bugün

cin musallat olması, ruh görmek, ruh/cin çağırmak, cin çarpması, rüyada aksakallı dede malum olmak vesaire hepsini bu başlık altında değerlendireceğim.

üstte sıraladığım olaylar her zaman insanların en büyük korkularını oluşturmuştur. hepimiz yüzlerce cin hikayesi dinlemiş, bir çoğumuz böyle birilerini tanımışızdır. hatta kendi başından geçtiğinden bahsedenler dahi olabilir aramızda.. bu yüzden konunun muhattapları geniş konuşmaya değer.

cin çağırma mevzu ile bir gireyim. "metafizik gençliğinin canı sıkılır, bir arkadaş grubu yuvarlak masa etrafına toplanır ortaya fincan etrafına kartlar dizilir ve ayin başlar; (benzer ayinleri satanizmde de görmek mümkün) "
ve çığırından çıkan gençlik adrenalinin doruğunda belki bir arkadaşın şakası, belki bilinç altı sorunsalı ile gereksiz bir korku içine girer. arada bir düşünürüm bu cin çağırma ritüelini, anladığım kadarı ile bu cinler çok boş varlıklar çağırılıyorlar, bunun üstüne geliyorlar falan, sorulara cevap veriyorlar hayatları insanların onları çağırmasını beklemekle geçiyor. merak ederim acaba cinlerde aralarında toplanıp insan çağırırlar mı ki? yani cidden bir fincan bir deste kağıtla cin denen bir varlığın geleceğine mi inanıyorsunuz?
henüz pişti' nin bile keşfedilmediği, (- anlatım bozukluğu icat kelimesi kullanmak gerekiyordu ama böyle daha seksi-) insanların kahveyi kaynatmayı bilmediği; dolayısıyla fincanı bulamadığı yıllara gidelim. eğer fincan, iskambil kağıdı yoksa haliyle cin de yok. arkadaşlar geceleri birlikte oturup canları sıkıldığında birbirlerine böyle abukluklardan değil de dün günbatımına doğru uçanpterosaurus' un güzelliğinden, yavrusunu t-rex' e karşı korumaya çalışan triceratops' un ne kadar iyi bir anne olduğundan, karısının' da böyle olmasını istediğinden bahsediyorlardı. bu durumda cin dediğimiz şey kahve ve iskambil kağıdı ikilisi ve işsiz güçsüz gençlerin gece buluşmaları ile hayatımıza girmiş bulunmakta. yani çağırmayınız gelmez. üç kerede tıklamaz.

ikinci konumuz ise cin musallat olması adı altındaki ana konumuz. bir çok batılımız mevcut. mesela gece sokağa yemek dökmek, küllere işemek, adını anmak, onları kızdıracak hareketlerde bulunmak, gece vakti mezarlıkta dolaşmak.
sizin için kendi hayatımda araştırma yaptım. küçüklüğümden beri kül gördümü işerim duramam, gece yediğim her şeyin çöpü mutlak suretle penceremin altındaki çöpe fırlatılır ki yılların alışkanlığıyla artık isabetsiz atışım yok. mezarlıkta içki içmişliğim var iki sevdiğimin mezarının başında saatlerce. cin' e hep cin derim. onlardan korkan, adını anmaktan insanların psikolojik tedavisini yapmak için yanlarında bol bol cinlere küfür etmişliğim var ki "sana kızacak beni çarpacak" sözleri ile de az karşılaşmadım. sonrasında evde tüm ışıkları kapatıp elimde mum elimde ayna dolaşmışlığım var bunlar karanlıkta ve aynada görülebiliyormuş ya. bir kaç gece sizin için elimde fotoğraf makinesi çöplükleri, külleri, mezarlıkları çekmişliğim var. isviçreli bilim adamları ile yürüttüğüm bu çalışma sonucunda bana şu sözleri söylediler: "någon gjort ett stort skämt"

yani bu sözün öztürkçesi. "birisi fena taşak geçiyor"

kendi araştırmalarımı bir yana bırakıp hayatımdan bir kesit sunacağım. müstakil bahçeli bir ev vardı küçüklüğümde bizim evimizin 100 metre kadar ilerisinde. (- bizim evde bahçeliydi yaşasın aristokratlar- ) şükran teyze, kocası ve bir de küçük kızları yaşardı. cinin musallat olduğu varsayılan kişi şükran teyze. feridun amca sağlam bir içici idi fakat içince çok saçmalardı bu olaydan sonra sakal bıraktı içki içmedi falan; tabi bir süre sonra özüne döndü şimdilerde biralarıyla güzel yaşamına devam ettiğini sanmaktayım.
neyse şükran teyzemiz' in anlatıkları şu idi. gece yattığında biri erkek biri kadın cin var imiş, bunlar onu ziyarete gelir imiş, bunlardan kadın olan müslüman cin, erkek olan ise hristiyanmış. müslüman cin ona yardım etmeye çalışıyormuş fakat erkek olan ona engel oluyor ve çok kızıyormuş. bir gelirdi oturmaya her tarafı yara bere içinde falan gözlerde fer kalmamış. doktora götürdüler bir süre zira bir sonuç alamadılar -bu sonuç alınamamasını birazdan açıklayacağım-

annem inançlı bir kadındır, hatta yıllar önce bir yaz günü ben koltukta uyuyakalmış iken, göbeğime oturup sakalımı çeke çeke "oğlum allah var, oğlum allah var" diyerekten uykumun içine ettiğini de bilirim. her neyse iyi birisidir arada böyle manyaklıkları oluyor normal. şimdilerde görüşme olanağımız çok az olduğundan ve yıllar süren anlatma uğraşım kafasında sabitlediklerini biraz olsun değiştirebildiğinden artık sakalımı çekmiyor, üzülmüyor durumuma.

