bugün

aldous huxley'nin romani. maiden'in albümünün ismi de romandan gelmektedir.
bruce dickinson'ın gönül koyması üzerine adrian smith'in de gruba dahil olarak, iron maiden'ın üç gitarist ile kayıt ettiği albümdür, arşivliktir.
the fallen angel müthiştir *
ithaki yayınları'ndan çıkmıştır kitap.

(bkz: distopya)
(bkz: brave new world)
yüz yılın yüz romani listesine girmistir. hak etmistir advenced duzeye indirilmis ingilizce kitabi da mevcuttur.anadolu liselerinde okuturlar.
(bkz: brave new world revisited)
grup ile aynı adı taşıyan albümlerinden, güzel bir kings of convenience parçası.
ayrıca amatör bir şekilde kaydedilen ve şu anda, hiçbir yerde bulunamayan ilk albümlerine adını veren şarkı imiş.

sözleri:

Out in the dark, walking in the rain
on a lonely street, you were looking for the fire
escaping the noise, can you ever escape
you can hear your thoughts, they're calling you a liar

out in the dark, walking in the rain
on a lonely street, you were looking for the fire
escaping the noise, can you ever escape
you can hear your thoughts, they're calling you a coward

a brave new world, it's all around
you're walking too fast to be able to see it
your wings are too small to get off the ground
truth is too close for you to believe it

too high, too low, too small to see
too fast, too closed, too scared to meet
the world outside your own mind
out in the dark
1946 senesinde, kitabın yeni baskısı için yazdığı önsözde, aldous huxley geleceği çok iyi tahmi etmiştir.. "paranı öder, şansını denersin.."
--spoiler--
"...fakat namus demek tutku demektir, namusluluk demek sinirsel gerginlik demektir. tutku ve sinirsel gerginlik ise istikrarsızlık demektir. istikrarsızlık ise medeniyetin sonu demektir. bolca tensel günah olmadan kalıcı bir uygarlık kuramazsınız."
--spoiler--
(bkz: yeni dünya düzeni)
(bkz: novus ordo seclorum)

hatta alakalı olarak

(bkz: illuminati)
aldous huxley'nin yazmış olduğu kitap.kara-ütopya örneği olan bir edebiyat eseridir. 1984'teki gibi kara bir gelecek kurmaktadır aldous huxley. iki kitapta totaliter rejimlerin gelcekte dünyayı ele geçireceğini yazmaktadır. fakat bu kitap 1984'ten daha çok tutturmuştur geleceği. çünkü gelecek 1984'teki gibi sürekli savaşlarla beslenen, bilginin mutlak bilgisizlik olduğunu irdeleyen bir devlet yoktur. cinselliği özgürlüğün iradesi olarak görende bir devlet yoktur. ayrıca tüketimi değil, üretimi destekleyen bir devlette yoktur. tersine cinselliği destekleyen, tüketimi toplumun devamı olarak gören bir kitaptır. bu nedenle cesur yeni dünya günümüz dünyasına daha çok uymaktadır. bir de şu var, neden kitaptaki isimlerin pek çoğu sosyalist liderlerin isimleri vardır anlamadım. neyse onu da kitabı bitirmeden vardığım fikirlere sayılsın.
iron maiden'ın dönüşlerinin muhteşem olduğu albüm...
1984 ve fahrenheit 451 ile birlikte, çocuğuma 16. yaş gününde vereceğim kitap.
ismini William Shakespeare'in The Tempest oyununda "Miranda" karakterine ait olan:

"O brave new world, That has such people in't!"

sözlerinden almıştır. orijinal oyunda 5. perdenin ve oyunun kapanış sözleridir. bu sözleden sonra epilogue girmektedir. kitapta "the savage" (vahşi) bu cümleyi kendi kendine mırıldanmıştır.

