıkarabilir.

Orta sınıf bir Cermen ailenin yaşam standartları çok iyi ve gittikçe daha da iyi oluyor. Fakat bunalıma girmelerinin nedeni bence manevi tatminin olmayışıdır. Hedef olarak kendilerine daha iyi model araba veya terfiyi belirlemeleri o korkunç sonu hazırlıyor. Manevi tatmin derken dini inancı kastetmiyorum. Mesela insanın yaşamak ve çalışmak için, her gün yaptığı rutin işlere katlanmak için bir amacı olmalı. Bu milletine hizmet etmek olabilir, kazancının bir kısmını yoksullara vermek olabilir, bir huzurevini her hafta ziyaret edip yaşlılara destek olmak olabilir, ülkenin çocuklarının yaşam standartları yükselsin diye bir sivil toplum örgütü içinde gönüllü çalışmak olabilir...

Georg, Anna ve çocukları Eva maalesef sadece somut olan şeylere değer verdikleri için bunalıma girdiler. Eva zaten evde minyatür bir insandı. Dikkat çekmek için kör numarası yapması, kaşınması değersizlik duygusundandı. "Alman soğukluğu" denen şeyi tam olarak gördük aslında. Duygularını bastırarak robot gibi yaşamaya çalışmak bir aileyi ölüme sürükledi. Çocuğun hiç korkmadan ölümü seçmesi de düştüğü korkunç boşluğu gösteriyor.


--spoiler--

Hayatınıza anlam katın diyen filmdir özetle. Mehmet Pişkin'in intiharını anlamamı da sağladı.
güncel Önemli Başlıklar