bugün

annesine özlem duyan insanın, duygularını dile getirmek amacıyla kurduğu cümledir.
(bkz: ukte)muhtemelen hanımeller bisküvisi yemiştir.
kına gecelerinde gelini ağlatmak için söylenen türkü.
çok da yerinde bir cümledir zira önceki yıllarda sırf altınızı değiştirip karnınızı doyurmak için uykusundan olan, sonraları kendine işe gittiği halde önce sizin karnınızı doyurup, kreş için üstünüzü giydiren, ilerleyen zamanda her gün okuldan dönüş saatinizde evi aramak suretiyle gelip gelmediğinizi, iyi olup olmadığınızı, yemek yeyip yemediğinizi soran, derslerinizi merak eden, sıklıkla yardım eden, kazık kadar adam/kız olduğunuz halde kendisi emekli olup bir yere gitmeyeceği halde hala kışın soğuk günlerinde bile saati sırf sizin için kurup sizi uyandıran, kahvaltı hazırlayan, hem daim 'sıkı giyin, üşütürsün' şeklinde uyaran, sizinle üzülüp sizinle sevinen ve bunların tamamnı karşılık beklemeden yapan dünyadaki sayılı kişilerin * * * * en önde gelenine hissedilen duygudur bu. sıklıkla evden uzakta kalmayla birlikte başlayan, insanın önceleri kendine itiraf etmeye nedense çekindiği sonraları kabullenince daha da can yakan, özellikle anneyi çağrıştıran şeylerle karşılaşınınca daha da depreşen bir duygu durumudur ki telefonda annenin sesinin duyulmasıyla gözyaşı olup akabilir, karşı tarafı da üzebilir.
üniversitenin ilk yıllarında, ne kadar soğukkanlı da olsalar, ne kadar bilinçli de takılsalar, ne kadar içlerine kapanık, dışlarına açık da olsalar, ne kadar duygusuz da olsalar, ne kadar çıkarcı da olsalar; kişiliği farketmezsizin her türden öğrenciliğe yeni adım atmış bir öğrencinin sarfettiği cümle.
arkasından: gördüğü her arkadaşa sarılan her arkadaşa içini döken, en yakın davranana da "kardeşim" diyerekten "hadi eve çıkalım" cümlelerini sarfedip sonradan insanlığın nasıl olduğunu daha iyi anlayan insan portresi çıkar karşımıza.

üniversite hayatı kısaca,
ben annemi özledimle başlar, güzel sıcak başka bir evde biter; sonu ise ilk maaşınızla biter bu hayatın, onunla da gidilir anneye bir hediye alınır, ve sonunda işte yine anne karşımızdadır.
her normal çocuğun annesinden ayrıldıktan bir saniye sonra yaşamaya başlayacağı değişik bir yalnızlık duygusudur.
(bkz: gurbet)
normal bir durum panik gerektirmez bence..
seni ne kadar sevdiğimi hatırlayamıyorum. için içine sığmaz şöyle bir silkelenirsin ya öyleydi galiba sana olan sevgim. çok güçsüzdüm, kanatlarım uçacak kadar kuvvet bulamıyordu. sen hep benim için yaşadın, geleceğimi düşündün.

düşündün, düşündün. beni düşünmekten kendini düşünmedin, oysa sen ne güçlüydün. tek örnek aldığımdın, gelişme çağımda. ama yazıklar olsun bana, değerini bilmedim, şaka gibi geldi bu bütün olanlar. bencil, işe yaramaz, pislik ben.

ben ki seni düşündüm ama bir şeylerden korktum. ama neyden korktum? bir insan neden, neyden korkar? korkularımın üstüne gitmeliydim. her şeye göz yummamalıydım. ama yumdum. bu yüzden büyük cezalar hak ediyorum.

korkaklık bir karakter meselesi, görme meselesi. en cesur benim lan diyenin bile korkuları vardır. bu korkular bende olmam gereken konumun olabilecek en aşağı konumuna itti. korkaklığını gördükten sonra iş işten geçmiş olabilirdi. ama inanıyorum ki, iş işten geçmedi. çünkü hayat devam ediyor ve insan istediği çok şeyi değiştirebilir.

saçmaladım gibi ama bir nedeni var. dünyadaki bir gerçeği öğrendim. ne olursa olsun güçlü olacaksın arkadaş. mütevazı yani ezik oldun mu tepene çıkıyorlar. bu da ayrı bir durum.

ah dünyaya gelmiş en büyük varlık, anneciğim, bugün sana benzeyen bir kadını gördüm. bu kadar mı benzerlik olur? yaklaşık 15 dakikalık bir minibüs seferinde denk geldi. gidip sarılsam mı diye düşündüm. lan dedim yanlış anlarlar. bir baktım, bir daha baktım, kadın rahatsız oldu. kafamı çevirdim. lan bi sarılsam en azından konuşsam mı diye ikileme girdim. içimde fırtınalar kopuyordu, tam sarılacak gibi olacakken içimin ortasında bir şeyler yere doğru kayıyor, içim boşalıyordu. aynı anda kafatasımın içinde beynim takla atıyormuş gibi hissediyordum. yoktu böyle birşey. derin nefes aldım. ufak çantamın içinden ilk moda olduğu zamanlarda aldığım mp3 playeri çıkardım, kulaklıkları taktım. hatırladım sonra, bu mp3 playeri almak için parayı senin verdiğini.

bu arada minibüs durdu. bu kadın ayağa kalktı, indi minibüsten. ben de insem mi diye düşündüm. insem ne olacak lan dedim kendi kendime. korkmuştum yine.

inerken bana öyle bir bakmıştı sadece. boş bir bakıştı. indiği yer, bir ara aşık olduğum, birlikte tenis oynadığımız, sarışın düz saçlı kızın evinin önüydü. az yürümemiştim onunla birlikte, oraya kadar. annesi mi ki? dedim, sonra sktir lan çektim kendime.

bir kişiyi başkalarına benzetmek akli dengenin kaybolmasına işaretmiş ki, buna inanmıyorum, çünkü gerçekten benziyordu. anneciğim sen rahat uyu, ben akıllandım ve güçlüyüm. düzelecek herşey. ama şunu anladım, seni çok özledim.
10 Günlük anne sıcaklığından sonra tek başına bir akşam geçirmek çok zor geldi be sözlük. Annemi özledim.
özlem değil ölüm kavuşturacak anne! sabret oğul dedin sabrediyorum. elbet azrail bizimde kapımızı çalacak birgün.

ayrılık olmasa kıymet bilinirmiydi? her şey zıttıyla biliniyor bu alemde sağlığında kıymetini bilemedim bağışla beni
evet yine özledim.

çok boktan olan bu dünya sen gittin gideli daha da bok oldu

kazandığım para hiçbir şeye yetmez oldu

bitmek üzereyim sadece senin sayende kendime gelirim ama sen yoksun.

annemmm
yanındaki boş yer benim için, sen de ben de biliyoruz bunu çok iyi.

tam nefes bile alamıyorum darlanmaktan.

bu dünyada beni tek seven senmişsin.