bugün

koridordaki ayak sesleri içeriye kadar geliyordu. Mart ayıydı ve Soğuk kendini iyiden iyiye hissettirmişti. Akşam karanlığıydı ve hava pusluydu. Cinayet için ortam kusursuzdu. Susturucuyu taktı ve derin nefes aldı. Görev için hazırdı.
Siktiler öldü.
gözlerini açtığında görüntü net değildi, ve pek de aşina olmadığı bir aksanda konuşan 2 adamın seslerini farketti...
"adam ölmüş rıza baba!" diye girmişti içeriye mesut komiser.
baştan söyleyeyim bu bir cinayet romanıdır.
güneş ışınlarının süzülerek geldiği bir ağustos sabahıydı şeklinde olabilir.

sabah sabah ne olacak pek bilmiyorum ama.
otelin soğuk ve loş havası içinde biraz aç, biraz yorgun iskemlesinde sessizce uykuya dalmıştı. hava epeyce aydınlanmak üzereydi. uyandığında tek amacı, dünkü yaşadıklarından arınmak ve bir an önce suçu üzerinden atmaktı... vs vs ...
katil uşakmış hassiktir.
yıllardır kale almadan bazı şeyleri ironi olarak gördünüz ve insanlara güveninizi kaybettiniz...
olanlara hiçbir anlam verememişti...sigarasından bir nefes daha çekerken soğumuş kahvesinden de bir yudum almayı ihmal etmedi..."dedektif robert" nypd'de 24 yıl boyunca birçok pis işle karşılaşmış tecrübeli dedektif...ama böylesini ilk defa görüyordu...
soğuk bir kış gecesinde şöminenin karşısında kahvesini yudumlarken gecenin sessizliğini adeta bir bıçak gibi bölen çığlık sesi, bu gecenin her zamanki gibi bir gece olmayacağının işaretiydi...
Sisli bir Boston sabahıydı.
evet , acaba dört yasinda var miydim? ondan once hicbir sey bilmiyorum...

(bkz: ömer seyfettin)
(bkz: ilk cinayet)

not: roman olmasa da hikayedir cocuklugumda okudugum ilk cinayetli hikaye.
osman kendi halinde yalnız bir adamdı.
Tabanca sesi kuşları ürkütüp havalarındandırdığını ledli saat 04:11'i gösteriyordu.
korkarsan ölürsün, korkmazsan daha kötüsü..
sığırcık kuşları gökyüzünü yırtarcasına uçuyorlardı. sanki göğü delip uzaya kaçacaktı pezevenkler. bir çoğu uzun zamandır açtı belki. siklerce kilometre uzaklara göçmeleri gerekti sanki...
Hava çoktan kararmıştı ve sis çökmüştü. Göz gözü görmüyordiliyordu.
Güneşli bir bahar günüydü adem her pazar gibi kızını alıp bakkala gitti kahvaltılık aldı ama gelirken yolda kızı fahriye elini bıraktı ve talihsizce arabaya çarptı bir an dünyası karardı aradan aylar geçti o karanlık dahada kararmıştı adem için kızı haksız sayılıyordu heralde kemikleri sızlamıştı o daracık mezarda onu katleden şoför haklıydı adem günlerce sorguladı kendi kendini katil sistemmi,şoförmü? diye . . .
pencerenin
önünde karın yağışını izlerken kapalı alanda sigara yasağına lanet
ediyordu. şimdi kahve içse yanına sigara iyi giderdi ama sigarayı da
burda içemezdi. havaların neden soğuduğunu düşündü, o da ne? kış mı
gelmişti yoksa? gelsindi, ona neydi. işine bile gelirdi, cesetler
kokmazdı... kötü gülüşüyle (katillerde olandan) pis pis sırıtarak, tekerleklerine zincir
takmamış arabalara kuracağı hain tuzakları düşünmeye başladı..
Yıllarını bu işe vermiş dedektif x, emekliliği gelince eskisi gibi bu işlerle ilgilenemeyeceğini biliyordu, Karısı mutlaka yasaklayacaktı tansiyonu Yüzünden. Ama o duramazdı, pinekleyemezdi evde katiyen. O Yüzden güpegündüz sokak ortasında öldürülen bu çocuğun katilini mutlaka bulacaktı. Fakat bilmediği bir şey vardı, katil onun geçmişinden gelen çok yakından tanıdığı bir kişiydi...
her şey paris'te uçaktan indiğim ilk adımla başladı.
Öldüler. Bişey anlattırmıyosunuz adama.
yaa ölümlü dünya naparsın. olanla ölene çare yok
Soğuk ve kasvetli bir perşembe sabahıydı..