"O, wonder!
How many goodly creatures are there here!
How beauteous mankind is! O brave new world,
That has such people in't!"
üç solo gitarı bünyesinde barındıran ilk heavy metal albümüdür kendisi. iyi midir? gereksizdir. yazık kovamıyolar gitaristi hocu gel ucundan da sen tut modu.
insanların "razı gelmeyi isteyerek" yola getirileceğini öngörmüş ve görmüş roman. bir takım uyuşturucularla (soma) ve hiç düşünmeden ve hatta düşünmekten nefret ederek yaşayan insanları anlatır. okurken, bugün'le o kadar çok paralellik kurarsınız ki şaşırmak işten değildir. çevirisinin pek iyi olmadığı söylenir durur ama orjinalini okumadığım için bir şey söyleyemem. türkçesinin "toplu seks- poplu seks" gibi bir tabiri içeriyor olması, çevirinin iyi olmadığına dair düşünceleri destekler görünüyor bana. poplu seks neymiş?
iron maiden'ın en başarılı albümlerinden biridir. her şarkısı ayrı güzeldir, sıkılmadan dinlenilebilir.
kitaptan önce önsözünden bahsetmek isterim ki aslında sonsöz olabilecek bir spoliler kazanını okumayı kitabın sonuna bırakmam pek bir hayırlı olmuş dersem meramımı anlatmış olabilirim herhalde. kitabın sonundan bahseden ve bunu açıkça dillendiren -vahşi'nin intiharı- başka bir önsöz var mıdır pek zannetmiyorum. ancak bir de şu var tabi. büyük bir kısımı kitabı okuduktan sonra ancak anlaşılabilecek bir yazı bu, yoksa kitap okunmadan pek fazla bir şey ifade etmeyecek bir takım huxley özeleştirisi ve önerileri tadında, kitabın bitimi akabinde tekar okunması elzem bir metin olarak da kalabilir.

illa ki her yerde bir 1984 kıyası var madem kendi adıma özelde atmosfer yaratma becerisi olarak 1984'ün yanına bile yaklaşamayacak, genelde distopya olarak da en karasından olan 1984'ün yanında fazlasıyla gri kalacak bir huxley ikilemleri hikayesi diyebilirim herhalde. burdan kitaba burun kıvırdığımız * gibi bir anlam çıkmasın, lakin 1984 eğer bir kıyas kriteri olarak kabul edilecekse o kadar çok kitap yerlerde sürünür ki bu tam manası ile kubrick'i orijin alıp filmleri o terazi ile tartıp değerlendirmek manasına denk düşer herhalde benim adıma. biraz yüksek bir kota oluyor haliyle 1984 ve her ne kadar iskeleti bu kitaptan miras ise de servete servet katıyor ve cesur yeni dünya'nın çok ötesinde ve çok daha yükseğe konuşlanıyor.

edebi bir doyuruculuk zaten vaadetmese de çizdiği gelecek panoraması hem çok ilginç hem de bugün bile günümüze denk düşebilecek kadar elle tutuabilir bir his veriyor. metaforları hem isimler, hem nesneler, araçlar (mesela malthus kemeri harikaydı), hem projeler anlamında çok aleni fakat yine de çok incelikli kullanmış huxley. o kara bulutların arasında gülümsetmeyi başarabilecek kadar güzel nüanslar yaratıyor tüm göndermeler.

yukarıda değinilmiş zaten huxley'in ikilemine fazla da söz kalmamış eklenecek. ayrıbölge'nin bende daha kara bir atmosfer çizdiğini ve kanımca uygarlıktan daha kötü ve ürkütücü betimlendiğini söylersek huxley'in zaten kendisinin de kabul ettiği ikilemini gayet net olarak görebiliriz. vahşi'nin uygarlığın zıttı olarak duran ayrıbölge'yi seçmeyişi de zaten ikisinin birbirinin yerine ikame edilebilecek ölçüde disütopik olduklarını gösteriyor. ayrıca yine yazarın belirttiği gibi ayrıbölge'nin insanlarının ırkçı tavrı ve ilkelliğin masumiyetinden ve el değmemişliğinden uzak duruşları tercih edilebilirlikten uzak kılıyor o tarafı da. yazmak niyetinde olduklarımı kitabın ek kısmı yeterince doyurucu bir şekilde aktarmış zaten. huxley'in karasız tavrı, okurken sizi soktuğu ikilem ve bu yeni dünya düzenini yer yer olumlayan hali ile yazara karşı alınan mesaf aynı zamanda bernard gibi bir kahramanın özdeşleşme vaadi ile başlayıp kendinden nefret ettiren hali ve vahşi'nin soğuk ve mesafeli tavrı ile birleşip kitapla aranıza girmeye çalışsa da yaratıcı temeli ve zekice kurgulanmış dünya tasarımı ile keyif veriyor.

