bugün

--spoiler--
karınca bütün yaz çalışır kışa yiyecek toplar fakat ağustos böceği her gün saz çalar.

--spoiler--

herkes bilir bu hikayeyi. çalışkan karınca ve tembel ağustos böceği. çocukken ilk dinlediğimde tüylerim diken diken olmuştu.
ağustos böceği karıncanın kapısına gidip " karınca kardeş çok açım biraz yiyecek versene" demiş, ama zalim karınca kibirli bir ifadeyle " ben bütün yaz çalıştım, sende çalışsaydın" demiş ve bir lokma ekmek vermemiş. ağustos böceği bir sanatçıydı, belkide bir halk ozanıydı, sırf bütün yaz beste yaptı diye ölmesi mi gerekirdi. karıncalar bana içine kapanık, bencil, kendi ırkından başka hiçbir ırkı önemsemeyen, aklını çalışmakla bozmuş mahlukatlar olarak gelmiştir ve küçükken en çok öldürdüğüm böceklerdir. bu hikaye bende çok derin izler bıraktı. beni her şeye "evet" diyen biri haline getirdi. çünkü karınca gibi biri olmak istememiştim. bana ilk bisiklet alındığında, o bisiklete mahallenin çocukları benden daha çok binmiştir, hiçbir topumu asla kendim patlatmadım, tasolarımı bilyelerimi hep paylaştım, bonibon aldığımda "bir sana bir bana" yaptım, her saklambaç oyununda "gönüllü ebe" oldum, arkadaşımın topacı kırıldığında kendi topacımı verdim. vicdansız bir karınca olmadım fakat etrafıma baktığımda dünya vicdansız, şerefsiz karıncalarla dolu ve akşam yemeği haberlerinde ölen ağustos böceklerini seyrediyorlar. şimdi nerede ağzında yem taşıyan bir karınca görsem aklıma açlıktan ölen ağustos böceği gelir ama içim rahat nasılsa o masum ağustos böceği, içimdeki çocuğun sımsıcak ellerinde yatmaktadır.
(bkz: los lunes al sol)
ağustos böceğiyle yemeğini paylaşmayan karıncadır.