bugün

Çeşitli maddelerden yapılan heykel,vazo vb. zarif,küçük süs eşyası.
(bkz: biblo gibi kadın)
sallanan koltukta veya bankta oturan gözlüklü nine dede modasının evlerden rüzgar gibi geçtiği, şimdilerde kah televizyon üzerine, kah oraya buraya oturtularak ayakları aşağı sallanan palyaço modelleri revaçta olan süs eşyası.
şindi bide "biblo gibi kız" benzetmesi var ki o konuya hiç girmiycem.
nerde bir biblo görsem aklıma bir anım gelir.

ilk okul 4. sınıftayım, yılbaşı yaklaşıyordu. çekiliş yaptık bana hoşlandığım çocuk çıkmıştı. nasıl muyluyum ama anlatamam o anı. hemen düşünmeye başladım, ne alsam acaba diye. anneme söyledim; bak bana çıktı ama ne alcam bilmiyorum. tamam çarşıya çıkarız beraber seçersin dedi.
her gece düşünüyorum yatmadan önce ne almalıyım diye.
o da sınıfta herkese soruyor ''ben sana mı çıktım?'' tabi söylemek yasak, kimse ne evet ne de hayır diyor. onun bana çıktığını bir tek en yakın arkadaşım biliyor o da farklı sınıfta zaten sorun olmaz. neyse öğle arasından sonra geldi yanıma;

-pangea, nasılsın?
+ben mi? i-iyiyim sen nasılsın?
-ben de iyiyim de şey dicektim ya yılbaşı çekilişinde ben sana mı çıktım?
+yoo, ne alaka.
-hmmm, ya herkese sordum kimse söylemiyo ben de sana soruyim dedim.
+hehe bana mı...
o an mutluluktan uçabilirdim, bana sormak istemiş, özellikle gelmiş bana...
-* neyse, dersten sonra konuşuruz.
+tamam...

tamam diyorum ama sanki bulutların üstünden konuşuyorum, ağzım kulaklarımı da geçti ensemde birleştiler artık. dersi dinleyemiyorum bile. ben orta bölümde 4. sırada oturuyorum, o da duvar kenarında 3. sırada oturuyor. bütün ders gülümseyerek onu izlemişimdir. sarıya yakın kahverengi saçları, koyu kahverengi gözleri, buğday teniyle tam karşımda.

zil çaldı, ben de hemen düzeldim tabi yanıma gelmesini bekliyorum. eşyalarını topladı bana doğru döndü, o an kalbim sanki sınıfta tahtaya çarpıp geri dönüyor. önümde bir kız oturuyodu, adı da şermindi sanırım, hatta sınıfta bitlenmeyen tek şermin ve ben vardım. bu yüzden ikimizi yan yana oturtmuşlardı bir ara.

-şermin, kalk.
*niye yaa.
+(kalksana yaaa.)
-kızım kalk, pangeayla konuşcaz.
*iyi be öf.
-ee okuldan sonra napcan?
+hiç, eve giderim herhalde.
-sizin serviste* yer varsa ben gelebilirim dimi?
+tabi ki, hep yer olur.
-tamam okuldan sonra beni bekle beraber gidelim.
+tamamm.

okuldan sonra yanıma geldi, en yakın arkadaşım, ben ve o. beraber servise bindik, o önümüzdeki koltukta oturuyor, benim yanımda da arkadaşım var. kalktı yanımızdaki koltuğa oturdu. yarım saat boyunca konuşarak gittik, yolda bana neleri sevdiğimi falan soruyor. en sevdiğim renk ne? hangi takımı tutuyorum? aslen nereliyim? hepsini sordu.
o gün annemle çarşıya çıktık. hediye almaya, bana serviste söylemişti, ''hatırası olan şeyleri severim.'' bir dükkandan beyaz bir biblo aldım. iki tane kuş var yan yana, bunların arkasında çiçekler var, tepesinde de para koymak için bölmesi var.
yılbaşı günü geldik okula, hediyeler dağıtılcak. ben elimde biblom adımın söylenmesini bekliyorum. çıktım tahtaya, öğretmen sordu,

/ee pangea'cım, sana kim çıktı?
+ıı şey öğretmenim bana can çıktı.

geldi tahtaya, şaşkın şaşkın, ben sana sormuştum ama der gibi bakıyor. hediyesini aldı. oturduk yerlerimize. sonra öğretmen onu çağırdı,

/ee, can cana kim çıktı?
-şey, öğretmenim, bana da pangea çıktı. demez mi?
benim gözlerim kocaman oldu öğretmen aa şansa bak birbirinize çıkmışsınız diyor gülerek. tahtaya çıktım ürkek bir şekilde hediyemi aldım. yerime oturdum.

sonraki tenefüs hediyeleri açmaya geldi sıra. paketi yavaş yavaş açtım. karşıma mavi, bir yunus biblosu çıktı.