herhalde en etkileyicisi de insanların okumalarını yasaklamak yerine onları okumak istemeyecek şekilde kurgulamak, düşünmelerini düşünce polisi veya tele ekranlar ile zapturapt altına almak yerine kendiliğinden buna ihtiyaç duyamayacak şekilde proglamlamak ve benzer şekilde kendini gösteren ve asla bir bireysel aydınlanma yaratamayacağınız, şartlandırılmışlıklar hamuru ile yoğrulmuş insanları görüp en ufak bir ümit ışığı görememeniz. zannedersem bu katıksız ümitsizlik de tek başına bile kitabı distopya saflarına katmaya yetiyor. her ne kadar hiç bir ölümün yaşanmadığı, sistemin tehlikesi söz konusu olduğunda bile insanların sadece sürüldüğü ve canlarına kastedilmesinin ihtimaller içerisinde bile zikredilmediği, hele ki 101 numaralı oda gibi işkence, zulüm, yaratılan delicesine korku ve benzeri durumların hiç yaşanmadığı bu dünyada bu tavır fazlasıyla yumuşak kalpli, anlayışlı ve hümanistçe gelse de çarklar öyle bir dönüyor ki insanları öldürmeye bile gerek bırakmayavak kesinlikte bir sistem işliyor ve brave new world tüm esprisini işte burdan alıyor. sistem asla tehdit altında değil, ümit asla yok. bu sebeple şiddete de lüzum yok. sadece propoganda veya kaba kuvvet ile değil de aynı zamanda fiziksel doğasına da müdahale edilen insanın daimi bir karanlığa mahkum olduğunu görmek zamanında golstein ile bir nebze de olsa heyecanlanan bize bu taraftan bakınca hakikaten kara bir manzara çiziyor.

tanrı dahil adına içgüdü dediğimiz tüm davranışlarımız, reflekslerimiz, tepkilerimiz ve belki de adına insan fıtratı dediğimiz şey şartlandırılmışlıklarımızdır ve de asla farkında olmayacağızdır kimbilir.
bruce'un döndüğü albümdür.
birçok insan için "dis"i fazladır, çünkü eser sadece ütopya'dır. insanın insanlığı ile ulaşabileceği en ileri medeniyetten bahsetmektedir, bundan öte kayısıyı şamda değil organik ya da inorganik yetiştirmek bu dünyada mümkün değildir. sistemler mükemmel de olsa onları uygulayacak insanlar mükemmel olamadıkça, -ki mümkün değildir efendim- beş para etmeyeceklerini anlatır özünde. gecenin 3'lerinde orman bakanlığının yayınlattığı bilgi videosunda dendiği gibi "ormanlarımız biz insan olduğumuz için yanıyorsa" dünya da biz insan olduğumuz için bu halde, bu yüzden dis mis değildir. insana bundan bir gram fazlası reva değildir.
1984 ve fahrenheit 451 le ard arda okuduğum kitaptır..

sonuç : travma sonrası ruhsal bozukluk.
iron maiden'in 30 mayıs 2000 tarihinde çıkan brave new world albümünde bulunur.
Richard Ashcroft'dan güzel bir şarkı daha.sözleri ise şöyledir;

Into the brave new world
I hope I see you on the other side
Of this changing world

Baby when my ship pulls in
I try to believe in anyone
Look at the state Im in.

But for now
Im just sitting at the table
Hearing songs
Wishing I was able, stable
Nah nah nah nah nah x 3
I hope I see you on the other side x 2

Brother dont try to find
Dont try to believe in anyone
For I would change your mind

Baby when my ship pulls in
I try to believe in anyone
Look at the state Im in, Im fine

But for now
Im just sitting at the table
Hearing songs
Wishing I was able, stable
Nah nah nah nah nah x 6
I hope I see you on the other side x6

But for now
Im just sitting at the table
Hearing songs
Wishing I was able, stable
Brave new world x 3
Nah nah nah nah nah x 6
I hope I see you on the other side x6
2:20 - 3:00 arası çok hoşumtrak olan sağlam bir iron maiden parçası. cümlemi seveyim.