şükran teyzeyi çağırdı bizim eve 12-13 yaşlarında olan ben bir koltuğa sinmiş komedyayı seyrediyorum, kuran okunurken şükran teyze attı kendini yere okuma, okuma diye bağırıyor; kendini boğmaya çalışıyor falan; neymiş efenim o kötü huylu cin kurandan hoşlanmıyormuş, bu yüzden eziyet ediyormuş. yine rüyalarında eski evlerinin orada bir uçurumu gördüğünden ve kötü cinin onu oraya çağırdığından bahsediyor idi. neyse bu kadını adapazarına kaldırıp götürdüler bir hocaya, muskalar türlü hurafeler bu kadın iyi oldu. küçük akheramosis ise olanlar karşısında açıklamalara sahip idi ama hadi oradan bacaksız tövbe de sende çarpılacaksın uyarıları ile karşılaştı.

konunun özüne inelim. şizofreniden başlayacağım. şizofreni bir tür kişilik bozukluğudur. kişilerde farklı biçimlerde görülebilir. kişilik bölünmesi az rastlansa da yüzdeye vurup şimdiye kadar yaşayan insanlarla çarpıldığında vahim sonuçlar elde edilebilir. kişilik bölünmesi der iken bir kişinin iki kişiliğe sahip olmasından değil, aynı anda iki farklı gerçekliğe inanması anlatılmak isteniyor.
mesela şizofreni hastası birisi kendini dövüp, sonra siyah şapkalı adam yaptı deyip polise şikayetçi olabilir. şizofren hastası birisi balkondan atlayıp beni travesti balkondan attı diyebilir. işin kötüsü şizofreninin tedavisi ameliyat ile yapılmadığından tedavi edilecek kişinin mutlak iş birliği gerekir. çünkü şizofreniyi yok etmekteki en büyük etmen ikinci gerçekliği yok etmektir. bu da ikinci gerçekliğin olmadığına şizofreni hastasının ikna olması ile gerçekleşir. eğer şükran teyze tedaviye pozitif yanıt verip, doktora inanmış sözlerini dinlemiş olsaydı tedaviye cevap verebilir ve şizofreniden tamamıyla kurtulmuş olabilirdi, çünkü konuşmaların dışında bir de bonus olarak ilaç veriyorlar. fakat işbirlikçiğe yanaşmayan şükran teyze haliyle ne ilaçları kullandı ne 2 seansdan sonra tedaviye gitti, haliyle tedaviye yanıt vermedi. hocaya gittiğinde hastalığının ortadan kaybolmuş gibi görünme olayı ise şöyle; şükran teyze cin olayını tamamen metafizik' e bağladı, haliyle metafizikle çözülebileceğine dair inanç ve umut besledi. hocaya gittiklerinde amuda kalk üç kere bacaklarını çırp kış cin de gider dese yapabilecek kadar da çaresizdi.

haliyle bu ruh haliyle hocaya gidip dediklerini uyguladı ve kendini cinin gittiğine inandırdı. oysaki cin diye bir şey hiç bir zaman ona musallat olmamıştı. ilerlemiş bir şizofreni göstermesi ile bu durum ortaya çıkmıştı. ayrıca pozitif bilim yerine cincilik, hocacılık tedavisi tercih ettirilerek kadının hastalıktan kurtulması da önlendi. çünkü o cinin ona musallat olduğuna ve hoca yoluyla ondan uzaklaştığına inanıyordu. oysa şizofrenisinin geçmesi için cin diye bir şeyin ona musallat olmadığını kabullenmesi gerekirdi. haliyle hoca ona kalıcı bir şizofreni sağlamış oldu. siz siz olun pozitif bilimden vazgeçmeyin.

ayrıca şunu belirtmekte yarar buluyorum. kuran cinlerin insanlarla iletişim kurmadıklarına dem vurur, hristiyanlıkta cin denen varlık zaten yoktur. ha şamanizm, çok tanrılı dinler derseniz onlarda bu tür ritüeller çokça mevcut muhtemelen cin inancı da putperest toplumdan islama enjekte edilme bir düşünce.

anlatanlara inanmayınız, pozitif bilimlerden vazgeçmeyiniz, isviçreli bilimadamlarını böyle boş konulara yormayınız. kıçınızdan cin hikayesi uydurmayınız, hasta insana metafiziksel uygulamalar yaparak hastalığının kalıcılığını sağlamayınız. unutmayınızki tavuk kemiklerini bir gece bir alana bırakırsanız bilmemneci baba diye türbe olabiliyor, sonrasında insanlar bilmemneci baba şu dileğimi yerine getirdi diye havalara uçabiliyor; işte cin olayı da bundan farksız.

merak etmeyin ben tüm argümanları denedim; musallat olmuyor. korkmayın ortalık temiz. sadece biz ve doğa.

ben buradan geldim: http://www.uykusuzsozluk.com/show.php?id=304809

--cinci hocanın evi; haziran 28; 1991; akheramosis
görsel

Kırk düğümlü yeşil ip bulmuş teyze oğlunun cebinden Tövbe tovbe

Adam sandalyeye dayanarak mi konuşuyor zannediyorsunuz ulan hadise Kuran'a dayaniyor.

Boğum bogum dugum atanlar boğum bogum olsun inşşşşaaaalllaaaahhhh

Edit: adam izmir'e evliyalar şehri dedi lan var mı böyle bişi harbi

Edit2: arkadaşlar çin çağırmayı öğrendim hadi bakalım Boku yediniz
allah düşmanımın başına vermesin dediğim durumdur.