+gözlerin mavi olduğu için mavi aldım. dedi.
-çok güzelmiş, teşekkür ederim.

o da açtı hediyesini,
-beğendin mi? diye sordum.
+beğenmek mi? bayıldım kızım ben buna!

o an beni kaldırdı, sarıldı bana. içim içime sığmıyor mutluluktan bana sarıldı! bana!
tabi sonra sınıfta ikimizin sevgili olduğuna dair dedikodular çıktı falan falan...

-gerçekten beğendin mi? diye sordum sonraki tenefüs.
+gerçekten çok beğendim.
-ben de senin hediyeni çok beğendim. *
+sağol.

serviste arkadaşıma gösterdim hediyemi, anlattım ben de ona çıkmışım inanabiliyo musun? ikimiz servise kocaman bir çığlık attık. hediyemi gösterdim, o da bana hediyesini gösterdi, onun hediyesi pembe peluş bir ayı.

ertesi gün okulda, sabah kapının önünde can'la karşılaştım. yanıma geldi,
+şey, pangea bir şey sorabilir miyim?
-evet?
+yanında harun oturuyordu ya hani, ben ona söyledim tamam dedi bundan sonra ikimiz yan yana otursak ya?
-tamam neden olmasın.
+tamam...

böylece, can benim ilk sevgilim oldu.
o biblo ne mi oldu?
kırıldı, tıpkı onun beni kırdığı gibi...
bunların zenci müzisyenli olanlarıni istanbul'da nerede bulacağıma dair bilgisi olanlar yeşillendirirse sevinirim.
O nasıl bir el öyle.

Ferddy krueger sen misin?
Benim ki daha duruyor.

Ayrıca elimde marlanınkinden daha güzel.

görsel
görsel
Bahçe süsü büyüklüğünde, içi boş, ortasından kırılmış alçıdan yapılma bir biblonuz varsa sakın üzülmeyin. Çok fazla parçaya ayrılmadıysa tamir edebilirsiniz. Ben tamir ettim. Nasıl tamir ettiğimi de açıklıyorum:

Baya bir düşündüm ikiye ayrılmış böyle büyük bir heykelciği nasıl birleştirebilirim diye. En sonunda heykelciğin alçıdan yapılması ve içinin boş olmasından yararlanmaya karar verdim. Heykelcik orta alt kesiminden kırılmıştı.

Önce heykelciğin üst kısmından matkapla küçük bir delik açıp alçı dökebileceğimi düşündüm. Riskliydi. Tutmayabilirdi. Ayrıca alçı kuruyana kadar elimde bekletmem gerekiyordu.

Aynı işi heykelciğin altından matkapla açabileceğim delikle de yapmayı düşündüm. Bu sefer heykeli ters tutacaktım. Bu daha zor olurdu.

Sonra heykelin içine tutması için demir şişler sokmayı dahi düşündüm. fakat Alçının kendisi zaten heykelcikle birleşecekti. Alçıdan daha kuvvetli ne olabilirdi ki? Bu fikrimden de vazgeçtim.

En sonunda şunu yaptım: ilk önce heykelciğin alt kısmına (Dikkat: TAMAMEN DOLDURMADAN, küçük bir pay bırakarak) alçı döktüm. Daha sonra bu alçı kuruyunca, (bir gün kadar sonra) heykelciğin üst kısmını tamamen alçıyla doldurdum. Alçısı kurumuş olan alt parçayı yerine oturttum. Sonra heykelciği usta bir hareketle ters çevirdim. Bereket ki heykelciğin parçaları yapışmadan da üst üste dengede durabiliyordu. Ancak gene de işimi sağlama aldım. Sağlam bir köşede, hiç kimsenin dokunamayacağı bir yere koydum kuruması içim.

Üst parçaya döktüğüm alçı, Alt parçadaki alçıyla birleşti. Bu şekilde kurudu. Heykelin içi tamamen alçıyla dolmuş oldu. Normal ağırlığından çok daha ağır oldu ancak tamir etmiş oldum.

Heykelciğin kırık bölgelerinden bir parça alçı da sızdı. Alçıyı biraz daha koyu tutsaydım. Heykeli ters çevirmek için birazcık daha bekleseydim o da olmayacaktı belki. Fakat Bu sefer de ilk döktüğüm alçıyla ikinci döktüğüm alçı birleşemeyebilirdi. Heykelin dışına sızan alçıları daha sonra eski bir diş fırçasıyla temizledim.

Sonunda o heykelciği kendim yapmışım gibi sevindim * Hayat ne kadar ilginç.
görsel

Ya sen ne tatlı biblosun öyle. Oyyş yerim seni.
Nefret ettiğim süs.

insanın evini, odasını, masasını kirli gösteren, temizliği zorlaştıran yegâne unsurlardan biridir. Evi hediyelik eşya dükkanı gibi olan insanların temizliğe ayırdığı vakti veya parayı düşünmekten saçlarım beyazladı.