bugün

Kendine özgü nitelikleri yitirmeden bölünemeyen tek varlık, fert.
türkiye'de bircok subesi olan dersane.ayrıca yayın ismidir.eski sisteme gore zor,simdikine gore normal standartta kaliteli sorular bulundurur.
sanayi devrimiyle birlikte ortaya çıkan hem "negatif" hemde "pozitif" ögürlüklere sahip olan fert.ancak birey toplum içersinde yer aldığı sürece değerlidir, yani özgürdür.toplumun içersinde yer alan birey ister istemez toplum öğretileriyle birlikte kendi davranış ve tutumlarını belirler.ancak bu tutum her bireyde farklılık gösterir.
toplumca beğenilen ve talep edilen herhangi bir şeyi iyi yapabilen, bu yüzden de toplumun görev verdiği insan. bu şekilde, üç öğün karnı doyar. zavallı mıdır, yoksa şanslı mı, bilinmez.
türkiye'de epey az sayıda bulunan, altın kadar değerli, nev'i şahsına münhasır kişi. kendi kararları, düşünceleri olan insan...
geometri kitabı gelmiş geçmiş en zevk veren geometri kitabıdır. çözünce "vuhaaaa!!" tarzında bir coşuşa gelir insan sorularını. (bkz: birey geometri b)
toplumu oluşturan bilinçli varlık, bilinçsiz olanı çoğu kez yozlaşmıştır.
kendine özgü yapısı ortadan kalkmadan bölünemeyen; başkasına yüklem olmayan; her bir var olan.
http://deneme-bir-iki.blo...7/kisilesme-temayulu.html
sorumluluklar ve o sorumlulukları ifa sadedinde oldukça fakir, başına buyrukluğun simgesi.
dil deviriminin ardından, şahıs, kişi kelimesinin yerine kullanılan öztürkçe kelimedir.

morfolojik ve fonetik gelişimine baktığımızda ise;

morfolojik çözümlemesi:

bir=isim kök,
+egü: isimden isim yapım eki.

fonetik çözümleme:

öyle zannediyorum ki burada sadece isimden isim yapım eki olan +egü ekinin fonetik incelemesine bakmamız yeterli olacaktır.

+egü > +ev ("ü" vokali düşer-sonda ünlü düşmesi)

kelimenin bu şekildeki değişimine fonetikte verilen isim sızıcılaşmadır. yani "g" ötümlü ve ön damak sesinin "v" ötümlü ve diş dudak sesine dönüşmesidir. yani kelimenin son hali "birev" olmuş olur. daha sonra oluşan "v-y" değişmesi ile kelime son halini alır ve "birey" olmuş olur.
'' bireyin özgürlüğü tek yasadır ve bireyin onun dışındaki herhangi bir kanuna, inanca ya da anlayışa karşı hiçbir yükümlülüğü yoktur. ''
- max stirner, anarşist teorisyen.
Devlet türü sanal organizmalar karşısındaki pozisyonu, mikro ölçekte bakmayı başardığınız zaman, ciddi sorun teşkil eder.

Belçika'da yaşayan Türk asıllı iki genç, ki Belçika vatandaşlığı da var kendilerinin, karıştıkları bir vaka sonucunda cinayete kurban giderler. Bölge savcısı vakayla ilgili soruşturma başlatır, soruşturmayı davaya dönüştürmeye başlar, lakin bu süreçte net bir fail tespit edemediği için, cenazelerin defnine, yeni ipuçları elde etmek üzere yeniden otopsi yapılma ihtimali gerekçesiyle onay vermez. Maktullerin, yaklaşık 40 yıldır Belçika'da yaşayan ve yaklaşık 15 yıldır Belçika vatandaşı olan babası, oğullarının katillerinin bulunması daha bir önem arzettiği için evvelce ses çıkarmadığı bu vaziyete, zaman ilerledikçe isyan eder; cenazelerini alıp Türkiye'ye defnetmek ister, lakin buna, katiyen onay verilmez. Babanın hukuki mücadelesi de sonuçsuz kalır; cenazelere ne yeni bir otopsi yapılmakta ne de defin izni verilmektedir. Devreye diplomasi girer; yetkili Türk makamlar, ilgili bölge savcısına, gerekirse cenazelerin yeni bir otopsi için gerekli müeyyideye uygun biçimde geri gönderilebileceği garantisi verir, lakin savcıya göre Nuh bir peygamber hâlâ değildir. Bu noktada savcı, görünüşe göre bir lütufta bulunup cenazelerin Belçika hudutları dahilinde defnedilebileceğine hükmeder, lakin acılı ve bu noktada epey kızgın baba, artık "hududunuz batsın" seviyesine gelmiştir. Ve zaten, bu iznin aslında bir lütuf olmadığı da, defnine kısıtlı da olsa izin verilen cenazelerin morgda tutulmaya devam etmesinin bedelinin, aileye çıkarılan günlüğü 140 euroluk bir faturaya yansıtılmasıyla anlaşılacaktır. Nihayet hadise, Türk asıllı bir milletvekili tarafından Belçika meclisine taşınır; adalet bakanının, kendisine bu hadise ile ilgili yöneltilen soru önergesine verdiği cevap, kanlı ve canlı birey ile katı ve soğuk devlet arasındaki ilişkinin mahiyetine dair acı bir emsaldir: Bakan, meseleye dair herkesçe bilinen ayrıntıları özet geçtikten sonra, hadisenin bu noktaya gelmesine sebep olan yasanın sorunlu bir yasa olduğunu ve değiştirmeyi düşündüklerini belirtir. Çocuklarının cenazelerini, yaklaşık 1,5 yıldır hastane morgundan alamayan baba, sorunlu ve değiştirilmesi düşünülen bir yasa karşısında bile bir hiçtir pek tabii.

Buraya kadar olan kısım, yaklaşık 1 yıl evvelinin haberi.

Aradan geçen son 1 yılda, cinayetin failleri yakalandı, suçlarını itiraf etti ve sevgili savcımız zor da olsa nihayet dava dosyasını tamamlayabildi; dolayısıyla cenazeler için ikinci bir otopsiye pek gerek kalmadı. Bu vesileyle gerekli mahkeme iznini alan babaya, elbette 100 bin küsür euroyu bulan morg bedelini ödedikten sonra, 937. günün sonunda oğullarının cenazeleri teslim edildi.

Bu da bugünün haberi.

Şimdi, gözlerimizi kapatıp kısa bir süreliğine bir yolculuğa çıkalım; aradaki 3.500 km mesafeyi ve bütün fiziki ve hayali nesne kalabalığını yok sayarak bir anlığına baba Vahit Aygün'ün benliğine bürünelim ve ilaveten dünya, yani 500 milyon kilometrekarelik koca dünya, bizim için, vahit aygün'ün şahsi dünyasından ibaret olsun ve soralım: yasa nedir? hak, hukuk nedir? devlet nedir? kimdir? nerededir?
aslında tüm ideolojilerin temelinde birey-toplum şavaşımı vardır. toplumun mu yoksa bireyin mi önemli olması? asıl karar verilemeyen.
bireycilik gelişimin ilk adımıdır.
Bi-rey. Yani tek oyu çağrıştırır.
bi-rey, aslında "bi" ekinin olumsuzluk anlamı muhteva etmesi dolayısıyla oysuz, oyu olmayan anlamına da gelir.
baklava mi alinacak, sevgilim fistikli sever ben cevizli severim o halde orta yolu bulup fistikli baklava alalim diyen bünyenin asla olamayacagi sey. herkes bilgi sahibi olmak adına araştırmak külfetinden kurtulmak adına kendine eskiden düşünülmüş bir çok fikirden bir tanesini seçmeyi daha pratik görüyor. gerçeği kavramak yerine bir güruhla ortak kaderi yaşamayı hazır bir sosyallik olarak görüyor. bir dolu öğreti bir dolu çürütücüleri bir dolu giyinilmiş yanlışlar varken hala artık bir sıfır noktası belirleyip ben kimim, neden buradayım'ı merak edemiyorsak ciddi bir terslik var diye düşünmekteyim. modern hayat bize ne düşünme zamanı bırakır, ne de okuma. televizyon karşısında geçen esaret saatleri bizi oyalar gibi görünürken, durmadan mesajlar aktarır.nasıl düşünmemiz, nasıl eğlenmemiz, neyi sevip neyi sevmememiz, neyi yararlı neyi zararlı bulmamız, hangi politik çizgilerde yürümemiz konusunda sürekli tembihler alırız. düşünmeden yaşarız. kafalarımız, çıkarlarımızın nerede olduğunu sezmemize yarayan antenlere, duyargalara dönüşmüştür. oysa çeşme-i irfan'dan kana kana içen bir çok insan da yaşamaktadır bu memlekette. ama sürüden ayrılan insanı hiçbir rejim sevmez. sürüden ayrılmanın, birey olmanın ve kendi kafasıyla düşünmenin en önemli göstergesi ise okumaktır. bir gruba dahilsen senin ayrıca çabalamana gerek yoktur. o grubun yazılı , sözlü, sözsüz, görsellerle bir dolu mesajı vardır. hoop diye giyinirsin, hem iyi yanlarını hem kötü yanlarını, sömürüye açık hale gelirsin. kabullenmişsindir o gruptan ayrı yaşayamayacağını. esaretin başlangıcıdır bu. ama otorite sevmez bağımsızlığını ilan eden,'' ben bireyim, hak ve özgürlüklerim var'' diyeni. yönetip üzerinden güç elde etmek ister. kanaat önderleri ile akil adamlar (!) ' ile çoğunluğu satın alır, manipüle eder. birey ise kendi düşünür, bilgi edinir, yorumlar, adalete inanır, vicdanını yok saymaz. herkes kendisi kalsa sürü olmaz. sürü olmazsa sömürü olmaz. herkes gibi olmak hiç kimse olmak demektir.
Sadece 1 kişidir. Evet.
Soru bankası.
(bkz: kişi)
Kendi başına kararlar alabilen ve uygulayabilen. bu kombinasyonu yaşam içerisinde daim ettiren.
toplumdan daha önemlidir.

toplumcu düşünceler, insanları adeta zombiye çevirip tek tip insan üretmeye çalışırken, bu hastalıktan ancak birey olmayı başarmakla kurtulunur. bireyin özgürlüğü ve hakları, toplumun refahından daha mühimdir.

tek tek bireylerin refahı sonunda toplumun refahına dönüşecektir. ama baştan toplum dizaynına mahal veren ideolojilere sığınmak, zombimsi insanların ve diktatörlerin ortaya çıkmasına sebep oluyor.
kolay bir iş: kin, nefret, ötekileştirme, şiddet, çatışma, savaş. çok çabuk taraftar bulur.

zor bir iş: selamlaşma, oturup konuşma, iyilik, güzellik, barış. az sayıda insanın omuzlarındadır. Bir birey olmak her zaman zordur.
toplumun yapı taşıdır. erkeğin evlendiği zaman dönüştüğü haldir. (bkz: birey hali)
güncel Önemli Başlıklar